Musa Özuğurlu: Rusya hem Şam’ın hem de Kürtlerin kabul edebileceği bir formül arayışında
“Türkiye’nin operasyon olasılığı Suriye ve Rusya açısından Kürtler başlığının öne çıkması sonucunu doğurdu ve şimdi ağırlık o tarafa verilmiş durumda. İdlip zamana yayılan ve şu anda Suriye’nin yaşadığı süreçleri doğrudan etkileyecek gibi görülmeyen bir bölge olarak bekletiliyor”
Gazeteci Musa Özuğurlu Saray-AKP iktidarının yeni operasyon çıkışları, olası İdlip operasyonu, Şam-Rojava müzakereleri ile Şam ve diğer Arap başkentleri arasındaki ilişkiler bağlamında Suriye’deki son duruma dair sorularımızı yanıtladı.
Türkiye’nin Suriye’deki mevcut pozisyonunu korumaya çalışacağını, Rusya ve ABD’den onay almadan herhangi belirleyici bir adım atmasının imkânsız olduğunu dile getiren Özuğurlu, özellikle Rusya’nın kendisi için maliyetli olan Suriye misyonunu “daha çetrefilli hale getirecek” böylesi bir adımı istemediği değerlendirmesinde bulunuyor.
Musa Özuğurlu ayrıca, Moskova’nın bir yandan Şam ile Kürtler arasında iki tarafın da kabul edebileceği bir formül bulmaya çalıştığını, Türkiye’nin olası operasyonunun bu sürece zarar vereceği düşüncesinden hareketle de elini çabuk tutmak istediğini belirtiyor.
Suriye’deki “son cihatçı adacığı” İdlip’in zamana yayılan ve şu anda Şam’ın yaşadığı süreçleri doğrudan etkileyecek bir bölge olarak görülmediğini belirten Özuğurlu’ya göre operasyon “beklemeye” alınmış durumda.
Özuğurlu, Şam’ın dışlanmasının Arap dünyasında boşluk doğurduğunu, bazı Arap ülkelerinin İsrail’le “normalleşme” süreci ve Batı’nın Suriye’yle ilgili olarak artık aktif çalışmaması nedeniyle de Suriye’nin eski pozisyonuna dönmesi gerektiği konusunda adımlar attığını söylüyor.
ABD’nin, nükleer program konusu başta olmak üzere “İran’ı dizginlemeye çalıştığını” belirten Özuğurlu, bu konuda yapılacak bir anlaşmanın yanı sıra Körfez ülkelerinin Tahran ile yumuşaması ve İran’ın Suriye’de sınırlandırılmasının İsrail’in argümanlarını zayıflatabileceği değerlendirmesinde bulunuyor.
“Türkiye, Rusya ve ABD’den onay alınmadan adım atamaz”
Saray-AKP iktidarı, ABD ve Rusya’nın yeşil ışık yakmaması sebebiyle Suriye’nin kuzeyinde yeni bir operasyona girişemiyor. Erdoğan bu güçlerden yeşil ışık almadan bölgede ne yapabilir?
Mevcut pozisyonunu korumaya çalışacaktır. Türkiye’nin o bölgelerde bulunmasını birkaç başlık altında görebiliriz: birincisi, YPG’nin varlığı; ikincisi, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarında hâkim olunan alanlar; üçüncüsü, bazı örgütlerin Türkiye tarafından bir enstrüman olarak kullanılması isteği; dördüncüsü, Suriye yönetimine karşı Suriye’nin geleceğinde siyasi ve ekonomik açıdan yer alabilme hedefi. Bu başlıkların her biri diğerleri ile entegre biçimde yürütülüyor ve iktidar bölgeden ayrılmak zorunda kalması halinde bu beklentilerinin gerçekleşmeyeceğini düşünüyor. Bu nedenle şu ana kadar yapılamayan operasyon gibi “ilerleme ya da Suriye’de yeni hakimiyet alanı yaratma” hedefleri yukarıda özetlemeye çalıştığım başlıklar ile ilgili şu ana kadar elde edilen pozisyonun korunmasına yönelik olacak gibi görünüyor. Türkiye’nin Rusya ve ABD gibi güçlerden onay alınmadan herhangi belirleyici bir adım atması neredeyse imkânsız. Özellikle Rusya için geçerli bir durum bu, ABD en azından (Suriye içinde) “daha uzak” bir yere konumlanmış durumda ancak Rusya birçok bölgede daha yakın temasta ve Suriye yönetiminin çatışma alanlarının azalması ile bu bölgelere olan askeri konsantrasyonu daha mümkün bir hale geldi. Rusya ise kendisi için maliyetli olan Suriye misyonunu daha çetrefilli hale getirecek bir Türkiye adımını istemez.
“Rusya Suriye’nin normalleşme sürecine sekte vurulmasını istemiyor”
Erdoğan’ın operasyon çıkışlarına paralel olarak sahada oluşan yeni dengeler ve ittifaklar dikkat çekiyor. Rusya’nın Fırat’ın doğusundaki askeri varlığını artırması, Suriye ordusuyla birlikte TSK ve cihatçı gruplarla temas hatlarında tatbikat yapmasına ek olarak Kürtler ve Şam arasında müzakere zemini yakalanması için çabalar var. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rusya Suriye’de yüklendiği maliyete ek olarak, Suriye’nin normalleşme sürecine de sekte vurulmasını istemiyor. Suriye’nin normale dönmesi sürecinde öne çıkan başlıklar ise Kürtler ile yaşanan süreç ve görüşmeler, yaptırımlar ve ekonomik durum, yeni anayasa çalışmaları, Suriye’nin diğer devletler ile normalleşme süreci, İdlip ve Türkiye’nin hâkim olduğu alanlar dahil devletin ülkenin her tarafına hâkim olabilmesi. Rusya bütün bu alanlarda Suriye’nin içinde ve dışındaki muhataplar ile görüşmeler yürütüyor. Zaman ilerledikçe bu çabalarda somutlaşan ittifaklar da ortaya çıkıyor. İçerideki muhataplardan biri de Kürtler ve Rusya, Şam ile Kürtler arasında iki tarafın da kabul edebileceği bir formül bulmaya çalışıyor. Diğer yandan Türkiye’nin olası operasyonu gibi adımların bu süreçlere zarar verdiğinin farkında. Bu nedenle elini çabuk tutmak istiyor. Bunu yaparken aynı zamanda “Türkiye tehdidini” de Kürt cenahını zorlamak amacı ile bir fırsat olarak görüyor.
“İdlip operasyonu beklemeye alındı”
Sahadaki yeni dengenin bir ayağını da “son cihatçı adacığı” İdlip oluşturuyor. Geçtiğimiz haftalarda HTŞ ile diğer cihatçı grupların çatışmasına sahne olan bu alana yönelik Rusya ve Suriye ordusunun yaklaşımı biliniyor. Ancak Erdoğan’ın beklemeye aldığı yeni operasyonuna paralel olarak Suriye ordusu da yoğun hazırlıklara rağmen İdlip operasyonuna henüz girişmiş değil. TSK’nin bölgeye büyük çaplı bir yığınak yaptığı da düşünüldüğünde İdlip operasyonu rafa kaldırıldı diyebilir miyiz?
Suriye İdlip’e yönelik harekât için temel hazırlıklarını üç yıl önceden bitirdi aslında. Ancak Türkiye-Rusya ilişkisi ve bu ilişkiyi güçlendiren ABD-Türkiye arasındaki sorunlar gibi gelişmeler Rusya’nın Suriye konusunda Türkiye’ye pozitif yaklaşmasını, tolerans sağlamasını sağladı. Bu nedenle Suriye’nin İdlip operasyonu sürekli ertelendi. Ancak her zaman “yarın yapılacakmış gibi” bekleniyor. Diğer yandan Türkiye’nin operasyon olasılığı Suriye ve Rusya açısından Kürtler başlığının öne çıkması sonucunu doğurdu ve şimdi ağırlık o tarafa verilmiş durumda. İdlip zamana yayılan ve şu anda Suriye’nin yaşadığı süreçleri doğrudan etkileyecek gibi görülmeyen bir bölge olarak bekletiliyor. Bu nedenlerle rafa kaldırma değil ama “beklemeye alma” ifadesi durumu daha iyi anlatır kanaatindeyim.
Rusya ve Suriye ordusunun hamlelerine paralel olarak ABD’nin bölgedeki askeri varlığını azalttığına ilişkin haberler var. Ancak diğer yanda, ABD’nin TSK kontrolündeki bölgelerde IŞİD ve El-Kaide unsurlarına, TSK’nin de Fırat’ın doğusunda Kürtlere yönelik İHA saldırıları sürüyor. Sahadaki bu gelişmeleri yeni dengeler bağlamında nasıl yorumluyorsunuz?
Bu türden saldırılar daha önce de yaşanmıştı ve sadece son dönemde yaşanan sürece bağlanmaması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye bir yandan “yakın tehlike” ya da “temas” durumunda saldırılar gerçekleştiriyor ancak bu operasyon gibi görülmediği için açıklanabilecek bir durum olarak ortaya çıkıyor ve ABD bu nedenle tepki vermiyor. Diğer yandan ABD aynı çerçevede benzer saldırıları “mücadele ettiği” IŞİD ve diğer örgütlere yönelik gerçekleştiriyor. Buna da Rusya, Türkiye ya da Suriye’nin herhangi bir itirazı yok. Bu saldırılardan bir “peşrev” anlamını çıkartmak ise zorlama olabilir.
“Suriye’nin dışlanması Arap dünyasında boşluk doğurdu”
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı yıllar sonra ilk kez Şam’ı ziyaret etti ve Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile görüştü. Bu ziyaret, son dönemde Arap başkentlerinin Şam’la “normalleşme” adımlarının yeni bir merhaleye geçtiğinin de göstergesi. Bu gelişmeleri bölgesel ve uluslararası ilişkiler bağlamında nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bölgede “yeni şeyler” oluyor. Bu süreç aslında bazı Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşmesi ile başladı. Suriye’nin dışlanması ise Arap dünyasında boşluk doğurdu ve Araplar Suriye’nin artık eski pozisyonuna dönmesi gerektiğini düşünmeye başladı. Diğer bir etken ise Batı’nın Suriye ile ilgili olarak artık aktif çalışmaması. Bu arada Türkiye ile Suudi Arabistan ve BAE arasında oluşan rekabet sürecinde Suudi Arabistan ve BAE, Suriye’yi yanlarında görmek istiyor. Tabii Suriye zaten savaş halinde bir ülke ancak bu süreçten bir an önce çıkmasıyla bu ülkelerin yanında daha aktif bir rol üstlenebilir. Elbette ABD’nin itirazları söz konusu ancak ABD geçmişte olduğu gibi her istediğini yaptırabilen bir ülke değil ve Suriye’yle temasa başlayan ülkelerin ABD’yi ikna çabaları sürüyor. Suudi Arabistan ile İran arasında yaşanan yumuşama da bir etken olarak anılmalı. Yıkılmış bir Suriye ise bölge genelinde yaşanan bu olumlu gelişmeler tablosuna uymuyor. İran konusu ileride ne olur bilinmez ancak yeni denge oluşumu süreci devam ediyor. Yine son not olarak bölgenin Ortadoğu olduğunu ve dengelerin her an değişme olasılığının göz ardı edilmemesi gerektiğini unutmamak lazım.
ABD İran’ı dizginlemeye çalışıyor ama…
Arap başkentlerinin “normalleşme” adımlarını ABD, İsrail ve Körfez monarşilerinin İran karşıtı çabaları bağlamında nasıl yorumluyorsunuz?
İsrail ve İran’ın birbirleri ile ilgili politikalarında bir değişiklik yok. Ancak Körfez monarşileri İran’ın Batı ile yaşadığı sorunların, bölgesel sorunların kaynaklarından biri olduğu düşüncesinden yola çıkarak “İran’ı normalleştirme” çabasına girdiler. Aralarında İsrail, normalleşme, dinsel nüfuz mücadelesi, Lübnan, Hizbullah, Filistin, Hamas gibi konularda görüş ayrılıkları sürüyor elbette. Körfez monarşilerinin hedefi İran’ı bir şekilde sadece kendi iç sorunları ile uğraşan bir ülke olarak görmek. Ancak bu başlıkların sorun olmaktan çıkmaması halinde ilişkiler belli bir limit dahilinde kalmaya devam edecek. Aynı durum İran’ın Suriye’deki mevcudiyeti için de geçerli. Eğer İran’ın mezhepsel olarak da bölgedeki etkisi istenilen çerçeveye sabitlenirse Suriye meselesinde de olumlu adımlar hızlanacaktır. ABD, nükleer programı başta olmak üzere İran’ı dizginlemeye çalışıyor ancak bunu hem sopayı hem havucu elinde tutarak yapıyor. İsrail’in İran ile olan sorununu bu süreçte nükleer alanında sürdürdüğünü görüyoruz. Nükleer program konusunda yapılacak bir anlaşma ve Körfez ülkelerinin İran ile yumuşaması ve İran’ın Suriye’de sınırlandırılması İsrail’in argümanlarını zayıflatabilir. (Sendika.org)