ABD, NATO ve terör örgütleri
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Vatikan Dışişleri Bakanı Başpiskopos Paul Richard Gallagher’le görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında şunları söylemiş: “Kürtlere, Suriye’nin doğusunda ayrılıkçı eğilimleri besleyen ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü hedef alan Amerikalı meslektaşlarımıza kanmamalarını tavsiye ederim. Bu tip oyunlar, kötü durumlara yol açabilecek tehlikeli oyunlardır. Kürt sorunu bölgeyi etkisi altına aldığında, bunun sadece Suriye değil, diğer ülkeleri de etkileyebileceğini akılda tutmak gerekir”.
Lavrov’un uyarıları önemli, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) PKK-PYD-YPG terör örgütüne verdiği destek dikkate alındığında. Çünkü darbeleri, darbecileri, ayrılıkçı hareketleri, terör örgütlerini destekleme konusunda hayli kabarık ve kirli bir sicili olan ABD’nin, Orta Doğu’ya yönelik hamlelerinde, PKK ve uzantısı olan terör örgütleri de öne çıkıyor.
ABD; terör örgütüne verdiği destekle, Türkiye, Irak ve Suriye’yi sıkıştırıyor. ABD destekli bir diğer terör örgütüne, IŞİD’e karşı, PKK-PYD-YPG terör örgütünü cepheye sürüyor. Bu yolla da Orta Doğu’daki askeri varlığına zemin oluşturuyor. Bölgeyi istikrarsızlaştırıyor. Dört bölge ülkesini (Türkiye, İran, Irak, Suriye) bölerek bir Kürt devleti kurmanın hesabını yapıyor. Bu sayede İsrail’in güvenliğine de katkı sunuyor. Kısacası bir taşla, çok kuş vurmak istiyor. Fakat her istediğini yapamıyor. Çünkü o kadar güçlü değil. Suriye ve Afganistan bunun kanıtı. İran’ın etkisini kıramıyor. Çin ve Rusya’nın artan nüfuzunu engelleyemiyor.
KARADENİZ-AKDENİZ HATTI
Akdeniz’de bayrak gösteren, Yunanistan’a son dönemde yaptığı yığınakla Ege Denizi’nde varlığını geliştiren ABD; Karadeniz’de de kalıcı üs sahibi olmaya çalışıyor. Türkiye, Bulgaristan ve Romanya’nın NATO üyesi olması yetmezmiş gibi, Ukrayna ve Gürcistan’ı da NATO üyesi yapmak istemesinin sebebi bu. Ayrıca, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni devre dışı bırakmak, en azından esnetmek, delmek için hamle üstüne hamle yapıyor. ABD emperyalizminin işgal ve saldırı örgütü olan NATO da bu işler için var zaten.
Ekolojik hakimiyeti zayıflayan, hegemonyası aşınan ABD’nin, Orta Doğu’dan çekilmesini beklemek gerçekçi değil. Bölgeyi istikrarsızlaştırmak için elinden geleni yapmayı sürdürecek, bu amaçla müttefiklerini de desteklediği terör örgütlerini de daha fazla cepheye sürecektir. Tüm bunları yaparken önceliğini Asya Pasifik bölgesine veren, bu amaçla Hint-Pasifik stratejisini benimseyen, Çin’i kuşatmak için Hindistan’ı, Japonya’yı, Avustralya’yı daha çok inisiyatif almaları için teşvik ve tahrik eden ABD’nin, bu konuda, Avrupa Birliği’ni (AB) yeterince ikna edemediği herkesin malumu. AB deyince akla gelen ilk iki devlet olan Almanya ve Fransa’nın, ABD’nin söz konusu politikalarına mesafeli oldukları da sır değil.
Bu şartlar altında yapılması gereken; dilinden demokrasi, insan hakları, özgürlük kavramlarını düşürmeyen ABD emperyalizmine karşı; yurttaşları bilinçlendirmek, ulusal bilinci pekiştirmek, devletleri güçlendirmek, bölgesel iş birliklerini geliştirmek.
(Barış Doster, CRI)