Gençler arasında Panik Atak yaygınlaşıyor
Amerikan Psikoloji Derneği’nin kısa süre önce yayınladığı yeni bir araştırma, depresyon belirtileri gösteren ergenlik çağındaki gençlerin oranının 2005-2017 yılları arasında yüzde 52 arttığını ortaya koyuyor.
19 yaşındaki üniversite öğrencisi Margaret Pisacano, panik atak geçireceğini genellikle önceden hissediyor. Kafasındaki düşünceler kontroldan çıkarken solunumu ve kalp atışları hızlanıyor.
Pisacano, bu durumu, “bedeniniz duygu tsunamisi altında kalıyor ve bunu kontrol edemiyorsunuz. Tüm duygu ve düşünceleriniz üzerindeki kontrolu neredeyse tamamen kaybediyorsunuz,” şeklinde açıklıyor.
Florida’da üniversiteye giren Arizonalı öğrenci, kendisine ilk kez orta okuldayken genel anksiyete bozukluğu teşhisi konduğunu söylüyor. Pisacano, stres içinde yaşayan milyonlarca Z Kuşağı gencinden biri. 1995-2015 yılları arasında dünyaya gelen Z Kuşağı gençleri, şu anda 4-24 yaş grubunda.
Amerikan Psikoloji Derneği’nin kısa süre önce yayınladığı yeni bir araştırma, depresyon belirtileri gösteren ergenlik çağındaki gençlerin oranının 2005-2017 yılları arasında yüzde 52 arttığını ortaya koyuyor. 2005 yılında yaşları 12 ila 17 arasında değişen gençler arasında depresyon oranı yüzde 8,7’yken bu oran, 2017’de yüzde 13,2’ye çıktı. Bu artış oranının 18-25 yaş aralığındaki genç yetişkinler arasında çok daha yüksek olduğu göze çarpıyor. Araştırmaya göre 2009-2017 yılları arasında bu yaş grubunda görülen depresyon vakaları yüzde 63 oranında artış gösterdi.
Araştırma kapsamında ergen ve genç yetişkin olmak üzere toplam 611 bin 880 kişinin verilerini inceleyen uzmanlar, 26 yaşından büyüklerde depresyon vakalarında benzer artışlar kaydedilmediğine dikkat çekiyor.
Bugünse 13-18 yaş arasındaki her üç gençten biri, anksiyete bozukluğu yaşıyor.
Texas eyaletinin San Antonio kentindeki Çocuk Hastanesi Psikoloji Bölümü Başkanı Elena Mikalsen, “Şu anda ergenlik çağındaki gençler arasındaki anksiyete bozukluğu oranı yüzde 31. Bu bir salgın. Akıl sağlığı açısından acillik gösteren bir durum,” diyor.
Her insan zaman zaman endişe duygusuna kapılabilir, bu duygu genellikle geçicidir. Ancak anksiyete bozukluğu olan kişilerde şiddetli endişe duygusu kalıcı özellik gösteriyor ve zaman içinde baş ağrısı, kronik beden ağrısı, sindirim sistemi sorunları, bağışıklık sisteminin bastırılması ve uyku kaybına neden olan bir soruna dönüşebiliyor.
Birçok genç için okul ve iyi not alma baskısı, en önde gelen stres kaynağı.
Psikolog doktor Elena Mikalsen, “Eğitim yılı başlar başlamaz, daha ilk haftadan itibaren anksiyete vakalarının ortaya çıktığını görmeye başlıyoruz. Bu durum eğitim yılının sonuna kadar devam ediyor, yaz aylarındaysa hiç vakayla karşılaşmıyoruz. En kötü dönem, tüm öğrencilerin son notlarını aldıkları Mayıs ayı. Bu dönemde korkunç bir panik yaşıyorlar. Stres nedeniyle bağışıklık sistemleri çöktüğü için çeşitli hastalıklar yüzünden çok sayıda genci hastaneye kaldırıyoruz. Final sınavlarının yapıldığı Nisan ve Mayıs aylarıysa intihar oranlarının tavan yaptığı dönem,” diyor.
Amerikan Psikoloji Birliği'nin araştırması, ergenlik çağındaki gençlerin neredeyse üçte birinin stres nedeniyle kederli ve depresif ruh hali içinde olduklarını ortaya koyuyor.
Massachusetts eyaletinden 17 yaşındaki lise öğrencisi Claire Taylor’a birkaç yıl önce genel anksiyete teşhisi konmuş. Önümüzdeki yıl liseden mezun olmaya hazırlanan Taylor, başvurmayı düşündüğü üniversiteleri ziyaret etmeye başladığı dönemde ilk kez panik atak geçirmeye başlamış.
Taylor, o dönemdeki ruh halini şöyle anlatıyor: “Üniversiteye girmek, tüm hayatım boyunca en büyük amacım oldu. Ancak üniversitenin yolun sonu olmadığını, daha sonrasında da bir hayat olduğunu keşfettim. Üniversiteye gittiğimde ne yapmak istediğimi bilmiyorum. Bu belirsizlik beni korkutuyor. Sürekli titriyor, ağlıyorum.”
Üniversiteyle ilgili kaygı bozuklukları, Los Angeles’taki California Üniversitesi’nin Yüksek Eğitim Araştırma Enstitüsü’nün 2017’de yayınladığı rapora göre yükselişte. 30 üniversitede 8 bin 264 birinci sınıf öğrencisi arasında yapılan anket, katılımcıların yüzde 39’unun sık sık kaygı hissine kapıldığını, ancak bunların yarısından azının üniversite kampüsündeki destek ve danışmanlık merkezine başvurduğunu ortaya koyuyor.
22 yaşındaki Tarık Saoud, üniversiteye girdikten sonra hayatta başarılı olmak için bir yol çizme baskısı altında kalarak panik atak geçirmeye başlamış.
Tarık, “Birkaç kez okuduğum bölümü değiştirmeye çalıştım, ama hiçbir bölümü sevemedim. Sevdiğim bir şeyi bulamamak benim için çok büyük bir sorun haline geldi. Washington yakınlarında, Virginia eyaletinin kuzeyinde büyüdüm. Bu bölgede iş adamı, avukat, doktor bilimadamı olmak çok önemlidir. Başarı ölçüsü olarak bu meslekler kabul edilir” diyor.
Saoud, kampüsteki akıl sağlığı merkezinden randevu almanın imkansız olduğunu, hatta bir ara intiharı bile düşündüğünü anlatıyor.
Tarık Saoud, “O noktada aylardır intihar etme fikrini kafamdan geçiriyordum. Altı boşluk olan bir çıkıntının üzerinde oturuyordum. O anda, ‘Acaba kendimi boşluğa bırakabilir miyim? Hayatımda her şeyi sıraya koydum mu? Ölünce birisinin başına iş açacak bir şeyi unutmuş olabilir miyim?’ gibi sorular aklıma geliyordu. Üzgün değildim, sadece arkamda eksik kalan bir şey bırakmadığımdan emin olmak istiyordum,” diyor.
Saoud şöyle devam ediyor: “Kafamın içinden delice düşünceler geçiyordu. Saçma sapan fikirler kafamda dönüp duruyordu. ‘Hiçbir zaman mutlu olamayacaksın. Hiçbir şey düzelmeyecek’ diye düşünüyordum. Son derece sosyal, dışa dönük bir kişilik sergileyerek, fazla miktarda alkol alarak iç dünyanızda yaşadığınız sorunların üzerini kolaylıkla örtüp başkalarından gizleyebilirsiniz.”
Üniversite ikinci sınıfın ortasında Ohio’da gittiği üniversitedeki eğitimini yarıda kesip Virginia’ya dönen Saoud’a anksiyete ve klinik depresyon teşhisi konmuş.
Doktor Mikalsen, günümüz gençlerini en çok etkileyen stres faktörlerinin zamanın ruhunu da yansıttığını söylüyor. Okullara düzenlenen toplu silahlı saldırılar ve bu saldırılara hazırlıklı olmak için okullarda yapılan tatbikatlar, Mikalsen’in hastalarında anksiyeteye yol açıyor.
Yaklaşık 20 yıllık psikolog olduğunu ve ilk kez bu yıl okulların düzenlediği silahlı saldırı tatbikatları nedeniyle travma sonrası stres bozukluğu geçiren hastalarla karşılaştığını söyleyen Mikalsen, “Eskiden okullarda öğrencilere silahlı saldırı sırasında saklanmaları gerektiği öğretilirdi. Şimdiyse saklanmanın işe yaramadığı görüldü ve yeni taktik olarak öğrencilere karşı saldırıya geçmeleri gerektiği söylendi. Öğrenciler ‘ben kimseye saldıramam, çok korkuyorum’ diyor. Yeni taktiğe göre öğrencilerden masaların üzerine çıkıp saldırganın üzerine ellerine geçirdikleri her şeyi fırlatmaları isteniyor ve bunun tatbikatını sınıfta yapıyorlar,” diye anlatıyor.
Anne babalarının sosyal medyayı kullanma biçimi de bazı gençler arasında strese neden oluyor.
Mikalsen bu konuya şöyle açıklık getiriyor: “Bazı anne babalar çocuklarını en savunmasız oldukları anlarda videoya çekmek istiyor. Çocukların stres içinde olduğu, kaygı içinde kıvrandığı, üzüntü çektiği anları kayıt altına almak istiyorlar. Hepimizin sosyal medyada olduğu günümüzde kişisel sınırların kalktığı gözleniyor. Gençlerin kendilerine ait kişisel bilgilerinin her yerde ve herkesle paylaşılması, stres ve anksiyeteye neden oluyor.”
Saoud, duygularını ifade etmeyi öğrenmenin anksiyete duygusunu kontrol altına almasına yardımcı olduğunu, ancak her gencin akıl sağlığı konusundaki düşüncelerini açıkça dile getirmeyi başaramayabileceğini söylüyor.
19 yaşındaki Floridalı üniversite öğrencisi Pisacano, arkadaşlarının çoğunun, yaşadığı psikolojik sorunların farkında olmadığını, çünkü bu meseleleri dile getirmediğini söylüyor: “Sanki neredeyse bu gibi konularda konuşmamı istemiyorlar. Ben de sanki onları bu konular açıldığında düşeceğimiz zor durumdan korumak istiyorum. Akıl sağlığımla ilgili sorunları konuşmak beni rahatsız etmiyor. Ama sanırım arkadaşlarım, benim akıl hastalığım olduğu gerçeğinden rahatsızlık duyuyorlar.”
Massachusetts’ten 17 yaşındaki lise öğrencisi Taylor, anksiyete duygusunu artık hayatının bir gerçeği olduğunu kabullendiğini söylüyor. Ancak genç öğrenci, akıl hastalığının, uçağa binme korkusu yüzünden öğrenci değişim programı kapsamında İspanya'ya seyahat etme fırsatını tepmesi gibi normalde zevkle yapacağı bazı işleri engellemesini de pişmanlıkla karşılıyor.
Taylor, ”Çok sayıda yakın arkadaşımın da seyahate katılıyor olmasına rağmen çok korkuyordum. Keşke anksiyete daha farklı bir şekilde ortaya çıksaydı ya da bu sorunu hiç yaşamasaydım çünkü bu geziye katılmak çok eğlenceli olabilirdi. Hayat boyu hatırlayacağım çok eğlenceli bir deneyim elde edebilirdim. Ama artık bu durumu kimliğimin bir parçası olarak kabul ediyorum.”
Saoud ise şimdilik bir kamu yüksek eğitim kurumunda eğitimine devam ediyor. Genç öğrenci kısa süre sonra dört yıllık bir üniversiteye transfer olmayı planlıyor. Hala ilaç kullanan ve düzenli olarak psikolojik terapi gören Saoud, henüz tamamen iyileşmediğini, ama yine de çok aşama kaydettiğini söylüyor.
Saoud, duygularını paylaşırken, ”Bazen geleceği düşünüyorum ve 'Tüm bunların anlamı ne?' diye soruyorum. O zamanlarda kendi kendime oturup şimdiye kadar neleri başardığımı, neleri başarmak istediğimi, minnettar olmam gereken ne çok şey olduğunu gözden geçiriyorum. Umutlu olduğumu söylemek istiyorum. Gerçekten de gelecek için çok fazla potansiyele sahip olduğuma inanmak istiyorum” diyor. (VOA)