'6 rehine bütün Gazzeliler'den daha mı değerli?'
Siyonist İsrail’in Batı Şeria’ya yönelik başlattığı geniş kapsamlı operasyon geçtiğimiz hafta Arap medyasında birinci gündem başlıkları arasındaydı. İsrail’in ‘Gazze senaryosunu Batı Şeria’ya taşıdığı’’ yorumları yapılırken, bu operasyonların nihai hedefinin Batı Şeria’yi ilhak etmek olduğu görüşü hakim.
İsrail’in Hamas’ın eline bulunan 6 rehinenin cesedine ulaşması Gazze savaşında geçen hafta bir diğer önemli gelişme oldu. Bu gelişme İsrail Başbakanı Netenyahu üzerindeki “ateşkes ve esir takası” baskılarını arttırdı. Bazı Arap gazetelerinde ise, 6 rehinenin dünyada bütün Filistin halkından daha fazla gündem olmasını eleştirildi.
Ateşkes görüşmelerinde ise şu ana kadar kayda değer en ufak bir ilerleme yok. Bunun tek sebebi olarak görülen Netanyahu’nun bu süreci ABD başkanlık seçimlerine kadar uzatma niyetinde olduğu belirtiliyor.
'6 rehine bütün Gazzeliler'den daha mı değerli?'
İsrail geçtiğimiz Pazar günü, Hamas'ın 7 Ekim operasyonunda esir aldığı 6 rehinenin cesedine ulaştı. Görünüşe göre, İsrail ordusunun aralarında 1 km olan Ferhan El Kadı'ya canlı ulaşması diğer 6 cesede ulaşılmasını sağladı.
Rehinelerin cesetlerine ulaşılması birçok önemli noktayı gündeme getiriyor. Bu önemli noktalar arasında, İsrailli mahkumların Netanyahu'nun siyasi oyununun bir parçasını temsil etmesi de var. Zira onları canlı bir şekilde bulmak onun için kişisel bir zafer anlamına gelecekti ve kendince Gazze ve Batı Şeria'daki Filistinlilere karşı soykırım, suç ve terör politikasının tek etkili politika olduğunu kanıtlayacaktı. Ayrıca bu, ona oyunun zirvesinde olmaya devam edeceğine dair umut verecekti.
Ancak Filistinliler ve dünyadaki adalet savunucuları için en önemli tespit ise şudur: 'Şu anda 2.4 milyonu Gazze'de rehin olarak tutulan Filistinlilerin hayatları kesinlikle bu İsrailli esirlerin hayatları kadar önemli değil.' Siyasi kurumlar ve medya - her ne kadar genelleme yapmasak da - bu olayı ele alırken Filistinlilere yönelik korkunç ırkçı bakışın farklı biçimlerini gösteriyor. Bu mahkumların resimleri ve isimleri her yerde haberlerde ilk sırada yer alıyor. Filistinliler ise izolasyon duvarlarının arkasında, hastanelerin, okulların, camilerin ve binaların enkazı altında kayboluyor. (Kuds El Arabi Gazetesi / Başyazı)
'Batı Şeria’nın yeniden işgali'
Geçtiğimiz Çarşamba gününden bu yana İsrail'in Cenin, Tulkarm ve Tubas'a yönelik devam eden askeri saldırıları, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetinin 7 Ekim (2023) operasyonundan önce başlattığı Batı Şeria'yı yeniden işgal etme savaşını tamamlama niteliğindedir. Analizler, Batı Şeria'nın kuzeyindeki geniş çaplı harekâtın 2002'deki Savunma Kalkanı Harekatı'ndan daha kötü olduğu yönünde birleşiyor. Bunun nedeni kullanılan askeri gücün hacmi, askeri uçaklar ve insansız hava araçlarının kullanılması, altyapının bilinçli ve aşamalı bir biçimde yok edilmesi ve bunun yanı sıra, oradaki vatandaşların göçe zorlanması ve de yeni İsrail yerleşimleri inşa etme çalışmalarının yoğunlaşması.
Süreç, Batı Şeria da dahil olmak üzere 'İsrail Topraklarında kendi kaderini tayin etme hakkını' öngören açık bir metne dayanan yerleşimci hükümeti eliyle gerçekleşiyor. Bu temelde Batı Şeria'daki yerleşim ve sivil yönetimle ilgili yetkiler ordudan alınıp, Dini Siyonizm Partisi lideri Bezalel Smotrich'e devredildi. Zira, geçen Haziran ayında Amerikan gazetesi The New York Times'ın ele geçirdiği bir ses kaydında Smotrich, Batı Şeria'yı İsrail'e ilhak etme ve Filistin devletinin bir parçası olma yönündeki her türlü girişimi iptal etme yönündeki "gizli plandan" bahsetmişti.
Her ne olursa olsun, Batı Şeria'daki askeri saldırının doğrudan hedefi, Batı Şeria ve Gazze'de Filistin devleti fikrinin yıkılmasıdır. Ve her halükarda Filistin Yönetimi olumsuz yansımalardan kurtulamayacaktır. 2002'deki Savunma Kalkanı Harekatı'nın, Oslo Anlaşması'nın (1993) altını oyan yeni bir konjonktür oluşturduğu gibi, mevcut operasyon da bu süreçten geriye kalanları toprağa gömecek. (Beşir El Bekir / El Arabi El Cedid Gazetesi)
Karikatür: Cenin – Muhammed Saba’neh / Kaynak: Kuds El arabi Gazetesi
'İsrail'in Batı Şeria stratejisi'
İsrail'in Batı Şeria'daki son operasyonları bölgede devam eden gerilimin daha geniş bağlamından ayrı olarak değerlendirilemez. Batı Şeria, İsrail'in bakış açısıyla İsrail'in ulusal güvenliği açısından gerçek bir tehdit haline gelmeden önlenmesi gerektiğine inandığı yedi ana cepheden biridir.
İsrail, Gazze Şeridi'nin sınır tarafı ve Philadelphia koridoru üzerindeki kontrolünü sıkılaştırdıktan sonra bugün odak noktası iki ana cepheye kaydı. Bunların ilki Güney Lübnan cephesidir. İsrail, Hizbullah'ın önemli hedefleri ve lojistik bölgelerine büyük saldırılar düzenleyerek Hizbullah'la olan çatışmanın boyutunu ve biçimini belli bir sınır içinde tutmaya çalışıyor. İkinci cephe ise Batı Şeria'dır. Geçtiğimiz on ay boyunca Batı Şeria yoğun askeri ve istihbarat operasyonlarına tanık oldu. Bu operasyonların ana hedefi, buradaki direniş ağlarını parçalamak ve bu bölgeyi İsrail'in güvenliğini tehdit eden aktif bir cepheye dönüştürebilecek her türlü tehlikenin kaynaklarını kurutmaktı.
İsrail'in mevcut hamleleri “coğrafi güvenlik” stratejisi çerçevesinde okunabilir. Bu, İsrail'in sınır cephelerinden gelebilecek her türlü tehdidi ortadan kaldırmayı amaçladığı stratejidir. Çünkü İsrail, 7 Ekim operasyonundan bu yana böyle bir saldırının tekrarlanması ihtimaliyle yaşayamayacağının farkına vardı. Gazze'deki savaş İsrail'in askeri doktrininde değişikliğe yol açtı. İsrail güvenlik kurumu için birden fazla cephede yüzleşmek bir seçenek değil, bir gerçeklik haline geldi. Böylece Batı Şeria'daki operasyonların nedeni, herhangi bir büyük gerilimin önlenmesi ve Hamas saldırılarına benzer bir senaryonun tekrarının önlenmesine dönüştü. (Amer El Sebayile / Ürdün El Rai Gazetesi)
'Netanyahu ve müzakere için müzakere'
Netanyahu'nun girdiği müzakere turlarının Hamas hareketiyle ateşkes anlaşması ve esir değişimine varılması amacıyla olduğu düşünülebilir. Ancak Netanyahu, müzakerelere, girmiş olmak için girdi. Zaman kazanmak ve müzakereleri ateşkese ulaşmak için bir araç değil, bir amaç haline sokmak amacındaydı.
Belki de dünya hiçbir küresel veya bölgesel savaşta, Gazze savaşında olduğu gibi bu kadar çok sayıda müzakere turuna tanık olmamıştır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları müzakereleri bile bu kadar uzun sürmedi. Örneğin Mısır halkının 1956 savaşındaki zaferinden sonra, saldırgan güçlerin Sina'dan çekilmesini sağlamak için yapılan müzakereler de aylar sürmedi. Ukrayna savaşı biterse ve Rusya ile Ukrayna arasında müzakerelere tanık olursak, bu kesinlikle bu kadar sürmez. Hem de her ne kadar bu savaş, NATO'nun Ukrayna'ya benzeri görülmemiş bir askeri destekle katıldığı neredeyse küresel bir savaş olsa da.
Gazze görüşmeleri, Mısır ve Katar'daki arabulucuların çabaları ve ABD yönetiminin savaşı durdurma ve İsrail'i esir takası anlaşmasını kabul etmeye ikna etme yönündeki ürkek girişimleri, Netanyahu'nun tutumları nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı.
İsrail Başbakanı, Filistin halkına karşı soykırım uygulayan liderlerden biri olmanın yanı sıra, uluslararası ilişkiler alanında da yeni bir akım yaratan lider olarak tarihe geçecek. Bu akım da, 'sahte müzakerelerdir'. Yani müzakere ediyormuş gibi davranıyorsun ancak gerçek şu ki müzakere etmiyorsun ve herhangi bir sonuca ulaşma niyetinde değilsin. (Amro El Şobaki / Mısır El Youm Gazetesi)
Karikatür: Filistinli Karikatürist Naci El Ali’nin ölüm yıldönümü (29 Ağustos) – Nasser Jaffari / Kaynak: Filistin El Kuds Gazetesi
'Ufukta bir çözüm belirtisi yok'
Mısır'ın başkenti Kahire'de yürütülen müzakerelerin gidişatına ilişkin ufukta herhangi bir iyimserlik belirtisi görünmüyor. İsrail aşırı sağcı yapının lideri Binyamin Netanyahu, savaşın siyasi içeriğini boşaltma yaklaşımıyla müzakere sürecine gölge düşürmeyi başardı. Bunu da ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin baskılarına yüzeysel yanıt vererek yaptı. Özellikle de Philadelphia koridoru tartışmalarında bunu yaptı.
İsrail aşırı sağcı yapısıyla, siyasi saçmalıklarla nitelendirilebilecek müzakere turları yoluyla savaşı sürdürmeye çalışıyor. Süreci aylarca uzatıp ABD seçimlerinde galibi görmek istiyor.
Ortadoğu gerçek bir ikilemle karşı karşıya. Amerika Birleşik Devletleri'nin yeni başkanının seçilmesine kadar bölgedeki siyasi durgunluk devam edecek. Bu siyasi durgunluk birçok siyasi faktöre bağlıdır; Binyamin Netanyahu'nun uzlaşmazlığı, Hamas'ın bir sonraki aşamadaki yetkiler konusundaki kaygısı ve ne kadar kan dökülürse dökülsün sadece kendi çıkarlarını korumaya çalışan İran'ın tutumundaki netlik eksikliği. Bu siyasi durgunluk ve çıkmaz, bölgeyi bölgesel savaş döngüsünün kenarında sıkışıp bırakıyor. (Hamid Karman / El Arab Online Gazetesi)