ABD'den 'Kod Adı İstanbul' Açıklaması
American Enterprise Institute (AEI-Amerikan Girişimcilik Enstitüsü), Türkiye'de ulusal bir gazetede yayınlanan "Kod Adı İstanbul" başlıklı habere ilişkin açıklama yaptı.
Enstitünün Halklar İlişkiler Direktörü Veronique Rodman, "Stajyerlerimiz ve gençlerimizin katılımıyla düzenlenen oyun serilerimiz vardır, bunu periyodik yaparız ancak resmi hiçbir şeyle bir bağlantısı yoktur. Bunlarda Türkiye hakkında konuşulduğundan bile emin değilim" dedi.
Veronique Rodman, Türkiye'de üç gün önce ulusal bir gazetede yayınlanan ve tartışmalara neden olan habere ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Türk gazetesinde çıkan haberin hiçbir şekilde doğru olmadığını" öne sürdü.
Rodman, AEI’nin zaman zaman diğer birçok düşünce kuruluşunun da yaptığı gibi öğrencilerle eğitim amaçlı olarak “oyun serileri” uygulaması icra ettiğini belirterek, bununla ilgili şunları söyledi:"Stajyerlerimiz ve gençlerimizin katılımıyla düzenlenen bir faaliyettir bu. ‘Mesela sen İran’sın, sen ABD’sin, sen İngiltere’sin, sen Türkiye’sin’ denir ve ortaya bir senaryo konur. ‘Eğer bu olursa, ne yapardınız?’ diye sorulur. Ancak bunun amacı sadece, gençlerin, iktidarların sahip olduğu sınırlamaları, hükümetlerin neleri yapabileceği ya da yapamayacağı, hükümetlerin işleyişi gibi noktaları anlamalarıdır. Bu sadece bir oyun serisidir, bunu periyodik olarak yaparız ancak resmi hiçbir şeyle bir bağlantısı yoktur. Geçmişte ne tür oyun senaryosu başlıklarının seçildiği hakkında hiçbir fikrim yok. Türkiye hakkında konuşulduğundan bile emin değilim."
Haberde adı geçen isimlerin hepsinin bir arada olduğu bir toplantı dahi hatırlamadığını söyleyen Rodman, "Haberde herşey birbirine karıştırılmış. Sadece yılda bir, yöneticilerin düzenlediğimiz özel toplantılar olur, onları onurlandırmak için. Ancak, bunun da haberdeki toplantılarla ilgisi yoktur" diye konuştu.
Rodman, "İşin özü şu ki bir düşünce kuruluşu olarak kanunlar açısından biz hiçbir siyasi iş yapamayız. Bu Amerika'yı da kapsar, diğer yerleri de kapsar. Biz, daha çok eğitim kuruluşuyuz" dedi.
Yeni Şafak, 3 gün önce manşetten "Kod adı İstanbul isyanı" başlıklı haberinde, Gezi Parkı eylemlerinin, olaylar başlamadan aylar önce ABD'deki bir düşünce kuruluşunda tartışıldığını iddia etmişti. Haberde şu iddialar yer almıştı: "Yahudi lobisi AIPAC'in desteğiyle faaliyetlerini sürdüren Amerikan Girişimcilik Enstitüsü'nde (American Enterprise Institute, AEI) geçtiğimiz şubat ayında yapılan toplantıda 'apolitik Türk gençliğini sokağa indirerek canlı tutmak' için 'İstanbul İsyanı' senaryosu masaya yatırıldı. AK Parti Hükümeti'nin faaliyetleri ve Türkiye'nin son 10 yılının ele alındığı toplantının katılımcıları ise 'Ortadoğu' denildiğinde dünya çapında tanıdık isimler olan NeoCon'lar: Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Bernard Lewis, Elliot Abrams, Richard Perle, John Bolton, William Kristol ve Douglas Feith.
TAKSİM'İ TAHRİR YAPALIM
2007 yılında dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu'nun öldürülüp Taksim'de büyük bir bombanın patlatılması gibi senaryoların tartışıldığı Hudson Enstitüsü'ne de (Hudson Institute) danışmanlık yapan Amerikan yeni-muhafazakar lobisinin simge isimleri, şubat ayındaki oturumda Ortadoğu bölgesi politikalarını Türkiye ile Mısır ekseninde ele aldı. Amerikan Girişimcilik Entstitüsü'nün ev sahipliğindeki toplantıya Türkiye'den de 6 isim katılırken, oturumda adeta bugünlerde İstanbul'da meydana gelen olayların simülasyonu yapıldı. Masanın etrafındaki isimlerden biri, Taksim Meydanı'nı Tahrir'e çevirerek dünya kamuoyuna 'Türk Baharı' izleniminin verilebileceğini şu ifadelerle anlattı: 'Dünyadaki her meydanın bir kimliği var. Taksim, 1 Mayıs olayları ile anılıyor. Halkın büyük gösteriler yapması Taksim'e bir kimlik kazandırır. O zaman Taksim de tıpkı bir Tahrir gibi kimlik kazanır...'
SOKAKLAR CANLI TUTULSUN
Amerika'daki İsrail lobisinin ev sahipliğinde yapılan toplantıda 'İstanbul İsyanı'nın nasıl çıkarılabileceği tartışılırken, karanlık masadan yükselen sesler şu cümleler etrafında şekillendi: 'Türk gençliği apolitik bir gençliktir. Hayatta hiçbir protestoya katılmamış olan gençler meydanlara inerse zaman içinde mecburen politikleşir. Sokaklar canlı tutulmalı. Arap ülkelerinde özgürlükler, demokrasi beklentisi ve sivil anayasa gibi konular toplumu sokağa dökerken Türkiye'de tam tersi siyasi gruplar, ulusal sol hareketler ilerici hedefler ortaya koyamayacakları için meydanı bir halk hareketine dönüştürmek çok zor olacaktır. Örgütler arasında birliği sağlamak şart. Bu olmazsa, 'Arap Baharı'nın tersine, Türkiye'deki halk hareketi kendi içerisinde bir çatışmaya dönüşebilir. Özgürlük için meydana çıkan gençlerin örgütlü olmaması, meydanın başkalarına terk edilmesi sonucunu doğurur. Diğer yandan Türkiye'deki bir halk hareketinin hükümeti yıkabileceği düşünülmüyor. Arap ülkelerinin aksine, devlet AKP'nin elinde olsa bile sandık var, halk son sözü sandıkta söyleyebiliyor.'" (AA / Yeni Şafak)