Hizbullah'a Dair Bir Çok İddianın Yanıtı Bu Kitapta
HSH- 90'lı yıllardan itibaren ulusalcı, Marksist ve kartelleşen medya tarafından ortaya atılan iddiaları 2004 yılında yayınladığı "Kendi Dilinden Hizbullah ve Mücadele Tarihi" kitabıyla çürüten Hizbullah Cemaati, 2004’ten bu yana ortaya atılan iddialara ise Cemal Tutar'ın savunmalarından derlenen kitapta yanıt veriyor.
Hizbullah cemaati 2012 yılında deklare ettiği Manifestoda kuruluşunu 1979 olarak belirtirken, 2004 yılına kadar tamamen gizeminli bir yapıya sahip iken değişen koşullar zamanla Hizbullah’ın gerek kendini savunma gerek ise kamuoyunu aydınlatmak için ilk kez 2004 te “Kendi Dilinden Hizbullah ve Mücadele Tarihi” kitabını yayınlayarak ilk kez resmi olarak kamuoyunun karsısına çıktı. 1990’lardan itibaren Hizbullah’a karsı başlayan karalama kampanalarına bir cevap niteliği de taşıyan kitap, Hizbullah cemaatinin Ana dava sanıklarından Cemal Tutar ve Mehmet Varol’un mahkemeye sundukları savunmalar esas alınarak avukat Hüseyin Yılmaz’ın katkılarıyla Aralık 2010 yılında kitap halına getirildi.
Kitabın içeriği ilgili bazı baslıklar ve kısa detayları sizin için derledik
Cemaat kadrolarının Askeri birliklerde eğitildiğine dair iddialar;
Doğu Perinçek yönetimindeki bir dergide ilk kez 1992'de gündeme gelen iddia sadece bir muhabirin mesnetsiz ve kaynaksız yayınladığı bir haberle sinirli kalmaktan öteye gidemeyen iddiaya Cemal Tutar’ın çarpıcı yanıtı söyle;
“Cemaat mensupları, Çevik Kuvvet’e tek bir nedenle ve tek bir şekilde adim atmışlardır: O da elleri kelepçeli, gözleri bağlı, izbandut gibi iri kıyım polislerin arasında, az sonra göreceği işkencelerin ağır psikolojisi altında, ayakları yere değmeyecek şekilde koltuk altlarından tutulmuş bir halde mümkün olabilmiştir”.
Bahsi gecen askeri birliğin bulunduğu bölgeye dair; “Çevik Kuvvet dediğimiz yer, Diyarbakır Bağlar Beldesinde, yerleşim yerinin tam ortasında bulunan resmi bir kuruluştur. Etrafı evlerle, binalarla doludur ve her iki giriş kapısı, ana cadde üzerindedir…….bugüne kadar kendini akıllı zanneden Halit Güngen’den başka bunu söyleyen birisi çıkmadı!!!”
Savunmasında iddialara çeşitli yanıtlar veren Tutar, PKK ile yaşanan çatışmalarda müebbet hapisle cezalandırılan Cemaat mensuplarının bir listesini de verir ve konuyla ilgili olarak sözlerini su ilginç tespitle sonlandırır; “PKK’nin bu eylemlerini yapan katillerin hiç biri devlet tarafından yakalanıp cezalandırılmamıştır. Bize yönelik eylemlerde bulunan kişilerin kimlikleri çoğu zaman bilinmesine rağmen, devlet birimleri tarafından herhangi bir cezalandırmaya gidilmemiş, gözaltına almalar olmuşsa da, tutuklanmadan bırakılmıştır. Tıpkı Başbağlar katliamını yapan katiller sürüsünün kimlikleri, bizzat katliam kurbanları tarafından karakola bildirilmesine rağmen hiçbir işlem yapılmaması gibi…”
TBMM Fail–i Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Raporları etrafında şekillenen iftiralara dair;
Tutar’ın bur çerçevede savunmasından bazı anekdotlar:
“iddialara göre TBMM Fail–i Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu, 1994’te Batman Emniyet Müdürü ile durumu görüşürken Emniyet Müdürü, Hizbullah Cemaati mensuplarının askeri kamplarda, jandarmanın denetiminde eğitim gördüğünü, bazı köylerin isimlerini vererek buralarda asker kontrolünde eğitildiklerini beyan etmiş, vali yardımcılarından birisi de söylenenleri tasdik etmiştir. Komisyon üyelerinin, “O halde gidip görelim” demeleri üzerine müdür bozuntusu, “şu anda yok, üzerine gidince kamplar kapatıldı” demiş.
Komisyonun yapısına da işaret eden ve TSK'nın çatışma halinde olduğu PKK ayrıca ona yakın kaynaklı kişilerin ve kuruluşların görüşlerini raporda yer vermesini manidar bulan Tutar; “Söz konusu komisyon da, sadece PKK’lı, PKK sempatizanları veya onların yan kuruluşları olarak faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarına gitmişler, onların anlattıklarından yola çıkarak Hakkımızda raporlar düzenlemişlerdir. Bölgede onca Müslüman şehit olmasına, Müslüman Halkın çektiği mağduriyetler vahamet derecesine varmasına, bir yandan PKK’nin diğer yandan devletin halka yaptığı zulümler anlatılamayacak boyutlara ulaşılmasına rağmen, nedense bu komisyon sadece PKK’nin görüşlerine itibar etmiştir. PKK tarafından şehit edilen tek bir aileyi ziyaret etmeyen, devletin zulmüne maruz kalanların da söyleyeceği şeylerin olabileceğini ekletmeyen komisyon üyeleri, bütün fail–i meçhulleri bize mal etme ucuzluğuna düşmekten kurtulamamıştır. Bu açıdan bakıldığında, söz konusu komisyonun, devleti aklayıp PKK’nin zulümlerini meşru göstermek amacıyla kurulmuş olduğunu sanırsınız.”
Tutar, atılan iftiralara verdiği yanıtlarda dikkat çeken noktalardan bir tanesi de çoğu zaman bir mesele ile ilgili atılan iftiralarda birden çok çelişkinin bir arada olması ve savunmasında bu tür çelişkilere zaman, mekân ve isimler vererek yer vermesi.
Savunmada daha birçok ayrıntıya yer veren Tutar gerek Hüseyin Velioğlu’nun soyadı gerek ise Sülhaddin Ürük’ün nesebi ile ilgili yapılan spekülasyonlara açıklamalar getirir.
Basında Hizbullah ilgili bilgi kirliliğine karşın bir kaynak niteliği taşıyan Savunmalar kitabi kamuoyunun da merak ettiği birçok mesele ile ilgili detaylı bilgiler içermekte. Bunlardan yine bir tanesi bölgedeki köylerden bazılarının Kamp olarak kullanıldığı ile ilgili idi. Konuyla ilgili olarak Tutar, savunmasında bu köylerle ilgili olarak detaylı bilgilere vermekte.
Savunmasında daha birçok konuya açıklık getiren Cemal Tutar, sözlerini şehit Hanili Salih Bey’in idamdan önce kaleme aldığı dizeleri okuyarak;
Gerçi enzar-ı ehibbadan dahi dûr olmuşuz,
Rahmet–i Mevla’ya yaklaşmakla mesrur olmuşuz.