Hz. Ali’den Tefsir Kaideleri III: Ayetler Biribiriyle ve Vakıa ile Çelişmez
İlahî metinlerin gerçek hayatla çelişiyormuş gibi görülmesi, gerçek hayata uygun doğru yorumlarının yapılamaması son derece tehlikeli sonuçlar doğurmuştur. Özellikle Hristiyanlarda, Kutsal Kitap’la olgular arasında görülen çelişkiler, nice insanların dinden uzaklaşmasına sebep olmuştur. Ehlibeyt, ilk günden itibaren İslam ümmetinin de aynı akibete uğramaması için, oldukça ciddi çabalar sarfetmişlerdir. Hiç şüphesiz, gerçek hayatla ayetler arasında çelişki gibi görülecek konulardan birisi, iman edenlere üstünlük vadeden ayetlere rağmen, vakıada müminlerin yenilgiye uğradıklarını müşahade etmemizdir. İnsanlık tarihi boyunca gözlemlediğimiz gerçek şudur: Hak batıl mücadelesi kesintisiz devam etmekle birlikte, savaşlarda zaman zaman kafirler, Müslümanları mağlup etmektedirler. Halbuki Kur’ân’da: "Allah, müminlerin aleyhine kafirlere bir fırsat vermez”[1] buyurulmaktadır. İlk bakışta bu ayetin anlamıyla vakıa birbiriyle çelişiyor gibi görünmektedir. Taberi’nin aktardığına göre: Hz. Ali'ye (as) birisi gelip şöyle sordu: Kur’ân-ı Kerimde Allah (cc) şöyle buyurmuştur: "Sizi kollayanlar, Allah'tan bir zafer gelince, “Sizinle beraber değil miydik?” derler; kâfirlere bir pay verildiğinde ise onlara: “Size üstünlük sağlayarak müminlerden korumadık mı?” derler. Kıyamet gününde Allah, aranızda hüküm verecektir. Allah inkarcılara, inananlar aleyhinde asla üstünlük vermeyecektir."[2] Daha sonra o şahıs şöyle sordu: Oysa onlarla savaşıyoruz ve öldürerek bize galip geliyorlar.” İmam Ali (as) (savaşın ortasında da olsa önemli gördüğü dini soruları cevaplamak için işini bırakır. Sadece sorunun cevabına odaklanırdı.) soran kişiye: "Yaklaş! Yaklaş!" dedi. Sonra şöyle dedi: "Allah kıyamet günü aranızda hüküm verir.”[3] Böylece, kıyamet gününde kesinlikle iman edenlerin üstün geleceğini ifade ettiği için vakıaya aykırı bir durumun söz konusu olmadığını belirtti.
Bu ayet münafıkların, kafirlerle müminler arasında gidip geldiklerini anlatan bir pasajın içinde geçmektedir. Münafıklar hem Müminleri hem de kafirleri kolluyorlardı. Çark kimden yana dönüyorsa, kimin durumu daha iyiyse ona yanaşıp galibiyetin getirdiği fırsatlardan yararlanmaya çalışıyorlardı. Müminler galip gelince ganimetten paylarını isterlerdi. Kafirler galip gelince de; “biz size yardım ettiğimiz için galip geldiniz!” diyerek onlardan paylarını isterlerdi. İşte bu ayet münafıklara şöyle diyordu: Siz bir o tarafa bir bu tarafa gidip geliyorsunuz. Peki kıyamet günü ne yapacaksınız? Kıyamet günü üstünlük iman edenlerin olacaktır.
İmam Ali (as) ayetin yanlış anlaşılmasına vesile olacak durumu düzelterek kendisinden sonra gelen müfessirlerin önünü açmıştır. Cessâs, İbnu’l Arabi, Alûsî, İbn Atiyye, Kasımî gibi müfessirler bu ayetin anlamını sadece ahiretle sınırlandırmamışlardır. Buna göre Cenabıhak dünyada da müminleri üstün kılmıştır. Ancak sebepleri yerine getirmede gevşek davranınca kafirler onlara galip gelmişlerdir. Tıpkı Allah (cc) haccı farz kılmıştır. Ancak kullar gerekli hazırlıkları yapmadıkları için Allah’ın emri yerine gelmemektedir. Ya da cihad farz kılınmıştır. Ancak bunun için hazırlıklar yapılmadığı için yerine gelmemektedir. Sonuç olarak Allah’ın emrinde bir değişiklik yoktur. Değişiklik sadece kullardan kaynaklanmaktadır. Ayete göre; İmanı yüzünden mümini kafir karşısında alçaltacak, zelil düşürecek bütün akitler haramdır. Bu yüzden Müslümanların sırlarını kafirlere vermek, kafirleri Müslümanlara üstün getirecek askeri ve ticari antlaşmalara imza atmak haramdır.
Ancak inancından dolayı bir mümini hakir görmeyen, zelil duruma düşürmeyen karşılıklı mübadele yoluyla satış yapma, bir kafirin işinde çalışma, gayrimüslim bir ülkeye gidip hizmet etme… caiz görülmüştür. Sadece böyle muamelelerde mümin sırf imanından dolayı hakir görülüyorsa kabul edilmez. Unutulmamalıdır ki; “İzzet; Allah’ın, Resûlünün ve müminlerindir. Fakat münafıklar bilmezler.”[4] Ayeti, müminlerin izzetlerinden taviz vermemesini gerektirir. Kutsallarını, dinin şiarlarını küçük düşürecek muamelelerden uzak durmalıdır. Çünkü İslam şeriatında, iman edenleri inançlarından dolayı zelil duruma düşürecek bir şer’i hüküm yoktur. Mesela mümin bir kadının kafirlerle evlenmesine izin verilmemiş, evli iki inançsız insandan birisi iman edince evliliğin feshine kara verilmiş, Mushafın kafirlere satışı yasaklanmıştır…
Kısacası İmam Ali (as), ayetle vakıa arasında bir çelişki olmadığını göstermiştir. Ahirette her hâlükârda iman edenler, kafirlere galip geleceklerdir. Onun bu açılımından istifade edilerek dünyada da iman edenlerin sebeplere sarıldıkları sürece, galip geleceklerine hükmedilmiştir. Uhud’daki gibi sebepler ihmal edildiğinde tabii ki kafirler galip gelebilirler. Ancak sebeplere riayetle birlikte Allah (cc), dünyada da kafirlere Müslümanlar aleyhine bir fırsat vermemiştir. Dünyada kafirlerin hüccet yönünden müminlere galip gelmeyeceklerine de hükmedilir.
Ayetler vakıayla çelişmedikleri gibi birbirleriyle de çelişmezler. Bunun için İmam Cafer es-Sadık’ın (as) tefsirinden bir örnek vermek istiyorum. İbn Ebi’l-Avca, İmam Cafer es-Sadık’ın (as) öğrencisi Hişam b. Hakem’e dedi ki: Allah Hakîm/hikmet sahibi değil mi? Hişam dedi ki: Elbette hakîmdir.
İbn Ebi’l Avca dedi ki: Nisa suresindeki, “Himayeniz altındaki yetim kızlarla evlenince adaleti sağlayamayacağınızdan endişe ederseniz, onlarla değil, size helâl olup arzu ettiğiniz diğer kadınlarla iki, üç veya dört hanım olmak üzere evlenin.”[5] Ayet, farzı bildirmiyor mu? Hişam: Evet dedi.
İbn Ebi’l Avca: Peki, “Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında (tam) adaleti sağlayamazsınız. Öyle ise (birine) tamamen yönelip ötekini askıdaymış (kocasızmış) gibi bırakmayın.” Ayetine ne diyeceksin? Hangi Hakîm böyle bir söz söyler?
Hişam bu soruya cevap veremedi. Medine’ye gidip İmam Cafer es-Sadık’a (as) sordu. İmam (as) dedi ki; birinci ayet nafaka hakkındadır. İkinci ayet ise sevgi hakkındadır.[6] Yani birden fazla kadınla evlenenler ne yaparlarsa yapsınlar sevgide eşitliği sağlayamazlar. Fakat bir tarafa olan fazla sevgi, diğerinin nafaka gibi haklarını ihmal etmeye sebep olacak kadar ileri götürülmemelidir.
İlk bakışta birbiriyle veya hayatın gerçekleriyle tezat teşkil ediyor gibi görünen ayetler, Kur’ân İlimlerinde Müşkilu’l-Kur’ân başlığı altında incelenmektedir. Kur’ân’da çelişki olmaz. Sadece muhatap, eksik bilgiden dolayı ilk bakışta böyle vehmedebilir. Ehlibeyt’e göre çelişkiden kurtulmanın en önemli ilk adımı, ayeti doğru anlamaktır. Bu yüzden İmam Hasan el-Askeri (as) zamanında filozof Kindi, Kur’ân’da çelişkili ayetler olduğuna dair bir eser yazmıştı. İmam Askeri (as) bir öğrencisi aracılığıyla sadece bir soru sorarak onu bu işten vazgeçirmiştir. Ona şöyle demişti: Çelişki var diyorsun! Ancak sözü söyleyen sana şöyle diyemez mi? Ben senin anladığın anlamı kastetmemiştim! O zaman ne diyeceksin? Yani demek istemiş ki, murad-ı ilahiyi yanlış anlamış olamaz mısın? Kindi, epey düşündükten sonra ona hak vererek kitabını yaktı ve yazmaktan vazgeçti. Böylece İmam (as), sonrakileri oldukça ağır ve tehlikeli bir yükten kurtarmıştır. Çünkü bu eser eğer günümüze kadar gelseydi, altında niceleri ezilip kalacaktı! Nicelerinin aklı karışıp dinden uzaklaşacaktı! (Veysel Çelik - Hürseda Haber)
[1] Nisa, 4/141.
[2] Nisa, 4/141.
[3] Taberî, el-Câmi’ul-Beyân, VII, 609.
[4] Münafikûn, 63/8.
[5] Nisa, 4/3.
[6] Hıdr Muhammed Nebhâ, Tefsiru İmam Cafer es-Sâdık, Daru’l-Hadi, Beyrut, 2007, s. 98.