“Gerçek vaad” operasyonu ve yıkılan umutlar
Gazeteci ve yazar Aydın Altay İran İslam Cumhuriyeti’nin Siyonist İsrail rejimine karşı gerçekleştirmiş olduğu askeri operasyonu ele aldığı yazısında bu saldırının medya başta olmak üzere farklı alanlardaki etkilerine değindi.
İran İslam Cumhuriyeti’nin işgal rejimi İsrail’e düzenlediği “Gerçek Vaad” operasyonu sadece İsrail’in imajını yıkmadı, aynı zamanda ona umut bağlayanlarında hayallerini yıktı. Bu kutsal operasyon Direniş Ekseni’ne moral verirken, içimizdeki İsrail severlerin maskesini de düşürmüş oldu.
7 Ekim’de Hamas’ın başlattığı “Aksa Tufan’ı Siyonist rejimle birlikte dostlarını da boğdu. Aslında “dost” ve “düşman”ın aynı zamanda kimler olduğunu da gösteren bu operasyon, İslam coğrafyasındaki yeni denklemi de beraberinde getirdi. İsrail’in İran’ın Şam’daki Büyükelçilik binasına yaptığı terör saldırısı, devamında İran’ın misillemesi tüm dünyanın gündeminin birinci sırasında yer aldı. Ancak başta Türkiye olmak üzere İslam medyasında “Tiyatro” olarak değerlendirildi. İran devleti söz konusu operasyonla gerek Siyonist rejime, gerek Batılı güçlere tarih boyunca unutamayacağı bir ders verirken, bazı bölge ülkelerinin medyalarındaki “dost” görünümlü maskesini de düşürmüş oldu. Öte yandan Direniş Ekseni için önemli bir kazanım sağlayan İran İslam Cumhuriyeti, halkıyla olan bütünlüğünü daha da pekiştirdi.
İsrail rejimi Gazze’de boğuldu
İşgal politikalarını soykırım üzerinden inşa eden İsrail, son Gazze saldırısıyla Direniş’in demir yumruğuyla karşılaştı. 7 aylık orantısız güç kullanarak Gazze’yi insansızlaştırma stratejisi tutmadı. Savaş uzadıkça içerden muhalefetin sesi yükseldi ve Netanyahu’ya karşı ciddi bir tepki oluştu. İçerde prestij kaybeden Netanyahu dünya çapında da tepkiler topladı. Hem içerde hem de dışarıda sıkışan Netanyahu, çareyi İran’ı savaşın içine çekip, bölgesel bir savaşı körüklemekte gördü. Ancak İran’ın “stratejik sabır” politikası bütün hesapları boşa çıkardı. İran savaşa direk dahil olmak yerine Direniş Ekseni bileşenler üzerinden işgal rejimini etkisiz hale getirdi. Lübnan Hizbullah’ı ve Yemen Ensarullah hareketi açtığı cephelerle Gazze’deki savaşın seyrini değiştirmeyi başardı. Bütün bunlarla başa çıkmak için kıvranan Siyonist işgal rejimi Irak Direniş gruplarının attığı füzelerle adeta sersemleşti.
İşgal topraklarında sıkışan İsrail, sınır ötesi terörist saldırılarla provokasyonlara girişti.
Gazze kasabı Netanyahu gerçekleştirdiği soykırıma karşın müttefikleri sessizliği tercih ederken, ehli vicdan ülkeler adeta bu oyunu bozarak tarihte görülmemiş bir tepkiyi gösterdi. Güney Afrika’nın soykırımı uluslararası savaş suçları mahkemesine taşıması İsrail’i köşeye sıkıştırdı.
Giderek dünya kamuoyunda kan kaybeden Netanyahu, çareyi sınır ötesi terör eylemlerinde aradı ve Şam’daki İran Büyükelçiliği’ne saldırdı. Bu saldırıda İran’ın önemli isimleri şehit verdi. İşte tam da bu aşamada bütün dengeler yerle yeksan oldu ve bütün dünya nefesini tuttu, gözler İran’ın alacağı tavrın nasıl olacağına kilitlendi. İran bu saldırı karşısında elbette sessiz kalamazdı, ancak ortada bir de Netanyahu’nun ısrarla hayata geçirmek istediği planı vardı; İran’ı savaşın içine çekip bölgesel bir savaşın pimini çekmek… İran bu tuzağın farkındaydı ve kadim ferasetiyle sakin bir duruş sergiledi. Olayı öncelikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne taşıdı ve bu saldırının kınanmasını istedi.
Bütün diplomatik girişimleri karşılıksız kalınca dediğini yaptı ve ilk kez vekiller üzerinden değil de direk kendisi, yani topraklarından attığı füze ve insansız hava araçlarıyla işgal rejimini vurdu.
Demir Kubbe Efsanesi Yıkıldı
İsrail’in yere göğe sığdıramadığı savunma sistemleri İran’ın gerçekleştirdiği “Gerçek Vaad” operasyonu karşısında adeta aptallaştı, yani “sarsılmaz” denilen Demir Kubbe ve diğer savunma araçları işgal rejimini savunamaz olduğunu gözler önüne serdi. Böylece İsrail’in “yenilmez” efsanesini de yıkmış oldu. İran vurur da İsrail dostları durur mu? İran’ın füzelerine karşı çaresiz kalan işgal rejiminin imdadına dostları yetişti. Amerika, İngiltere, Fransa ve Ürdün harekete geçerek atılan füze ve insansız hava araçlarının hedefine ulaşmasını engellemeye çalıştı. Ancak bütün bu yoğun savunmaya rağmen İran’ın belirlediği hedefleri vurmasına engel olamadılar. Kuşkusuz İran’ın bu operasyonu meşru hakkıydı, ancak İsrail’in dostları bu meşru hakkı tanımak yerine, İran’ı kınamak için birbiriyle yarıştı.
İran Bir Taşla İki Kuş Vurdu
İran aslında bölgedeki denklemi son derece iyi okumuştu. İran’ı bölgesel bir savaşın içine çekmeye çalışan İsrail’in ve dostlarının alacağı tavrı iyi biliyordu. Dolayısıyla bütün dengeleri tarttı ve ona göre harekete geçti. İran, bu operasyonu sadece meşru hakkını kullanmak için gerçekleştirmedi, aynı zamanda dost ve düşmanını görmeyi de amaçlıyordu, nitekim öyle de oldu. İran’ın ajandasında birçok başlık vardı; elindeki silahları denemek, “Demir Kubbe”yi test etmek, İsrail’in savunma sistemlerinin kurulu bölgeyi açığa çıkarmak, İsrail’in sahip olduğu teknolojiyi ve gücünü tartmak, İsrail’e düzenleyeceği operasyona karşı işgal toprakları dışında hangi ülkelerde kendisine engel olacak üsleri tespit etmek ve en önemlisi bölge ülkelerinin “dost” mu, “düşman” mı? Sorusuna cevap aramak… İran bütün bu olasılıkları çözmüş oldu.
İsrail ve Dostlarının Prestiji Ağır Darbe Aldı
Filistin topraklarını Batı’nın sınırsız desteğiyle işgal eden İsrail, kurulduğu günden bu yana ilk kez ağır bir darbe aldı. Batılı dostları tarafından en teknolojik silahlarla donatılan İsrail, kibir abidesi haline gelmişti.
Amerika’nın şımarttığı işgal rejimi, Batılı dostlarının da sınırsız desteğini arkasına almasına rağmen Direniş Cephesi tarafından karizması yerle yeksan oldu. Bu yenilgi sadece İsrail’in değil, aynı zamanda dünyanın süper güçleri olarak kabul edilen dost ve müttefiklerinin de yenilgisi oldu.
İran’ın “Gerçek Vaad” operasyonu ve medyanın gör dediği…
Yukarıda İsrail’in dost ve müttefiklerinin tutumunu ele alırken, Türkiye’deki bazı çevrelerin tavrı da dikkatlerden kaçmadı. Sürekli Filistin üzerinden edebiyat yapan bazı çevreler, söz konusu İran’ın İsrail’i vurması olunca dut yemiş bülbüle dönüştüler.
Dilleri çözülünce de bülbül lisanıyla değil, baykuş lisanıyla konuştular. Dünya basını İran’ın operasyonunu aktarırken ve bu operasyon İsrail’in imajını yıktı derken, bu kesim İran’ın başarısını kamuoyundan gizlemek için “TİYATRO” deyip, İran’ı küçümsemeye çalıştılar.
Bu da yetmedi, İran danışıklı hareket etti ve öncesinden İsrail’i bilgilendirdi. Yok efendim füzeleri çöle-dağa attı, maksat İsrail’i vurmak değildi de, kendi vatandaşının tepkisini kırmak içindi. Ve akla ziyan onlarca yalan uydurdular.
Peki neden bunu yaptılar? Ya gerçekten de söyledikleri gibiydi, İran İsrail’le işbirliği içinde hareket ediyor, ya da tam kelimenin anlamıyla ihanet içindeler. Hamas ve diğer İslami Direniş hareketleri tarafından yapılan açıklamalar ve İran’a bu (Gerçek Vaad) operasyondan dolayı teşekkürlerini sunmalarını göz önünde bulunduralım. Dünya devletleri bu operasyonu konuştu, İsrail rejimi en üst düzey elebaşları bu yıkıcı operasyonu dile getirdi.
Durum böyleyken İran İsrail’le işbirliği içinde olduğu iddiasının ne kadar gerçeklerden uzak komik bir iddia olduğunu görmek zor değil, demek ki birinci şık gerçekleri yansıtmamaktadır. Geri de ikinci şık kalıyor; ihanet…
Neden ihanet? Çünkü yaptıkları şey Filistin davasına ihanettir. İsrail’in işgal ve soykırım politikalarına destektir. Yıllardır Filistin üzerinden rant devşiren İslamcı camianın böyle bir girişimi ayrıca çok detaylıca incelenmesi gereken vahim bir durumdur. Özelikle bu kesimin muhafazakar-milliyetçi elbisesiyle bu zehirlerini kusmaları apayrı bir durum olmakla birlikte, bu kesimin iplerinin de İsrail’in elinde olması mümkün olabilir.
Hatırlarsanız Ocak ayının hemen başından İçişleri Bakanlığı ve Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Türkiye genelinde bir operasyon başlattılar. İsrail hesabına çalışan casuslar gözaltına alındı ve çoğu tutuklandı. Tutuklananların hepsinin İslamcı kimlikleriyle görünmeleri bizi böyle bir sonuca götürüyor. İsrail’in bu ülkede Müslümanları casus olarak kullanabilecek kadar örgütlenmesi ve güçlenmesi ise başta Türkiye olmak üzere bölge için büyük bir tehlike arz etmektedir. Bu şebeke sosyal medya ağlarını yoğunlukla kullanıyor.
Direniş ekseni, Filistin, Gazze mevzusunu dile getirenleri “İran ajanı” yaftasıyla hedef göstermeleri de İsrail’in bir oyunudur. Şunu belirtmek isterim ki, Batı emperyalizmine, Amerika’ya, işgalci İsrail rejimine ve onun dostlarına itiraz etmek hem insani, hem de vicdani bir sorumluluktur. Bu sömürgeci güçlere karşı çıkmak da İran ajanlığı değildir, bilakis vatanseverliktir. Sanırım kendileri “biz İsrailciyiz” diyemedikleri için kendileri gibi düşünmeyenlere “İrancı” demeyi daha kolay görüyorlar.(İrna)