İran'ın intikamı neden bu kadar gecikiyor?
İran daha sonra şu şekilde hareket etti: Filistin ve Kudüs'ün Siyonist işgalden kurtarılması için verilen savaşla uyumlu bir şekilde intikam alma niyetini sakince ilan etti ama sonra... henüz hiçbir şey olmadı. Neden? Gerçekten hiçbir şey olmadığından emin miyiz?
Pek çok kişi İran'ın İsrail'e karşı meşru intikamını neden henüz almadığını merak ediyor. Jeopolitik bir açıklama getirmeye çalışalım.
Asırlık bir Savaş Sanatı
Bir şeyi açıklığa kavuşturalım: İran binlerce yıllık bir imparatorluk, inanılmaz bir tarihi, çok zengin bir kültürü ve Batı'dan tamamen farklı bir yaşam tarzı var. Bu çok basit nedenlerden dolayı Batılılar İran'ı anlayamazlar. Batı'dan çok farklı bir ülke. Bu yorumlama sorunu Batılı analist ve gazetecilerin yanı sıra siyasetçi ve stratejistlerin de birçok yanlış anlamasına neden oluyor çünkü doğru olmayan yorumları uygulamaya çalışıyorlar. İran'ı herhangi bir Batılı devlet gibi 'okuyamazsınız'.
Bu büyük hata aslında İranlılar için büyük bir avantaj çünkü fazla çaba sarf etmeden hibrit çatışma seviyelerinde oynayabiliyorlar. Özellikle infowars (bilgi savaşları-İntizar) bağlamında İran, ülkede olup bitenlere dair gerçekleri anlaşılmaz kılan bir gizem ve kafa karışıklığı aurasına sahip. Propaganda yüklü Batı medyası yanlış, çarpıtılmış, önyargılı bilgiler yaymakta, o anın haberine sahip olduklarına ve kim bilir hangi gerçeği söylediklerine inanmaktadır. Batı kamuoyunu kandırmak için uydurulan haberlerin ötesinde, nesnel gerçek şu ki yabancı medya, İran'ın bilgi edinmelerine izin verdiği durumlar dışında, içeride olup bitenlere erişemiyor. Beğenin ya da beğenmeyin, bu mükemmel bir savunma ve korunma stratejisidir ve her zaman işe yaramıştır.
Bugün bir ülke hakkında bir şey bilmemek garip gelebilir, ancak sorulması gereken soru “neden bir şey bilmeliyim?” olmalıdır. Yarım yüzyıl öncesine kadar yabancı ülkeler hakkında sahip olduğumuz bilgiler çok sınırlıydı, şu anda sahip olduğumuz küresel bilgi havuzuna erişimimiz yoktu. Bazı nedenlerden dolayı, herkes hakkında her şeyi bilmenin bir norm olduğuna ve bilginin eksik olduğu yerlerde vatandaşlarına baskı yapan bir rejimle karşı karşıya olduğumuza ikna olmamıza izin verdik. Bu iyi düzenlenmiş bir kolektif bilişsel programlama değil mi? Evet, çok fazla bilgiye erişimimiz var ama sürekli olarak uyaran, mesaj ve bilgi bombardımanı altındayız, öyle ki gerçeği ayırt etmek neredeyse imkansız gibi değil mi? Paradoks şu ki, hiper bağlantıya ikna edildik ama beynimizi açmadan. İran bunu çok iyi biliyor. Ülke içinde teknoloji var ve insanlar zorluk çekmeden dünyaya bağlanabiliyorlar; ancak dışarıdan nüfuz etmek neredeyse imkânsız. İran'ın sayısız bilgi savaşı saldırısı karşısında ayakta kalmasını sağlayan bir savunma mekanizması.
Hibrid bağlamdan daha konvansiyonel bağlama geçecek olursak, İran binlerce yıldır toprak bütünlüğünü korumuştur ve çıkarlarını nasıl savunacağını iyi bilmektedir. Pek çok Batılı devletin aksine İran'ın sahip olduğu cephanelik potansiyeli resmi olarak bilinmemekle kalmıyor, aynı zamanda askeri açıdan herhangi bir çatışmayı sürdürebilecek kapasitede olmadığına inandırılıyor.
Bu durumda da psikolojik bir oyunla karşı karşıyayız: hiçbir ülke cephaneliğinin boyutunu tam olarak açıklamaz, verilerin kamuoyuna açıklanması hasımlara ve düşmanlara karşı dikkatli bir etki-tepki hesabının konusudur, çünkü kişinin silahlanma gerçeğini ortaya çıkarması onu çok büyük bir dezavantaja sokacak bir hareket olacaktır; askeri faaliyetler gazetecilik açıklamalarından ibaret değildir.
Ancak gerçek şu ki, İran oyuna girme tehdidinde bulunur bulunmaz dünya durur. İsmail Haniye'nin Tahran'da İran'ın toprak bütünlüğünü ihlal ederek öldürüldüğü ve BM'yi İsrail'e karşı bir askeri operasyonu kabul etmeye motive ettiği durum buydu.
İran daha sonra şu şekilde hareket etti: Filistin ve Kudüs'ün Siyonist işgalden kurtarılması için verilen savaşla uyumlu bir şekilde intikam alma niyetini sakince ilan etti ama sonra... henüz hiçbir şey olmadı. Neden? Gerçekten hiçbir şey olmadığından emin miyiz?
Şimdi daha dikkatli bakalım. İran'ın bildirisi yayınlandığı anda, çoğu borsada alışılmadık ama öngörülebilir bir şey oldu: savunma hariç tüm sektörleri kapsayan ani ve keskin bir çöküş. Ve özellikle de Amerikan savunması. Nasıl oldu bu? Blok zinciri çoğunlukla Batılı ülkeler tarafından yönetilen kripto para birimlerinin bile dibe vurduğu o finansal çöküş saatlerinde neler olduğuna dönüp bakmak ilginçtir; çünkü hisse değerlerinin çöküşünde, çoğunlukla Çinli ve Rus yatırım gruplarına ait şirketler tarafından gerçekleştirilen 'akıllı' alımların arttığı yer tam da Amerikan askeri şirketleriydi.
Tamam, özetleyelim: İran askeri intikam niyetini açıklıyor, piyasa çöküyor, Çin ve Rusya Amerikan şirketlerinin bir kısmını satın alıyor. Mükemmel asist. 3-0, top ortada. Sahne. Oyun.
İran çok basit bir hamleyle, çok kutuplu müttefiklerle birlikte, sadece Batı'nın ekonomik krizinin hızlanmasına izin vermekle kalmadı, aynı zamanda ABD'nin baş düşmanlarının şirketlerin parçalarını satın almasına izin verdi, bu da onları en azından kısmen yönetebilecekleri, maniple edebilecekleri, hatta iflas ettirebilecekleri anlamına geliyor. Zekice, değil mi? Basit ama etkili.
Söz verildiği gibi üstü örtülü bir intikam çoktan başladı, çünkü İran'ın Batı'nın anlamadığı bin yıllık bir strateji geçmişi var. Aynı şey Çin için de geçerli: Konfüçyüsçülük ve Sun Tzu'nun savaş sanatı tam da bu şekilde hareket etmeyi öğretir. Sadece Amerikalılar hala savaş yürütmenin şiddet içeren, zorba bir retorik kullanmak ve bir sonuç elde edene kadar oraya buraya gelişigüzel ateş etmek anlamına geldiğine inanıyor. Ve Amerikalılar bunu hala anlamış değiller. Bir düşmanla, onun savaş yürütme yöntemini anlamadan savaş yürütemezsiniz. Böyle bir hata yenilgi anlamına gelir.
Rimland'in sağlanması
Şimdi biraz daha somut perspektiflere gelelim.
Daha önce başka makalelerde de açıkladığım gibi, çok kutuplu bir dünya inşa etmeye çalışan güçler, Kenar Bölgenin (Rimland) savunmasını garanti altına almaları gerektiğinin çok iyi farkındalar. İran bunu çok iyi biliyor ve Rusya, Hazar ülkeleri ve Körfez ülkeleriyle anlaşmalar yaptıktan sonra şimdi Doğu'ya yöneliyor: Hindistan, Çin ve... Endonezya. Bu sonuncu ülke çok uzun zamandır göz ardı ediliyordu: dünyanın en hızlı büyüyen devletlerinden biri, demografik olarak genç ve kalabalık, ekonomik olarak gelişen, sosyal olarak istikrarlı, askeri olarak hazırlıklı. Hepsinden önemlisi, doğru zamanda doğru yerde bulunuyor: Avustralya ve Güneydoğu Asya'nın ortasında, aynı zamanda Pasifik ve Hint Okyanuslarının ortasında. Tam da Çin'in gelişmesinde jeopolitik ve stratejik çıkarı olan bölge ve daha da kesin olarak Anglo-Amerikanların AUKUS aracılığıyla bir vekalet savaşı hazırladıkları ve yeni Ukrayna olacak Avustralya'yı sömürdükleri bölge.
Rimland'ı kapatın. Avrasya güçlerinin herhangi bir uluslararası çatışmaya girmesi için bu gereklidir. Bu sözleri unutmayın.
İran, Çin ile sadece diplomatik değil askeri olarak da yeni bir dille diyalog kurmaya başladı. Çin ise Filistin sorunuyla ilgili olarak çok net pozisyonlar almıştır. Rusya Avrasya'nın batı, orta ve kuzey kesimlerini garanti altına alıyor; doğuda ise Kuzey Kore ve Çin sınırları savunuyor. Geriye İran'ın pozisyon aldığı ve artık sadece son parçaların eksik olduğu güney kalıyor. Sadece birkaç ay önce Güney Asya ülkelerinin başbakanlarının Pekin, Moskova ve Tahran arasında uzun bir diplomatik hac yolculuğu yapmaları tesadüf değildi. Taraflar bir süredir Endonezya ile görüşüyorlar çünkü çeşitli adalara yayılmış Amerikan askeri üsleriyle dolu olan ve füze ve uzay savunma kalkanı olarak yerleştirilen ülkenin stratejik değerinin farkındalar.
Bangladeş'te ABD, Rimland'ı istikrarsızlaştırmak için bir darbe planladı. Avustralya'da bir savaş cephesi açmaya çalışıyorlar. Hepsi birbirini tamamlıyor. Daha birkaç gün önce Rusya'nın Endonezya ile ilk askeri tatbikatını yaptığını düşünürsek, bu durum daha da anlam kazanıyor.
Şimdi İran'ın neden oyalandığını anlıyoruz: acele etmek onun tarzı değil, intikam soğuk yenen bir yemektir.
(Lorenzo Maria Pacını/Strategic Culture Foundation)