Suriye’de ‘Muz Savaşları’
Geçtiğimiz hafta yaşanan bazı gelişmeler, İsrail-İran-Suriye üçgenindeki gerilimlerin ABD-Rusya-Avrupa ilişkilerini belirlemeye başladığının işaretlerini taşıyordu.
Tunus’ta düzenlenen ‘Suriye’nin Dostları’ toplantısında Türkiye, insani yardım faaliyetlerinin artacağını açıkladı, Fransa Suriye’nin varlıklarının dondurulacağını duyurdu; bundan sonraki toplantıların da sırasıyla Türkiye ve Fransa’da olacağı açıklandı. Bu tablo, Suriye konusunda Fransa ile Türkiye’nin aynı tarafta yer aldığını ve Suriye’deki rejimin karşısında yer alan ülkelerin eş başkanları olarak onaylandıklarını gösterdi.
ABD ise, Suriye’deki rejimden çok onu destekleyen ülkelere karşı açık tavır aldı ve Rusya ile Çin’e çok sert eleştiriler yaptı. BM’de Suriye’ye yaptırımları veto eden bu iki ülkenin by-pass edilmesinin mümkün olduğunu göstererek özellikle Rusya’ya meydan okudu. Bu arada, eş zamanlı olarak ABD’deki 16 istihbarat kuruluşunun ortaklaşa hazırladıkları bir rapor basına verildi, buna göre İran’ın nükleer silah üretmediği ilan edildi. Rastlantı bu ya, Netanyahu da 5 Mart’ta ABD’ye yapacağı ziyaret öncesinde İsrail’den İran karşıtı sesler çıkmamasını buyurdu.
Netleşen saflar
İsrail’in İran’ı hedef alan siyaseti devam ettikçe İran’ın Rusya’ya ve hatta Çin’e daha fazla bağımlı kalacağına şüphe bulunmuyor. Eğer İsrail İran’ı ‘karşı taraf’ olarak görme eğilimini azaltırsa, muhtemelen İran’ın bu çerçevede Rusya’ya yapışmasının anlamı kalmaz, ancak ittifaklarının test edildiği yer Suriye olur.
Suriye’de Rusya İran’ı, İran da rejimi destekliyordu; ancak gelinen noktada İran’ın aradan çıkarılmasına çalışıldığı ve esas oyuncu Rusya ile doğrudan karşı karşıya gelindiği söylenebilir. Rusya da kendisine yönelik baskıya boyun eğmeyeceğini gösterdi ve Putin önce kendi füze sistemini kuracağını açıkladı, sonra Tunus toplantısını protesto etti, ardından da Karadeniz’de savaş uçaklarını havalandırıp Romanya hava sahasını taciz etti. Kısacası Rusya, ABD liderliğindeki grupların kendi yaşam alanlarını sınırlanmasına göz yummayacağını ilan etti.
ABD liderliğindeki grubun kimler olduğu ise açıkça Suriye’nin Dostları Grubu ile ilan oldu; Fransa ve Türkiye öne çıktı. Libya’da da Fransa ile İngiltere öne çıkmıştı ve her nedense Almanya’nın AB dışında öne çıktığı bir örnek olmadı.
Gelişmeler, ABD ile Rusya’nın eski günlere dönme ihtimalleri olduğunu gösteriyor. Bu durumda Almanya’nın ABD liderliğindeki kulübe, Rusya’ya rağmen biat etmesi bekleniyor ve anlaşılan o ki Rusya-Almanya bağını kırmak da doğrudan Fransa’ya, dolaylı olarak da Türkiye’ye kalmış durumda.
Ortadaki Almanya
Rusya-Almanya bağının enerji ve doğrudan ticaret-yatırım bağlamında çok fazla kanıtı mevcut. Bir tek örnek bile dengeleri anlamayı kolaylaştırıyor.
Dünya muz piyasasında dört büyük kartel var ve Avrasya piyasasını öncülemiş en büyük kartel bir Alman-Rus ortaklığı. Çin gibi bazı ülkeler de bu piyasaya girmek istiyor ve hatta Pakistan’ı yeni muz üretim cennetine dönüştürme faaliyetleri sürdürüyorlar. Rastlantı olsa gerek, muz yetişen her yerde kokain de yetişiyor.
Bu büyük kartel, Avrupa-Rusya piyasalarına Rotterdam limanından ulaşıyor; Suriye-İran-Irak ve İsrail tarafına ise ulaşım Mersin limanından yapılıyor.
Dünya Ticaret Örgütü’ndeki anlaşmazlık konulardan birisinin muz olduğu ve hatta rapor başlıklarının ‘Muz Savaşları’ şeklinde düzenlendiği düşünülürse, sadece bu örnek bile Rus-Alman işbirliğinin boyutlarını ve bu ittifakı kırmak isteyenlerin çabalarını anlamaya imkan verebilir. Sarkozy sonrasında Fransa’nın Almanya’yı Rusya’dan uzaklaştırma rolü devam eder mi, orası şüpheli. Bu nedenle Suriye’de zaman kısıtlı ve somut gelişmeler Nisan’a kadar ortaya çıkacak gibi. (Star)