Kudüs'te Neler Oldu ve Ne Oluyor?
Gündelik haberlerin içinden bakarsanız Kudüs'te geçen hafta İsrail terör devleti 1967'den bu yana ilk defa el-Aksa'yı 48 saat ezanın okunması dahil her şeye kapattı.
Tarihi kayıtlara göre kuruluşundan bugüne kadar 44 defa el değiştirmiş, 52 defa kuşatılmış, 24 defa işgal edilmiş ve 2 defa ekilmeye hazır bir tarlaya döndürülecek şekilde yıkılmış olan Kudüs'ün kendi kaderi içinde bakarsanız, en çok bilinenleriyle inşa edilişinden sekiz yüz yıl sonra Buhtunnasır (Nebukadnezar), miladi takvimin başlarında Roma İmparatoru Titus (39-81), Hıristiyanlığı benimseyen Roma İmparatoru Konstantin'in annesi St. Helena (246-330) Kudüs'te nasıl bir zulüm ve tahribat yapmışlarsa son yani 24. İşgalin sahibi İsrailoğulları da bugün Kudüs'te aynısını yapmaktadır.
Salı sabahı, Givat Hamatos'ta iki bin altı yüz on yeni konutun inşası ve Silvan'daki mevcut yerleşim alanının genişletilmesiyle ilgili eleştirilere karşı Netenyahu'nun 'Kudüs bizim başkentimizdir, yerleşim alanları açmamız normaldir' şeklindeki desteksiz atışlarının yeni olumsuz uygulamalarla desteklenebileceğini düşünerek indim Tel Aviv'e. Düşündüğüm gibi de oldu. Küçük kafilemizdeki Makedonya pasaportlu iki genç özel sorgulama için tutuldular ve ancak yedi saat süren çapraz sorgulamadan sonra Kudüs'e gitmelerine izin verildi.
Bitmedi, Çarşamba günü İsrail Emniyet Müdürlüğü Sözcüsü motosikletli bir kişinin elli yaşlarındaki bir Yahudiye saldırdığını duyurdu. Bir süre sonra bu saldırının fanatik bir hahama yönelik olduğu bildirildi. Sonra o hahamın Süleyman Tapınağı'nın temellerine ulaşmak için el-Aksa'nın altının oyulmasını savunan sapık bir grubun lideri olduğu söylendi ve bilahare söz konusu grup perşembe sabahı el-Aksa'ya saldırıda bulunacağı gerekçesiyle el-Aksa israil askerlerince çepeçevre kuşatıldı.
Bunları nakledişimle bir komployu ima ettiğimi düşünebilirsiniz ama hayır muhtemel bir komplodan değil apaçık bir durumdan söz ediyorum.
Karşınızdaki, el-Halil'de doğum günü babasının hediye ettiği oyuncak tabancayla sokağa çıkan bir çocuğu dokuz kurşunla öldürten, trafik kazasında ölen üç İsraillinin Filistinliler tarafından öldürüldüğünü iddia ederek el-Halil dahil tüm yerleşim yerlerine baskınlar düzenleyen, ilk kez kullanılan bombalarla Gazze'de çocuk, kadın, yaşlı demeyip yeni bir soykırıma kalkışan, Filistinli bir çocuğu namaz vakti evinin yanıbaşındaki mescide giderken derdest eden ve benzin içirterek yaktıran bir terör devletinde onun tarafından söylenilen hiçbir şeyin söylendiği gibi olamayacağını düşünmek normal hale gelir ki, ilgili olayın naklettiğim etapları bile kendiliğinden gerçekleşen bir olayı değil sahnelenmesi kararlaştırılmış bir oyunu göstermeye yeterli gelmektedir.
Peki o sapık grup Perşembe günü el-Aksaya saldırdı mı? Hayır saldırmadı. Zaten orada kaç kişi olurlarsa olsun sivil İsrailliler asker ya da polis tarafından korunmuyorlarsa hiçbir yere ve kimseye saldıramazlar. Yafa'da bir mantar tabancası patlasa Tel Aviv Havaalanı'na akın eden bir kavimden söz ediyoruz yani korkak, sinik, sinsi, mikrop bir halktan…
Evet onlar sadırmadılar ama İsrail terör devleti dedikoduyla başlayan ve isimlerle takviye edilen o basit olayı mesnet edinerek el-Aksa'yı Perşembe sabahından Cuma günü ikindi vaktine kadar komple kapattı.
Yukarıda da belirttiğim gibi bu durum 'Kudüs'ü işgal ettiğimize göre burası bizimdir' deme şekillerinden birisidir. Acak bu İsrailoğulları'nın göbek adı olan devasa korkuyu gizlemeyip bilakis açığa çıkarmakta ve İsrail terör devletinin ulaştığı son cinnet halini yansıtmaktadır.
Örnek vererek söyleyecek olursam el-Halil'e, Beytlehem'e, el-Aksa'ya giderken geçtiğimiz onlarca kontrol noktasında şuna tanık oldum: İsrail askeri otobüsü kontrol ediyorsa ön kapının ikinci basamağına çıkamıyor, şoförle oradan konuşuyor, pasapotlara da yine oradan bakıyor. Konrol yeri geçitteyse ve sivil biri askerle muhatap oluyorsa, konuşulan askeri bir adım gerisinde elleri tetikte üç asker bekliyor. Kontrol x-ray cihazıyla sağlanıyorsa cihazın giriş ve çıkışında ikişer, yanlarında da yine ikişer asker elleri tetikte bekliyor.
Bunlarla görülen şey ise zirve yapmış cinnet halinden başkası değildir. Dolayısıyla hareket eden bir tüyden bile korkan İsrail askerleri, kuşku duydukları her şeye insan ve nesne ayrımı yapmaksızın kurşun yağdırmak üzere hazır bekliyorlar.
Nitekim biz oradayken (belki de kaza ile) tek kurşunun sıkıldığı Doğu Kudüs'teki bir eve onlarca İsrail askerinin saatlerce kurşun yağdırdığı haberi ulaştı. Buna karşı Filistinli ya da turist herkesin ortak yargısı ise israil devletinin cinnette son aşamaya geldiğini teslim etmekti.
Bir kavim ve onun kurduğunu zannettiği bir devlet bu cinnet haliyle ne kadar yaşayabilir bunu zaman ve (inşallah kısa zaman) gösterecektir. Ancak o zamana kadar söz konusu cinnetin vahşete, zulme, yasaklamaya, kutsala saygısızlığa, ziyaretçilere karşı edepsizliğe bitişerek üreteceği olumsuzluk sadece aklı başında olabilecek birkaç İsrailoğlu'nun değil Kudüs'le doğrudan ilgili toplumların da açık bir sorunudur.
Dolayısıyla Kudüs cinnet geçiren bir kavmin zulümle ayakta duran devletine terk edilemez. Ancak tarihleri ve inanç bağları nedeniyle onlardan da yalıtılamaz.
Bu durumda Kudüs'ün 'özel, bağımsız bölge' statüsüyle orada ikamet eden Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler'ce ortaklaşa yönetilmesi zorunludur. Dünya devletlerinin de hakem ya da garantör sıfatıyla bu yönetimin iyileştirilmesi ve istikrarlı bir şekilde uygulanması konusunda müdahil, hakem olması sağlanabilir.
Yoksa Kudüs cinnete batmış canilerin elinde mahzun ve huzursuz olarak varlığını sürdürebilecektir.
(Yeni Şafak)