Hayata İslam Kültürüyle Bakan Hanımlar!..

Hicri ikinci asrın ortalarında Bağdat, Basra, Kufe çevrelerinde aile hayatına İslam kültürüyle bakış hakim olmaya başlamıştı.
İşte bu devrede Basra’nın geçinilmesi güç asabi mizaçlı adamı olarak bilinen İmran bin Hattan da, bir evlilik yapmıştı. Ancak İmran’ın yaptığı bu evliliğe kısa ömürlü bir aile hayatı diye bakıyordu tanıyan komşuları. Çünkü İmran, geçinilmesi zor, asabi mizaçlı bir adam olarak biliniyordu çevresinde. Ne var ki, beklenenin aksine asabi mizaçlı İmran’la evlenmiş olan hanımdan hiç şikâyet sesi duyulmadı. Hatta hanımdaki bu anlayışa İmran da şaşırmıştı. Bir gün bir vicdan muhasebesi sonunda İmran, hanımın bu uyumlu haline takdirle bakarak dedi ki:
– Hanım, sen ne kadar anlayışlı birisin? Benim gibi asabi mizaçlı uyumsuz biriyle şikâyetçi olmadan hayatını sürdürüyorsun. Doğrusu senin gibi sabırlı bir hanımı bana nasip ettiği için Allah’a ne kadar şükretsem azdır, diye düşünüyorum!..
Hayatına İslam kültürüyle bakan hanım, beyinin takdir duygusunu, ‘Allah’a ne kadar şükretsem azdır’ sözüyle dile getirdiğini duyunca:
– Bey dedi, sen hiç endişe etme. Rabb’imiz ikimizi de farklı mizaçta yaratmış. Karı kocanın farklı mizaçta oluşları, ikisinin de cennete gitmelerine sebep olur. Dolayısıyla ikimizi de cennete götürecek olan bu hayattan ben neden şikâyetçi olayım?
İmran, şaşırarak sordu:
– Hanım nasıl olacak da senin gibi sabırlı bir hanım, benim gibi asabi mizaçta biriyle yaşadığı aile hayatından dolayı cennete birlikte yol alacağız?
Hanım şöyle açıkladı bu sonucu:
- Bak dedi, benim gibi sabırlı bir hanımı sana nasip ettiği için sen Allah’a şükrediyorsun; ben de senin gibi asabi mizaçta birini bana yazdığı için Allah’ın yazısına itiraz etmiyor, sabrediyorum. Böylece bu hayat bizi şükredenlerle sabredenlerin gideceği yere doğru yönlendiriyor. Sonu böyle olacak bir hayattan ben neden mutlu olmayayım? İkimizi de cennete götürecek bir hayat çünkü. Yeter ki biz hayata bu bakışımızı değiştirmeyelim, sen şükrünü ihmal etme, ben de sabrımı!.. Bu anlayış bizim hem aile hayatımızı kurtarır hem de ahiret hayatımızı!..
Alimler derler ki: Basralı hanımın aile hayatındaki zorluklara böyle rıza ile bakışı, inanmış insanlara mahsus bir bakıştır. Nitekim Peygamberimiz, mümin insana mahsus bu bakışı şöyle tarif etmektedir:
– Hayran olunur mü’min insanın bakışına! O, hayatında olumlu bir durumla karşılaşırsa şükreder, kazanır. Olumsuz bir durumla karşılaşırsa sabreder, yine kazanır.
İslam kültüründen pek nasibi olmayan bir kadın, sohbet ettiği komşu hanıma:
- Hiç de şansın yokmuş, kötü bir beye düşmüşsün, der!..
Hayata hep İslam kültürüyle bakan komşu hanımın buna cevabı ise şöyle olur:
– Nereden biliyorsun benim kötü bir beye düştüğümü? Şayet beyimin Allah’a hoş gelen iyi bir yanı olmasaydı Rabb’im beni ona yazar mıydı? Kula düşen, Allah’ın yazısına razı olmaktır. Kul Allah’ın takdirine razı olursa Allah da kulundan razı olur. Ona yuvasında mutluluklar nasip eder. Ben yuvamda bu anlayışla hep mutlu ve huzurluyum. Zaten kadere iman eden, kederden emin olur. Ben bunları düşünmeyecek kadar cahil bir kadın değilim! Ama anlaşılıyor ki sen bunları düşünmeyecek kadar İslam kültüründen gafil bir hanımsın. Keşke benim beyime bağlılığımı zedeleyecek sözler söylemeseydin de sana, hayatına İslam kültürüyle bakan hayırlı bir hanım diye bakmaya devam edebilseydim!..
Maneviyat büyüğü Asmai der ki:
- Dünya bir yana, hayatına böyle İslam kültürüyle bakan hanımlar bir yana!..
- Ne dersiniz bu bakış ve yorumlara? (Zaman)