Amerika neden veto etmedi?
Geçen haftanın uluslararası gündeminde en ilginç gelişmelerden biri şüphesiz Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde İsrail aleyhinde alınan karardı. Obama yönetimi şaşırtıcı biçimde, Amerika'nın İsrail konusunda izlediği geleneksel politikalarına ters bir tavır aldı.
İsrail'in, uluslararası hukuka göre de resmen işgal altında tuttuğu Filistin topraklarında uyguladığı Yahudi yerleşimlerinin tamamını yasadışı ilan eden karar tasarısının BM Güvenlik Konseyinde çekimser oy kullanması, daha da önemlisi bu kararı veto etmemesi idi. Malum, Güvenlik Konseyi'nin daimi beş üyesinin alınan kararları veto etme yetkisi var ve dünyanın geri kalanının ne düşündüğü yok hükmündedir!
İsrail -Amerika ilişkilerinde hiç tartışmasız bir esas olarak, siyonist sömürgeci yönetimin varlığının, her türdü güvenliğinin garanti alına alınmasıdır. Bu temel stratejinin İsrail ABD ilişkilerinde tartışılması bile söz konusu olmayan belirleyici unsurdur. Bu nedenle Amerikan hükümetleri, BM nezdinde siyonist yönetimi zorda bırakacak her türlü kararı engellemek, gerekirse tek başına da olsa veto ederek geçersiz kılacak inisiyatifleri kullanmaktan çekinmedi.
Ancak son oylamada geleneksel Amerikan politikalarıyla ilk bakışta ters düşen, şaşırtıcı bir durum ortaya çıktı. Özellikle İsrail tarafında şiddetli bir öfke patlaması yaşandı; mesela enerji bakanına göre ABD Ortadoğu'daki tek dostunu kaybetmişti, bir başka bakan ise Batı Şeria'yı ikiye bölen stratejik konudaki Maale Audimim bölgesinin ilhak edilmesini isteyecektir.
Hatırlanacak olursa Netanyahu, ilişkileri pek uyumlu olmayan Obama'ya rağmen Amerikan kongresinde adeta alay edercesine konuşma yapma cesaretini gösterebilmişti. Obama'nın bu kararla Netanyahu'ya bir ders vermek istediği ilk akla gelen yorumlardan biri.
Karara göre İsrail'in işgal altında tuttuğu topraklarda her türlü Yahudi yerleşimini yasadışı buluyor ve bunun bir an önce durdurulması isteniyordu. Daha önce Mısır tarafından teklif edilen tasarı daha sonra Venezüella, Senegal, Yeni Zelanda ve Malezya'nın teklifi ile güvenlik konseyinin gündemine getirildi.
Yasadışı yahudi yerleşimi kavramını açmakta yarar var: 1967 sonrası işgal edilen Filistin topraklarında bir tür siyonist sömürgecilik uygulayan İsrail de facto durum oluşturarak Kudüs ve Batı Şeria'da yoğun biçimde Yahudilerin yerleşmesini teşvik ediyor. Kudüs'ün çevresi bu Yahudi yerleşim alanları ile çevrilerek Filistin toprakları ile doğal bağlantısının koparılması hedeflendi. Bunun gibi belli bir plan dahilinde stratejik bölgeler, bu topraklarda doğmamış Avrupalı, Rusyalı göçmen Yahudilerin yerleşimine açılarak yeni şehirler kuruluyor. Uluslararası anlaşmalara da aykırı olarak işgal altındaki topraklardaki bu girişimler her defasında diplomatik protesto ve kınamalarla geçiştirilir ama Siyonist rejim de bildiğini okumaktan geri kalmaz.
Pratik sonuçlarının olup olmayacağı bir tarafa en azından uluslararası hukuk açısından bağlayıcı bir kararın çıkmasına Amerika'nın göz yummasının Obama ile Netanyahu restleşmesinin bir sonucu olduğu yönünde güçlü bir kanaat mevcut. Özellikle İsrail tarafı böyle yorumluyor. Hatta Netanyahu ve çevresi bu tasarının arkasında Obama yönetiminin olduğu, planladığı ve harekete geçirdiği yönünde suçlamalar yapıyor. Şüphesiz seçimleri Clinton kazanmış olsaydı Amerika'nın benzer kararı alıp almayacağı soru işareti. Ama Demokrat Partili parlamenterlerden liberal Yahudilerin bile bu tutumu savunduklarını bir kenara not edelim.
Hala Amerikan yönetimin başı olarak Obama'nın Netanyahu'ya ve de İsrail'e bir ders vermek istediği muhakkak. Ancak bunun sadece Netanyahu'nun patavatsızlığına yönelik rövanşist bir tavırdan ibaret olmadığı, daha önemlisi Amerika'nın küresel gücü ve Ortadoğu politikaları açısından bazı şeylerin değişmekte olduğunun habercisi olarak da okunabilir. Büyük resimde her ne kadar İsrail'in varlığı ve güvenliği adına her tür garantinin tartışma dışı olduğu malum. Fakat, İsrail'in Amerikan politikalarını adeta rehin alan şımarıklığına eskisi kadar göz yumulmayabileceği yönünde bir uyarı olarak da okunabilir.
ABD yönetimi bu uyarıya neden ihtiyaç duymuş olabilir? İsrail'in kendi başına politikalarla Amerika'nın önünde ayak bağı olmamasını istediği açık. Çünkü özellikle Ortadoğu bölgesi ABD'nin stratejik tercihleri açısından artık eskisi kadar öncelikli değil. Bunu Suriye'deki gelişmelerde çok açık gördük. İkincisi Amerika uzun bir süredir İsrail'e artık her anlamda Amerika'ya bağımlı olmasını istemiyor olabilir. Nitekim son on yıllık süreçte zaman zaman bölge ülkelerinin önünü açarak İsrail'e bu mesajı verdiği söylenebilir. Üstelik İsrail'i artık doğrudan askeri olarak tehdit edecek bir gücün, ülkenin de kalmadığı bir ortamda ABD'yi endişelendirecek bir durum da yok.
Tüm bunları üst üste koyup, Netanyahu'nun tavrını ve Obama'nın Ortadoğu politikaları göz önüne alındığında sembolik değeri hayli yüksek bir çekimser karar başka bir ifadeyle vetosuzluk ortaya çıktı. Bu tavrın İsrail'i en çok kızdıran yanı artık Amerikan vetosunun her zaman garanti olmayacağı mesajıdır. Bu durumda ABD ile daha uyumlu, oldu bittilere baş vurmayacak bir politika izlemesi beklenebilir. Bu arada Siyonist rejim de bölgede başka küresel güçlerle flörtünü şimdiden geliştirmeye başladı bile. (Yeni Şafak)