Meğer Suriye’nin Adı 'Zeynep Abla' İmiş!
Keşke imkanımız olsaydı da son olarak İstanbul’da, gazetemizi de kapsayan gerici baskının polis tutanaklarına yansıyan detaylarının tümünü yansıtabilseydik. Özellikle tutuklanan gazetemiz yazarları ve dernek yöneticilerinin dosyalara yansıyan telefon görüşme tutanaklarının oluşturduğu komedilikler, bir komedyen dükkanı açacak nitelikler taşımaktadır.
Mesela polisin çizdiği “Örgüt şeması”nda Türkiye sorumlusu olarak fişlenmiş görünen İnzar dergisi siyer araştırmaları yazarı M.Bahattin TEMEL ile Mustazaf-Der İstanbul Şube Başkanı ve aynı zamanda gazetemiz yazarı Said ŞAHİN arasında geçtiği belirtilen bir telefon konuşmasında “Zeynep Abla’nın komşusuna bir taziye-maziye yapmayacak mısınız?” cümlesi üzerine polislerin yüklediği anlam şişirmesi dillere destan niteliktedir.
Polisin değerlendirmesi aynen şöyle: “Zeynep Abla” sözleriyle Suriye ülkesinin, “Zeynep Abla’nın komşusu” sözleriyle Lübnan’ın şifreli olarak ifade edildiği ve taziyeye konu olan şahsın 04/07/2010 tarihinde hayatını kaybeden Lübnanlı Şii din adamı Muhammed Hüseyin FADLALLAH olabileceği, (…)”
04 Temmuz 2010 tarihi, Lübnan’ın seçkin alimlerinden Allame Muhammed Hüseyin Fadlallah’ın vefat ettiği tarihtir. Vefatından üç gün sonra basın organlarının neredeyse tümünde yer alan bir haber, Başbakan Erdoğan’ın bizzat Hizbullah hareketinin lideri Nasrallah’ı arayarak taziye mesajı ilettiği yönündeydi. Elbette bunda yadırganacak bir durum yoktu. Hatta yapılması gereken bir davranıştı.
Şimdi söz konusu telefon kayıtlarına dönecek olursak; Velev ki “Zeynep Abla” ile kastedilen Suriye olsa, velev ki Zeynep Abla’nın komşusu olarak da merhum Fadlallah olmuş olsa, bizzat hükümetin en tepe isminin bile doğrudan ilişki kurarak taziye dileklerinde bulunduğu bir şahsiyet için yayınlanması düşünülen taziye mesajı neden suç olarak kabul ediliyor?
Hani İsrail katili Türk siyasi hayatından defedilmişti! Hani İsrail ile kritik ilişkiler tamamen dondurulmuştu! Peki ama, öyle olsa bile ancak Mossad teşkilatının nezdinde suç olabilecek böyle bir taziye girişimi neden Türk güvenlik gücünün nezdinde terör suçu olarak kabul ediliyor?
Bugün için Hizbullah bahanesiyle sivil kurumların tepesine binilirken yarın öbür gün konjonktürel bir değişim söz konusu olduğunda bizzat hükümetin en ağır toplarının da bunun altında kalabileceğini, operasyonları siyasi mülahazalarla başlatan bugünkü hükümet düşünemiyor mu?
Ya da bizzat hükümetin meşru gördüğü bir fiil, nasıl oluyor da hükümetin doğrudan kontrolündeki Emniyet teşkilatı nezdinde suç unsuru olarak kabul edilebiliyor?
Allah akıl fikir versin ve “Davamızın sonu Allah’a hamd, Muhammed’e salat, siyonizme lanet olsun.” diyelim. Başka da söylenecek söz bulmak güç olsa gerek.
(Doğruhaber Gazetesi)