İslam'a Gölge
Her fırsatta tekrarlamak gerekir ki İslâm dini, terörle lekelenemez. “Velâ teziru vâziratun vizra uhrâ/ Hiçbir günahkâr (ve suçlu) bir başka günahkârın günahını yüklenemez” (Fâtır Sûresi, 18. âyet) emrine uyan hiç kimse, birisinin ‘suç’u için bir başkasına ceza veremez. İslâmın ismini lekeleme maksadına matuf bu saldırılar, inşallah plan yapanların planlarını başlarına çevirir.
İşin ehli olanlar biliyor ki, saldırıya uğrayan dergi her inancı ‘mizah’ adı altında aşağılamayı tercih etmiş. Aslında bu anlayış, hürriyetin yanlış tefsiri ve yanlış yorumudur. Hakaret, hiçbir zaman hürriyet perdesi altına sığınmamalı. Ne yazık ki bu ve benzeri saldırıları yapanlar, İslâmın imajına darbe vurmaktadırlar ve bunun da farkında değiller. Fransa başta olmak üzere Avrupa’da ve dünyanın başka ülkelerinde zaten var olan “İslâmdan korma” bu yolla teşvik edilmiş olmuyor mu?
Fransa’daki saldırının asıl maksadının İslâma gölge düşürmek olduğu umumî bir kanaat olarak öne çıkıyor. Saldırıdan hemen sonra çizdiği karikatürde Brezilyalı karikatürist Carlos Latuff, buna dikkat çekmiş. Karikatüre göre, dergiye sıkılan kurşunlar öte yandan çıkmış ve camiye isabet etmiş!
Çirkin saldırının asıl maksadına dikkat çekenlerden biri de İspanyol aktör Willy Toledo olmuş. Paris’deki saldırıyı lânetlediğini, şiddetle kınadığını da hatırlatan İspanyol aktör bu katliam ile herkesin başını iki eli arasına alması ve iyi düşünmesi gerektiğini hatırlatmış. Willy Toledo, dünyadaki adaletsizliğe de dikkat çektiği açıklamasında, terörün bu amlamda adaletsizlikten kaynaklandığına da işaret etmiş.
Elbette, başını iki eli arasına alması ve düşünmesi gereken sadece Avrupa ülkeleri değildir. İslâm ülkeleri de, hepimiz de bu tahlili, bu değerlendirmeyi, bu muhasebeyi yapmak durumundayız. Nasıl olur da İslâmın tasvip etmediği bir fiili, bazı insanlar hem de İslâm adına yaptıklarını düşünüyorlar. Bu insanlar bu hale nasıl geldi ve geliyor? Bu hareketlerinin İslâma gölge düşürdüğünü niçin göremiyorlar?
İş dönüp dolaşıp “doğru İslâmiyet ve İslâmiyete lâyık doğruluğu göstermek”te düğümleniyor. Bunun için de önce Müslümanları bu şuurda yetiştirmek icap ediyor. “Doğru İslâmiyet”i başkaları için değil, önce kendimiz için öğrenmeliyiz ki güzel örnekleri ortaya koyabilelim. İslâm dünyası, dünyadaki “İslâmdan korku”yu sona erdirmek istiyorsa bu meseleyi gündemine almalı ve bin akılla düşünmeli. Bu noktada Risale-i Nur’un bakış açısı önem kazanıyor. İfrat ve tefritten uzak, akılları ve kalpleri ikna eden bu eserler ne kadar fazla insana ulaşabilirse “Doğru İslâmiyet ve İslâmiyete lâyık doğruluk” da o nisbette öğrenilir. Elbette bunun gerçekleşmesi için de idarecilerin yeni engeller çıkarmak değil, Risale-i Nur’un önündeki engelleri kaldırması ve ona gerçek anlamda sahip çıkması lâzım. Daha önce başka vesilelerle hatırlatıldığı üzere Risale-i Nur, Türkiye’nin İslâm dünyasına ve dolayısı ile dünyaya açılmasına güzel bir vesile ve vasıta olabilir.
Temennimiz ve duâmız, İslâma gölge etmek için yapılan planların ters tepmesi ve “barış dini İslâm”ın bütün insanlığın kalbini fethetmesidir. Amin.
(Yeni Asya)