Resulullah'ın Ana ve Babasının İmanına Dair
Çok değerli İnzar dergimizin okuyucuları! Günümüzde bazı insanlar pervasızca her fırsatta Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin anne ve babasını tekfir ediyor ve cehennemde olduklarını söylüyorlar. Dinin bir rüknüymüş gibi her fırsatta nakarat gibi bu konuyu dillendiriyorlar. Bu edep dışı davranış her gayretli Müslüman’ın gayretine dokunduğu gibi benim de gayretime dokunduğu için bu hususta bir yazı yazıp büyük İslam âlimlerinin ne buyurduklarını ortaya koymak istedim. Zira “Eğer bilmiyorsanız bilenlerden sorun.” (Nahl 43, Enbiya 7) ayet-i celilenin delaletiyle her konuda hüccet ve merci ehliyetli İslam âlimleridir.
Bu husustaki hakikatin berrak ve net anlaşılması için hiç yorum yapmadan sadece âlimlerin zikrettikleriyle yetineceğim. Tabi ben cezaevinde olduğum için elimdeki kaynaklarla yetinmek zorundayım. Şöyle ki:
Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin anne ve babasını tekfir eden ve ateşte olduklarını söyleyenler şu hadis-i şerifleri delil gösteriyorlar:
أستأذنت ربّي أن أستغفر لأمّي فلم يأذن لي
(Anama mağfiret dilemek için Allahu Teâlâ’dan izin istedim bana izin vermedi.)
إنّ رجلا قال يا رسول الله أين أبي قال في النار فلماّ قفا دعاه فقال إنّ أبي وأباك في النار
(Bir adam; Ya Resulallah! Babam nerededir? diye sordu. Resulullah; “ateştedir” diye cevap verdi. Adam dönüp gitmek isteyince Resulullah; onu çağırarak “babam ve baban ateştedirler.” dedi. (Müslim) Her iki hadis de sahih olarak kabul edilmektedir.
Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin anne ve babası Müslüman’dır ve cennetliktir.” diyenler de (ki bunlar İslam âlimlerinin cumhuru ve muhakkiklerini teşkil etmektedirler.) şu sayacağım delillere dayanmaktadırlar.
1- و تقلبك في الساجدين “Secde edenlerde dolaşmanı da (gören Allah’a tevekkül et.” (Şuara 219) birçok âlim bu ayeti deli sayarak Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin bütün anne ve babalarının Müslüman olduklarını söylemişler. Zira İbn-i Abbas bu ayeti şöyle tefsir etmiş;
“Bundan murad Resulullah’ın bir nebinin sulbünden başka bir nebinin sulbüne intikal edilmesidir, ta ki Allah Onu nebi olarak dünyaya getirdi.” (Bezzar ve İbni Ebi Hatem iki yoldan İbn-i Abbas’dan rivayet etmişler./Tefsir-i İbn-i Kesir)
2- Babalarım ve analarım hiçbir zaman zina üzerine birleşmemişler. Allah, seçilmiş ve arınmış olarak beni hep temiz sırtlardan pak rahimlere nakletmiş. İnsanlar iki şıka ayrıldıkça ben hep hayırlı şıkta bulunmuşum.” (El-Envaru’l-Muhammediyye 15, Bu hadisi Ebu Naim İbn-i Abbas’tan rivayet etmiş./ Rehbere Avam s.19)
“Babam ve anama varıncaya kadar ben hep nikâhtan çıkmışım, sifahtan (zinadan) çıkmamışım. Ben kişilik açısından ve baba açısından en hayırlınızım.” (Beyhaki Enes’ten/Rehbere Avam s.19)
Bu hadislere benzer daha birçok hadis mevcuttur. Hatta tevatür derecesine vardığı belirtilmektedir. Bu hadisler zikrettiğimiz ayet-i celilenin tefsirini de daha net ortaya koymaktadır.
Zikrettiğimiz ayet ve hadisler açık bir şekilde Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin Hz. Âdem ve Havva’dan Hz. Abdullah ve Âmine’ye kadar hep tahir (pak) sulblerden (sırtlardan) tahir (pak) rahimlere nakledilmiştir. Hâlbuki “Ey iman edenler! Müşrikler ancak birer necistirler.” (Tevbe: 28) ayetinde açıkça müşrikler necis olduklarını zikretmektedir. Bundan bu netice çıkıyor ki Hz. Abdullah ve Âmine müşrik olsaydılar Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem necis bir sulb ve necis bir rahimde yerleşmiş olurdu. Ki zikrettiğimiz hadislerde açıkça “ben hep tayyip (pak) sulblerden tahir(pak) rahimlere naklolunmuşum” diye beyan etmektedir.
3- Hz. Ali (r.a)’den rivayet edilmiştir ki; “Yeryüzü hiçbir zaman tümüyle kâfirlere kalmamış. Mutlaka en az içinde yedi Müslüman bulunmuştur. Eğer o Müslümanlardan olmasaydı yeryüzü ve üzerinde bulunan her şey helake giderdi.” (Abdurrezak Musannaf’ta rivayet etmiştir. Senedi sahihtir. Buhari ve Müslim’in şartına uygundur. İbn-i Münzir de kendi tefsirinde rivayet etmiştir.)
İbn-i Abbas (r.anhüma)’dan rivayet edilmiş ki; “yeryüzünde şeytana dost bulundukça Allahu Teâlâ’nın dostu bulunur.” (Hafız İbnu Abdulbırr, bu hadisi İbn-i Kasım’ın İmam Malik’ten rivayet ettiğini söylemiştir.)
Yine İbn-i Abbas’tan rivayet edilmiş ki; “Hz. Nuh(a.s)’dan sonra yeryüzünde en az yedi Müslüman bulunmaktadır. Allahu Teâlâ onlar için yer ehlini helakten korumaktadır.” (İmam Ahmed Zuhd ve Hılal- Kerametulevliya kitabından sahih bir senetle rivayet etmişler.)
Katade de; “Hz. Âdem (a.s) cennetten yeryüzüne indiğinden beri yeryüzünde mutlaka Allah’ın bazı dostları bulunmuştur. Allahu Teâlâ yeryüzünü tümüyle İblise bırakmamıştır. Allah için amel eden ve Ona itaat edenler sürekli yeryüzünde bulunmuşlardır.” diye buyurmuştur. (İbn-i Münzir kendi tefsirinde Bakara 28. Ayetin tefsirinde bu rivayeti zikretmiştir.)
Bilindiği gibi bazen dünya tümüyle Müslümanlara kalmıştır. Mesela insaniyetin ilk döneminde herkes Müslüman’dı. Sonra kâfirler türemeye başladılar. Bir de Hz. Nuh (a.s)’un tufanından sonra yerde kâfirler kalmadı. Hepsi boğuldular, sadece Hz. Nuh (a.s) ve beraberindeki Müslümanlar kaldılar.
Bu yeni zikrettiğimiz rivayetlerden de anlaşıldı ki hiçbir zaman dünya tümüyle kâfirlere kalmamıştır. Birçok dönemlerde kâfirler çoğunluğu teşkil etmişlerse de ancak mutlaka sayıları yedinin altına düşmeyen bazı Müslümanlar ve Allah’ın evliyaları da içinde bulunmuştur ve onların sayesinde dünya helakten kurtulmuştur.
İşte başta zikrettiğimiz hadislerde de Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem, “İnsanlar iki fırkaya/gruba ayrıldıkça Allahu Teâlâ hep beni en hayırlı insanların sulbüne ve rahmine yerleştirmiştir.” diye buyuruyor. Bundan şu netice çıkıyor ki; demek Hz. Âdem (a.s) ve Havva’dan Hz. Abdullah ve Âmine’ye kadar bütün baba ve anneleri Müslümanlardan oluşmuştur. Eğer zikrettiğimiz hadisler sahih iseler (ki âlimler hadislerin çokluğundan sahihten ziyade mütevatirdir, demişler) Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin soy ağacı hepsi Müslüman olduklarına dair açık seçik birer nastırlar.
4- Âlimler ittifakla demişler ki, “Bir an bile Allah’a şirk koşan bir insanı Allah onu peygamber yapmamıştır. Ve insanlara elçi olarak göndermemiştir.” (Şerhu Müslimu’s-Subut 2/98)
İmam Ebu Hanife (r.a) de açık bir şekilde bu görüşe hükmetmiştir. Âlimler ittifakla “bütün peygamberler ister doğrudan olsun ister anne babalarının tebeiyetiyle olsun küfre girmeleri imkânsız, her yönden küfürden masum ve her çeşit küfürden korunmuş, yani hem hakiki küfürden hem de hükmi küfürden masumdurlar.” demişlerdir. Hükmi küfür, anne ve baba tebeiyetiyle olan küfürdür.
Âlimlerin bu hükmüne göre, değil sadece peygamberimiz bütün peygamberler Müslüman anne ve babalardan doğmuşlardır. Hiçbir peygamber kâfir bir anne ve babadan doğmamıştır. Yoksa anne ve babalarına tabi olarak onlar da hükmi olarak buluğa (ergenliğe) erişinceye kadar kâfir sayılırlar. Zira çocuklar İslam ve küfürde buluğa kadar anne ve babalarına tabidirler. Bu hükmün altına girmemeleri için ana ve babaları ya Müslüman olmaları gerekiyor ya da daha doğmadan ana ve babaları ölmüş olmaları gerekiyor. Ölüm durumu baba için olabilir ancak anne için imkânsızdır. İşte bu hakikatten dolayı Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin anne ve babası kâfirdir diyenlerin görüşü batıldır. Yoksa onlara tabi olarak hükmi küfür Ona da nispet edilir ki bu da âlimlerin icmaına terstir.
5- Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin anne ve babasını tekfir edip, ateşte olduğunu diyenlerin kendilerine delil gösterdikleri ve konumuzun başında zikrettiğimiz hadisler ahad rivayettir. Ahad rivayetli hadisler bilindiği gibi böyle akaid konularda delil ve hüccet olmamaktadırlar. Zira akaidde ancak mütevatir hadisler hüccet olmaktadır. Bununla birlikte söz konusu hadisler ondan daha sahih rivayetlerle çelişmektedir. Örneğin aynı konuda şöyle bir rivayet de mevcuttur; Hz. Sa’d bin Ebi Vakkas’tan rivayet edilmiş ki: “Bir bedevi Hz. Resulullah sallallahu aleyhi veselleme gelerek
- “Ya Resulallah! Babam nerededir. Diye sordu. Resulullah;
- “Ateştedir” dedi. Bedevi;
- “Senin baban nerededir?” diye sordu. Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem;
- “Nerede bir kâfirin kabrinin yanından geçersen onu ateşle müjdele!” dedi. (Bu hadisi Bezzar Taberani ve Beyhaki ihraç etmişler ve bu hadisin senedi Buhari ve Müslimin şartına uygundur. Alimler bu hadisin ravileri diğer hadislerin ravilerinden daha sağlamdırlar. Demişler ve bu hususta ittifak etmişler.)
6- Kur`an-ı Kerim En’am suresinin 74. Ayetinin zahirine göre Azer müşrik ve putperest olduğu halde Hz. İbrahim (a.s)’in babasıdır. Bu durumun hakikati nedir? Hakikati Allahu Teâlâ daha iyi bilir, ancak birçok âlim; “Azer Hz. İbrahim (a.s)’in babası değildir. Amcasıdır. Babasının ismi Tarıh’tır. Araplar amcalarına da baba demektedir. Kur`an da onların dilinin örfüne göre inmiştir.” demiştir. Zira Bakara suresi 133. Ayet-i kerimede “Senin ve babaların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek ilaha kulluk edeceğiz.” buyurulmaktadır. Bilindiği gibi Hz. İsmail Hz. Yakub’un amcasıdır. Ancak ayette görüldüğü gibi ona da baba tabiri kullanılmıştır.
İşte zikrettiğimiz bütün bu delillerden dolayı Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin ana ve babaları Hz. Âdem (a.s)’den Abdullah’a kadar Müslüman olduklarına inanmamız gerekmektedir. Yine de Allahu Teâlâ daha iyi biliyor.
7- “Biz peygamber göndermedikçe azap etmeyiz.” (İsra 15) bu ayet-i kerimeyi delil göstererek İmam Şafii (r.a) gibi birçok muhakkik, “Kendilerine tebliğ ulaşmadan ölen insanlar kurtulmuş olarak ölüyorlar, ahirette azap görmezler ve cennete gireceklerdir.” demişler.
Binaenaleyh yazdığımız onca delillerin hiç biri olmazsa bile Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin anne ve babası ateş ve azapta olmamaları gerekiyor. Zira hiç şüphesiz onlar bi’setten önce vefat ettikleri için tebliğ onlara ulaşmamıştır. Ve dolayısıyla azapta olmamaları gerekmektedir.
İmam Ebu Hanife’nin esere olan Fıkhu’l-Ekber’de, “Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin valideynleri küfür üzerine ölmüşler” diye geçmektedir. Ancak bazı zatlar, “kitabın aslından olmayıp, sonradan kitaba ilave edildiğini” söylemiştir. Zira İmam Azam (r.a) gibi bir zat böyle açık bir hataya düşmesine ihtimal, verilmemektedir.
8- Birçok allame ve dahi İslam âlimleri bu konuya çok önem vermişlerdir ve Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin valideynleri ehl-i necat (kurutuluş) olduklarını ispatlamaya büyük emekler harcamışlardır. Örneğin İmam Suyuti gibi bir allame ve muhaddis bu hususta on telif yazmıştır. Özellikle Havi’l-Fetava’da geniş yer vermiştir.
Kadı İbnu’l-Arabi (r.a) meşhur fakih ve muhaddisten sorulmuş ki biri; “Resulullah’ın valideynleri ateştedir” demektedir. Kadı, “O kişi melundur. Zira Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır. ‘Şüphesiz Allah ve Resulünü incitenlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” (Ahzab 57) Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem için “Babası ateştedir” demekten daha büyük bir incitme olamaz.” diye cevap vermiştir.
9- Bazı âlimler, “Fetret ehli olanların imtihanları ahirette olacaktır. İmtihanı kazanan cennete girer. Kaybeden cehenneme atılır. İmtihan gerçekleştirmeden hiç kimse azaplandırılmaz ve hak mezhep budur” diye söylemişlerdir.
Suheyli İbni Mesud’dan rivayet edilen şu hadisi zikretmiş; “Ana ve babam hakkında Allahu Teâlâ’dan istediğimi bana verecektir. Ben o günde Makam-ı Mahmud’a sahibim.” (el-Hâkim rivayet etmiş ve sahih olduğunu söylemiş.)
Sonra Suheyli bu hadis işaret ediyor ki Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Makam-ı Mahmud’da onlara şefaat edecek ki ahiretteki imtihanı kazanmaya muvaffak olsunlar. Bu hususta birkaç hadis daha vardır.” Demiştir.
10- Zikrettiğimiz ve saydığımız kat’i delillerle Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin anası ve babası Müslüman oldukları veya en azından ehl-i fetret olup azapta olmadıkları kesinlik kazanmış ve kuşku kalmamıştır. Bununla beraber Fahr-ı Âlem olan kendisinin ümmetinden olma şerefiyle şereflensin ve âlemlere rahmet olan kendisinin merhametinden payidar olmaları için olsa gerek Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Allahu Teâlâ’dan dua ederek anne ve babasının hayata getirilmesinin istemiş. Allahu Teâlâ da onları hayata getirmiş ve ona iman ettiler sonra da yeniden onları vefat ettirmiştir. Bu husustaki hadisi Urve Hz. Aişeden rivayet etmiştir. Bu hadisi, İmam Suyuti, Hatib-i Bağdadi, İbnu Asakir, Ebu Hafs İbni Şahin, Suheyli, Kurtubi, Muhibbuddin te-taberi, İbnu Munir, İbnu Seyyidinnas, Safdi, İbnu Nasır el-Dımeşki ve başkaları tarafından rivayet edilmiştir. Bu kadar muhaddis ve dâhi âlimler ve muhakkiklerin rivayet ettikleri bir hadis mevzu (uydurma) olamaz ve bunların ittifakla savundukları bir dava bu zatları tanıyan hak ve hakikat olduğundan şüphe etmez.
İnşallah bu kadar delilden sonra söz konusu olan hususta insaf sahiplerinin şüphesi kalmamıştır. Diğer insanlar da en azından kendi iddialarında şüpheye girmişlerdir. Meseleye şüpheyle de bakmaya başlasalar o da bir gelişmedir. Zira inşallah “şüpheli olanı terk et şüpheli olmayana yapış” mealindeki hadis-i şerifi nazarı dikkate alırlar ve en azından suskun kalırlar.
Allahu Teâlâ hepimize hakkı hak olarak göstersin ve bize ona tabi olmayı nasip etsin ve batılı da batıl olarak göstersin ve bize ondan uzak durmayı kısmet etsin. Amin…
Bu yazımı genelde “Avnu’l-Murid Şerhu Cevheretittevhid / Abdulkerim Tatan ve Muhammed Edip el-Keylani ve Rehberi Avam / S.M. Ahmed Hilmi el Amedi” adlı eserlerden derlemişim. Çok az yorumlarımı katmışım. Bu konuda daha güzel bir makale yazılabilirdi, ancak cezaevi şartlarında ancak bu kadar başarabildim. İnşallah eksik bıraktıklarımı gayretli dostlar tamamlarlar. Zira bu peygamberler hepimizindir, her yönden ona sahip çıkmak her müminin görevidir.
(İnzar Dergisi)