Allah'ın mescitlerini yıkanlar, yıkılmaya mahkumdur
Günümüzde de İslam düşmanları Müslümanlara saldırdıkları tüm coğrafyalarda camileri mescitleri hedef almaktadırlar.
Tarih boyunca gerek İslam düşmanlarının gerekse de insan düşmanlarının, işgal ettikleri yerlerde, insanları öldürüp, evleri yakıp, hayvanları telef etmelerinin yanı sıra, özellikle saldırdıkları bir yer daha vardı. Bu yere özellikle saldırıp, bu yerin hürmetini çiğneyerek, o şehrin sakinlerine evlat acısından, mal ve mülk acısından daha büyük bir acı tattırmak istemişlerdir. Çünkü bu yerler o şehir halkı için mallarından canlarından her şeylerinden daha kıymetliydi. Sözünü ettiğimiz bu yerler, o şehir ahalisinin mabetleriydi. Yani orada Allah'ı zikrettikleri yerlerdi.
İbni Abbas'tan rivayetle, Kudüs'e hücum eden Roma kayserlerinden Titos, halkı kılıçtan geçirdikten sonra, çocukları ve kadınları esir almıştı. Bir savaşta bir şehir halkına verilebilecek en büyük acı, o şehir halkının, eli silah tutan tüm erkeklerini öldürüp, kadın ve çocuklarını esir edilip, mallarında el koyulmasıdır. Bedenen ve malen bundan daha fazlası da yapılamazdı. Titos, tüm bunları gerçekleştirmiş, bununla da iktifa etmemiş, Beyt-i Makdis'i tahrip ettikten sonra Tevrat'ı yakmış ve mabedin içinde domuzlar kestirmiş, leşler bıraktırmıştır. Hiristiyan olan Kral Titos, bunu yaparken de güya Allah'ın rızasını gözetmiştir. Yani Allah'ın rızasını kazanıp O’nun cennetine girme gayesi güderek, bunu yapmıştır. Oysaki bu amacına ulaşmak için, kendisinin de iman ettiği Allah'ın evini yakıp, yıkmış ve orada zikreden Allah'ın kullarını öldürmüştür.
Yine Mekke müşrikleri, Resulullah (sav)',in Allah'ın evinde zikir ve ibadetine izin vermiyorlardı. Hudeybiye barışında Allah'ın evini ziyarete gelen ve içlerinde Allah'ın peygamberinin de olduğu müminlerin Allah'ın evini ziyaretlerine engel oluyorlardı. Ve bunu da Allah için yapıyorlardı. Oysaki, içinde Allah'ın zikrine izin verilmeyen o yerde 360 tane put vardı. Ve bunda bir beis de görmüyorlardı. Çünkü onların inanışına göre bu putlar onları Allah'a yaklaştıracaktı. Ama tam aksine, onları Allah’a yaklaştıracak olan asıl amel, Beytullah’a girmelerine müsaade etmedikleri Peygambere ittiba etmeleriydi. Kuranı kerimde Ali imran suresinin 31 ayetinde "De ki; 'Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Hiç kuşkusuz Allah bağışlayıcı ve esirgeyicidir.' buyrularak, engelledikleri o peygamberin, Allah indinde ne kadar değerli olduğu vurgulanıyordu.
Günümüzde de İslam düşmanları Müslümanlara saldırdıkları tüm coğrafyalarda camileri mescitleri hedef almaktadırlar. Bunların başını da işgalci katil terör devleti çekmektedir. Terör devleti, Mescidi Aksa'da şehit ettiği insanları ve çevresi mübarek kılınmış o belde halkına yaptığı eziyetleri, yine Allah'ı razı etmek için yaptığını iddia ediyor. Oradaki din adamı kılıklı katiller, Allah'a inanan bu insanların katline fetva veriyor. Ramazan ayında Allah'ı zikretmeye gelen 63 müslümanı camide şehit eden fanatik bir katil de, bu amaçla o Müslümanları şehit etmişti. O'na soracak olursanız, Allah'ı razı etmek noktasında çok büyük bir fedakarlık yaptığını söyleyecektir. Oysaki durum hiç de onların sandığı ve zannettiği gibi değildir. Cenabı Allah kuranı kerimde bakara suresinin 114'cü ayetinde mealen
خَرَابِهَاۜ ف۪ي وَسَعٰ اسْمُهُ ف۪يهَا يُذْكَرَ اَنْ اللّٰهِ مَسَاجِدَ مَنَعَ مِمَّنْ اَظْلَمُ وَمَنْ
"Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasını men'edenden, onların harap olmasına koşandan daha zâlim kimdir?" buyurarak onların sanıldığı gibi Allah'ı razı etmediklerini bilakis, ayette"اَظْلَمُ وَمَنْ" denmekle, yani daha zalim kim vardır demekle, aslında ondan daha zalim kimse yoktur denmek istenmiştir. Bu istifhamla (soruyla) onların, zulmün zirvesine ulaşmış oldukları vurgulanmak istenmiştir. Ayette dikkat çeken bir husus da, Allahın evlerini yakanların bununla amaçladıkları
hedeflerinin orada Allahın zikrinin yapılmaması, Allahın adının anılmasını sağlamak olduğudur. İşte diyor cenabı Allah bundan daha zalim kim olabilir.
Oysaki, bu böyle olmamalıydı. Zalimler rabbimizin evlerine, mabetlerimize girememeliydiler. Buna cesaret edememeliydiler. Çünkü aynı ayetin devamında " Onların hakkı oralara korkak korkak girmekten başkası değildir" buyuruluyor. Onlar oraya, korkarak girmeliydiler. Kendi hayatlarından yaşamlarından endişe etmeliydiler. Zalimlerin böyle pervasız olmamaları lazımdı. Bunları böyle pervasız yapan neden ise, o mescitlerde okunan zikrin ve O’nu okuyan zakirlerin, korumasız olmarıdır. Ama Rabbimiz, onlara ve bize müjde veriyor. Onlara verilen müjde dünyada ve ahirette rezil ve rüsvay olmaları, ahirette de en büyük azaba duçar olacakları; bize verilen müjde de zalimlerin dünyada ve ahirette mağlup olacaklarıdır. Müslümanların onlardan korkmadan cesaretle Allah'ın evine saldıranlara karşı Allah’ın evlerini korumalarıdır. Eğer onlara karşı koyacak güçleri yoksa, Beytullah'ı korumaktan aciz olduğunu söyleyen Abdülmüttalib’e gönderdiği ebabil kuşları gibi, bilmediğimiz ordularını Allah, O Müslümanlara da tekrar göndermeye kadirdir.
Nitekim çok kısa bir süre sonra Allah bu vadini gerçekleştirmiştir. Çünkü bu ayetler takriben hicretten bir yıl sonra nazil olmuş ve hicretten bir altı yıl sonra Mekke fethedilmiş, Kâbe Rabbimizin adının anılması üzerine tekrar düzenlenmiş ve Mekke’nin fethinden bir sekiz on sene sonra da Kudüs fethedilmiş ve artık yeryüzünde sadece Allah’ın adının yüceltilmesine zemin hazırlanmıştır. Bu âyetlerin gelişinden beş on yıl sonra o bölgelerde bir tek müşrik, bir tek kâfir kalmamış, kimisi Müslüman olmuş, Müslüman olmayanlar da cizye vermek zorunda kalmışlardır. Müslümanların varlığını kabul etmek, Allah’ın adının anılmasına korka korka razı olmak zorunda kalmışlardır.
Eğer gerçekten bizde bu ayetleri sahabenin okuduğu gibi okursak, onların bu ayetleri okudukları ruh hali bizde meydana gelirse, o günler uzakta değildir. Şu an katil, terör devletinin uykularını kaçıran tek neden, Filistinli Müslümanların kuranı sahabenin okuduğu gibi okumaya çalışmalarıdır. Arap ülkelerinin birçoğunda, kuran eğitimi veren, isimlerinin önlerinde kalabalık unvanlar bulunan şeyhler, onları rahatsız etmemektedir. Ama boynunda kuranı asılı olan Filistinli çocuklar onlara rahatsızlık vermektedir. Çünkü o çocuklara, en modern silahlara karşı, taşlarla karşılık verebilecek cesareti veren, okudukları kurandan aldıkları iman cesaretidir. Katiller sürüsü, onlara bu gücü verenin o kitap olduğunu çok iyi bilmektedirler. Ve bu ruhun oluşmasına olanak sağlayan da mescitlerdir. Mescitler Müslümanlara bu imanı bu şuuru vermezse, Allah’ın hakkıyla zikredildiği mekanlar olmazsa, maddeten ayakta olsalar da manen yıkılmışlardır. O mescitlerde Allah'ın dini dışında islamla ilgisi ve alakası olmayan şeyler anlatıldığı zaman o mescitler yıkılmıştır. İslam’ın, kişilerin kendi amaç ve hedeflerine göre yorumlanarak anlatıldığı camiler mescitler yıkılmıştır. Eğer o mescitlerde, Resulullahın minberinde ona varis olmayan, o makamda olmayı hak etmeyen ehliyetsiz ve liyakatsiz insanlar varsa, o mescitler yıkılmıştır. Eğer o mescitler devletlerin resmi daireleri gibi kullanılıyorsa, halkın dini ihtiyaçlarını tüm ihtiyaçlar gibi, ama kendi istedikleri şekilde gideriyorlarsa o mescitler yıkılmış demektir. Mescidin mamur olması sadece duvarlarının, kapı pencerelerinin var olması değildir. Eğer mesele mescidin var olması meselesi ise, yeryüzü, ümmeti Muhammed (as)’a zaten mescit kılınmıştır. O halde bu mescitlerin asıl fonksiyonları Resulullah'ın zamanındaki gibi tüm İslami faaliyetlerin yapıldığı bir mekân olmasıyla yerine getirilmiş olacaktır. Ama malesef şu an islam ülkelerinin birçoğunda mescitler, zülüm rejimlerinin sigortası halini almıştır. İyilerini tenzih ediyorum, imamların büyük çoğunluğu rejimin kuklasından başka bir fonksiyon icra edememektedir. Rejimin emrettiği ölçülere uymayan imamlar, imanla cüzdan arasında bir seçim yapmaya mecbur bırakılmaktadır.
Filistinli çocuklar gibi, dünyanın değişik coğrafyalarında küfre karşı Müslümanlara bu direnme ruhunu veren, onları bir ararda tutan mekânlar camilerdir. Bundan dolayı zalimler camileri hedef almaktadırlar. Camileri yıkanlar şunu çok iyi bilsinler ki, camileri yıkanlar yıkılmaya mahkûmdur. Fil olayında olduğu gibi, Allah’ın evleri olan mescitlerini koruyacak yeryüzünde insan kalmasa, cenabı Allah sayılarını ve çeşitlerini bilmediğimiz ordularıyla evlerini koruyacaktır.
Bir dahaki yazımızda buluşuncaya dek, dualarınızda bizleri de unutmamanız dileğiyle, Allah’a emanet olun.