Acı, Vahşet, Korku!
Ceylanpınar, Suriye'deki savaşın tam da içine düştü. Sınırın diğer tarafında yaşanan korkular Türkiye tarafına kadar ulaşıyor. Okullar tatil ediliyor, Suriye uçakları birkaç yüz metre mesafeyi bombalıyor, yaralılar sınıra akın ediyor, apar topar evlerinden kaçan insanlar yalınayak Türkiye tarafına geçmeye çalışıyor…
Dün, Rasulayn bölgesinden gelen; kamyonetlere istif edilen ceset ve toplu defin görüntüleri yürek parçalayıcıydı.
Ceylanpınar'da cami hoparlörlerinden "sınır bölgesinden uzak durun, evlerden çıkmayın" çağrıları yapılıyor.
Türkiye, bir yandan yoğun terör operasyonları yaparken diğer tarafta güney sınırı boyunca bir başka krizle yüzleşiyor. Askeri hareketlilik günlük takip ediliyor, yığınak gün be gün artıyor, çatışma ihtimali alabildiğine güç kazanıyor. Uzun Suriye sınırı, adeta bir "cephe hattına" dönüşüyor.
Irak sınırı PKK yüzünden çatışma sınırıdır. Suriye sınırının bir bölümü PYD yüzünden çatışma hattına dönüşmek üzeredir. Geri kalan bölge, Türkiye ile Suriye arasında ilan edilmemiş fiili çatışmanın gerçek bir çatışmaya dönüşme korkusu yaşamaktadır.
Türk savaş uçağının düşürülmesinden, ardı ardına top atışlarından sonra ilan edilen "angajman kuralları"nın fiili bir tampon bölge, uçuşa yasak bölge oluşturacağı tahmin ediliyordu. Tam olarak uygulanamamış olacak ki, Suriye savaş uçakları sınırın hemen dibini bombalayabiliyorlar.
Suriye konusunda oluşan yeni durumlar yeni hareketliliklere yol açar mı?
Doha'daki toplantıda, Suriye Ulusal Konseyi dışında Suriye Ulusal Koalisyonu adı altında bir şemsiye yapı oluşturuldu. Büyük küçük bütün grupları birleştirmeyi, aynı hedefe yöneltmeyi, aralarında koordinasyon sağlamayı amaçlayan ve geçiş yönetimi olduğu vurgulanan yeni oluşumun başına yüzyıllardır Suriye ve bölgenin hem dini hem de siyasi merkezi olan Emevi Camii'nin eski imamı getirildi. Kahire'deki toplantıda da bu yapı olgunlaştırıldı.
Bu tercihin sembolik anlamı olabilir mi elbette olabilir ve bu konuda uzun tartışmalar yapılabilir. Emevi Camii'nin geçmişten gelen siyasi kimliği tam da bu tercihin merkezine yerleşmiş gibi.
Suriye Ulusal Koalisyonu, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın; muhalefetin örgütlenme biçimine yönelik eleştirisi sonrası şekillendirildi. ABD ve Batı, "muhalefetin İslamcılar öncülüğünde şekillenmesi, geleceğin Suriye'sinin hem kendileri hem de İsrail için tehdit oluşturacağı" korkusunu yaşıyor. Dolayısıyla daha ılımlıların öne çıkmasını istiyor. Baas yönetimini devirirken bir başka tehditle yüzleşmek istemiyor.
Öteden beri muhalefetin dağınıklığı, temsil konusundaki sorunlar, dışarıdan verilecek desteğin önündeki en önemli engeldi. "Silah verirsek kime gider, şu anki silahlı güçler Esad sonrası İsrail'le çatışmaya girer mi", hatta kendileriyle çatışır mı gibi gerekçeler öne sürülüyordu. Suriye Ulusal Koalisyonu bakalım bu birlikteliği saylayabilecek mi?
Muhalefetin yapısıyla ilgili sorunun giderildiğine inanılıyorsa, önümüzdeki günlerde yeni durumlara hazırlıklı olmak gerekiyor. "En önemli sorun çözüldü, öyleyse süreci hızlandıralım" görüşü ağır basıp dolaylı mücadele yoğunlaştırılır mı ya da doğrudan müdahalenin önü açılır mı?
"ABD seçimleri yapılmadan hiçbir şey yapılmayacak" diye bir gerekçe de kalmadı. Barack Obama seçildi, muhalefet örgütlendi. Artık hiçbir bahane kalmadı. Resim böyle olunca da doğal olarak "Acaba önümüzdeki günlerde neler olacak" diye bir beklenti oluştu.
Suriye krizi başladığı günden bu yana taraf olanların hiçbiri bir adım bile durduğu yerden gerilemedi. Muhalefet, Şam yönetimi, Türkiye, İran, Mısır hepsi, bir yıl önce nerede duruyorsa bugün aynı noktada duruyor. Bu yüzden de krizin ilk günlerinde; "Hiç kimse geri adım atmayacak. Bu iş tamamen çatışmaya ayarlandı. Silahı güçlü olan kazanmış" olarak diyenler bugün de aynı şeyi söylüyor.
ABD'nin isteksizliği, bölge ülkelerinin aceleciliği de ilk günlerden bu yana değişmedi. Değişen tek şey, yıkılan bir ülke, harabeye dönen Halep, öfkenin bölgeselleşmesi, binlerce ölüm, yüzbinlerce mülteci, kurban edilen bir ülke oldu.
Krizin başlamasından altı ay sonra yapılan değerlendirme ile bugün yapılacak değerlendirme arasında bunlar dışında bir farklılık yok. Stratejik analizler, müdahil güçlerin politikaları aynı. Krizin sonuçlarına yönelik öngörüler de. Tek farklılık Suriye halkının yaşadığı acı oldu.
Belki ilk kez, yeni bir resim oluşuyor. ABD seçimi yapıldı, muhalefet birleştirildi. Öyleyse bir şeylerin değişeceği zamana geldik anlamı mı taşıyor bu? Görünüşe göre öyle… Siyasi çözüm kapıları sıkı sıkı kapatıldığına göre değişiklik savaşın şiddetinde olacaktır.
Sonuç yakın mı?
Kişisel olarak sanmıyorum… Suriye'de iki taraf yok ki artık. Onlarca taraf var ve bu tarafların tek amaçları rejimi değiştirip daha adil bir sistem oluşturmak değil.
Öyleyse savaş, nitelik değiştirerek, şekil değiştirerek devam edecektir ve her geçen gün bölgeselleşecektir…
Ceylanpınar'da "sınırdan uzak durun, evden çıkmayın" çağrısı Türkiye'nin bir tür gövde gösterisi yapacağı anlamına gelir mi?
Gelebilir…
(Yeni Şafak)