Hamasetle husumet yan yana gelince ne olur?

Yemen’in siyonist rejimine ait bir gemiye el koymasından heyecana kapılıp etkilenen değerli dostumuz Dr. Turgut Karagöl üstadım, “Hah. İşte böyle.Ses getiren bir iş.” cümlesi ile meramını ve hissettiği sevinç duygularını ortaya koydu.
Elbette dostumuzun bu ifadesi sadece Yemen’e bir şükran duygusu barındıran bir ifade değil; aynı zamanda İran ve Hizbullah’tan beklediği veya umduğu şeyi bulamadığı için yaşadığı hayal kırıklığını içeren bir ifade olduğuna dair tahminimi, bu yönde daha önce sarf edilen ifadelerden yola çıkarak paylaşmış olayım.
İfade etmeliyim ki Yemen’in gerçekleştirdiği ve hepimizi sevindiren, aynı zamanda ses getiren bu eylemin, İran ve Hizbullah eksenli tüm direniş örgütlerinin eylemi olarak kabul etmemiz gerekmektedir.
Bu yapılmadığı sürece; İran ve Hizbullah eksenli direniş cephesinin savaş stratejisini anlamamız imkansızdır. Hatta imkansız ötesidir.
Elbette İslam devriminden bu hana 44 yıllık süreç içinde; siyonist rejimin dibinde Hizbullah’ın kurulması ve her yönden donatılması, Hizbullah donatabilmek için Suriye ile güvene dayalı güçlü bir müttefiklik içine girilmesi gibi hayati hususlar başta olmak üzere, yarım asra yakın bir süre içinde iran’ın önderlik kadrosu ile bu kadronun rehberi Hamaney’in de üstündeki liderin kim olduğu, neye inandığı neye inanmadığı, inanç ilkeleri ve savaş stratejileri başta olmak üzere hayata ve insana dair her konuda nasıl bir felsefeye sahip olduğunu, neler yaptığını ve yapmadığını; yaptıklarına ve yapmadıklarına neyı referans alarak, hangi bilgi ve akılla yaptıkları ve yapmadıkları gibi hususları iyi okumak, anlamak, tanımak ve özüne uygun bir şekilde tanımlamak gerekir.
Bunu yapmak yerine; Irk, mezhep saiki veya rekabetçi ya da çıkarcı veya seküler veya başka saikleri referans alan bir bakış açısıyla gerçek ve hakikat okuması yapan; bu nedenle de hiçbir şeyi doğru okuyamayan, anlamayanlara; Yemen’deki eylemin aynı zamanda İran ve Hizbullah’ın eylemi olduğunu; bunun siyonemperyalist güçleri şaşkına çeviren ve ahmaklaştıran, bunların alayını dünyaya rezil etmeye endeksli sistematik ve asimetrik bir taktik / stratejisi olduğunu; maksimum düzeyde şeytani bir zeka ve kurnazlığa sahip olan ve bu zekasıyla dünyayı ahtapot gibi saran siyonizm ve siyonist işgal rejimi ile başka türlü savaşmanın mümkün olmadığını / olmayacağını, savaşılsa bile yenilgi veya başarısızlıkla sonuçlanacağını anlatmak deveye hendek atlatmaktan çok daha zor olan bir durumdur.
Üzülerek ifade edeyim ki; İslam alemi, sadece İran ve İran’ı asil ve izzetli bir İran haline getiren, aynı zamandada baş edilemeyen küresel aktör yapan inanç dinamiklerini anlamak bir yana; kendi dinamiklerini bile anlatmaktan, dolayısıyla doğru bir strateji üretmekten aciz halde.
Ne yazık ki tüm bu somut gerçeklere rağmen bazı ülkeler islamın ve ümmetin hamiliğine soyunup boyundan büyük işlere yeltenebiliyor.
Boyunu aşan ve kendini dev aynasında zan ederek içine girdiği her hamlede hüsran yaşamasına ve yaptığı şeyin, yapma mantığı ve tarzından kaynaklı olarak başarılı olmasının imkansız, hatta imkansız ötesi olduğunu anlamaya dönük bir tecrübe okuması yaparak farklı tarzlar üzerine denemelerde bulunmak veya başka örneklerden, deneyimlerden istifade etmek yerine; “*biz ki…”* ile başlayıp “*ümmet bizi bekliyor. İslam alemi ve dünya bizden sorulur”* gibi buram buram hamaset ve tekebbür kokan bir yaklaşım tarzı ile aynı hatayı yapmaya devam ediyor.
Üstelik bütün bunlar; büyük şeytan ABD ile müttefik olunduğu, küresel terör çetesi olan NATO’ya üyesi olunduğunu; namus bilinen vatan topraklarının 7/24 ABD ve NATO terör, cinayet ve casusluk üsleri tarafından tecavüz edildiği gerçeğini yok sayarak yapılmakta; “*ümmet ve dünya bizi bekliyor. Bizden başka kimse ümmete ve dünyaya merhem olamaz”* söylemleri otomatiğe bağlanmış bulunmaktadır. Ve her defasında sonuç yine fiyasko ve başarısızlık…
İşte bu yüzden İran ve Hizbullah eksenli direniş cephesi hiç anlaşılmıyor, hiç tanınmıyor.
Anlamak ve tanımak için bir çaba da yok üstelik. Çabası olanları da mahalle baskısına maruz bırakıp dünyayı onlara dar etmek gibi gereksiz işler “cihad, vatanperverlik” zan ediliyor.
Sonrada Allah’tan yardım bekleniyor. Allah’tan yardım gelmeyince de fatura başkalarına veya Allah’a kesilip aklanma operasyonları devreye sokuluyor.
Necasetten taharet babından değil elbette. Sadece aynı hatanın yeni başlangıcını yapabilmek için…
Bu yüzden de Şii İran ve Hizbullah eksenli Direniş Cephesi’nin Sünni Filistin ve Sünni Bosna-Hersek için neden hep ön saflarda yer aldığı gerçeğinin anlaşılması imkansız hale geliyor.
Dahası bu vahim durum, “*İran siyasi emellerine alet ediyor*” gibi oldukça çirkin ve art niyetli bir bakış açısıyla geçiştirilmeye çalışılıyor.
İran ve Hizbullah eksenli cepheye karşı karartma uygulanması veya kötüleyen haberler içeriklerine çokça yer verilmesi de cabası. Sünni Filistin direniş hareket liderlerinin tamamına yakınının “*İran’a yaptığı içten teşekkür”* eşliğinde “*bize her konuda destek veren tek ülke İran’dır. İslam alemi bizi sattı”* anlamına gelebilecek ifadelerine rağmen oluyor bütün bunlar.
Yazık, çok yazık…
1400 yıldan bu yana, dinli veya dinsiz; en çokta dinli *Hamasetle husumetin yan yana gelmesi sunucu dünyanın nasıl cehenneme çevrildiğine daha çok tanık oluyoruz.*
Allah hepimize akıl, iz’an ve halis niyet versin. Amin *HveK / *