İsrail'e Füzeler, Gazzeye Mutluluk, Münafıklara Hüzün
Vaadi sadık 2’nin kısa özeti bu.
Evvela İslam Cumhuriyetinin attıklarını hedeflerine isabet ettiren Rabbimize hamdolsun.
Bize de Gazze’nin mutluluğundan pay düştü. Ne kadar muhtaçtık böyle bir mutluluğa. Onların acıları karşısındaki aczimiz bizi içten içe bitiriyor, yüreklerimiz bu acıları taşımaktan acze düşüyordu. Şimdi de Şehitlerimizin çocuklarına bu sevinci yaşatan İslam Cumhuriyetine minnet duygularımızı ifadeden acze düştük.
Gazze bu sevinci hiçbir bayramda yaşamadı. Bayramları hep buruktu. Onlar da İşgal altında gerçek bayramın olamayacağının bilincinde idiler. Ama bu bayram işgalcinin mateminin karşılığı idi ve gerçekten büyük bir bayramdı.
Askeri üslerde patlayan füzeler münafıkların kalplerinde yangın etkisi yaparken Gazze semalarında buram buram özgürlük kokusu olarak yayılıyordu.
Bu mübarek füzeler devasa bir binayı da yıktı. 45 yıldır tuğla tuğla örülen FİTNE binası enkaza dönüştü. Muhakkak ki bu fitnenin banileri de emeklerinin heba olmasına hayıflanıyorlardır.
Tam 45 yıldır “Şiiler, Sünnilerin düşmanıdır” harcı ile inşa edilen fitne binası fitnecilerin üzerine yıkıldı. Kuşkusuz bedeli çok ağır olmuştur. Şehit Seyyid Hasan Nasrallah bu fitne binasını maruz kaldığı 85 ton bombalık şehadetiyle enkaza dönüştürmüştür. O’nun “Gazzeyi asla terk etmeyeceğiz” sözleri kıyamete kadar unutulmayacak.
Kalpleri, kulakları ve gözleri mühürlenmiş olanların görmediği hakikati müminler ve hakikat aşığı insanlık görüyor. İnsanlığın şahit olduğu şey “Şiiler, Sünnilerin düşmanı değil, uğruna en azizlerini feda edenlerdir” gerçeğidir.
Vaadi sadık 2 operasyonu Küresel emperyalist şer ve nifak cephesinin tamamına meydan okuma ve bunun ağır sonuçlarını göze almaktır. Peki niçin? Kısaca ve özetle küçücük bir İslam beldesinin esaretten kurtarılması için mi?! Hayır, aslında Gazzeyi, Şiileri veya Sünnileri korumak için de değil, Hz. Hüseyin’in uğruna canını, evladı ıyalini feda ettiği İslam için.
Karşımızda banisi “İslam’ı İran için değil İran’ı İslam için istiyorum” diyen merhum İmam Humeyni’nin emaneti İslam devleti var. Bu devlet bütün İran’ı İslam’a feda etmeyi göze almış bir İslam Cumhuriyetidir. Ulusal paradigmadan başka bir ufku olmayan akademisyen, (z)alim, siyasetçi, hatip, yazar vs insanların kavrayacağı bir vakıa değildir.
Bu devletin uğruna hiçbir varlığını feda etmekten çekinmediği tek değer aziz İslam’dır. Mademki İslam’ın koruduğu mazlum ve müstazaflar, düşmanları da zalim ve müstekbirlerdir, İslam Cumhuriyeti de bu sınırları müdafaaya mecburdur. Zalimlerin hasmı, mazlumların hamisi olmak varlık nedenidir.
Direniş cephesinin imamı Şehit İmam Ali bin Ebu Talip (kv) nasıl ki kanlı gömlek ve mızrakların ucuna takılan Kur’an sahifeleri fitnelerine boyun eğmemişse direniş cephesi de “Suriye fitnesine” boyun eğmedi, eğmeyecektir.
Aksa Tufanı Suriye’nin fitnesinin amacını da gün yüzüne çıkarmıştır. Fitneciler amaçlarına ulaşmış olsalardı İşgalci soykırımcı burnu kanamadan amacına ulaşacaktı.
Vaadi sadık 2 soykırımcıya Müslümanları münafıklarla savaştırarak sonuç alamayacağını, bu mücadelenin taşeronlarla yürütülemeyecek kadar büyük olduğunu göstermiştir. Şimdi İşgalci hem döktürdüğü hem de döktüğü kanların bedelinin ödüyor.
Suriye fitnesi FETTAH 1 füzelerinin Tel Aviv de açtığı çukurlara gömülmüştür. Elhamdülillah. (Emin Güneş - Hürseda Haber)