Ey Nefsim -2
Hâsılı sen Hizbullah’sın, Hizbullah yaşamalısın ve Hizbullah olarak ölmelisin. Hizbullah ile ilgili Maide ve Mücadele surelerindeki ayetlerinden gaflet etmemelisin. Onlar senin kimliklerindir. Allahu Teâlâ’ya hizip olmak bir soy ve ırk değildir. Bir liyakattir. Liyakati muhafaza etmezsen o ilahi ödül sendenden alınıp başka layık olanlara verilebilir.
Ondan başka ilah olmayan Allah’a layıkıyla hamd olsun. Onunla peygamberlik binası tamamlanan Muhammed’e, Onun pak aline, sadece Allah’ın rızasını gaye edinen ashabına ve onların müstakim yolundan şaşmayan bütün müminlere salat ve selam olsun. Bundan sonra bil ki:
Ey Nefsim!
Dergimizin geçen sayısında kesin delillerle ispatladık ki Allahu Teâlâ’dan başka ilah ve yaratıcı yoktur. O seni ve bütün insanları sadece kendi ibadeti için yaratmıştır. O zaman yapmak istediğin her şeyi ibadet niyetiyle, Mevla’nı kendinden memnun ve razı etme çabasıyla yapmalısın.
Ey Nefsim!
İbadette halis niyet gerekli olduğu kadar şer’i ve fıkhi ölçü ve kurallarına uygun olması da gereklidir. Aksi takdirde ibadet sayılmaz. Allahu Teâlâ katında ibadet sayılmayan ameller geçici dünyevi bir fayda sana kazandırsa da Allah’ın rızasını ve baki nimetlerini sana kazandırmaz. Üstelik hatalı ve ihlassız yaptığın amelden dolayı hem bu dünyada ve hem ahirette Allahu Teâlâ’nın tokatlarına ve ebedi azabına maruz kalabilirsin. O zaman da sana yardım edecek ve seni kurtaracak hiç kimsen olamaz.
Ey Nefsim!
Bak ve dikkat et! Kur`an-ı Kerim’de Allahu Teâlâ iman ve salih ameli hep birlikte zikretmektedir. Zira iman ihlastan ibarettir. İman, ihlas olmadan Allah katında hiçbir amel makbul değildir. Salih amel de şer’i ve fıkhi ölçülere uygun yapılan amellerdir.
Ey Nefsim!
Allahu Teâlâ katında meşru olmayan hiçbir amel iyi bir niyetle meşruiyet kazanmaz ve ibadet sınıfına girmez. Zira Allahu Teâlâ’nın haram kıldığı ve yasakladığı ameller, Allah rızası için yapılamaz. Yapılsa Allahu Teâlâ’ya istihza manasına gelir. Sahibi de onunla şirke girebilir. Ancak ibadetler ihlassızlıkla ibadet olmaktan çıkabiliyor. Hatta şirk bile sayılabiliyor. Eğer şirk-i esğare girerse amelin sevabını yakar. Eğer şirk-i ekbere girerse amelin sahibini ebedi cehennemde yakıyor.
Ey Nefsim!
İşte bu apaçık hakikatten dolayı her amelinde ihlasa ve şer’i ölçüye dikkat etmelisin. Günah ve haramlardan kaçıp uzak durmaya çalıştığın gibi halis olmayan yani sadece Allah’ın rızasını gaye edinmeyen niyetlerden de kaçıp uzak durmaya çalışmalısın. Zira Allah’ın tokatları ve azabı gelirse demin de zikrettiğim gibi mani olabilecek hiç kimse yoktur. Zira O’ndan başka zati güce sahip yoktur. Bütün masiva senin gibi acizdirler. Acziyette hepsi eşit derecededirler. Allahu Teâlâ onlara güç ve imkân ihsanında bulunmazsa hepsi sıfır çarpı sıfır durumundadırlar.
Ey Nefsim!
Madem hakikat budur kalk Allahu Teâlâ sana ikram ettiği imkânlarınla kendin gibi ellerinden hiçbir şey gelmeyen acizler yerine Allahu Teâlâ’yı razı etmeye ve kendini O’na beğendirmeye çalış.
Allahu Teâlâ’dan gaflet ederek kendini acizlere beğendirmeye, rızalarını kazanmaya çalışmak ve onlardan yardım ummaktan daha büyük bir ahmaklık, cahillik ve basitlik yoktur. İşte böyle bir duruma düşmemek için her hususta Allahu Teâlâ’nın şer’i iznini ve rızasını daima kendine vazgeçilmez bir ilke ve esas edinmelisin.
Ayrıca bu ihlas ilkesi çerçevesinde mezhep, cemaat ve kavim gibi dallar yerine Allah, peygamber, İslam ve insan gibi esaslara sarılmalısın. Bazen fıtrat gereği dallara bakıp el atsan da el attığın dal hangi kökün dal olduğun hiçbir zaman unutmamalısın ve bir elin mutlaka esaslara yapışık kalmalıdır. Bunu başarabilirsen Allah’ın izniyle, sırat-ı müstakimden sapmazsın ve sırat köprüsünden geçerken kaymazsın. Böylece A’lâ-i İlliyyine Allah’ın inayetiyle adım adım yükseleceksin.
Ey Nefsim!
Sevgide Allahu Teâlâ’yı esas alırsan Allahu Teâlâ’nın bütün dostlarını, O’na iman edeni, O’na teslim olup Müslüman olanı ve hatta bütün mahlûkatı seversin. Onları kendinden sayarsın, kendi saffından görürsün, durduğun çizgide durduklarını fark edersin, zira görürsün ki sevdiğiniz zat birdir. Azametine inanıp saygı ettiğiniz, emrine itaat ettiğiniz, baş eğip O’na secde ettiğiniz Zat birdir. Bakarsın sevdikleriniz birdir, saydıklarınız birdir, meşrularınız bir, yasaklarınız, helalleriniz, haramlarınız birdir. Bakarsın dostlarınız bir, düşmanlarınız birdir. Bakarsın örnek aldığınız zatlar, şahsiyetler bir, okuduğunuz kitaplar bir, talimatlarınız, şarkılarınız bir, tekrarladığınız nakaratlarınız bir, fikriniz bir, ezanlarınız bir, kametleriniz bir, bir, bir…
Ey Nefsim!
Senin ve senden en uzak görünen bir Müslüman’ın arasındaki birlerinizi saysam sonu gelmez. Bak aralarında bu kadar birlik bağları var olanlar birbirlerinin kusurlarını görebilir mi? gördüğü vakit de büyütebilir mi? düşmanlık edebilir mi? Birbiriyle boğuşabilir mi? Müslümanlarla olan bu güçlü bağları unutmamalısın ve daima gerektirdiği şekilde hareket etmelisin.
Ey Nefsim!
Sevgide kendini esas alırsan bu durum tam ve yüzde yüz tersine dönecektir. Zira o zaman sen kendini Allahu Teâlâ’nın yerine koyup kendine tapmaya başlarsın. Allahu Teâlâ’ya yapılması gereken her şeyi kendine isteyeceksin. Firavunlaşacaksın kendin başka hiç kimseyi sevmeyeceksin. Ancak gücün nispetinde firavunluğunu dışa yansıtırsın.
Kendine menfaati çekebilmek için gücün yettiği insanlara zorbalık edersin. Gücün yetmediği insanlara da dalkavukluk edersin.
Ey Nefsim!
Nefrette de durum böyledir. Eğer sadece Allahu Teâlâ’yı esas alırsan O’nun düşmanlarıyla, O’na zıt gidenleriyle, O’na baş eğmeyenleriyle, O’nun hiç hesabını yapmayanlarıyla, O’nun varlığını veya birliğini inkâr edenleriyle, O’nun dinine, peygamberlerine inanmayanlarıyla, O’nun hüküm ve şeriatını kabul etmeyenleriyle, O’nun inadına O’na teslim olanlara zulmedenlerle, O’nun yolundan insanları alıkoyanlarla… Hiçbir bağın kalmaz. Onlarla dost olamazsın, onları sevemezsin, onları sayamazsın. Onlarla aynı safta duramazsın. Vs. bu hususta kesin deli mi istersin. Bak Allahu Teâlâ kendi ezeli ve ebedi kitabında sana ne kadar açıkça beyan ediyor: “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun, Allah’a ve peygamberine karşı gelenlere sevgi beslediklerini göremezsin. Onlar kendilerinin babaları veya oğulları ve yahut kardeşleri ya da aşiretleri olsa da… İşte onlar Allah’ın kalplerine imanı yazıp, katından bir güçle desteklediği kimselerdir. Allah onları, sonsuza dek kalacakları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan razı olacaklardır. İşte bunlar Allah’ın Hizbi/taraftarlarıdır. İyi bilin ki Allah’ın taraftarları gerçek kurtuluşa erenlerdir.” (Mücadele: 22)
Ey Nefsim!
Allahu Teâlâ için en yakın akrabalarından bile bağı kesmek çok zor bir iş olduğu için Allahu Teâlâ bunu başaranlara görüyorsun ne büyük mükâfatlar vaad etmiştir. Sen de akla hayranlık veren bu mükâfata talipsen her hususta kendini değil Allahu Teâlâ’yı esas alırsın. Bu ayet gibi Kur`an’da çok ayetler vardır. Malumu ilam kısmına girmesin diye zikretmiyorum.
Ey Nefsim!
Örf/insan geleneği ve akıl da bize Kur`an’ın ortaya koyduğu bu hakikatin aynısını öğretiyor. Zira bir devlete bir cemaate veya bir topluluğa tabi olan dürüst ve sağlam bir insan her hususta, özellikle savaşta ve barışta kendi başkanının emir ve talimatını esas alır. Kendi şahsi menfaatini esas almaz. Canı pahasına da olsa kendisine verilen talimatları yerine getirir. Kendi başkanının izzetini, haysiyetini ve şerefini korur. Zira kendi başkanının izzeti kendisinin izzetidir. Bir devlete ve cemaate başkan olanın izzeti bütün o devlete ve cemaate mensup olanların izzetidir. Bir başkana hakaret etmek de aslında o başkanın bütün etbaına hakarettir ve onun etbalarının onuru varsa ve kendi bakanlarına sadakatleri varsa hakareti kendilerine saymalı ve kabul etmemeleri gerekiyor. Hakaret eden kişi hariçten olsun dâhilden olsun hatta insanın en yakın insanı olsa bile fark etmez.
Birisi gelip bu insanın gözü önünde başkanına hakaret ederse veya her hangi bir şekilde tahkir ederse kendisi de kalbinde “bu adam bana hakaret etmiyor” derse ve elinden geldiği nispetinde başkanını savunmazsa, gayretine dokunmazsa ve hiçbir şey olmamış gibi o kimseyle eski ilişkilerini devam ettirirse veya artırırsa bütün örf ve geleneklerde gayretsizlik ve alçaklık sayılmaz mı? Veya birisi gelip “Senin liderin kötüdür, arkadaşların menfidirler, ancak sen iyisin, sen onlar gibi değilsin” derse ve sesini etmemesi için eline birkaç kuruş tutuşturursa veya bazı dünyevilikler vaad ederse, kendisi de hiç sesini çıkartmayıp “nasıl olsa bana söylemiyor, hele üstelik bana yardımcı da oluyor, eğer bu adam beni sevmeseydi bana iyisin demezdi ve bana böyle yardım etmezdi” derse böyle bir kişi kelimenin tam anlamıyla, alçakların en alçağı ve adilerin en adisi sayılmaz mı?
Ey Nefsim!
Sen kâinat devletinde, mahlûklar cemaatinde ve beni Âdem aşiretinden vücudunun bütün zerre ve hücreleriyle Allahu Teâlâ’nın, kâinatın tek ilahı, tek Rabbi ve tek yaratıcısı olduğuna iman ettiğine ve kelime-i şehadetle her gün onlarca defa bunu kabul edip O’na aidiyetini ilan ettiğin halde O’nun düşmanlarıyla düşman olmazsan, O’na hakaret edene hakaret etmezsen, O’na değer vermeyene değer verirsen, O’na isyan edene isyan etmezsen, O’nun hükmünü kabul etmeyenin hükmünü kabul edersen, O’na baş eğmeyene baş eğersen, bazı menfaat ve iltifatlara kanıp onlarla dost olursan veya onların bu cinayet ve terbiyesizliklerine karşı suskun kalırsan ve bütün imkânlarınla ömür boyu onları cezalandırmak ve hadlerini bildirmek için çaba sarf etmezsen, örnek verdiğim kişiden bin defa daha aşağılık olmaz mısın? Zira senin İlahın, Rab’ın, Mevla’n; izzet, azamet ve şeref açısından beşerinkilerle hiç kıyaslanmayacak şekilde büyüktür. O bin bir Esma-i Hüsna’nın sahibidir. Kendini ve sahip olduğun her şeyini tereddütsüz gerektiği anda O’na feda etmezsen nankör ve gayretsizlerden olursun. Nankörlerin – ve gayretsizlerin yeri de cehennem ve esfel-i safilin olduğunu bilirsin.
Ey Nefsim!
Biliyorum savaş, kavga, başkalarıyla sürtüşme ve düşmanlık zordur, hiç kimse ondan hoşlanmaz. Herkes huzur istiyor, rahat yaşamak istiyor, kavgasız, düşmansız bir dünya istiyor. Hele senin gibi ömrü mücadelede tartışmalarda, kavgalarda, hicretlerde, gurbetlerde, streslerle, endişelerle, üzüntülerle, yalnızlıkla, çocuklarından, dost ve akrabalarından uzak, onların hasretiyle yanmakta, her türlü iftira ve ihanetlere maruz kalmakta, imkânsızlıkta, mahkemelere gidip gelmekle, cezaevlerinde ve daha kalem ifade etmekte güçlük çeken nice sıkıntılarla geçen, ihtiyar olan ve hasta düşen bir insanın ne kadar huzur istediğini, güven istediğini, dinlenmek istediğini, barış içinde yaşamak ve herkese dostça yaklaşmak istediğini sadece Allahu Teâlâ bilir.
Ancak gel gör ki Ey Nefsim!
Bu, bir hayal ve seraptır. Dünya öyle bir yer değildir. Barış ve huzur için hayata açılmamıştır. Âdemoğlu – istirahat ve sükûnet içinde yaşamak için bu memlekete getirilmemiştir. Bunun peşinde koşanlar ve talip olanlar serap peşinde koşuyorlar ve boş yoruluyorlar.
Ey Nefsim!
Bu dünyayı Allahu Teâlâ bir imtihan salonu olarak yaratmış ve düzenlemiştir. Bu imtihan sırrıyla nesil be nesil insanlar sürekli ayrı iki sınıfa ayrılıyorlar.
1- Allahu Teâlâ’ya iman eden, taraftar olan ve rızasını arzu ederek emir ve talimatı istikametinde yaşamaya karar veren sınıftır.
2- Allahu Teâlâ’ya isyan eden ve şeytan-ı iblis yoluna giren sınıftır.
Bu iki sınıf kıyamete kadar birbiriyle mücadele ve kavga etmektedirler. Birinci sınıf Allah’ın emrini yerine getirmek için ikinci sınıfı Allah’ın itaatine çekmek istiyorlar. İkinci sınıf da şeytanın tahrikiyle birinci sınıfı da kendi yoluna çekmeye, küfür ve masiyete düşürmeye çalışıyorlar. İnsan bu dünyaya getirildiğinden beri bu böyle gelmiş ve kıyamete kadar da böyle devam edecektir. Bu bir sünnetullah ve imtihan gereğidir. Sonunda iman ve salih amel üzerine ölen Allah’ın lütfuyla cennete, küfür ve isyanla ölenler de cehenneme yerleştirilecekler. O zaman kavga biter, müminler iman, salih amel ve kutlu mücadelelerinin mükâfatı olarak ebedi huzur ve istirahatgaha kavuşurlar. İkinci sınıf da kendi Halık ve Rablerine karşı geldikleri, şeytana aldanarak küfür ve isyanda ısrar ve inat ettiklerinden dolayı ebediyen azap çekecekler.
Ey Nefsim!
Bu hususlarla ilgili iyice Kur`an ve Peygamber-i Âlemi dinle. Bak bize ne beyanatlar veriyorlar:
“Hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için gökleri ve yeri altı evrede yaratan odur.” (Hud: 7)
“O, hanginizin daha iyi amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.” (Mülk: 2)
“Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, verdiklerinden sizi imtihan etmek için bazınızı bazınıza derecelerle üstün kılan O’dur.” (En’am: 165)
“Yeryüzünde olan her şeyi, onların hangisinin daha iyi iş yapacağını denemek için oraya bir süs yaptık.” (Kehf: 7)
“Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyiniz. Aksine onlar diridirler fakat bunu siz fark edemezsiniz.
Biz sizi korku, açlık, mal, can ve ürünlerden eksiltmek suretiyle kesinlikle sınarız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara: 154-155)
“Eğer Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiklerinde sizi denemek için böyle farklı kıldı. O halde iyiliklerde yarışın. Hepinizin dönüşü yalnız Allah’adır. Sonunda O, size ayrılığa düştüğünüz konuları haber verecektir.” (Maide: 48)
“Her can ölümü tadacaktır. Biz, bir imtihan olarak sizi kötülükle ve iyilikle deneriz. Sonunda bize döndürülürsünüz.” (Enbiya: 35)
“Kâfirlere savaşta karşılaştığınızda, hemen boyunlarını vurun, onları yendiğinizde de sıkıca bağlayın. Savaş sona erdiğinde ya bir lütuf olarak karşılıksız ya da fidye olarak salıverin. Allah dileseydi, onlara galip gelirdi. Fakat sizi birbirinizle sınamak için böyle yapıyor. (Birbiriyle savaştırıyor) Allah yolunda öldürülenlerin yaptıklarını Allah boşa çıkarmaz.” (Muhammed: 4)
“İnsanlar, “inandık” dediler diye, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebut: 2)
“Rabbinizin bağışlamasını ve Allah’a ve peygamberlerine iman edenler için hazırlanmış olan, gök ve yeryüzü genişliğindeki cenneti kazanmada yarışınız.” (Hadid 21)
“Yarışanlar, işte bunu elde etmek için yarışsınlar” (Mutaffifin 26)
“Aksine siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa ahiret hayatı daha yararlı ve daha kalıcıdır.” (A’la: 16-17)
“Müminler müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmesinler – korkup mecbur kalma durumu hariç – kim bunu yaparsa Allah’la hiçbir bağlantısı kalmaz. Allah sizi kendisinden korkmanız hususunda uyarır. Sonunda dönüş yalnız Allah’adır.” (Al-i İmran: 28)
“Sizin dostunuz sadece Allah, peygamberi ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazlarını kılan, zekâtlarını veren müminlerdir.
Kim, Allah’ı, Peygamberini ve müminleri dost edinirse bilsin ki, gerçek galipler Allah’ın taraftarlarıdır.” (Maide: 55 - 56)
“Sizinle top yekûn savaştıkları gibi siz de ortak koşanlarla top yekûn savaşın ve kesinlikle bilin ki, Allah O’nun emrine muhalefet etmekten sakınanlarla beraberdir.” (Tevbe: 36)
“Ey iman edenler! Şayet küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi dostlar edinmeyin. Sizden kim onları dostlar edinirse, işte onlar kendilerine yazık edenlerdir.
De ki: ‘Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, durgunlaşmasından korktuğunuz ticaretiniz ve hoşlandığınız evleriniz size Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda savaşmaktan daha sevimli ise Allah emrini uygulayıncaya kadar oturup bekleyin! Allah, yoldan çıkan toplumu doğru yola iletmez.” (Tevbe 23-24)
“Allah yolunda ayakları tozlanan hiçbir kula ateş temas etmez.” (Buhari 6/23 Riyazu’s-Salihin H. No: 1303)
“Sizler, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan ve Allah’a inananlar olduğunuz sürece insanlık için (yaratılmış) en hayırlı bir toplum olursunuz.” (Al-i İmran: 110)
“Sizden bir münkeri/masiyeti gören kendi eliyle değiştirsin/mani olsun. Eğer bunu yapamıyorsa diliyle değiştirmeye çalışsın. Eğer bunu da yapamıyorsa kalbiyle ondan nefret etsin, ancak bu imanın en zayıf durumudur.” (Müslim/Riyazu’s-Salihin H. No: 184)
“Eğer yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplumu getirir de sonra onlar sizin gibi olmazlar.” (Muhammed 38)
“Gecenin kesitleri gibi fitneler size çatmadan, salih amellere acele edin. O fitneler döneminde sabah mümin olarak gördüğünüz bazı kimseleri akşam küfre girdiğini görürsünüz. Akşam mümin olarak gördüğünüz bazı kimseleri de sabah küfre girdiklerini görürsünüz. O fitneler esnasında o kimseler dinleri dünyevi bazı geçici menfaatler karşılığında satarlar.” (Müslim/Tezkiretü’l-Kurtubi C. 2 S. 394 fitneler bölümü)
Ey Nefsim!
Gördüğün gibi bütün bu naslar, bu dünyanın imtihan yeri olduğunu, mücadele, çekişme ve savaşlar yeri olduğunu, istirahat, huzur, güven ve barış yeri olmadığını, barış, güven ve mutlu hayat ancak ahirette olabileceğini, dünyada onları aramak, serap peşinde koşanlar gibi hüsrandan başka elde edemeyeceklerini anlatıyorlar. Bu değişmez bir sünnetullahtır. Öyleyse durmak, duraklamak yok, son nefesine dek yola devam. Gençliğini ve ömrünün baharını verdiğin ilahi, Rabbani, Muhammedi ve İslami davanda son nefesini de ver yoksa Allah muhafaza, başka yollara saparsan bütün verdiğin, emek de boşa gider. Ahirette cennet yerine kendini cehennemde bulursun.
Ey Nefsim!
Sen gençliğinde Allah’u Ekber diyerek Allah’ı seçtin, kabrin kenarına yaklaşırken ve visal bir nefes kadar yaklaşmışken o ebedi yârını fani yârlara değişme. Önder olarak Allah’ın emriyle Hatemü’n-Nebiyyin olan Muhammed-i Âlemi seçtin, Havz-ı Kevser’inde buluşmak yaklaşırken Onun yolundan başkalarının yoluna girme. Sen Allah ve peygamberinin dini olan din-i Mübin-i İslam’ı seçtin ve şimdiye kadar Onun hâkim kılma mücadelesini verdin. Hedefe çok yaklaşırken ümitsizliğe kapılarak bir milim dahi olsa ondan vazgeçme. Zira senin vazifen onu hâkim kılmak değildir. Son nefese dek onda sebat etmektir. Sen “müminler ancak kardeştirler” (Hucurat: 10) ilahi hükme inanarak ümmet birliğinin mücadelesini verdin. Birliğini parçalayan maddi ve manevi hudutları gayr-ı meşru saydın. Yeni estirilen kavmiyetçilik dalgasına kapılarak yeni hudutları meşru görmek bir ömür verdiğin mücadeleyi inkâr etmek manasına gelir ve şu ayette masadak olursun: “İpliğini sağlam bir şekilde iyi eğirdikten sonra tekrar söküp bozan kadın gibi” (Nahl: 92) ve yazık olur.
Ey Nefsim!
İnsi ve cinni şeytanlar sen son nefesini vermeden seni ilahi yoldan saptırmak için senden ümit kesmezler. Seni ilahi davandan vazgeçirmeye çalışırlar. Bunda başarılı olmazlarsa değişik hilelerle davanın içini boşaltıp kendilerine göre doldurmaya çalışırlar. Unutmaman gerekir ki sen bu ilahi davaya girerken iki şeyi esas ederken girdin. Biri ilahi rızayı gaye edindin. Diğeri ise kitap ve sünnetin naslarını rehber seçtin. Eğer bu iki esastan gaflet etmezsen Allah’ın yardımıyla onların çabaları boşa gider.
Yok, eğer değişik etkenler inandığın esaslardan vazgeçip onunla mükellef olmadığın dünyevi başarıyı ve “zamanı kendine uydurmaya çalış, uymazsa sen ona uy” şeytani telkinatı esas alırsan o zaman yüzde yüz başarılı olurlar. O zaman Allah muhafaza bu ayete mazhar olursun:
“Onlar, dünya hayatında yaptıkları ameller boşa gitmiş olanlardır. Oysa onlar güzel şeyler yaptıklarını sanırlar.” (Kehf: 104)
Ey Nefsim!
Amerika’ya, israile ve diğer emperyalist güçler tarafından oluşturulduğu, yetiştirildiği, destelendiği, her şeyleri küfür düzenine göre düzenlendiği ve hiçbir zaman Müslüman yapıların başından sopaları inmeyen bazı gayr-i İslami yapıları milliyetçilik damarıyla ve emperyalist medyanın destekleyici propagandasının etkisiyle destekleyip emperyalist medyanın menfi gösterdikleri Müslüman kardeşlerinin aleyhine düşmekten sakınmalısın. Onların menfi propagandalarına kanmamalısın. Zira Müslümanlar hakkında ne zaman insafla konuşmuşlar ki bu sefer doğru konuşsunlar. Senin aleyhinde yıllarca söyledikleri ve kopardıkları fırtınalar eğer doğru ise yine İslami yapılar hakkında söyledikleri de doğru olabilir. Eğer hepsi yalansa bil ki bütün Müslümanların aleyhinde söyledikleri yalandır. Zaten söyledikleri doğru olsaydı onları kötülemek yerine onları öveceklerdi. Nefsini kıyas yapmalısın. Eğer kalbin o Müslümanları desteklemeye yanaşmıyorsa ve bazı şüphelerinden dolayı sahiplenemiyorsan. Hiç olmazsa kanaatin oturuncaya kadar suskun kalmalısın. Amerika ve diğer emperyalist güçlerin bombaladıkları Müslümanları sen de sözlerinle bombalamaya kalkışma. Zira ellerinde tevhid bayrağı ve dillerinde Allahu Ekber vardır. Ya güvenilir kaynaklardan araştır. Hakikati öğren ya da müfessir-i azim-i zamanı bekle…
Menfi konuşan birçok İslami kişilerin söylemlerine de kanma. Zira o tip Müslümanlar senin hakkında ne kadar hilaf-ı vaki’ şeyler yıllarca söylediler. Ve hala da söylediklerini biliyorsun. Hucurat suresini baştan sonuna kadar unutma ondan gaflet etme. O daima hayat rehberin olsun.
Ey Nefsim!
Hâsılı sen Hizbullah’sın, Hizbullah yaşamalısın ve Hizbullah olarak ölmelisin. Hizbullah ile ilgili Maide ve Mücadele surelerindeki ayetlerinden gaflet etmemelisin. Onlar senin kimliklerindir. Allahu Teâlâ’ya hizip olmak bir soy ve ırk değildir. Bir liyakattir. Liyakati muhafaza etmezsen o ilahi ödül sendenden alınıp başka layık olanlara verilebilir.
Ey Nefsim!
Seni ve seninle beraber beni dinleyen tüm Müslüman kardeşlerimi her yönden Allah’a emanet ediyorum. Vesselamu Aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu…
Mehmet Beşir Varol / İnzar Dergisi – Eylül 2014 (120. Sayı)