ABD’nin burada işi ne?
1- Modern dünyada meselelerin salt ‘hard power’, yani silahla çözülemeyeceğini biliriz ama hiçbir meselenin silaha başvurmadan çözülmediğini de görürüz.
Türkiye’nin Suriye içinde operasyon yapmaya mecbur kalmasının bir nedeni de ‘söz’ün artık işe yaramadığı evreye gelinmiş olmasıdır.
2- Irak, Suriye bağlamında, haklı olarak hepimizin sorduğu bir soru var;
Binlerce kilometre uzaklıktan ABD’nin burada işi ne?
Aynı soruyu benzer haklılıkla ve çok rahatlıkla diğer Avrupa ülkeleri ve Rusya için de sorabiliriz.
Ne var ki; Amerika’nın ve diğerlerinin niçin burada olduğunu, bugünden bölgeye bakarak anlayamayız.
Bunun için biraz tarihin derinliklerine dalmak, biraz da batı mantalitesinin nasıl oluştuğuna/çalıştığına bakmak gerekir.
Çünkü; bugünkü durumu büyük ölçüde geçmişi dile getirişimiz, algılayışımız ve tasavvur ediş tarzımız belirler.
Böyle olunca;
Meseleye Batı (Avrupa ve Amerika) gözüyle bakınca…
3- 1857 yılında Polonya’da doğan, ancak daha sonra İngiliz vatandaşlığına geçen ve çağdaş İngiliz edebiyatının köşe taşlarından kabul edilen Joseph Conrad 1904 yılında yazdığı Nostromo isimli romanında diyor ki;
“Kimin iyi yerli, kimin kötü yerli olduğunu biz Batılılar kararlaştırırız, çünkü tüm yerliler bizim tanımamız sayesinde var oluyor. Yerlileri biz yarattık, konuşmayı ve düşünmeyi öğrettik…”
Yani günümüzün Batı’sı, Batı dışı tüm dünya üzerinde egemenlik hakkı olduğuna ve bu hakkı kullanmanın kendileri açısından ahlaki bir zorunluluk içerdiğine inanır.
Bu nedenle yine aynı kitapta Conrad; “dünya istesin ya da istemesin, biz dünyanın işlerini yürütmekle görevliyiz…” der.
Uzun süredir Batı ile Batı dışı dünya arasındaki ilişki yukarıdaki söylemlerden de anlaşılacağı gibi tek taraflı bir ilişki olup; “sistemli bir şekilde beş yüzyıl önce başlayan bu değiş tokuş boyunca, pek az değişiklik gösteren başlıca fikir, net ve kuşku göstermeyen bir ‘biz’ ile ‘onların’ varlığı fikrine” dayanır.
Beş yüzyıl boyunca tanımlayan ve anlamlandıran Batı, bu ilişkiyi her zaman, çoğu kez haksız biçimde de olsa, kendi lehine kurgulamıştır.
Üstelik bu eylemi topyekûn yapmıştır/yapmaktadır.
“Kendi ülkelerindeki tavırları ilerici ve hayran olunası duygularla dolu olan aydın, sanatçı ve gazetecilerin, sıra kendi adlarına ülkeleri dışında yapılanlara gelince tam tersi bir tavır takınarak bu uygulamalarla şaşırtıcı bir biçimde işbirliği yapmasıdır. (…) En eleştirel, en Batı karşıtı Batılı söylemde bile dünyanın önem ve anlam taşıyan söylem ve yaşam kaynağının Batı’da olduğuna dair kesin bir inanç vardır.”
4- Yeniden günümüze ve bölgeye gelirsek;
Batı’nın (ABD’nin) haksız ve ahlaksız bir hal içinde bulunduğunu hatırlatmak ve onları durdurmak için sert güç (savaş dahil) kullanmanın kaçınılmazlığı yanında;
Meselenin tarihi ve ahlaki kökenlerine inmeksizin, Batı’ya ve dünyaya, tarihten ve zamandan bağımsız olarak ‘iyi’ ve ‘kötü’nün varlığı üzerinden bir söylem, bir itiraz geliştiremez isek; Batı, dünya bizden sorulur… demeye devam edecektir.
Aksi halde Batı; tabi ya da aşağı ırkların üstündeki denetimimizi sürdürmemiz, uygarlığımızın bize yüklediği bir sorumluluktur, demeye devam edecektir.
Türkiye gibi ülkelere de; kendileri için yaptığımız onca şeyden sonra değerimizi bilmiyorlar, diye bakacaklardır. (Akşam)