Kravatı Takarım Amma Kadınla Asla Tokalaşmam (!)
İktidarlar kendilerini sağlama almak için sık sık dinî inancın gücünden yararlanırlar. İşlerine gelmediği zamanda dine ve dindarlara en acımasız saldırıları reva görmekten çekinmezler. İslam dünyasının genelindeki idarecilerin yüzü Batı’ya dönük olmakla beraber maalesef ustalıkla dinî sembol ve ritüeller üzerinden Müslüman halkın gözünü boyamayı becerebiliyorlar. Müslüman toplumları arkalarından sürüklemek için cami, ezan, başörtüsü, hac, Kudüs vb. konuları işlerine geldiği gibi gündemde tutmaya devam ediyorlar. Perde arkasında da sadece bunların altını boşaltmakla uğraşıyorlar.
Suriye’nin yeni Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın Alman dışişleri bakanının elini sıkmaması ve ardından yaşanan gelişmelerin fotoğraflarından bir sergi yapılabilseydi, söze gerek kalmadan çağdaş Müslüman liderlerin, insanların dinî duygularını nasıl sömürdüklerinin açık bir göstergesi olurdu. Aynı zamanda yaşadığımız dünya ile irtibatımızı, bizim dışımızdaki dünyadan ne kadar haberdar olduğumuzu, batının mantalitesini iyi analiz edip edemediğimizi, teoride okuyup okuttuğumuz usulleri sahaya yansıtamadığımızı belki de yansıtılamayacak kadar gerçeklikten uzak yanlarının olduğunu… acı ve sert biçimde yüzümüze vuracaktı.
Suriye özelinden bakarak, İslam ülkelerindeki yöneticilerin dinî araç olarak görmeleri veya ferasetsizlikleri yüzünden Batı karşısında komik duruma düşümüzü görebiliriz. Tercümenin hakkını vermek için tercümanların hem ana dillerini hem de yabancı dili çok iyi bilmeleri gerektiği gibi bizim sadece İslam’ı bilmemiz, Müslüman toplumların gelenek ve göreneklerini bilmemiz yeterli değildir. Eğer diplomatik düzeyde birine mesaj veriyorsak mesajımızın bizdeki karşılığı kadar karşı taraftaki karşılığını da çok iyi analiz etmemiz gerekir. Mesela bizim toplumumuzda bacak bacak üstüne atarak büyüklerin yanında oturmak son derece saygısızca bir davranışken batılı toplumlarda böyle bir sorun yoktur. Dolayısıyla Avrupalı bir liderin karşısında bacak bacak üstüne atarak oturduğumuzda, bize göre karşıdakini adam yerine koymamışız, şeklinde anlaşılıyorsa da onlara göre son derece normal bir davranış şeklinde algılanacaktır.
Müslümanlar olarak kendi dışımızdaki toplumların düşünce yapılarıyla, gelenek ve göreneklerini bilmek durumundayız. Tanımadığımız, bilmediğimiz bir toplumla ilişki geliştiremeyeceğimiz gibi mücadele de edemeyiz. Tanımak için yapılan maddî ve manevî fedakârlıkların geri dönüşünün daha fazla olacağına inanarak hareket etmeliyiz. Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi, Firavun’un sihirbazlarını basite almak Musa’nın (as) asasını basite almaktır. Arap cahiliye dönemini basite almak Hz. Muhammed’in (saa) dönemini basite almaktır. Cahiliye şiirini basite almak da Kur’ân’ın i’câzını basite almaktır. Bu yüzden bizim dışımızdaki dünyayı tanımak kendimizi tanımak kadar değerlidir.
Bireysel, toplumsal veya devlet olarak yaptıklarımızın dünyada nasıl bir karşılığı olduğunu görmeden atacağımız adımlar bizi komik duruma düşürebilir. İslam ümmetini zelil, adeta Gayrimüslimlerin oyuncağı haline getirebilir. Sizce ABD, İsrail ve Avrupa’nın desteğiyle iktidara gelen bir liderin kadının elini tutmaması ne ifade eder? İslam coğrafyasının siyasî, ekonomik ve kültürel durumu ortada iken Müslüman bir ülke (bağımsız hareket eden İran, Yemen gibi ülkeler hariç) lideri kadının elini tutmamakla İslam düşmanlarına nasıl bir ayar çekmiş olabilir? Acaba kadının elini sıkmadan makamında durabilir mi? Durduğunu varsaydığımızda bu ne kadar sürebilir? Liderin el sıkmamakta direttiğini varsaydığımızda acaba devlet erkanı ona tabi olur mu?..
Eş-Şara’ya kravatı taktıran ve hangi ülke ile ilişki kurup kurmayacağına karar veren akıl, elbette ona kimin elini ne zaman, nerede hatta nasıl sıkacağına da karar vermiş ve vermeye devam edecektir. İşin içinde olanlar bunun farkındadır. Fakat onların iki yüzlü tavırlarına anlam yükleyen saf Müslümanların uyanması için arka planda neler olup bittiğine zaman zaman dikkat çekmek zorundayız. Acaba eş-Şara’mı yoksa Baerbock mu muhatabını küçük düşürdü?
Almanya’yı az çok tanıyanlar takdir edecekler ki Almanlar, giyim kuşam konusunda oldukça rahat bir millettir. Ancak her zaman ve her yerde serbest davrandıkları anlamına gelmez. Genellikle sportif giyinirler, kısa olmuş, dar olmuş, kadın erkek gibi, erkek kadın gibi giyinmiş pek önemsemezler. Hatta belirlenen yerlerde (bunun için belirlenmiş kamplarda) olmak şartıyla, açık alanlarda çırılçıplak dolaşmakta dahi bir beis görmezler. Fakat bir iş görüşmesine, düğüne, davete, resmî bir programa gittiklerinde rastgele giyinmeyi büyük ayıp sayarlar. Veli toplantıları genellikle akşamları yapılmasına rağmen rastgele giyinip gitmezler, üstleri başları düzgün biçimde giderler. Alman kültürüne göre değerlendirecek olursak Baerbock, Ahmed eş-Şara ile görüşmesindeki giyimiyle ancak kendi çocukları arasında görüntü verebilir. Dolayısıyla bu tutumuyla karşıdakini basite almış, tahkir etmiş ve lisan-ı haliyle adeta onu adam yerine dahi koymamıştır. Müslüman halkın gözünde ise Ahmed eş-Şara çok onurlu, heyecan verici, ümit vadeden bir lider gibi davranmıştır. Oysa gerçek hayattaki karşılığı tam tersinedir. Belki Baerbock’u karşılamak için eşini gönderseydi, Almanya’ya güzel bir ders vermiş olurdu. Ancak bunu yapabilmeye gücü yeter miydi? Asıl düğüm buradadır.
Ahmet eş-Şara ve benzerleri gerçeğin ne olduğunun farkındadırlar. Aynı şekilde İsrail’e one minute diyenler yaptıkları çıkışın neye tekabül ettiğini çok iyi biliyorlardı. Suudi Arabistan’da “kadının araba sürmesi haramdır” fetvasını veren alimler, aynı ülkede kadınlı erkekli eğlencelerin düzenlendiğini görüyorlardı. Kabe’den ihramlı fotoğraflar servis edenler bir mazlumun canının Kabe’den daha kutsal olduğunu elbette bizden daha iyi biliyorlardı. Buna rağmen bilinçli olarak iktidarlarını korumak için dini araçsallaştırıyorlar. Böyle düşünmemizin sebebi ise henüz on gün geçmeden Suriye’nin atanmış yöneticilerinin tamamen tersine hareketlerini müşahede etmemizdir.
Ahmed eş-Şara ve onu destekleyenlerin iki yüzlü tavırları birkaç gün içinde maalesef deşifre oldu. Tabii görmek isteyenler için! Asıl amaçlarının el sıkmama olmadığı, gerek gördükleri takdirde rahatlıkla kadınlarla hem musafaha hem de samimi pozlar verebileceklerini ispatladılar. Henüz iki hafta geçmeden Riyad’a giden Suriye Dışişleri Bakanı Şeybânî aynı kadınla (Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock ile) el ele çok samimi pozlar verdi. Nitekim 12.01.2025 tarihinde Almanya’nın önemli gazetelerinden Bild, sürmanşetten fotoğrafıyla birlikte şunu paylaştı: “Demek ki sonuçta mümkünmüş! Şam ziyaretinde Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’la el sıkışmamanın ardından, Suriye Dışişleri Bakanı Asaad el-Şeybani, Suudi Arabistan'da düzenlenen bir toplantıda bu açığı telafi etti.”[1] Sanki “yavaş ol evlat! Başınızdan büyük işlere girişmeyin!” der gibiydiler. Aynı tarihlerde Ahmed eş-Şara’nın sağlık bakanı olan kardeşi Mahir eş-Şara’nın da Alman Kalkınma Bakanı Schulze ile tokalaştığı sıcak anlar Alman gazetelerinde dolaştı.[2] Şimdi ne oldu? Kim kazandı? İzzetli duruş ve dindârlık bunun neresinde? Kim kime tokat attı?
Anlayacağınız her tarafı kanser olmuş hastaya, ağrı kesiciler vererek tedavi ettiğimizi zannediyoruz. Aslında ahtapot gibi her tarafından kuşatılmış sözde dindâr bir yönetimle hem Suriye halkı hem de İslam toplumu uyutulmaya çalışılıyor. Gerçekte Almanya’nın veya ABD’nin bizim sakalımızla, ellerini tutup tutmamızla ilgilendikleri yok. Yeter ki onların hedefleri önünde engel olmayalım. Onların en büyük dertleri Müslümanların bağımsızlığıdır. Alman polisi normalde çok güler yüzlüdür. Ceza yazarken bile kahkaha atabiliyor. Fakat finans suçları ve Filistin davası kapsamında İsrail’e yönelik herhangi bir faaliyete gelince buz gibi soğuk ve acımasız yüzünü hemen gösterir. 7 Ekim’den sonra bütün çıplaklığıyla onların güler yüzlerinin kimler için geçerli olduğunu gördük. Her türlü eleştiriye açık olan ülkede, sırf sosyal medyada Filistinliler lehine paylaşım yaptıkları için en sert müdahalelerle karşılaşan insanlara karşı tutumlarında çekinmeden gerçek yüzlerini gösterdiler. Şimdi Suriye halkına gülücükler saçıyorlarsa emin olun ki rahatsız oldukları bir şey görmediklerindendir.
Müslümanların gerçeklerle yüzleşmekten başka çareleri yoktur. İslam bir bütündür. İşine geleni alıp gerisini bırakmak dini kullanmaktır. Eğer kadınla tokalaşmak caiz değilse mazlumlara haksızlık etmek, adaletsizlik, kardeşlik hukukunu bir kenara bırakıp kafirlerle ittifak kurmak da haramdır, caiz değildir.
Kafirlerle mücadelede duruşumuz net olmalıdır. Aksi takdirde onların maskarası haline geliriz. Görünüşte ellerini sıkmazken, arka kapıdan gidip yalvarmak, her şeyden önce onurlu bir insanın duruşu olamaz. Düşmanlarımız karşısında kararlı durabilmemiz bağımsızlığımızı kazanmadan olmaz. Onların yalancı cennet va’dlerini elimizin tersiyle itmeden mümkün değildir. Bir taraftan düşmanların silahlarıyla Müslüman kardeşlerini katledip ardından da ben sizin elinizi tutmayacağım diyemezsiniz. Buna fırsat vermezler. Bir şekilde götürüp size ellerini öptürürler. Suriye’li yöneticilere yapılan da buydu. Onları kravat takmaya ikna eden akıl aynı zamanda kadınlarla tokalaşmaya da ikna etmiştir. Gözlerimizi açalım daha fazla aklımızla alay edilmesine imkân vermeyelim. (Veysel Çelik - Hürseda Haber)
[1] https://www.bild.de/politik/ausland-und-internationales/nach-eklat-in-damaskus-syrischer-aussenminister-
[2] https://www.tagesschau.de/ausland/asien/schulze-syrien-hilfe-100.html