Tabiatın Fıtratına Müdahale
Gezi olaylarından bu yana çevre konusu Türkiye’nin en hassas ‘siyasi’ gündem maddelerinden birisi haline geldi. Fakat Gezi meselesinde çevre aslında tali bir meseleydi. Asıl gündem, çevre gibi meşruiyeti herkesçe kabul görmüş bir olgu üzerinden siyasi dengeyi bozmak, hatta hükümetin düşmesine sebep olacak olaylar zincirini başlatmaktı. Çevre konusunda gerçekten samimi çok küçük bir azınlık dışında aslında kimsenin ağaç diye bir derdi yoktu. Neyse ki, bu manipülatif hareket hedefine ulaşamadı, Türkiye’nin rotasını değiştiremedi.
‘Gezi ruhu’nun Türkiye’de yeni bir çığır açtığını söyleyenler olmuştu. Özellikle çevre hassasiyeti konusunda. Fakat öyle olmadığı görünüyor. Zira en son Yalova Belediyesi’nin ağaç kesimine karşı kimse ayaklanmadı. Şayet iddia edildiği gibi Gezi topluma gerçek bir çevre bilinci aşılasaydı, Yalova bugün CNN dâhil yerli ve yabancı medyanın kameralarıyla dolar taşardı. Fakat CHP’li Belediye, köprülü kavşak projesi için 180 ağaç kestiğini ‘mecbur kaldık’ izahıyla savuşturdu. Henüz kesilmemiş ağaçlar için ülkeyi birbirine katan sivil toplum örgütleri, yolun kenarına devrilmiş, katledilmiş ağaçlar için harekete geçmedi. Yani ‘Gezi ruhu’ devreye girmedi. Çünkü Gezi, sahih bir çevre duyarlılığına dayanmıyordu.
Eğitim, çevre, sağlık gibi konular temel mecrasından çıkarılıp siyasi çekişmelerin konusu haline getirildiğinde sonuç da yalnızca siyasi oluyor. Yani mevzunun bile bir fıtratı var.
Mevzunun fıtrafı demişken, en son kadın-erkek eşitliği konusundaki tartışma da fıtrat kelimesine takıldı malum. Bu tartışmada fıtrat kelimesine alerji duyanlarla gezi ruhunu yüceltenler arasındaki akrabalık da dikkat çekiciydi. 'Ağaçlar kesiliyor, ormanlar katlediliyor' diye pankart açıp, slogan atanlar eylemlerinin arkasındaki temel düşüncenin, tabiatın fıtratını korumak olduğunu akıllarına bile getirmediler. Çünkü temel mesele tabiatın fıtratını korumak, çevre duyarlılığı değildi.
Ağaç keserek, orman katlederek tabiata müdahale etmek kadar, farklı fıtratların zorlama şartlarda eşitlenmeye tabi tutulması da düşünmeye, tartışmaya değer bir konuyken ideolojik bariyerlere takıldı, mevzu mecrasından saptırıldı.
İnsanı ve onun yaşadığı çevreyi terörize edip, fıtratından uzak pratiklere teslim ettiğimizde düşünce de sahihliğini koruyamıyor, sahiplerini tezatlar içinde bırakıyor. Fıtratı zorlayan her tercih, sonunu hayal bile edemediğimiz olumsuzluklarla yüzleştiriyor bizi. Oysa fıtrat bütün yaratılışın özü. Dünyadaki bütün varlığımızın mayası.
Kelimeler arasından kendimize dostlar ve düşmanlar seçmemek, fıtrat gibi kavramlarla barışmak, her meseleyi kendi fıtratı içinde ele almak insani ve fikri namusumuz adına önemli.
İslam, Hıristiyanlık öğretisinin tersine insanın dünyaya temiz bir varlık olarak gönderildiğine inanmamızı ister. Bu nedenle fıtratımız temizdir, güzel ahlaka, iyiye, doğruluğa dönüktür. Bu fıtrata aykırı her hareket bizi kaosa, ifrat ve tefrit arasında bir dengesizliğe götürür ve mutsuz kılar. Belki de fıtratın ne olduğu üzerinde daha çok düşünmek, sorunların çıkış noktasını da daha iyi tespit etmemize yardımcı olur.
(Akşam Gazetesi)