Aile İçi Disiplin
Aile içinde disiplinin uygulanabilmesi için öncelikle yapılması gereken annenin yönetici konumunu koruması ve bunu asla çocuğun eline kaptırmamasıdır. Çünkü yönetimi çocuğun eline kaptıran, çocuklarının isteklerine koşturan aileler asla çocuklarını hayata hazırlayamazlar ve yönlendirmezler.
İçinde bulunduğumuz çağ öyle bir çağ ki pası bile paslandırıyor. Güveyi kemiriyor. Modern kültürün etkisiyle aileler şaşırtılıyor, tarumar ediliyor. İnsanların şuurları yanlış bilgiyle kirletildiğinden doğru ile yanlışı birbirinden ayırmak; ancak doğru ilim ile aklı doyurmaktan geçiyor.
Modern kültürle aile fertleri bireyselleştirilmeye, ilişkiler kopartılıp yuva dağıtılmaya çalışılıyor. Aile fertleri rolleri konusunda şaşırtılıp aile içi disiplin tarumar ediliyor. Küçüğün büyüğe saygısı, itaati; büyüğün de küçüğe karşı merhameti, vicdanı, sorumlulukları çalınıyor. Devamlı çocuklarını hoşnut etmeye yönlendirilen aileler, çocuklarına müdahale etmekten çekiniyor. Doğru bir birey yetiştirmenin yolunun; çocukları özgür bırakmaktan, onları hoşnut etmeye çalışmaktan geçtiği algısı yerleştiriliyor.
Hâlbuki bu durum çocukların felaketidir. Çünkü çocuklar hayat tecrübeleri olmadıklarından; kendileri için neyin hayırlı, neyin hayırsız olduğunu düşünecek olgunluğu ve zekâya sahip değiller. Eğitim tezgâhından geçmeye, yönlendirilmeye ihtiyaçları vardır. Fakat birçok aile bugün çocuğunun dar anlayışına göre hayatına yön çiziyor. Daha sonra da baş edemiyor. Örneğin birçok aile “Biz çocuğumuzun çizgi filmi yüzünden bir program izleyemiyoruz. Onunla biz de oturup gece yarısına kadar çizgi film seyretmek zorunda kalıyoruz. Ta ki uykusu gelip yatınca o zaman TV yönetimi elimize geçiyor” diyor. Üstelik çocuğu daha 5-6 yaşında olan aileler dahi bunu söyleyebiliyorlar.
Peki, böyle aileler çocuklarını büyüyünce nasıl zapt edecekler? Nasıl başka konularda frenleyecekler? Nasıl evin merkezinden indirecekler?
İndirmeleri çok zor olacağından hayatları hır gürle geçecek. Bunun örneğini çocuğu ergenliğe adım atan ailelerde yaşanan çatışmalarda görüyoruz.
Tabi ailelerin bu tuzağa kolayca düşmesinin de bir öyküsü var. Geçmişte aileleri tarafından baskı gören kimseler çocuklarına baskı yapmış olmaktan korkuyorlar. Bu durum onların birkaç adım geriye çekilmelerine neden oluyor. Bastırılmış duygularının hesabını yaptıklarından orta yolu bulamıyorlar. Çocuklara kural koymayarak, sınır çizmeyerek; sınırsızlığa, asiliğe yönlendirmiş oluyorlar.
Aileler çocuklarına her konuda kural koymalı ve uygulanması konusunda disiplinli davranmalıdırlar.
Çocuğa Yeme-İçme Konusunda Belli Kurallar Koymak
Birçok aile, çocuklarını daha bebeklikten itibaren içinde neyin olduğunu bilmediği pudinglerle, bebe bisküvileriyle, hazır sütlerle besliyor. Böylece çocuğunu daha bebeklikten içinde her tür necasetin olabileceği yiyeceklere alıştırıyor. Kanında necaset dolaşan çocuklar zapt edilemiyor.
Yine birçok aile, çocuklarına poşet poşet çikolata, patates/mısır cipsi, kola, meyve suyu gibi abur cubur (sırası, tadı, yararlığı gözetilmeksizin rasgele yenen) şeyleri almayı iyilik zannediyor. Hâlbuki bu yiyecekler ileride çocuğun kalp hastası ve şeker hastası olması için yeterlidir. Üstelik damak, bu yiyeceklere alıştığı zaman çocuk için artık vazgeçilemez hale geliyor. Alkol ve glikoz oranı yüksek olduğu için bağımlılık yapıyor. Çocuğun aklı fikri sürekli ıvır zıvırlarda kalıyor.
Üstelik insanın kan damarlarında dolaşan, o içinde her türlü murdarlığın olduğu defalarca açıklanan yiyecekler adeta Müslüman nesli yok etmek için üretilmiştir. Bizim kültürümüzde gazlı içecek yoktur. Bana göre; bir Müslüman evine hangi marka olursa olsun gazlı içecek, neskafe, salam, mayonez, ketçap, çokokrem, krem peynir gibi yiyecekleri sokmamalıdır. Bunları alan Müslümanlar, farkında olmadan kendilerini emperyalist sistemin kölesi haline getiriyorlar.
Bizim kültürümüzde misafire kola, meyve suyu, neskafe ikram etmek yoktur. Çay, yerli kahve, ayran, hazır olmayan meyve suyu ikramı vardır. Kendi kültürümüzü yaşatmalı, çocuklarımıza da yaşatmalı, onlara yeme-içme kültürünün bilincini vermeli ve bu konuda disiplinli davranmalıyız. Bu konuda verilecek tavizler çocukları daha küçük yaşlardayken asi, onursuz, doyumsuz, har vurup harman savuran şahsiyetsiz kimseler haline getirecektir. Sırf o yiyecekleri elde etme adına çocuk her türlü rezilliği çıkartabilecektir. Evlense bile parasını abur cubura harcayıp, evin asıl ihtiyacının ne olduğunu doğru tespit edemeyecektir. Üstelik çocuklarını abur cubura alıştıran aileler onlara bir türlü sebze yemeği yediremiyorlar. Hiçbir yemeği beğendiremiyorlar. Tabi çocuklara bilinç vermeden konulacak yasakların yaptırım gücü asla olmayacaktır. Onun için anne daima teyakkuzda olmalı, çocuklarını nefsine değil, Allah’a kul köle yapmanın yollarını keşfetmeli, bu tasayı gütmelidir.
Çocukların Dili Lezzetli Yiyeceklere Alıştırılmamalıdır
Bediüzzaman Said Nursi dilin şımartılmaması, ıslah edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Devamlı nefsinin istediklerini yiyen insanlar yediklerinin şükrünü ödeyemezler. Allah’ın nimetlerini hor ve hakir görmeye başlayıp nankör olurlar. Nimetin kıymetini bilemezler. Onun için çocuğun her canının istediği verilmemeli, kendisini frenlemesi öğretilmelidir.
Bazı anneler çocuk ne isterse “Yeter ki yesin” deyip eline veriyorlar. O çocuk ileride açgözlü oluyor. Gittiği her yerde dolap karıştırıyor, yiyecek istiyor, gördüğü yiyeceğe parmağını uzatıyor. Anne, çocuğunu aslında adeta terbiyesizliğe alıştırıyor. Çocuğa her canı istediğinde meyve, kahvaltılık yiyecek verilmemelidir. Her konuda yapılacak israf haramdır. Meyveyi fazla yemek çok vitamin elde etmek olmayıp çöpe dökmekten belki daha zararlı bir israftır. Günlük vücuda yetecek kadarı alınmalıdır.
Çocuğun canı yapılan yemeği istemediğinde önüne başka bir şey verilmemeli, gerekirse sırf ekmek ayran veya ekmek salata yemesine razı olunmalıdır. Çocuğa yapılan yemeğin dışında bir alternatif sunmamak terbiye eder ve kendisini yapılan yemeği yemeye zorlar. Canı istemeyince başka bir şey önüne indirmek merhamet değildir, hele annelik hiç değildir. Böyle çocukların ergenliği de evliliği de bir felakettir. Anne bu konularda disiplinli davranmayı elden bırakmamalı, bunu zorbaca, azarlayarak ve bağırıp çağırarak da yapmamalıdır. Aile her insanın ayrı takılmaya alıştığı ortam değildir.
Yemek saatlerinde çocukların sofrada bulunması sağlanmalıdır. Yemek saatleri ortalama olarak tüm çocukların acıkma saatine göre ayarlanmalıdır. Çocuklar erken acıkırlar. Çocuklara geç gelen babayı beklemelerini söylemek onları abur cubura alıştırır. Baba geç gelecekse; anne, çocukların yemeğini hazırlayıp onlarla yemese bile sohbet ederek yemelerini sağlamalıdır.
Sofra tefekkürün en güzel yapılacağı bir alandır. Çocuklarla beraber sofra sohbet halkasına dönüştürülüp; yenilen yiyecekler üzerinde düşünülmelidir. Hristiyanlarda sofrada konuşmak yasaktır. Fakat bizim dinimize göre sofra muhabbet alanıdır. İyi ve hoş değerlendirmek, güzel şeyler konuşmak gereklidir.
Çocuğun Günlük Hayatını Programlamak
Anne, çocuklarına 4 yaşından itibaren uyuma, yemek yeme, oyun oynama, beraber İslami ders yapma, eğer küçükse beraber ezber yapma saatleri belirlemeli ve bunu bir plana dökmelidir. Çocuk böylece evde annenin kontrolünde olduğunun bilincinde olacak ve rastgele yaşamayacaktır. Üstelik ev bir eğitim yuvası haline gelmiş olacaktır. Örneğin “Ben yoğun bir insanım, çocuklarıma pek bir şey öğretemiyorum” diyen anne, yemek yapma saatini dahi çocuğuna ezber yaptırma veya ezberini dinleme zamanı yapabilir. Okuma yazması olmayan çocuklarına sureleri her gün bir iki ayeti defalarca tekrar ederek ezberletebilir. Bulaşık yıkarken bile hadis ezberi yaptırılabilir. (Hatta Hüner Yayıncılığın çocuklar için çıkarttığı “500 Hadis” kitabı çocuklar için özenle seçilmiş ve tercih edilebilecek bir kitaptır.)
Kendisi için hazırlanmış olan programa çocuğun uyması konusunda disiplin elden bırakılmamalı ve gözünün yaşına bakılmamalıdır. Örneğin; oyun saati gelmeden oyun oynamasına izin vermek çocuğa iyilik etmek değildir. Tabi çocuğun her anını dolduracak bir program çizilmeden böyle bir sınır belirlemek de yanlıştır. Yaşı küçük olanlara daha fazla oyun zamanı ayarlanabilir. Fakat okuma yazma öğrenince verilen dersler arttırılmalı ve her gün çocuğun o derslerine çalışıp anneye vermesi sağlanmalıdır. Kur’an, tecvid, ezber, ilmihal, hadis ezberi, namaz bilinciyle alakalı kitaptan anlatım dersi mutlaka yapılmalıdır. Okuma yazması olmayan çocukları anne çalıştırmalı, okuma yazması olanlara da çalışma saatleri belirlenmelidir. Derslerini veremeyenlere çalışması için yerinden kalkmaması, ödevini vermeden hiçbir şeyle meşgul olmaması söylenmelidir.
Çocuklarla ders halkası akşamları belli bir saat içinde yapılırsa daha verimli olur. Hem çocuk gün boyu belli saatlerde anneye vereceği ödevlere çalışır. Tabi saydığımız dersler okul tatillerinde her gün yapılmalı. Fakat okul zamanı daha hafif bir program çizilmelidir. Özellikle devamlı imanını aktif halde tutacak ve kendisini devamlı onaracak konular seçilmelidir. Çocuk İslami eğitim tezgâhından okul zamanı asla uzak kalmamalıdır. İlimden kesinti yapıldığı gibi ruhu hastalanacak, iman da birçok manevi günahın saldırısına uğradığı için zayıflayacaktır. İlimden uzak kalan çocuğu zapt etmek, ahlaklı kalmasını beklemek, ibadete ikna etmek mümkün değildir. Onun için en büyük vazife anneye düşmektedir.
Ayrıca çocuklar için çizilen programa çocuğun ev içi sorumlulukları da eklenmelidir. Ev işi yapma saati, sofrayı hazırlama, yemek yapmaya yardımcı olma vs. Çocuk 4 yaşından itibaren belli başlı işlerden sorumlu kılınmalıdır. Örneğin yaşı küçükler için her yemeğin sofrasını serme, çırpma, her gün terlikleri düzeltme, yemeğin ardından yeri gırgırlama vs.
Çocuk boş bırakılmamalı, her anı bir meşguliyet içerisinde geçmelidir.
Çocuklara Televizyonun Zararları
Birçok aile henüz TV’nin yaydığı zehrin maalesef farkında değil. Ya da farkında olsa bile çocuğunun TV’nin önünde mayışması hoşuna gidiyor. Sırf kendi rahatı için, ilgilenmemek için bu duruma razı geliyor. Fakat çocuğunu damla damla eritiyor. Çocuk seyrettikçe insanlık damarları kuruyor, ahlaksızlığı, vicdansızlığı, bencilliği içselleştiriyor. Ahlakı yontuldukça yontuluyor. Daha sonra aile çocuğunun anormal, saygısız davranışlarını görünce “nerden öğrendi?” diyor. Hâlbuki TV çocuğun cehennemidir.
Çocuğunun ahiretini düşünen anne 20 dakikadan fazla çizgi film izletmemelidir. Çizgi film kanalını da kendisi belirlemelidir. (Planet Çocuk, Carton Nt, D Çocuk, Smart Çocuk gibi daha hatırlayamadığım çocuk kanalları Müslümanın evinde bulunmamalı, engellenmelidir. Bu kanallar çocuklara tamamen cinsellik, şiddet, ahlaksızlık, paganizm dini ve daha birçok sapık inanışları aşılıyor. Bu kanalları izleyen çocukların geleceği büyük bir tehlike altındadır. İzleten anneler, çocuklarının şahsiyetli bir Müslüman olması konusunda hiç ümitli olmasınlar. Çünkü daha yolun başında kaybetmişlerdir.)
Tabi çocuğu TV’den kopartmak için anne alternatif geliştirmeli, çocuğun her anını doldurmalıdır. Teknoloji çağında yaşadığımız için çocukları TV, internet, cep telefonu bağımlılığına karşı korumak zordur. Ahlaksız Batı, bilim adına ürettiği teknolojiyi maalesef ahlaksızlığı, dinsizliği, inkârı yaymak için kullanıyor. Tüm dünya teknolojiyle zehirleniyor. Onun için çocuklara en iyi alternatif günlük saati saatine uygulayacağı program (yukarıda değindiğimiz gibi kitap okuma, ezber çalışma, Kur’an okuma, ev işi yapma, oyun oynama, hatta el işi yapma vs.) hazırlayıp duvara asmaktır. Uygulanışını devamlı takip etmek ve bu konuda taviz vermemektir. En ufak bir taviz çocuğun hayat disiplinini bozacaktır.
Programlamak çocuğun hayatına disiplin kazandıracak, bir anını bile boş geçirmediği için de ruhu, aklı ve kalbi doyacaktır inşallah.
(Nisanur Dergisi - Ağustos 2014)