Suriye açmazında Türkiye ve İran'ın sorumluluğu
Rusya'nın Suriye'deki atağının yoğun olarak tartışıldığı bir süreçten geçiyoruz.
Rusya'nın hamlesi üzerine çeşitli yorumlar yapılıyor.
Hamleyi Rusya'nın Soğuk Savaş dönemindeki süper güç konumuna tekrar dönme hazırlığı olarak telakki edenler var...
Suriye iç savaşının kangrene dönüşmesi ve mülteci krizinin alarm veren bir boyuta ulaşması sonucu oluşan Amerika-Rusya mutabakatının alana yansıması olarak değerlendirenler de var...
Bir de sorunu ekonomi-politik olarak okuyanlar var... Onlar da Rusya'nın hamlesinin düşen petrol fiyatlarını tekrar yukarı çekmeyi hedeflediğini söylüyorlar.
Bütün bu değerlendirmelerin ötesinde Suriye'deki yeni fiili durumun Türkiye ve İran'a yansımaları ve bu iki ülkenin alabileceği pozisyonların tartışılması gerekiyor.
Türkiye, Amerika'nın gazı ile girdiği Suriye bataklığından kurtulmak iradesini göstermek yerine, bu bataklıkta debelenmeye devam ediyor. Suriye'de geleceği belirleme konusunda Amerika ve Rusya kapalı kapılar ardında özel görüşmeler yaparken, Türkiye dış politika yapıcılarının hala başlangıçtaki tezlerini gündemleştirmeye devam etmelerinin rasyonel hiçbir karşılığı yok...
Türkiye'nin güvenli bölge tezi Rusya'nın son müdahalesi ile tamamen anlamını yitirdi. Türkiye, Suriye muhalefetinin büyük ölçüde IŞİD ve El-Kaide türevi Nusra Cephesi, Ahrar'uş Şam gibi örgütlerden oluştuğunu, ılımlı bir muhalif cephenin ortada olmadığını çok iyi biliyor. Ayrıca Kuzey Suriye'de PKK'ya yakınlığı ile bilinen bir PYD gerçeği söz konusu...
Dolayısıyla Türkiye'nin Suriye'nin geleceğine dönük başlangıçtaki tezleri çökmüş durumda...
Rusya'nın Suriye'ye yaptığı son müdahalenin kısa vadede değilse bile, orta ve uzun vadede İran'ın Suriye ile ilgili planlarına da zarar vereceği kesindir. Rusya ile İran'ın Suriye'de büyük ölçüde örtüşüyor görünen politikaları İsrail ve Lübnan konusunda aynı seyri izlemiyor.
Netanyahu'nun Rusya ziyareti ve bir Rus askeri heyetinin İsrail ziyareti ile ortaya çıkan tablo Rusya'nın bölgede İsrail'e gerekli güvenceleri verdiği doğrultusunda görüntü arz ediyor. Bu durum Rusya'nın Suriye'nin İran'ın etki alanına girmesine izin vermeyeceğinin açık işaretlerini veriyor.
Gelinen noktada Türkiye ve İran'ın Suriye tezleri esasları itibarıyla birbirine yakın konuma geldi. Her iki ülke de Suriye'nin bütünlüğünün devamı, IŞİD ve El-Kaide türevi örgütlerin Suriye'den çıkartılması ve bir geçiş hükümeti üzerinden seçimlere gidilmesi hususlarında prensip olarak hemfikir görünüyor. Sorun, bu hedeflere ulaşmada takip edilecek yöntemlerde ortaya çıkıyor.
Usuldeki farklılıkların Türkiye ve İran tarafından masaya yatırılarak çözüm geliştirilmesi imkansız değildir. Problemin mevcut haliyle müzakere edilmesi hususunda iki ülkenin de yeterli çabayı gösterdiğini söyleyemeyiz. İki ülke arasında esen soğuk rüzgarların akl-ı selim ile bir an önce aşılması ve müzakerelerin başlaması tabuların yıkılmasını sağlayacaktır.
İslam coğrafyasının Amerika ve Rusya gibi küresel güçlere dayanmayan ittifaklara ciddi manada ihtiyacı vardır. Bu bağlamda Türkiye ve İran'ın Suriye konusunda anlaşmaları bütün bölgesel ve küresel denklemleri Müslümanların lehine alt üst edebilir.
İslam coğrafyasındaki mezhebi ve etnik ayrışmalarla körüklenen çatışmaların durdurulması, barışın dilinin hakim olması konusunda iki önemli bölgesel güç olan Türkiye ve İran'a büyük görev düşmektedir. Önyargıların bir kenara bırakıldığı, İslam kardeşliğinin bütün ayrıştırıcı eğilimlere galip geldiği bir süreç tüm ümmetin umududur. Bu umudu yeşertenler hem Allah'ın bu dünyada ve ahirette sonsuz nimetlerine gark olacaktır, hem de yüzyıllar boyunca Müslüman halklar tarafından minnetle anılacaktır. (İslami Analiz)