Nasıl bu hale geldik!
Fırat’ın suyu..
Terörist İsrail devleti Filistin halkına yönelik saldırılarına devam ediyor. Savaş uçaklarının 110 bin sortisi ile on binlerce ton bomba atmasıyla şimdiye kadar ezici çoğunluğu çocuk ve kadın 25 bin Filistinli öldürüldü ve 60 bini yaralandı.
Geriye kalan milyonlarca Filistinli evsiz, yemeksiz, susuz ve ilaçsız ölüme terk ediliyor çünkü işbirlikçi korkak iktidarlar ve ezici çoğunluğu ilgisiz yani insanlığını kaybetmiş toplumlar öylece seyrediyor.
Kimse ruh hastası katil İsraillileri durduramıyor.
Durdurma bir yana ABD, Almanya, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere Batılı ülkeler her türlü silah yardımında bulunuyor ve Türkiye çok daha önemlisini yapıyor!
Daha önceki yazılarımda ve televizyon konuşmalarımda ‘Türkiye’den giden benzin, mazot, çelik, demir, barut, kimyasal maddeler ve her türlü yiyecek ve içecek olmazsaydı İsrail bu savaşı sürdüremez’ demiştim.
AKP yönetiminde Türkiye bir anlamda ‘İsrail’in can suyu’.
İki gün önce yayınlanan bir videoda bir grup İsrailli asker Gazze’de Filistinlilere yönelik cinayetleriyle övünüyorlardı. Aralarında önemli bir generalin de bulunduğu bu askerler on dakika sonra Filistinlilerin pususuna düşürüldü ve hepsi (on kişi) öldürüldü.
Ama bizim konumuz bu değil çünkü askerlerin etrafında toplandıkları masanın üzerinde Sırma marka Türkiye’den giden su şişesi bulunuyordu.
Filistin halkı bir damla su bulamazken katil İsrail askerleri Türkiye’den giden temiz su ile kanlı ruhlarını besliyorlardı.
Belki de bu suyun ‘kutsal’ Fırat’tan geldiğini düşünüyor ve ‘Nil’den Fırat’a kadar büyük İsrail devletini kurma’ hayaliyle Filistinlileri öldürüyor ve yakında Anadolu’ya uzanmanın hesabını yapıyorlardı.
İnançları gereği kesin yapıyorlar.
Yoksa 31 Mayıs 2010’da Mavi Marmara gemisine saldıran İsrail askerleri nasıl oldu da gemide bulunan yüzlerce yabancı insan arasından yalnızca on Türk vatandaşını bulup öldürdü!
* * *
Nasıl bu hale geldik!
Siyaset bilimcilerinin sosyolog ve psikologlarla yaptığı araştırmalar toplumların dolaysıyla ülkelerin çürümesi için ortalama 15-20 yıllık bir sürenin yeterli olduğunu kanıtlamaktadır.
Peki nasıl?
1- Bu amaçla insanlar yani toplumlar gerçek ve temiz dini inançlarından uzaklaştırılmalı. Bunun için bağnaz dini öğretileri pazarlayan paralel ve saçma sapan dini grup ve cemaatler oluşturmalı, tarikat ve şeyhlerin sayısı artırmalı, onlar için alan açılmalı ve toplum üzerindeki etkilerini artırmak için her konuda onlara yardım etmeli.
2-Bunun kolaylıkla sağlanması için toplum aşamalı olarak yoksul ve cahil bırakılmalı ve insanların kendi yaşamlarını ilgilendiren temel konu ve sorunları düşünmek ve çözüm için mücadele etmek yerine daha küçük ve saçma konularla ilgilenmesi sağlanmalı.
3-Eğitim sistemi aşamalı olarak çökertilmeli ve akıllı, bilinçli ve pratik zekadan yoksun insanların yetişmesi için onları fizik, matematik, kimya, sanat ve müzik gibi yaşamsal konulardan uzaklaştırmalı ve insanların yalan ve safsatalara dayalı yüzeysel ve sığ konularla oyalanmaları sağlanmalı.
4- Demokratik sistemlerde dördüncü güç olarak tanımlanan medya ele geçirilmeli ve toplumu yeni anlayışlara göre şekillendirme çabasında kullanılmalı . İktidarın ve ona hizmet eden güç merkezlerinin kontrolündeki medya ve özellikle televizyonlar toplumun daha da salaklaşması için büyük ve başarılı rol oynamaktadır. Demokrasinin korunması ve insanların daha mutlu olması için dördüncü güç olması gereken medya şimdi sosyal medya rezillikleriyle birlikte insanların oportünist yani fırsatçı, egoist, lümpen ve ruh hastası olması için her yola baş vurulmaktadır. Böylece okuma becerisini kaybetmiş bireylerin ve dolaysıyla toplumların önce paslanması sonra da küflenip çürümesi sağlanır. Bu duruma getirilen toplumlarda insanların sağlıklı düşünmesi, konuları analiz etmesi, karşılaşılan sorunların çözümüne yönelik insiyatif kullanması zorlaşır ve sonunda bu tür insanlar kolayına kaçarak başkalarının kendi adlarına karar vermesinden hoşlanır olur. Bu tür insanlar içinde bulundukları durumun önce teslimiyet sonra biat olduğunun farkında olmadan özgür, akıllı, zeki ve mutlu olduklarını sanarlar.
Tam da Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in dediği gibi : ‘Bana vicdansız bir medya verin size bilinçsiz bir halk vereyim’.
Büyük bölümü Goebbels’in ‘bilinçsiz’ bireylerden meydana gelen toplumların önce kendini kurtarması sonra da yeniden toparlanması için bu kez 15-20 yıl değil 30-40 yıl yani iki kuşak gerekecektir.
Çağdaş ve kendini geliştiren toplumların dışında Goebbels’in kriterlerine uyan toplumlar ve dolaysıyla ülkeler işte bu durumda.
Bu nedenle Türkiye’nin durumu ve geleceği çok ciddi bir şekilde kararıyor ve umutsuzlaşıyor.
Bu karanlığın önünde geçecek diri ve dirençli insanların sayısı azalsın diye iktidar yukarda özetlemeye çalıştığım taktikleri uyguluyor ve uygulamayı sürdürecek. Ülke ve toplumun bunacı gerçeği iktidarın umurunda değil ve olmayacaktır. Toplum yozlaşır çürüdükçe iktidarın işi kolaylaşıyor ve toplum daha da yozlaşsın diye devletin tüm olanakları kullanılıyor.
Bu nedenle yolsuzluklar, rezillikler, pislikler her yerden fışkırıyor ve kimsenin umurunda değil çünkü ezici çoğunluk belli bir oranda çürümüştür.
Ve yine bu nedenle televizyonlardaki dizi, film, tartışma ve benzeri programların ezici çoğunluğu bilinçli ve kasıtlı olarak saçmalıklarla dolu.
Toplum bu saçmalıklarla zamanını tüketirken yani kafası çalışamaz hale getirilirken iktidar sokak diliyle siyaseten ‘malı götürüyor’.
Hani şu ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ hikayesi.
Peki muhalefet ve muhalif geçinenler ne yapıyor?
Onurlu ve yurtsever insanlar hariç hepsi birer proje.
Ya da başkalarının projelerinde aparat.
Her şey yukarıda özetlemeye çalıştığım ‘üst aklın’ planına uygun olarak.
İsterseniz buna ‘komplo teorisi’ diyebilirsiniz ama önce çevrenize bir göz atın! (tele1)