'Fail-i Malum' Bir Cinayet!
11 Şubat 2010 Perşembe günü “Toplumsal Bellek Platformu” ismiyle musemma bir grup, fail-i meçhul şekilde kaybettikleri yakınlarının devlet içerisindeki uzantılarının bulunması amacıyla TBMM yi toplu halde ziyaret ederek duyarlılık çağrısında bulundular.
Ziyaret öncesi grup adına yapılan açıklamada, “Biz, aşağıda imzası bulunan, yakınlarını siyasi cinayetlerde kaybeden aileler; 11 Şubat Perşembe günü TBMM ye siyasi cinayetlerin aydınlatılması için bir araştırma komisyonu kurulması amacıyla ortak bir dilekçe vereceğimizi duyururuz” şeklinde açıklama yapmışlardı.
Gittiler, MHP hariç diğer siyasi parti temsilcileriyle görüştüler. Ziyaretçilerle parti temsilcilerinin gözyaşları birbirine karıştı, kameralar önünde destek sözü aldılar. Oysa ziyaret sonrası bazı ziyaretçilerin sözlerine bakılırsa daha ziyade umutsuzluk aşılanmıştı kendilerine.
Ziyaretçilerden birisi olan Uğur Mumcu nun kızı Özge Mumcu, “Görüştüğümüz hemen herkes, -Meclis Başkanı dahil- Bizden yüce, hepimizi aşan bir güç var iması yaptı” diyordu.
* * *
Faili Malum lar aydınlatıldı mı ki, Fail-i Meçhuller aydınlatılabilsin!
Gazetemizin sayfalarında bu hafta, hunharca katledilen Şehid Molla Gıyaseddin Barlak ın hayat hikâyesine yer verilmiş bulunmaktadır. Molla Gıyaseddin in şehid ediliş şekli elbette Fail-i Meçhul değildi. Sorumluları devletin yüce/kirli geleneğinin korunaklı şemsiyesi altında muhafaza edilerek korunmaya alınmıştı. İsim ve görev yerleri belli olmasına rağmen meçhule kaydırılan asıl failler ortada dururken aynı devlet kurumları gerçekten de meçhul kalmış başka türlü hadiseleri aydınlatmaya muktedir olabilirler mi?
POLİS - İTİRAFÇI ÇETESİ
23 Şubat 1994 akşamı Tatvan Merkez Yeni Cami müezzini Gıyaseddin Barlak, Teravih namazı sonrası cami çıkışında “Devlet adına” sıkılan kirli kurşunlara hedef olurken aynı katiller, düzmece bir senaryoyla Ümit Işık adında sara hastası bir kişiyi “PKK adına eylemi gerçekleştirmek suçlamasıyla” yakalamış, tutuklanmasını da sağlamışlardı. Nitekim 2005 yılında Beykoz operasyonunda ele geçen bazı sorgu kasetlerinin mahkemece çözümlemesinden sonra ortaya çıkan bazı gerçekler, Ümit Işık için tahliye kapısını aralarken ortaya çıkan korkunç bir gerçek de medya organlarının manşetlerinde yerini almış oluyordu.
Kimi gazetelerin “Derin Tezgah”, kimilerinin de “Doğu nun Susurluk u” şeklinde verilen haber, gerçekten de “Doğu nun Susurluk u nu andıran bir Derin Tezgah ” ürününden başka bir şey değildi. Ortada derin amaçlar güdülerek işlenmiş bir cinayet vardı. Bu cinayetin mimarı da alışılmış “Polis-İtirafçı Çetesi”nden başkası değildi.
Aslında Beykoz da ele geçen sorgu kasetleri uzun süre ilgili dava dosyalarından esirgenmişti. Avukatların ısrarlı talepleri ve yargı heyetlerinin yazışmaları sürekli “Devlet sırrı” duvarına çarpmaktaydı. Ancak 2002 yılında mahkemeye ulaşan bazı kasetlerin yapılan çözümlerinde ortaya çıkan çoğu gerçekler, benzer konulardaki “Devlet Sırrı”nın devletin kolluk birimlerindeki sorumlu kişilerin itirafçılarla girdikleri çetevari yapılanmaların doğurduğu tedhiş hareketlerinden başka bir şey olmadığı anlaşılmıştı.
Bazı sanık avukatlarının nezaretinde dönemin D.Bakır 3 No lu DGM Yedek Hakimliğinin 17.04.2002 tarih ve 2000/171 esas sayılı dosya kapsamında yapılan çözümleme işleminde cinayet, gasp, fuhuş sarmalına girmiş Polis-İtirafçı çetesinin itirafçı kanadından olan Murat Kurtboğan, polislerle yaptıkları karanlık işleri teker teker açıklamaktaydı. Anlatımların en ilginci de polis marifetiyle işlenen cinayetler serisi ve bu serinin ilk halkasını oluşturan Molla Gıyaseddin cinayetiydi.
Tutanaklara yansıyan 12 sayfalık sorgu dökümünde Kurtboğan ın Hizbullah tarafından infazına kadar geçen olaylar örgüsü şu şekilde yer alıyor:
“1992 yılının sonunda Hizbullah ın silahlı kanadından olduğu ve eylem yaptığı gerekçesiyle gözaltına alınıyor. Gördüğü işkenceler ve bunun sonucunda gördüğü değişik baskılardan sonra kendisine verilen vaadler sonucunda polisle birlikte çalışmayı kabul ediyor. Polis, işlediği suça adli bir kılıf uydurarak ilk yardımını yapıyor. “Yardımlarım sonucunda polislerin sempatisini kazandım” diyen Kurtboğan, “Gözaltında iken sorguya tabi tutulan xx adlı PKK lının kız kardeşine tecavüz etmem için polisler tarafından tehdit edildim. Israr etmeleri sonucunda bu bayanla beraber oldum. Aynı durumu bir kez daha tekrarladım. Bir polis de aynı şekilde bu bayana tecavüz etti. Başka polislerin de tecavüz edip etmediğini görmedim. Ama muhtemelen başka polislerin de tecavüz ettiklerini düşünüyorum…” diyor.
Ardından Batman cezaevine konulan Murat Kurtboğan la polis komiser Ali DOĞAN bağlantıyı sürdürüyor, belli aralıklarla “hastaneye götürüleceği” bahanesiyle cezaevinden alınarak Batman Emniyet Müdürlüğü ne götürülüyor. Burada yakalanan başka şüphelileri tanıyıp tanımadığı soruluyor, hatta bazılarının işkence seanslarına bizzat katılması sağlanıyor. Tutanakta “Devlet hastanesine sevk edildiğini, ancak Emniyet Müdürlüğü ne götürüldüğünü, Kasım ÖZEN i yerde yatarken gördüğünü, polislerin Kasım ı tanıyıp tanımadığını sorduğunu, kendisinin de Kasım ÖZEN in silahlı kanat mensubu olabileceğini söylediğini, hatta yerde yatarken yaralı eline bastığını, bunun sonucunda dikişlerinin patladığını ve bunun üzerine kendisini hastaneye götürdüklerini..” belirtmektedir.
Bir diğer işkence seansını da “Şehid Fahreddin in ağabeyi Şerif in işkencesine katıldığını, polislerin istemesi üzerine Şerif e jopla vurduğunu, oradaki havaya kapılarak yumurtalıklarını sıktığını…” şeklinde anlatmaktadır.
BİTLİS CEZAEVİ FUHUŞ VE KOMPLO MEKÂNI HALİNE GETİRİLDİ
Komiser Ali Doğan ın tayininin çıkması üzerine komiser yardımcısı Hakan ın kendisiyle ilgilenmeye başladığını belirten Kurtboğan, Bitlis cezaevine sevkedilmesinden iki ay sonra Komiser Yrd. Hakan ın iki kadınla ziyaretine geldiğini, getirilen kadınlarla cezaevinde fuhuş yaptığını, PKK ile çatışmaların seyrekleşmesi karşısında Hizbullah a karşı nasıl başka cepheler oluşturulacağını sorduğunu, kendisinin de Menzil grubuyla çatışmaların yaşandığını, gerçekleştirecekleri eylemlerle iki taraf arasındaki çatışmaların başka yerlere sıçrayabileceğini belirtince Komiser Yrd. Hakan, kendisinden detaylı bir rapor hazırlamasını ister.
Menzil ile çatışmalar şiddetlenirse bunu fırsat bilen PKK nin tekrar Hizbullah a saldıracağını, böylece Hizbullah ın yenilebileceğini söyleyen Kurtboğan a, Komiser Yrd. Hakan, çatışmaların sıçratılacağı uygun yerin neresi olabileceğini sorar. Bunun Üzerine Kurtboğan, en uygun yerin Tatvan olacağını, burada imamlık yapan Molla Gıyaseddin i tanıdığını, muhtemelen kendisinin burada cemaat sorumlusu olabileceğini iletiyor.
CİNAYETLER EĞLENCE İDİ ONLARIN NAZARINDA
Kurtboğan anlatımlarına devamla “15 Şubat 1994 günü polis Hakan, itirafçı Nurettin, yanlarında bir kadınla beraber ziyaretime geldiler. Getirdikleri kadınla beraber oldum. 23 Şubat 1994 te yine polis Hakan, polis Ahmet ve itirafçı Nurettin cezaevine gelerek seni eğlenceye götüreceğiz dediler. Dışarı çıkardılar, nasıl bir eğlence olacak diye sorduğumda Molla Gıyaseddin e yönelik benim önerilerim doğrultusunda eylem yapacağımızı anladım. Polis Hakan bana ve Nurettin e 9 mm çapında birer Astra marka tabanca verdi. Polis aracıyla Tatvan merkeze gittik. Komiser Yrd. Hakan eylemin yapılış şekliyle ilgili PKK itirafçısı Nurettin e gerekli talimatları verdi. Molla Gıyaseddin in olduğu sokağa gittik. Molla Gıyaseddin karşıdan gelince silahımı çıkardım, iki el ateş ettim, sendeledi. Nurettin de en az dört el ateş etti. Sokakta bazı kapılar açıldı, ancak kimse bizi fark etmedi. Bizi bekleyen polis aracına bindik ve uzaklaştık. Tatvan çıkışında eylemin detaylarını polislere anlattık. Komiser Hakan beni durgun vaziyette görünce nedenini sordu. Ben de uzun zamandır elime silah almamıştım, ondan dolayı biraz heyecanlandığımı söyledim. Kendisi bana moral vermeye çalıştı, sonra beni tebrik etti ve Bitlis cezaevine teslim etti.”
Cezaevine gelişte kendisini karşılayan ikinci müdür Mahmut ÇAÇAN, (bu müdür, yine Kurtboğan ın anlatımına göre 1994 yılının ortalarında D.Bakır E Tipi Kapalı Cezaevi nde birinci müdür olarak atanmıştı. O dönem E Tipinde yatanlar bu müdürü iyi hatırlarlar) dışarıya çıkarıldığından kimsenin haberinin olmaması gerektiğini, koğuştakilere de mutfakta yapılan aylık temizlik işini yaptığını, ondan dolayı fazla kaldığını söylemesini, hatta gardiyanların da bundan haberdar olmamaları gerektiğini tenbih ettiğini belirtmiştir.
Daha önce bulaştırıldığı fuhuş bataklığıyla beraber işlenen bu cinayetle Kurtboğan, artık Emniyet birimlerinin elinde, “devlet adına” rahatlıkla kullanılacak bir suç aletine dönüşmüştür.
BİTLİS MERKEZDE BİR KAÇIRMA GİRİŞİMİ
Bulaştığı pislikler ve işlediği cinayet, Kurtboğan ı geri dönüşü olmayan bir yola koymuştur. Bunu fırsat bilen Komiser Hakan ve polis Ahmet in ekibi, itirafçı Nurettin le beraber yine cezaevi müdürü Mahmut ÇAÇAN ın bilgisi dâhilinde içerden aldıkları Murat Kurtboğan ı “devlet adına” Bitlis te kaçırmayı planladıkları bir şahsa yönelik eyleme yönelirler.
Eylemin detaylarını anlatan Kurtboğan, “devlet bunu yakalayamıyor mu” diye Hakan a sorunca, Hakan, “kanunlar bunlardan yana, yakalıyoruz, bir süre sonra serbest bırakılıyorlar, bu şahıslarla yasal yollarla savaşılamayacağını” söyler ve kaçırılacağını, olmazsa öldürüleceğini belirtir. Eylem yerinde belirlenen adamın koluna giren Nurettin, adamın direnişiyle karşılaşır ve yardıma akrabalarının gelmesi, ayrıca bir bekçinin havaya ateş açması nedeniyle Kurtboğan ve Nurettin kaçmak zorunda kalır. Bu arada bekçiye ateş açan Nurettin, bekçinin ölümüne sebep olur.
POLİS İÇERİSİNDEKİ ÇETELERİN GÖZDESİ HALİNE GELDİ
İtirafçılık ve bulaştığı kirli işlerle emniyetteki polis çetesinin gözdesi haline gelen Kurtboğan, başarısının ödülünü kısa zaman sonra salıverilmekle alır. Salıverildikten sonra Mersin e yerleşen Kurtboğan, orada da polisin başını çektiği “Devlet adına” iş yürüten çetelerin gözdesi haline gelir. Mersin de İzzet adında bir polis üzerinden bağlantısı sağlanan Kurtboğan, aralarında fuhuş, uyuşturucu ticareti, gasp ve cinayetlerin de bulunduğu çok sayıda kirli faaliyetin aktörü, tetikçiliği görevinde kullanılır. Mersin de katıldığı eylem ve kirli faaliyetleri sıralayan Kurtboğan ın bazı icraatları şu şekildedir:
“Mersin polisevinde PKK li oldukları söylenen iki kişiye eylem kararı aldık. 1996 yılının 8. ayında Mersin Halk Kent te akşam saat 22:30 civarında bir bayan ve bir erkek geçmeye başladı. Polis İzzet, eylemi bu şahıslara karşı gerçekleştireceğimizi söyledi. Aramızdaki anlaşmaya göre, Ertuğrul bayana, bense erkeğe ateş edecektim. Ertuğrul ve ben iki arkadaş gibi yürümeye başladık. Şahıslara on-on beş metre yaklaşınca koşmaya başladık ve ateş ettik. Erkek şahıs arkasına bakmadan koştu, ben de arkasından ateş ettim. Öldüklerinden emin olunca polislerin yanına gittik.”
“…1997 yılının Ocak ayında yine Mersin de polis İzzet; Özer ve Nejdet isimli polislerle beni tanıştırdı. Özer beni Halk Kent te Faruk isimli bir şahsın işlettiği fuhuş evine götürdü. Para vermiyordum. Mersin Flamingo yolundaki iki bara Özer ile birlikte içki içmeye gitmiştik. Özer in bol para harcadığı hayatına kendimi kaptırmıştım.”
“…1997 yılının Ocak ayında bitpazarında ikinci el eşya işiyle uğraşan Uprak ailesiyle tanıştım. Bu aileden Mehmet, Bayram, Şerif ve Sinan Uprak ile tanışıp, en çok Sinan ile samimi oldum. Sinan bana, dükkanda kal, ihtiyaçların da karşılanır dedi. Bunlardan Şerif Uprak, çek-senet-faiz-tefecilik-hırsızlık malı satın alma işiyle uğraşıyordu. Bu işe Bayram Uprak da dâhildi. Ayrıca bu şahısların porno kaset piyasasını da ellerinde tuttuklarını öğrendim. Adana İncirlik ten temin ettikleri kasetleri çoğaltıp satıyorlardı. ...”
Batman da Komiser Ali DOĞAN, Polis Ahmet, İtirafçı Nurettin; Mersin de Polis İzzet, Özer ve Ertuğrul. Cezaevi Müdürü Mahmut ÇAÇAN vs… vs…
Doğrudan ya da dolaylı cinayetlere karışan devlet içerisindeki gayrı meşru çetelerin içerisindeki isimlerden sadece bir kaçı. Diğer bir deyişle henüz çözülemeyen(!) meçhul cinayetlerin “MALUM” failleri… Malum failler hakkında bugüne kadar işlem yapılmayan bir ülkede “MEÇHUL” failler bulunulabilir mi? O halde malum failler dururken meçhul faillerin konuşulması, tecrübeyle sabittir ki, daima birilerinin işine gelmektedir.
“Meçhul fail” edebiyatı, dolayısıyla kurbanların dramı, iyi bir politik alandır. Suistimaller üzerinden dal budak salan Türkiye deki siyaset anlayışının sıçrama tahtası, belki de istismar kanalıdır.
“Devlet adına kurşun sıkanlar” nasıl olsa deşifre edilmeyeceklerine göre konuşulup duygu sömürüsünün aracı haline getirilmelerinde ne sakınca olabilir ki?!
Ama malum faillerin konuşulması resmi anlayışa göre “abesle iştigaldir.” Konuşulduğu anda gereğinin de yapılması lazım gelir. Bağcıyı dövmek varken üzüm yemeye ne hacet!
Kutu kutu kutu
Kendisi de Batmanlı olan Molla Gıyaseddin, dindar bir gencin Batman dan Bitlis cezaevine getirildiğini duyunca hal hatırını sormak ve varsa ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Murat Kurtboğan ın ziyaretine birkaç kez gitmiş, birtakım ihtiyaçlarını da bizzat karşılamıştı. Bundan dolayı bazı gardiyan ve mahkumlar Molla Gıyaseddin i Kurtboğan ın amcası olarak bilmişlerdi. İşlediği hunharca cinayet sonrası durumu anlatan Kurtboğan, “Molla Gıyaseddin e yönelik suikast dolayısıyla Sabahattin ve Servet Bey, beni çağırarak önce kaderden bahsettiler, daha sonra ziyaretime gelen Molla Gıyaseddin in PKK liler tarafından katledildiğini söyleyerek baş sağlığı dilediler. Ben de üzüntülü bir tavır takındım, çünkü herkes Molla Gıyaseddin i amcam olarak biliyordu."
(Doğruhaber Gazetesi)