Az Yemek Yemenin Faydaları
Az yemek yemenin faydaları geçmişten günümüze yapılan bilimsel çalışmalar ile kanıtlanmıştır. İbn-i Sina'dan modern tıpa uzanan bilimsel yolculuk
Az yemek yemenin faydalarını saymak ile bitirmek mümkün gözükmüyor. İslam dininde de az yemenin insanın bedensel ve ruhsal durumunu son derece olumlu yönde etkilediği gerçeği hem Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinde, hem hadislerde açıkça belirtiliyor. Bunun yanı sıra Yunan filozoflarından Müslüman filozoflara kadar, eski hekimlerden günümüzün modern tıp araştırmacılarına kadar neredeyse herkes az yemenin mucizevi faydaları olduğunu vurgular. Ancak ne yazık ki günümüzün insanları genellikle ruh ve beden sağlığı için ilk olarak “ne yemeliyiz” sorusunu sorarlar. Yani sağlık sorunlarıyla karşılaştığımızda ilk olarak çözüm yolunun bir şeyler yemekte, bir şeyler tüketmekte olduğunu düşünüyoruz. Oysa bu yaklaşım tüm sorunlar için geçerli değildir. Hele karşı karşıya kaldığımız sağlık sorunu tam da “sürekli bir şeyler yemekten”, “fazla yemek yemekten” kaynaklanıyorsa çözüm yolunu yine yemekte aramak doğru olmayacaktır.
Bu makalede özet olarak farklı kaynaklardan, farklı bilgi yöntemleriyle ispatlanan bir gerçeği sizinle paylaşacağız. Sağlıklı bir yaşam, açık bir zihin, yüksek bir performans ve faydalı bir yaşam için sürekli bir şeyler yemek, bir şeyler tüketmekten ziyade “oruç tutmak”, “az yemek yemek” ilkelerini hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline getirmeye başlamalıyız.
İbn-i Sina'nın Gözünden Az Yemek Yemenin Sağlık Üzerine Etkileri:
Ünlü Müslüman filozof ve hekim İbn-i Sina (Ebu Ali Sina) hem bir filozof olarak hem bir hekim olarak az yemek yemenin insanın ruh ve cisim sağlığı için son derece faydalı olduğunu vurgulamıştır. İbn-i Sina’nın yoğun olarak bu meseleyi ele aldığı tıp alanındaki eseri Kanun Fi’t Tıp kitabıdır.
İbn-i Sina Kanun Fi’t Tıp kitabında fazla yemek yemenin son derece yanlış bir alışkanlık olduğunu vurgular.
İbn-i Sina’nın fazla yemenin zararları hakkındaki sözleri:
“Bazı insanların kıtlık zamanında yiyeceğe ulaşamadıklarını gördüm. Ancak bu insanlar yemek bol olduğunda, karınlarını doldurup fazlasıyla yiyerek öldüler. Midedeki aşırı yük, her durumda ölümcül olabilir; ister karnınızı yiyeceklerle, ister içeceklerle doldurun fark etmez. Bu çok yanlış bir davranıştır. Pek çok kişi midesini aşırı doldurmuş ve boğularak ölmüştür.”
“Sağlıklı olmak isteyen biri, yanlış beslenip beslenmediğine bakmadan önce, yemmiş olduğu yemeğin sindirilmesi ve mide ile üst bağırsakların boşalmasını beklemesi ve sonra yeni bir öğün yemesi gerekir. En zararlı yeme biçimi, bir önceki yemeğin sindirilip hazmedilmesinden önce, yeni bir yemeğin tüketilmesidir. En kötü davranışlar, mideyi doldurmak ve aşırı yemektir, bu durum yemek kalitesiz olduğunda daha da zararlı olacaktır. Aşırı yemeğin neden olduğu ağrılar çok fazladır; eklemler ve böbrekler ağrır, bu kişiler astım, bronşit, nefes darlığı, gut, dalak ve karaciğerin sertleşmesi gibi balgam ve siyah safra hastalıklarına yakalanırlar.”
Görüldüğü üzere İbn-i Sina fazla yemek yemenin sağlık üzerinde son derece olumsuz etkileri olduğunu vurgular.
Ayrıca İbn-i Sina ilimde ilerlemek isteyen bir insanın derin meseleleri algılayıp çözebilmesi için midesini doldurmaktan kaçınması gerektiğini vurgulamakla birlikte az yemenin insanın ruh sağlığı için en önemli ilkelerin başında geldiğini vurgular.
Sühreverdi'nin Perspektifinden Az Yemek Yeme Alışkanlığının Önemi:
Müslüman filozoflar arasında az yemenin önemine en çok vurgu yapan filozoflardan biri de Şihabüddin Sühreverdi’dir. Sühreverdi farklı eserlerinde az yemenin bir filozof için vazgeçilmez bir gereklilik olduğunu belirterek bu ilkeyi hayatında uygulama konusunda en ufak bir şüphesi olan kimsenin asla ilimden nasiplenemeyeceğini vurgular.
Sühreverdi “Nûr Heykelleri” (Heyâkelü’n Nûr) adlı kitabında az yemenin insanın ruh sağlığı için kaçınılmaz bir ilke olduğunu vurgulayarak şu ifadelere yer vermiştir:
“Bil ki insanın nefsi melekût cevherindendir. Bedenin yetileri ve ihtiyaçları bu nefsi kendi âleminden alıkoyar. Ancak az yemek ve az uyumak sayesinde nefis bedene galip gelip kutsal bilgileri elde edebilir.”
İbn-i Sina ve Sühreverdi’nin yanı sıra birçok Müslüman arif ve filozof az yemenin ruhsal gelişim için kaçınılmaz bir ilke olduğunu belirtmiştir. İbn-i Arabi, Mevlana, Mirdamad ve Mollasadra gibi isimler az yemenin insanın beden ve ruh sağlığına dair önemine vurgu yapan başlıca isimler arasında yer alır.
Doğal olarak “az yemek” ilkesi bir tek Müslüman filozofların vurguladığı bir gerçek değildir. Sokrates, Platon, Aristo ve Plotinos gibi isimler de az yemek yemenin insan için son derece faydalı olduğunu defalarca belirtmişlerdir.
Örneğin Plotinos ilaçlarla tedavi edilemeyen birçok hastalığın az yemek yiyerek, az su içerek tedavi edildiğini bu yöntemi farklı örnekler de deneyip her seferinde aynı sonucu aldığını vurgulamıştır.
İrfan (Tasavvuf) geleneklerinde de genellikle az uyumak için az su içilmesi gerektiği, az su içmek için ise az yemek yenmesi gerektiği söylenir.
Japon Bilim İnsanının Buluşu; Az Yemek Yemenin mucizevi bir faydası var!
2016'da Nobel Tıp Ödülü'nü kazanan Japonya'dan saygın bilim insanı Yoshinori Ohsumi, otofaji mekanizmaları üzerine yaptığı çığır açan çalışmalarla tanınır. Peki, bu otofaji nedir ve insan sağlığı için neden bu denli önemlidir? Ohsumi'nin yaklaşık çeyrek asırlık araştırmaları, insan vücudunun açlık sürecinde hücrelerin iltihaplanmasının azaldığını ve bu süreçte hücrelerin kendilerini daha hızlı yenilediğini göstermiştir. Bu durum, kanser gibi ciddi hastalıkların hücreleri için de geçerlidir. Açlık süresince hücreler, kendilerini daha hızlı yenileyerek yaşlanma sürecini yavaşlatır ve hatta insan ömrünü uzatabilir. Ohsumi'nin bu önemli buluşu, sağlık bilincine sahip kişiler arasında oruç ve aralıklı açlık uygulamalarını popüler hale getirmiştir.
Günümüzde birçok sağlık uzmanı, hastalarına ve müşterilerine geleneksel sık ve az yemek önerilerinin yerine, aralıklı oruç (genellikle IF - intermittent fasting - olarak bilinir) veya daha uzun süreli su oruçları önermektedir.
Otofaji, hücrelerin kendilerini temizleyip yenileme süreci olarak tanımlanabilir ve bu süreç, özellikle açlık durumlarında hız kazanır. Bu, var olan hastalıkların daha hızlı iyileşmesine yardımcı olabilir. Özetle, oruç veya aralıklı açlık, bu iyileşme sürecinin temel ve en etkili yöntemlerinden biridir.
Bilimsel çalışmalar, gün içinde 12-14 saat boyunca aç kalan bireylerin yağ yakma kapasitesinin arttığını ve kan şekerlerinde iyileşmeler olduğunu ortaya koymaktadır. Diyetisyenler ve doktorlar, düşük karbonhidratlı veya yüksek proteinli beslenme düzenlerinin, insanların oruç veya aralıklı oruç süreçlerini daha rahat geçirmelerini sağladığını belirtiyor. Aralıklı oruç, son yıllarda popülerlik kazanmış olsa da, bu uygulama aslında yeni değildir ve başta İslam olmak üzere birçok dinde bir farz olarak kabul edilmektedir. Modern dünyada yaşayan insanların sağlık problemleri göz önüne alındığında, bu tür bir beslenme düzenine geçiş yapmanın daha sağlıklı bir yaşam tarzına yol açabileceğini göstermektedir.
Az Yemek Yemenin Kanser Hücreleri Üzerine Etkisi
Japon bilim insanı Ohsumi'nin çalışmaları, otofajinin vücut için ne kadar hayati olduğunu vurgulamaktadır. Otofaji, hücrelerin eski, işlevsiz veya hasarlı parçalarını parçalayıp yok ederek yeniden kullanıma sunma sürecidir. Bu süreç, vücudun enerji dengesini korumasına, hücrelerin sağlıklı kalmasına ve yaşlanma sürecini yavaşlatmasına yardımcı olur.
Açlık durumunda, hücreler daha fazla otofaji aktivitesi gösterir, bu da hücrelerin daha etkin bir şekilde yenilenmesini sağlar. Ohsumi'nin çalışmaları, hücrelerin bu kendini yenileme sürecinin, sağlık ve uzun ömürlülük üzerindeki etkilerini derinlemesine incelemiştir.
Ayrıca, oruç ve otofaji üzerine yapılan araştırmalar, bunların sadece kilo kontrolü ve kan şekeri düzenlenmesi üzerinde etkili olmadığını, aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ve kronik hastalıkların önlenmesine yardımcı olduğunu göstermiştir. Bu, özellikle modern toplumlarda artan obezite, tip 2 diyabet ve kalp hastalıkları gibi kronik sağlık sorunlarına karşı etkili bir strateji olabilir. Aralıklı oruç uygulaması, vücudun toksinlerden arınmasına, hücrelerin yenilenmesine ve genel olarak daha sağlıklı bir metabolizmaya katkıda bulunur. Bu pratik, fiziksel sağlığın yanı sıra zihinsel sağlığı da olumlu etkileyebilir, zira açlık durumları, beyin fonksiyonlarını geliştirebilir ve nörolojik hastalıkların önlenmesine yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, Ohsumi'nin keşfi, sağlık biliminin önemli bir alanında büyük bir adım olmuştur. Otofaji ve aralıklı oruç, modern tıbbın ilerlemesine katkıda bulunurken, insan sağlığını iyileştirmek ve yaşam kalitesini artırmak için pratik ve etkili yöntemler sunmaktadır. Dolayısıyla modern tıbbın da az yemenin ne kadar faydalı olduğunu, oruç tutmanın insanın sağlığı üzerindeki mucizevi bir etki bıraktığını doğruladığını emin bir şekilde söylemek mümkündür.
Dünya ülkelerinin kanser hastaları sıralaması ne anlatıyor?
Kanserli hücrelerin oluşumunda farklı etkenlerin dahli olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Ancak hiç şüphesiz söz konusu etkenlerin arasında yaşam tarzının ilk sıralarda yer aldığını belirtmek gerekir.
Çoğunluğu Müslümanlardan oluşan ülkelerde, dini bir farz olan oruç tutma oranının diğer ülkelere göre çok daha fazla olduğu gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda dünya genelindeki ülkeler arasında kanser hastalarının sayıca sıralaması, Yoshinori Oshumi’nin bulgusunun istatistiklerce de somut olarak onaylandığını görebiliriz.
World Cancer Reaserch Fund International (WCRF) merkezinin 2020 yılında yayınlamış olduğu sıralama Müslüman ülkelerde diğer ülkelere göre kanser hastalarının oldukça daha az olduğunu göstermektedir. Öyle ki kanser vakaların ülkelere göre sıralamasında ilk 46 ülkenin arasında tek bir Müslüman ülke görülmemektedir.
WCRF’in kanser hastalarının en yüksek olduğu ülkelerin sıralaması:
1. Danimarka
2. İrlanda
3. Belçika
4. Macaristan
5. Fransa
6. Hollanda
7. Avusturya
8. Norveç
9. Yeni Kaledonya
10. Slovenya
11. ABD
12. İngiltere
13. Letonya
14. Yeni Zelanda
15. Sırbistan
16. Slovakya
17. Litvanya
18. Kanada
19. Hırvatistan
20. Japonya
21. Almanya
22. Çekya
23. İtalya
24. Estonya
25. İsveç
26. İsviçre
27. İspanya
28. Lüksemburg
29. Finlandiya
30. Montenegro
WCRF sitesinde sıralamanın devamını görmek için buraya tıklayın ve “Global Canser İncidence” ara başlığına bakınız.
Kanser oranlarının diğer ülkelere göre İslam ülkelerinde daha az olmasının tek sebebi olarak oruç tutmak olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Belirttiğimiz gibi kanser oluşumunda ve kanser oranlarının artmasında farklı etkenler dahildir. Ancak İslam kültürünün yoğun olarak hakim olduğu ülkelerde kanser oranlarının diğer ülkelere göre düşük olması son derece anlamlı bir gerçeği yansıtmaktadır. İslam'da alkol ve uyuşturucu tüketiminin haram olmasının yanı sıra her yıl Müslümanların bir ay boyunca oruç tutmasının farz olması gibi koşulların bilimsel araştırmaların sonuçlarıyla örtüşecek şekilde kansere yakalanma olasılığının önemli ölçüde azalmasında önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz.
Doğal olarak az yemek yemenin faydaları bu yazıda değindiğimiz konularla sınırlı kalmıyor. Bu alanda yapılan araştırmalar eski hekimlerin buluşlarını doğrulamaya devam etmektedir.
Ancak az yeme alışkanlığında da aşırıya kaçmanın olumsuz ekiler uyandırabileceğini, özel hastalıkları olan şahısların belenme alışkanlıklarında herhangi büyük bir değişim yapmadan önce uzman doktorlarla danışmaları gerektiğini hatırlatırız. (İRNA Türkçe)