'Suriye'nin Dostları': Yenildik; Ama…
1 Nisan’da İstanbul’da yapılan “Suriye’nin Dostları” toplantısı sonunda “yenildik; ama vazgeçmeyeceğiz” temasına sahip bir bildiri yayımlandı.
“Suriye’nin Dostları”, İstanbul bildirisinde BM ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın başlattığı girişimi kabul ederek “yenildik” itirafında bulunsa da bildiride “BM Güvenlik Konseyi yoluna dönmek” ve “Suriye halkının kendini koruması için ek bazı uygun tedbirler üzerinde çalışmak” ifadelerine yer vererek Şam’a ve müttefiklerine “vazgeçmeyeceğiz” mesajını da veriyor.
Bilindiği gibi “Suriye’nin Dostları” grubu, Arap ve Avrupa ülkelerinin BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu Suriye karşıtı karar taslağının 4 Şubat’ta Rusya ve Çin tarafından veto edilmesi üzerine kurulmuştu.
Çünkü Suriye’de rejim değişikliği isteyen koalisyon, uluslar arası bir müdahale için tek yasal zemin olan BM Güvenlik Konseyi’nden karar çıkaramayınca ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal ederken kullandığı yöntemi örnek aldı ve Suriye’ye müdahale için BM dışında bir uluslar arası platform arayışına girişti ve “Suriye’nin Dostları” grubunu kurdu.
Nitekim Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bu grubun oluşturulması için temaslarda bulunmak üzere Washington’a giderken (8 Şubat) yaptığı açıklamada daha sonra kurulacak olan “Suriye’nin Dostları” grubunun amacını “Biz, Birleşmiş Milletler süreci tıkandı diye yerimizde oturup bu akan kanı seyredemezdik... İstiyoruz ki, bu sorun çerçevesinde ortak bir mutabakat zemini oluşturalım, bu mutabakat zemininde bu konuya Birleşmiş Milletler dışında kapsayıcı bir platform içinde çözüm arayalım”[1] diyerek açıklamıştı.
Suriye’nin Dostlarının Annan planını kabul etmesi neden bir yenilgidir?
Şubat sonlarından itibaren “Suriye’nin Dostları” adını kullanmaya başlayan ABD, Fransa, Katar, Türkiye ve Suudi Arabistan öncülüğündeki uluslar arası ve bölgesel güçlerin Suriye’de Libya modeline uygun bir rejim değişikliği için ortaya koyduğu siyasi geçiş formülü Arap Birliği tarafından hazırlandı.
Arap Birliği’nin Suriye’de yönetim değişikliği için öngördüğü formül, şu aşamaları öngörüyordu:
1- Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in çekilmesi ve yetkilerini yardımcısına devretmesi,
2- Esed’den yetkileri devralan yardımcının ulusal birlik hükümeti kurması,
3- Muhaliflerin de yer aldığı bu ulusal birlik hükümetinin ülkeyi serbest seçimlere götürmesi.
Öte yandan gerek Arap Birliği çözüm planı ve gerekse Arap ve Avrupa ülkelerinin BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu karar taslağı, Suriye’deki şiddetin “tek taraflı” olduğu ön kabulüne dayanıyordu.
Yani “Suriye’nin Dostları” Şam yönetimine başından beri sonu “devrime” çıkan iki tercih sundu:
1- Arap Birliği’nin sunduğu üç aşamalı rejim değişikliği formülünü kabul ederek gönüllü olarak gitmek.
2- Desteklenecek “iç savaş” enstrümanlarıyla ve “dış müdahale” ile zorla gönderilmek.
Aslında özü itibariyle Rusya’nın çözüm planı olan Kofi Annan’ın 6 maddelik planı ise esas itibariyle şunları öngörüyor:
1- Suriye’de çatışan “tarafların” şiddete son vermesi,
2- Şam yönetimi ile muhaliflerin diyalog başlatması ve sorunun siyasi yollarla çözümlenmesi.
Binaenaleyh, Suriye’deki şiddetin “iki taraflı” olduğunu tespit etmesi, Beşşar Esed’e çekilme çağrısı yapmaması ve sorunun müzakerelerle ve siyasi yollarla çözülmesini önermesi bakımından Kofi Annan’ın planının, Beşşar Esed’e “gönüllü” ya da “zorla” gitme seçeneklerini dayatan “Suriye’nin Dostları” planının tam zıttı olduğu söylenebilir.
“Suriye’nin Dostları”, 1 Nisan’daki İstanbul toplantısının sonuç bildirisinde Kofi Annan planını kabul ettiğini açıklamakla Arap Birliği girişimi çerçevesinde Suriye’de rejim değişikliği öngören kendi planından vazgeçmek zorunda kalmış, yani yenilmiş oluyor.
Yenilmiş olsak da vazgeçmedik
Ancak bildiride yer alan bazı hususlar, “Suriye’nin Dostları”nın bu yenilgiye rağmen Suriye’de rejim değişikliği öngören kendi tutumunda bir süre daha (muhtemelen “Dostlar”ın Paris toplantısına kadar) ısrar edeceğini gösteriyor.
1 Nisan İstanbul bildirisinde “Suriye’nin Dostları”nın yenilgiye rağmen Suriye’yi rahat bırakmamaktaki kararlılığını yansıtan hususlar şunlar:[2]
1- Suriye yönetimi, Annan planını 27 Mart’ta kabul etmesine rağmen hala şiddeti sürdürüyor.
2- Suriye yönetimini vaatleriyle değil, uygulamalarıyla muhakeme edeceğiz.
3- Annan’a verilen taahhütlerin yerine getirilmesi için açılan fırsat penceresinin ucu açık değildir.
4- “Katliamlar” devam ederse Annan’ı Güvenlik Konseyi’ne dönmek de dahil olmak üzere bundan sonraki adımlar için bir zaman çizelgesi kararlaştırmaya davet ediyoruz.
5- “Suriye halkının korunması” için bazı ek tedbirler üzerinde çalışmaya devam edeceğiz.
6- Suriye Ulusal Konseyi’ni tüm Suriyelilerin meşru temsilcisi olarak tanıyoruz.
Bildiride yer alan bu hususlar, “Dostların” kendi planlarını iptal eden Annan planını bile hala kendi planları ve hedefleri doğrultusunda yönlendirme eğilimi içerisinde olduğunu gösteriyor. Çünkü;
1- Şam yönetimini Annan planını 27 Mart’ta kabul etmesine rağmen hala şiddeti sürdürmekle suçlayan “Dostlar”, öncelikle kabul ettiklerini söyledikleri Annan planının Suriye’deki şiddeti “tek taraflı” görmediğini bilmezden geliyor. Halbuki Annan planı Suriye’de çatışan “taraflara” şiddete son verme çağrısı yapıyor ve Suriye’deki şiddetten Şam yönetimini olduğu kadar “Özgür Suriye Ordusu” tabelasını kullanan tüm silahlı grupları da sorumlu tutuyor.
Öte yandan Şam yönetimi, Annan planını resmen kabul etmiş olsa da “Dostlar”ın kurduğu Ulusal Konsey de dahil olmak üzere hiçbir muhalif örgüt, bu planı kendi başına kabul veya reddedebilecek durumda bulunmuyor; ayrıca Ulusal Konsey’in bu planı kabul etmesi, diğer siyasi veya silahlı muhalif grupların da bunu kabul edeceği anlamına gelmiyor.
Dolayısıyla Suriye ordusunun operasyonları, Annan planına göre şiddetin diğer tarafı olan muhaliflerin planı kabul ettiklerini açıklamaması ve ateşkes ilan etmemesiyle gerçekleşen “terörle mücadele” operasyonlarından ibaret gözüküyor.
2- “Dostlar”, muhakeme etmekten bahsederek hala kendini sorunun çözümü için çaba gösteren bir “arabulucu taraf” olarak değil, bir “yargı mercii” olarak görüyor.
Halbuki “Dostlar”ın aksine Kofi Annan kendine bir hakim rolü biçmiyor; aksine ortaya koyduğu planla Şam yönetimi ile muhalifler arasında müzakerelerin başlaması için gerçek bir arabuluculuk rolü üstleniyor. Üstelik bu plan “Dostlar”a yargıçlık konumu öngörmüyor. Dolayısıyla sorunla ilgili olarak “iki taraf”tan bahseden Annan planı “vaat” ve “uygulama” tutarlılığını sadece Şam yönetiminden beklemiyor.
3- Annan planının ucu açık bir süreç olmadığını belirten “Dostlar”, kendini planın sahibi olarak görüyor.
Halbuki sorunun asli tarafları olarak Şam yönetimi ile muhalifleri gören Annan planı, sürecin “Dostlar”ın belirlediği takvime göre değil, Şam yönetimi ile muhaliflerin müzakerelerine göre yürümesini öngörüyor.
4- “Katliamlar devam ederse” ifadesiyle yine şiddeti “tek taraflı” göstermeye çalışan Dostlar, Annan planını Güvenlik Konseyi ile tehdit ediyor.
Halbuki Annan planını denen şeyin şimdiye kadar kendilerinin Güvenlik Konseyi’nden bir sonuç alamaması sebebiyle ortaya çıkmış olduğunu görmezden geliyor.
5- Suriye’de Libya modeline uygun bir rejim değişikliği için şimdiye kadar hep “Suriye halkının korunması” argümanına sığınan “Dostlar”, “müdahale” tehdidini seçenek dışı bırakmadığı mesajını vermek istiyor. Dolayısıyla “ek tedbirler üzerinde çalışmak” ifadesi ile müdahaleye zemin hazırlamak için “insani yardım” adı altında muhaliflerin silahlandırılması ve uçuşa yasak bölge oluşturulması yönündeki çabalarını sürdüreceğini vurguluyor.
Halbuki Annan planına göre “Dostlar”ın şu an yakınıyor gözüktüğü şiddetin diğer tarafını, Bingazi modeline uygun bir şekilde kurtarılmış bir bölge yaratmaları için yine “Dostlar” tarafından silahlandırılan muhalifler oluşturuyor. Ancak “Dostlar” tarafından silahlandırılan bu muhalifler, kurtarılmış bölge yaratamadığı ve Şam yönetimi çatışmaları iç savaşa dönüşmeden bastırmayı başardığı için uçuşa yasak bölge veya müdahale kararı çıkarılamıyor.
6- Bildirinin en ilginç ve çelişkili maddesi ise “Dostlar”ın İstanbul’da kurduğu Suriye Ulusal Konseyi adlı örgütü “tüm Suriyelilerin meşru temsilcisi” olarak tanınması. Çünkü Annan planının ikinci aşaması olan siyasi müzakerelerin başlaması durumunda “Dostlar” açısından şu çelişkinin söz konusu olması kaçınılmaz gözüküyor.
Eğer Ulusal Konsey, “tüm Suriyelilerin tek meşru temsilcisi” ise o zaman bu konsey, “Dostlar”ın kabul ettiği Annan planını “gayri meşru” biriyle müzakere etmiş olacak. Bu durumda gayri meşru biriyle yapılacak müzakere nasıl meşru sayılabilecek?
Eğer Ulusal Konsey, tüm Suriyelilerin tek meşru temsilcisi ve Şam yönetimi de gayri meşru ise ve dolayısıyla da meşru ile gayri meşru arasında müzakere olamayacaksa o zaman Annan planının ikinci aşaması olan rejimle muhalifler arasındaki siyasi diyalog nasıl gerçekleşecek?
“Dostların” 1 Nisan manevrasının başarı şansı
Gözüken o ki “Dostlar”ın “Nisan 1” ruhuna uygun düşen Suriye Ulusal Konseyi adlı örgütü “bütün Suriyelilerin meşru temsilcisi” olarak tanıma kararı, sadece bir atama kararı olmaktan ibaret.
Yani “Dostlar” bu kararla Annan planı çerçevesinde Şam yönetimi ile başlaması muhtemel müzakerelere İstanbul’da kurduğu Ulusal Konseyi tayin ettiğini açıklamış oluyor; dolayısıyla da başka bir muhalif örgütün Şam yönetimi ile müzakere başlatması durumunda bu müzakereden çıkacak sonucu tanımayacağını baştan söylemiş oluyor.
21 Mart’ta BM başkanlık bildirisiyle, 29 Mart’ta Arap Birliği toplantısıyla ve 1 Nisan’da da Dostlar toplantısıyla zorunlu çözüm adresi olarak gösterildiğine göre muhtemel bir Güvenlik Konseyi kararıyla desteklensin veya desteklenmesin bundan sonraki sürecin Annan planı çerçevesinde yürüyeceği görülüyor.
Aşağıda sıralanan etkenlerin, şiddeti iki taraflı olarak tanımlayan ve Şam yönetimi ile muhalifler arasında siyasi müzakere başlatılmasını öngören Annan planının “Dostların” Suriye için tasarladığı “devrim”in tabutuna bir çivi daha çaktığını söylemek mümkün.
1- Şam yönetimi Annan planı çerçevesinde şiddeti tek taraflı olarak durdurabilecek bir merkezi komuta ve kontrole sahip; ancak Ulusal Konsey’in, ne Özgür Suriye Ordusu’na ve ne de diğer onlarca bağımsız silahlı gruba komuta edebilecek bir merkezi otoritesi bulunmuyor.
Dolayısıyla Şam yönetiminin zaten kabul ettiği ve Ulusal Konsey’in de 1 Nisan’dan sonra zorunlu olarak kabul edeceği Annan planı çerçevesinde ilan edilecek ateşkesin Ulusal Konseyi tanımayan silahlı gruplar tarafından ihlal edileceği ve bunun da Şam yönetimine terörle mücadele argümanı kazandıracağı beklenebilir.
2- “Dostlar”ın “tüm Suriyelilerin tek meşru temsilcisi” olarak tanıdığı Ulusal Konsey, dış etkilere açık heterojen yapısı ve liderliğinin zayıflığı sebebiyle Şam yönetimi ile müzakere başlatma kararı aldığında iç bütünlüğünü koruma riski bulunuyor. “Dostlar”ın tedbiriyle bu riskin ortadan kaldırıldığı var sayılsa bile Ulusal Konseyin şu anki haliyle bile diğer muhalif grupların ağır eleştirilerine maruz kaldığı dikkate alındığında Ulusal Konsey ile Şam yönetimi arasında başlayacak bir müzakere sürecinin muhalif gruplar arasındaki gerilim ve çatışmaları daha da şiddetlendirmesi kaçınılmaz gözüküyor.
Öte yandan Annan planı, Şam yönetimi ile “Dostlar” tarafından İstanbul’da kurulan Konsey arasında değil, “Şam yönetimi” ile “muhalifler” arasında diyalog öngörüyor.
Aynı şekilde Şam yönetimi de Annan planını kabul etmekle “Dostlar”ın “tüm Suriyelilerin tek meşru temsilcisi” olarak gördüğü Ulusal Konsey’le müzakere yapma taahhüdünde bulunmuş olmuyor.
Dolayısıyla eğer yönetmesini bilirse Şam yönetimi son bir yıldır yaşadığı tehdidi, “Dostlar”ın çaresizliği ve Annan planı sayesinde fırsata dönüştürebilir. Süreci Filistin sorununun siyasi çözümü kadar uzun bir zamana yayabilir.
Elbette bunun gerçekleşip gerçekleşmemesi Şam yönetiminin bu süreci yönteme maharetine bağlı olduğu kadar “Dostlar”ın 1 Nisan’daki İstanbul bildirisiyle sürdürdüğü tehditleri, yaklaşık bir ay sonra yapılması beklenen Paris toplantısına kadar hayata geçirip geçirmemesine de bağlı.
Sonuç olarak “Dostlar” eğer bir ay içerisinde Annan planını kendi planı doğrultusunda manipüle etmeyi ya da baltalamayı başaramazsa muhtemelen “Dostlar”ın “Suriye devrimi” tabutunun son çivisi Paris toplantısında çakılır.
alptekindursunoglu@gmail.com
(YDH)
[1] http://www.mfa.gov.tr/sayin-bakanimizin-esenboga-havalimaninda-duzenledigi-basin-toplantisi_-8-subat-2012_-ankara.tr.mfa
[2] http://www.aa.com.tr/index.php?option=com_content&id=121066