Yetimin malını yemek, ateş yemek gibidir
Birçok insan helali ve haramı, doğruyu ve yanlışı görmezden gelerek Kur’an’ın belirttiği gibi mala ve servete çok düşkün olduklarından mirasın tamamını üzerlerine geçirirler. Ama yakında Allah onların gözleri önünde cehennemi yaratır.
Prof Hüseyin Muhyiddin İlahi Kumşei’nin ‘Kur’an ile 365 gün sohbet’ kitabı gençlik ve dünya kültürü kitapları sersinin dördüncüsü olup gençleri kültür ve edebiyatla tanıştırmak amacıyla ilk kez 2011 yılında yayınlandı. Kitapta Kur’an’dan kısa ve uzun 365 bölüm seçilerek gençlerin kapsamlı Kur’an öğretileriyle tanışması sağlanmaya çalışılmıştır.
Bu kitap tam bir tefsir kitabı olmayıp daha çok Kur’an’a edebî, estetik, ahlaki, sosyal ve irfani yönden bakar.
IQNA burada kitabın ‘Yetimin malını yemek, ateş yemektir’ bölümünü sunar:
Nisâ suresi, 10. ayeti: “Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş dolduruyorlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.”
Bir insanın içi ateşle doluyken hiçbir şey hissetmemesi nasıl mümkün olabilir? Farabi ‘Hikmetin özleri’ kitabında ‘bir kişi herhangi bir uzvu uyuşturulduğunda ateşe yaklaştırıldığında o kişi herhangi bir ağrı ve yanma hissetmez, ancak bir süre sonra ilacın etkisi geçince çığlık atmaya başlar’ der.
Ve işte böyledir ki gaflet uykusu insanın vicdanı uyuşturur, yetimin, küçüğün malını yer yutar, kimse ondan korkmaz. Ancak bu gaflet vaaz ve tövbe uyarısıyla veya nihayetinde kıyamet gününde ortadan kalkacaktır. İnsan ya bu dünyada yada ahirette yetimlerin malı, zulüm, tecavüz vb. şeylerin yakıtı tutuşturduğu cehennem ateşine düşecektir. Bu ateş içten içe yanan bir ateştir ve ondan kaçacak bir sığınak yoktur.
Nathaniel Hawthorne ‘Göğsünde Yılan Olan Adam’ başlığı altındaki hikayesinde insanların yılandan ve içindeki ateşten nasıl habersiz olduklarını çok güzel açıklamıştır. Yazar bu kısa hikayesinde kişinin başlarda nasıl korku ve panikle dolduğunu ve giderek yılanla nasıl anlaşıp onu yanında tuttuğunu gözler önüne serer.
Bazen üzüntü ve kederler altın, gümüş, dirhem ve dinarlara dönüşür ve gafiller o kederleri nektar ve şeker gibi yalayıp yutarlar.
Başka bir hikayede bir adam yolda giderken iki kasa kırmızı ve taze elma görmüş, biri diğerinin iki katıymış, oysa elmalar aynıymış, şahıs satıcıya aynı bölgeden ve aynı ağaç türünden geldikleri halde neden fiat farkı olduğunu sormuş. Satıcı şöyle demiş: İlk elmanın pahalı olmasının sebebi kendi toprağımız ve temiz suyunu kullanmamızdan dolayıdır. Diğer elmalar ise hem toprağı gasp edilmiş hem de çölden suyu zorla alınmış olmasındandır. Adam daha pahalı olan elmayı almak yerine satıcıya yaklaşıp ucuz elmaları işaret ederek ‘Küçükleri ve yetimleri içine alan bundan daha haram ve daha ucuz bir şeyin yok mu senin?’ der.
Feridüddin-i Attar Şibli’den bir hikayesinde şöyle anlatır: dönemin padişahı saraydan Şibli’ye şahane bir yemek gönderdi ve Şibli sokak köpeklerini toplayıp o yemeği parça parça köpeklerin önüne attı. Sarayın askeri sitemle ‘Sultanın gönderdiği yemeği nasıl köpeklerin önüne atarsın’ diye sorar. Şibli der ki: sessiz ol ki eğer köpekler anlarsa bu yemeği yemezler.
Bir hayvanın anlasa yemeyeceği yemeği insanların yemesi şaşırtıcıdır. Ve onun tehlikeli bir yılan ve yakan bir ateş olduğundan habersizler.(iqna)