Peygamber’den Sonra Hz. Fatıma
Ehl-i Sünnet kaynaklarında Peygamber’in vefatından sonra Hz. Fatıma’nın evine saldırı düzenlendiği konusu var mıdır? Kaynaklarıyla beraber açıklayınız.
Konuyla ilgili Ehl-i Sünnet kaynaklarda nakledilenlerden bazı örnekler vererek kararı sizin hür vicdanınıza bırakıyoruz:
Sahih-i Buhari’de üç yerde ve diğer birçok muteber bilinen kaynakta cüzî farklarla Ümm-ül Mu’minin Âişe’den şöyle nakletmektedir: “Resulullah’ın (s.a.a) kızı Fâtıma, Resulullah’ın vefatından sonra Ebu Bekir’e gelerek Medine’de kendisine verilenleri, Fedek’i ve Hayber humsundan geri kalanı istedi; Ebu Bekir de bundan çekinerek Resullah’ın şöyle buyurduğunu iddia etti: “Biz miras bırakmayız; bizim bıraktığımız sadakadır.” Bunun üzerine Hz. Fâtıma öfkelenerek Ebu Bekir’e küstü ve ölünceye dek bir daha onunla konuşmadı.”[1]
Sahih-i Tirmizî’de ise şöyle nakletmektedir: “Fâtıma Ebu Bekir ve Ömer’in yanına gelerek Resulullah’tan kalan mirasını istedi; Onlar da ‘Biz Resulullah’ın “Ben miras bırakmam” hadisini duyduk’ dediler; bunun üzerine Fâtıma “Vallahi asla sizinle konuşmam artık” dedi ve ölünceye dek bir daha onlarla konuşmadı. Fâtıma Resulullah’tan sonra altı ay yaşadı ve vefat ettiğinde ise eşi Ali onu geceleyin defnetti namazını da kendisi kıldırdı ve Ebu Bekir’e izin vermedi.”[2]
Ehl-i Sünnet âlimlerinden İbn-i Kuteybe “El-İmâmet-u Ves-Siyâse” kitabının “Ali’nin Biatının Keyfiyeti” bölümünde şu bilgilere yer vermiştir: “Ebu Bekir bir ara biatten kaçınıp Ali’nin evine toplananları aradı ve Ömer’i onların peşine gönderdi. Ömer Ali’nin kapısına gelerek onlara seslendi; dışarıya çıkmaktan çekinince odun getirmelerini istedi ve onlara şöyle bağırdı: ‘Ömer’in canını elinde tutana (Allah’a) andolsun ki dışarıya çıkarsınız ya da evi içindekilerle birlikte yakacağım.’ ‘Ey Ebâ Hafs (Ömer) bu evin içerisinde Fâtıma vardır’ dediklerinde ‘Farketmez’ diye cevap verdi...”[3]
Yine aynı bölümün bir diğer yerinde şöyle nakletmektedir: “Ömer Ebu Bekir’e Şöyle dedi: ‘Hadi kalk Fâtıma’ya gidelim; biz onu gazaplandırdık.’ Birlikte Fâtıma’ya gelip görüşmek için izin istediler; fakat Hz. Fâtıma izin vermedi; bu sefer Hz. Ali’ye geldiler; o da onları Fâtıma’nın yanına götürdü; yanında oturduklarında Hz. Fâtıma yüzünü duvara doğru çevirdi; selam verdiler; cevaplarını vermedi...Sonra Hz. Fâtıma onlara hitap ederek şöyle konuştu: ‘Size Resulullah’tan bir hadis nakledersem tasdik eder misiniz?’ Evet dediler; şöyle devem etti: ‘Sizi Allah’a ant verdiriyorum, Peygamber’den benim hakkımda ‘Fâtıma’nın rızası benim rızamdır; Fâtıma’nın gazabı benim gazabımdır; kim benim kızımı severse beni sevmiştir; kim Fâtıma’yı hoşnut ederse beni hoşnut etmiştir; kim onu gazaplandırırsa beni gazaplandırmış olur’ buyurduğunu duydunuz mu? Onlar da evet duyduk cevabını verince Hz. Fâtıma şöyle dedi: ‘Allah ve melekleri şâhid olsunlar ki siz ikiniz beni gazaplandırdınız ve hoşnut etmediniz. Peygamber’in yanına vardığımda mutlaka sizi şikâyet edeceğim.’ Bunun üzerine Ebu Bekir ağlayarak ‘Allah’ın ve senin gazabından Allah’a sığınırım’ deyince, Hz. Fâtıma şu cevabı verdi: ‘Allah’a andolsun ki kıldığım her namazın ardından sana beddua edeceğim...”
Ömer b. Hattab der ki:”Allah Teâlâ Resulünü kendine davet ettikten sonra (Resulullah’ın vefatından sonra) Ali, Zübeyr ve beraberindekilerin bizden ayrıldıklarını, bize muhalif olarak Fâtıma’nın (s.a) evinde toplandıklarını bildirdiler.”[4]
Tarihçiler, Ebubekr’e biatten sakınarak Ali ve Zübeyr’le birlikte Hz. Fâtıma’nın (s.a) evinde toplananları şöyle kaydederler:”Abbas b. Abdulmuttalib, Utbe b. Ebuleheb, Selman-i Farsi, Ebuzer-i Gıffari, Ammar b. Yasir, Miktad b. Esved, Berra b.Azib, Ubey b. Ka’b, (S.a.a)’d b. Ebi Vakkas, Talha b. Abdullah, Haşimoğulları, Ensar’la Muhacirlerden bir grubu.[5]
Ali ve beraberindekilerin Ebubekr’e biat etmekten sakınarak Hz. Fâtıma’nın evinde toplanmaları konusu tarih kitaplarında, Sahihlerde ve Müsnetlerde, kelam, rical ve diğer kitaplarda tevatür haddinde nakledilmiş ve bunun doğruluğunda hiç bir şüpheye yer verilmemiştir. Fakat bu kitapların yazarları, istemeyerek kalemlerinin işlediği miktar dışında, Hz. Fâtıma’nın (s.a) evine sığınanlarla hâkim gücün aralarında vuku bulan bütün olayları beyan etmekten hoşlanmadıkları için açıklamamışlardır. Bu önemli tarihî olay hakkında Belazurî’nin kısa olarak kaydetmiş olduğu sözleri şöyledir:
“Ali Ebubekr’e biat etmekten sakınınca Ebubekir zorla da olsa onu kendi yanına getirmesi için Ömer’i görevlendirdi! Ömer de Ebubekr’in emrini yerine getirmek istediğinde Ali’yle aralarında bir tartışma geçti. Bunun üzerine Ali Ömer’e şöyle dedi:
“Sütü iyi sağ; çünkü onun yarısı da senin olacak! Vallahi bugün onun hilafeti için harcadığın çabalar, yarın seni diğerlerinden öne geçirip hilafeti sana teslim etmesi içindir.”[6]
Ebubekir ölüm yatağında diyordu ki:”Dünyada üç şey dışında hiç bir şeye üzülmedim; keşke bu üçünü yapmasaydım: ... Keşke bana karşı savaş için kapanmış da olsaydı Fâtıma’nın evinin kapısını açmasaydım...”
Yakubi Ebubekr’in bu alandaki sözünü Tarih’inde şöyle kaydeder:”Keşke ben Resulullah’ın kızı Fâtıma’nın kapısını -gerçi bana karşı savaşa hazırlanmak kapanmış- açıp adamları içeri salmasaydım.”[7]
* * *
Hz. Fâtıma’nın (s.a) Evine Saldırı
Meşhur tarihçiler Ebubekr’in emriyle Hz. Fâtıma’nın (s.a) evine saldıranların şunlar olduğunu kaydederler:Ömer b. Hattab, Halid b. Velid, Abdurrahman b. Avf, Sabit b. Kays-i Şemmas, Ziyad b. Lübeyd, Muhammed b. Müslime, Zeyd b. Sabit, Seleme b. Selamet b. Vakş, Seleme b. Eslem, Useyd b. Huzeyr.[8]
Tarih ve siyer sahipleri bu şahısların Hz. Fâtıma-i Zehra’nın (s.a) evine saldırıp nasıl içeri girdiklerini ve oraya sığınanlara nasıl davrandıklarını şöyle kaydederler:Başta Ali b. Ebutalib ve Zübeyr olmak üzere Ebubekr’e biat etmekten sakınan Muhacirlerden bir grubu silahlı oldukları halde öfkeyle Fâtıma’nın (s.a) evine girdiler.[9]
Ensar ve Muhacirlerden bir grubunun Resulullah’ın (s.a.a) kızı Fâtıma’nın evine sığınıp Ali b. Ebutalib’in etrafında toplandıklarını Ebubekir ve Ömer’e haber verdiler.[10]Onlara, Fâtıma’nın evinde toplananların hilafet konusunda Ali b. Ebitalib’e biat etmek istediklerini söylediler.[11]Bunun üzerine Ebubekir Ömer b. Hattab’a Fâtıma’nın evine giderek onları oradan dışarı çıkararak topluluklarını dağıtmasını ve direnecek olurlarsa, onlarla savaşmasını emretti.
Ebubekr’in bu emri üzerine Ömer eline bir meşale alarak Fâtıma’nın evine doğru yola koyuldu; Fâtıma’nın evini içindekilerle birlikte yakmak istiyordu. Hz. Fâtıma (s.a) Ömer’in karşısına çıkarak ona hitaben:”Ey Hattab’ın oğlu! Bizim evimizi mi yakmaya geldin?!” dedi. Ömer, “Evet!” dedi, “ya da ümmetin kabul ettiğini kabul edersiniz (Ebubekire biat edersiniz).”[12]
Belazuri bunu şöyle nakleder:”Ey Hattab’ın oğlu! Beni evimin içinde yakmaya mı geldin?!” dedi. Ömer, “Evet!...” dedi.[13]
Bu olaydan yıllar sonra Abdullah b. Zübeyr kendi hükumetine teslim olmaları için Mekke’de Haşimoğulları’na baskı uyguladı. Haşimoğulları bunu kabul etmeyince onları bir dağın arasında toplayıp odun getirerek hepsini ateşte yakmalarını emretti!
Abdullah b. Zübeyr’in kardeşi Urve b. Zübeyr kardeşinin bu hareketine geçerlilik kazandırmak için Ebubekir’e biat olayında Ömer’in Hz. Fâtıma’nın evini yakmak için görevlendirilmesini delil göstererek şöyle dedi:”Kardeşimin bu hareketi sadece bir tehditti; nitekim geçmişte de biat etmeyen Haşimoğulları’nı odun toplayarak yakmayla tehdit ettiler!”[14]
Urve’nin “geçmiş”ten maksadı Haşimoğulları’nın Ebubekir’e biat etmekten sakındıkları için Fâtıma’nın evinin etrafında odun toplayarak evi içindekilerle birlikte yakmaya kalkışmaları olayıdır.
Yakubî kendi Tarih’inde şöyle kaydeder:”Onlar bir grupla Ali’nin evine saldırdılar... bu arada Ali’nin kılıcı kırılınca, saldıranlar Ali’nin evine girme cüreti buldular!”[15]
Taberi de Tarih’inde şöyle yazar:”Ömer, Talha ve Zübeyr’le muhacirlerden bir grubunun sığınmış olduğu Ali’nin evine saldırdı. Zübeyr kılıcını çekerek ona karşı koymak istedi. Fakat tam o sırada ayağı kayarak kılıç elinden yere düştü. Bunun üzerine eve saldıranlar toplanarak onu tutukladılar...”[16]
Ebubekir-i Cevheri ise şöyle nakleder: Ali, “Ben Allah’ın kulu ve Resulullah’ın (s.a.a) kardeşiyim dedi! Nihayet onu Ebubekir’in yanına götürerek Ebubekir’e biat etmesini istediler. Bunun üzerine Ali şöyle dedi:”Ben hükümet ve hilafete sizlerden daha layığım. Ben size biat etmem; aksine sizin bana biat etmeniz gerekiyor. Siz hilafeti Resulullah’ın akrabaları ve yakınları olmanız bahanesiyle Ensar’dan aldınız; onlar da sizin bu deliliniz gereğince onu size bıraktılar. Ben de sizin Ensar’a getirmiş olduğunuz delili getiriyorum. O halde eğer nefsani heveslerinize uymuyorsanız ve eğer Allah’tan korkuyorsanız bizim hakkımızda insafla hakemlik edin; Ensar’ın size hak verdiği gibi beni resmen tanıyın; aksi durumda bile bile bize karşı yaptığınız bu zulmün vebalı sizin üzerinizedir.”
Ömer, “Biat etmeden kurtulamazsın” dedi. Ali ise, “Ey Ömer!” dedi, “Sağdığın bu sütün yarısı sana ulaşacaktır. Ebubekir’in hükumetinin temellerini bugün sağlamlaştır ki yarın onu sana bıraksın. Vallahi ne seni dinlerim ve ne de ona uyarım.” Ebubekir ise, “Bana biat etmezsen seni mecbur etmem” dedi. Ebu Ubeyde-i Cerrah da şöyle devam etti: “Ya Ebe-l Hasan! Sen gençsin; bunlar ise Kureyş’ten ve senin yaşlı akrabalarındırlar! Sen ne onların tecrübesine sahipsin ve ne de işleri onlar kadar bilirsin! Bence böyle önemli bir sorumluluğu üzerine alması için Ebubekir senden daha güçlü, sabırlı ve işbilirdir! O halde sen de ona uyarak hükümeti ona bırak. Ömrün yeter de uzun bir zaman yaşarsan hem fazilet açısında, hem Resulullah’a yakın olman açısından ve hem de İslam’da önceliğin, dini sağlamlaştırmak konusunda çabaların açısından bu makama geçmeğe herkesten daha layık olursun!”
Ali, “Ey Muhacirler!” dedi, “Allah’tan çekinin; hükümet ve hilafeti Muhammed’in (s.a.a) evinden çıkarıp kendi evlerinize, kendi mahalleniz ve kendi kabilelerinize götürmeyin; onun ailesini halkın arasındaki makamlarından düşürmeyin ve haklarını ayaklar altında çiğnemeyin. Ey muhacirler; vallahi aramızda Kur’an okuyan, din işlerini bilen, Resulullah’ın (s.a.a) sünnetinden haberdar olan ve yönetim işinden anlayan biri olduğu müddetçe bu ümmetin işlerini üstlenmeye biz Ehl-i Beyt sizlerden daha layığız. Vallahi bütün bunlar bizde vardır. O halde nefsî heveslerinize uymayın; aksi durumda haktan adım adım uzaklaşırsınız.”
İmam Ali’nin bu sözlerini duyan Buşr b. Sa’d ona şöyle dedi: “Ensar Ebubekir’e biat etmeden önce senin bu sözlerini duysaydı senin hükümet ve önderliğini kabul etmede hatta iki kişi bile birbiriyle ihtilaf etmezlerdi; ama iş işten geçti ve onlar Ebubekir’e biat ettiler!!” Böyelce Ali orada Ebubekir’e biat etmeden eve döndü.[17]
Yine Ebubekir-i Cevheri şöyle der:”Fâtıma, Ali ve Zübeyr’e nasıl davranıldığını görünce evinin kapısında durarak Ebubekir’e şöyle dedi: Ey Ebubekir! Ne kadar çabuk Resulullah’ın (s.a.a) ailesine karşı hile yapmaya başladın! Vallahi hayatta olduğum müddetçe Ömer’le konuşmayacağım.”[18]
Diğer bir rivayette ise şöyle geçer:”Fâtıma hıçkırıklar içinde evden dışarı çıktı, halkı iterek evden uzaklaştırmaya başladı...”[19]
Yakubî de kendi Tarih’inde şöyle kaydeder:”Fâtıma dışarı çıkarak evini işgal edenlere şöyle hitap etti: “Evimden dışarı çıkın; aksi durumda vallahi başımı açarak Allah’a şikayette bulunurum.” Fâtıma’nın evine saldıranlar bu tehdidi duyunca dışarı çıkarak oradan uzaklaştılar.”[20]
Mes’udî kendi Tarih’inde şöyle yazar:”Sakife’de Ebubekr’e biat edilmesinin peşinden Salı günü biat edenler mescidde biatlerini yeniledikten sonra Ali (a.s) evden çıkarak Ebubekir’e şöyle hitap etti: “Müslümanların işlerini bozdun, bizimle hiç danışmadın ve hakkımızı görmezlikten geldin.” Ebubekir ise, “Doğru söylüyorsun; ama ben fitne çıkmasından korktum” dedi.”[21]
Yakubî yine şöyle kaydeder:”Bir grup Ali’nin etrafında toplanarak ona biat etmek istediler. Ali (a.s) onlara, “Yarın sabah başlarınızı tıraş ederek burada hazır olun” dedi, ama yarın onlardan üç kişi dışında kimse gelmedi!”[22]
Bu olaydan sonra Ali (a.s) geceleyin Fâtıma’yı bir bineğe bindirerek bir bir Ensarın kapısına götürüyor, hakkını geri alması için onlardan kendisine yardım etmelerini istiyordu. Fâtıma (s.a) da onlardan Ali’ye (a.s) yardım etmelerini istiyordu. Fakat Ensar diyordu ki:”Ey Resulullah’ın kızı! Biz bu adama (Ebubekir’e) biat ettik ve iş işten geçti!! Amcan oğlu Ali hilafete geçmek için Ebubekir’den önce davranmış olsaydı, elbette ki biz ondan başkasını kabul etmezdik.”
“Ali (a.s) ise “Ben Resulullah’ın (s.a.a) cenazesini gusül vermeden ve kefen etmeden evinde bırakarak hilafeti ele geçirmek için halkla savaşmam mı gerekiyordu?” diyordu.”
Fâtıma (s.a) da şöyle ekliyordu:”Ebu-l Hasan yapılması yakışanı yaptı. Onlar öyle bir iş yaptılar ki onun hesabını Allah soracaktır ve buna cevap vermek zorundadırlar.”[23]
Muaviye, Ali’ye (a.s) yazdığı mektupta Yakubî’den naklettiğimiz bu konuya şöyle değinmektedir: “Hatırlıyorum ki, dün insanlar Ebubekr-i Sıddık’a biat edince, evindeki mahremini (Hz. Zehra’yı) bir eşeğe bindirerek Hasan’la Hüseyin’in ellerini tutup sana yardım etmeleri için Bedir’dekilerin ve İslam’ın öncülerinin hepsinin kapılarını çaldın. Eşinle onların kapısına gittin, iki oğlunu iki senet olarak gösterip Resulullah’ın (mağaradaki) arkadaşına karşı onları tahrik ettin! Ama dört-beş kişiden başka hiç kimse sana olumlu cevap vermedi. Vallahi eğer sen haklı olsaydın şüphesiz hepsi sana yönelir, davetini kabul ederlerdi. Ama sen yersiz bir iddiada bulundun, hiç kimsenin inanmadığı bir söz söylüyordun ve olmayacak bir şey yapmak istiyordun.
Ne kadar da unutkan olsam, seni kıyama teşvik eden Ebusüfyan’a “Emrimde iradeli ve sebatlı kırk kişi olsaydı onlara karşı kıyam ederdim...” diye cevabını verdiğini çok iyi hatırlıyorum.”[24]
Muammer, Zuhri’den, o da Ümm-ül Müminin Aişe’den naklettiği rivayette, Resulullah’ın (s.a.a) mirası konusunda Fâtıma’yla (s.a) Ebubekir arasında geçen tartışmalara işaret edilmiştir. Aişe bu hadisin sonunda şöyle diyor:”Fâtıma yüzünü Ebubekir’den çevirdi ve hayatta olduğu müddetçe onunla konuşmadı. Fâtıma Resulullah’tan (s.a.a) sonra altı ay yaşadı. Ölümünden sonra da eşi Ali Ebubekir’e haber vermeden gizlice ona namaz kılıp toprağa verdi.
Hz. Zehra’nın varlığı Hz. Ali’ye saygı duyulmasına sebep oluyordu. Fâtıma hayatta olduğu müddetçe halk Ali’ye saygı gösteriyordu. Ama Fâtıma ölür-ölmez halk ondan yüz çevirdi. Fâtıma Resulullah’tan (s.a.a) sonra sadece altı ay yaşadı.”
Muammer der ki: O sırada bir Zuhri’ye, “Bu altı ay içinde Ali Ebubekir’e biat etti mi?” diye sorunca şöyle cevap verdi:”Hayır; bu müddet içerisinde Ali ve Haşimoğulları’ndan hiç kimse Ebubekir’e biat etmedi.[25] Ancak Ali biat ettikten sonra diğerleri de biat ettiler. Ali, Fâtıma’nın ölümünden sonra halkı kendisine karşı ilgisiz bulunca, Ebubekir’e biat etmek zorunda kaldı...”[26]
Bunlar, en meşhur Sünni kaynaklarda bu konuda nakledilen bazı belgeler. Tabi işin daha ileri boyutları, yani Hz. Fâtıma’nın evinin kapısının yakılması, bu olayda aldığı darbeyle bebeğini düşürmesi gibi rivayetleri bu kaynakların çoğu nakletmemiştir. Ancak nadir ve işareten de olsa bunu teyid eden bazı kayıtlara rastlamak da mümkündür. Burada bunlardan bir iki örnekle yetinmek istiyoruz:
Tarihlerin yazdığına göre, Bedir savaşında müşriklerden esir alınan kimselerden birisi de Resulullah’ın kızı (veya daha doğrusu üvey evlatlığı olan) Zeyneb’in kocası idi. Allah Resulü onu azad ederken, Zeyneb’i Medine’ye gelmesi için serbest bırakmasını şart koştu; o da kabul etti. Bir ay sonra Allah Resulü Sahabeden iki kişiyi Zeyneb’i getirmeleri için Mekke’ye gönderdi. Onlar Mekkeye geldiklerinde Kocası gündüz vakti Zeyneb’i söz konusu sahabilere teslim etmek için onu dışrıya çıkardı. Ancak Kureyşliler onun bu hareketini kendilerine yediremeyip arkalarından onları aramaya koyuldular ve Zi-Tuvâ denilen yerde onlara ulaştılar. Aralarından Hebâr İbn-ül Esved isimli birisi elindeki mızrakla Zeyneb’i korkutmaya başladı. Bunun üzerine hamile olan Zeyneb, kanama geçirdi ve Medine’ye döndüğünde çocuğunu düşürdü... Sonradan Allah Resulü (s.a.a) bu acı olayın müsebbibi olan Hebâr İbn-ül Esved’in kanını heder olarak ilan etti. Yani bulunduğu yerde öldürülmesini emretti.
İbn-i Eb-il Hadid-i Mutezili bu olaydan bahsederken diyor ki: “Ben bu haberi Üstadım Ebu Cafer Nakib’e okuduğumda o şöyle demişti: “Resulullah’ın Zeyneb’i korkutup da çocuğunu düşürmesine vesile olan kimsenin kanını mübâh sayıyorsa, bundan anlıyoruz ki eğer diri olsaydı, Fâtıma’yı korkutup da çocuğunu düşürmesine vesile olan kimsenin de kanını mübâh sayardı!!!” Ben dedim ki “O zaman Fâtıma’yı korkuttukları için Muhsin’i düşürdüğü rivayetini senden (başkalarına) nakledeyim mi?” O “Hayır dedi, benden bunun ne doğruluğunu, ne de yanlışlığını, hiç birisini nakletme. Zira ben bu konuda çekimserim. Çünkü bu konudaki rivayetler benim yanımda çelişkilidir!!!”[27] Ne dersiniz? Üstad Ebu Cafer neden önce kendisi bu iki olay arasında böyle bir bağlantı kuruyor. Fakat hemen ardından toparlanıp çekimser hal alıyor?! Nedir çekiniyor acaba? Sonra onun “Yanımda olan” diye bahsettiği o çelişkili rivayetler bugün neden gözükmüyor Sünni kaynaklarda?!”
Bu tür rivayetlerin başına getirilenlere bir nazire olsun diye bir başka ilginç olaydan bahsedeyim size: “Bakın iki âlimin kitabında (ki bunlardan birisi Şii, diğeri ise Sünnidir; Yani Şia alimi İbn-i Şehraşub’un Menakıb-u Âl-i Ebi Tâlip kitabında ve Sünni alimlerden Kencî-i Şâfiî’nin Kifâyet-ut Tâlip kitabında) deniliyor ki: “İbn-i Kuteybe’nin “El-Meârif” isimli kitabında şöyle yazmaktadır: “Fâtıma’nın evlatları, Hasan, Hüseyin, Zeynep ve Ümm-ü Külsüm’dür. Muhsin isimli çocuğu ise Kunfuz Advî’nin (Ömer’in kölesi) darbesiyle (annesinin karnında) öldürüldü.” [28] Ancak iki meşhur alimin kitabında geçen kayıt, bugün baktığımızda İbn-i Kuteybe’nin “El-Meârif” kitabında gözükmüyor. Bugünkü baskılarda şöyle yazılmıştır: “...Muhsin isimli çocuğu ise küçük yaşta vefat etmiştir!”
Büyük Sünni alimlerden Şehristani ise “El-Milel-u Ven-Nihel” kitabında bu rivayeti kendi adına nakletmeğe cesaret edememiş ve Mutezile alimlerinden Nezzam’ın görüşü olarak nakletmiştir! Evet Şehristani diyor ki, Nezzam Şöyle diyordu: “Ömer, biat gününde Fâtıma’nın karnına vurdu. O da bunun etkisiyle karnındaki çocuğunu düşürdü!!”[29]
Hatip Bağdadî ise Nezzam’ın görüşünü naklederken “Ömer, Fâtıma’nın karnına vurdu” bölümünü nakletmiş; ama “Karnındaki çocuğunu düşürdü” kısmını nakletmekten vazgeçmiştir![30]
Bu naklettiklerimizi, Hz. Fâtıma hakkında Resulullah’ın (s.a.a) “Fâtıma benim vücudumun bir parçasıdır; onu inciten beni incitir, beni inciten Allah’ı incitir” Veya “Fatma’nın rızası Allah’ın rızasıdır; Onun gazabı Allah’ın gazabıdır” ve benzer onlarca buyruğunun yanına koyup değerlendirin ve ortaya çıkan korkunç ve ibret verici tabloyu kendiniz tahmin edin!(EHLADER)
- - - - - - - - - - - -
[1] Sahih-i Buhârî’de şu üç yerde nakledilmiştir: Humus konusu, 2. Hadis, Bed-ül Halq kitabı, Hayber gazvesi babı, El-Ferâiz Kitabı, “Biz miras bırakmayız...” hadisi babı. Aynı rivayet cüzî farklarla Sahih-i Müslim’de, Cihâd kitabında, Müsned-i Ahmed’de, C.1, S.6, Sünen-i Beyhaki’de, C.6, S.300 ve diğer bir çok kaynakta nakledilmiştir.
[2] Sahih-i Tirmizi, C.1, Resulullah’ın bıraktıkları babı.
[3] Bu olayı diğer bir çok Sünnî kaynağı da nakletmiştir; örneğin şu kaynaklara bakılabilir: Kenz-ül Ummâl, C.3, S.139, Er-Riyâz-ün Nazire, C.1. S.218, Tarih-ül Hamis, C.2, S.169, Ensâb-ül Eşrâf, C.1, S.586, Tarih-i Yakubî, C.2, S.126, Müruc-üz Zeheb, C.2, S.100, Şerh-i Nehc-ül Belâğa İbn-i Eb-il Hadid), C.1, S.134.
[4] Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.1, s.55; Tarih-i Taberi, c.2, s.566 ve Avrupa basımı, c.1, s.1822; İbn-i Esir, c.2, s.124; İbn-i Kesir, c.5, s.246; Safvet-us Sefve, c.1, s.97; Şerh-u Nehc-il Belağe-i İbn-i Ebi-l Hadid, c.1, s.123; Tarih-i Suyuti, “Biat-ı Ebubekr” bölümü, s.45; İbn-i Hişam, c.4, s.338; Teysir-ul Vusul, c.2, s.41.
[5] Bunun dışında bunların hepsinin Ebubekr’e biat etmekten sakınarak Hz. Fâtıma’nın (s.a) evinde toplandıklarını gösteren diğer kaynaklar da vardır. Bu kaynaklar arasında bunlardan bazılarının isimleri geçmiş ve bu kişilerin “Ali”ye biat etmeye geldikleri eklenmiştir. Bkz. er-Riyaz-un Nedare, c.1, s.167; Tarih-u Hamis, c.1, s.188; İbn-i Abdurabbih, c.3, s.64; Tarih-u Ebu-l Feda, c.1, s.156; İbn-i Şuhne el-Kamil’in haşiyesinde, s.112; Cuheri İbn-i Ebi-l Hadid’in rivayetine göre, s.2, s.130-134; el-Halebiyye, c.3, s.394 ve 397.
[6] Ensab-ul Eşraf -Belazuri-, c.1, s.587.
[7] Tarih-i Yakubi, c.2, s.619 ve Avrupa basımı, c.1, s.2140 Ebubekr’in ölümünden bahsederken; Muruc-uz Zeheb-i Mesudî, c.1, s.414; İbn-i Abdurabbih, c.3, s.69, Ömer’in Ebubek’den sonra hilafete geçirilmek istenmesinden bahsederken; Kenz-ul Ummal, c.3, s.135; Muntehab-u Kenz, c.2, s.171; el-İmamet-u ves Siyase, c.1, s.18; Kamil-u Muberrid İbn-i Ebi-l Hadid’in Şerh-u Nehc-il Belağa’sının nakine göre, c.1, s.130-131; Sakife-i Cevheri, Nehc-ul Belağa’nın rivayetine göre, c.9, s.130; Lisan-ul Mizan, c.4, s.189; Tarih-i İbn-i Asakir Ebubekr’in hayatı bölümünde; Mirat-uz Zaman-i Sıbt- ibn-i Cevzî; Tarih-i Zehebî, c.1, s.388; Emali-i Ebu Ubeyde, s.131, bu kitapta Ebubekr’in sözleri şöyle geçer: Yapmamam gerektiği halde yaptığım üç şey falan ve filan şeydir.” Falan ve filan işin ne olduğunu söylememiştir!
[8] Tarih-i Taberi, c.2, s.443 ve 444; Sakife-i Ebubekir-i Cevheri İbn-i Ebi-l Hadid’in Şerh-u Nehc-il Belağe’sinin nakline göre, c.1, s.130-134 ve c.2, s.819..
[9] er-Riyaz-un Nedare, c.1, s.218; Sakife-i Ebubekr-i Cevheri, İbn-i Ebu-l Hadid’in Şerh-u Nehc-il Belağe’sinden naklen, c.1, s.132 ve c.6, s.293; Tarih-u Hamis, с.2, s.169.
[10] Tarih-i Yakubi, c.2, s.126.
[11] Şerh-u Nehc-il Belağe-i İbn-i Ebi-l Hadid, c.1, s.134; İbn-i Şühne Haşiye-i el-Kamil’de, c.11, s.113.
[12] İbn-i Abdurabbih, c.3, s.64; el-Feda, c.1, s.156.
[13] Ensab-ul Eşraf,-i Belazuri, c.1, s.586; Kenz-ul Ummal, c.3, s.140; er-Riyaz-un Nedare, c.1, s.167; Sakife-i Cevheri, Şerh-u Nehc-il Belağe-i İbn-i Ebi-l Hadid’den naklen, c.1, s.132, 134 ve c.6, s.2; Tarih-u Hamis, c.1, s.178; Tarih-i İbn-i Şuhne, s.113, Haşiye-i Kamil-i Muberrid, c.11, s.113.
[14] Muruc-uz Zeheb, c.2, s. 100; Şerh-u Nehc-il Belağe-i İbn-i Ebi-l Hadid, c.20, s.481, İmam Ali’nin “mâ zale-z Züneyr minna hatta neşee ibnuhu” sözünün şerhinde.
[15] Tarih-i Yakubi, c.2, s.126.
[16] Tarih-i Taberi, c.2, s.443 ve 446 ve Avrupa basımı, c.1, s.1818, 1820 ve 1822; Abkeriyye-i Akkad, s.173. Aşağıdaki kaynaklarda Zübeyr’in kılıcının kırıldığı geçer: er-Riyaz-un Nedare, s.168; Tarih-i Hamis, c.1, s.188; Şerh-u Nehc-il Belağe-i İbn-i Ebi-l Hadid, c.2, s.58, 122, 132, 134 ve c.6, s.2; Kenz-ul Ummal, c.3, s.128.
[17] Sakife-i Cevheri, İbn-i Ebi-l Hadid’in Şerh-u Nehc-il Belağe’sından naklen, c.2, s.2-5.
[18] Sakife-i Cevheri, İbn-i Ebi-l Hadid’in Şerh-u Nehc-il Belağe’sından naklen, c.1, s.134 ve c.2, s.2-5.
[19] Sakife-i Cevheri, İbn-i Ebi-l Hadid’in Şerh-u Nehc-il Belağe’sından naklen, c.1, s.134.
[20] Tarih-i Yakubî, c.2, s.126.
[21] Muruc-uz Zeheb-i Mesudî, c.1, s.12-14, biraz farkla.
[22] Tarih-i Yakubî, c.2, s.126; Şerh-u Nehc-il Belağe-i İbn-i Ebi-l Hadid, c.2, s.4.
[23] Sakife-i Cevheri, İbn-i Ebi-l Hadid’in Şerh-u Nehc-il Belağe’sından naklen, c.6, s.25-28; İbn-i Kuteybe, c.1, s.12.
[24] Şerh-u Nehc-il Belağe-i İbn-i Ebi-l Hadid, c.2, s.67; Sıffin-i Nas-i Muzahim, s.182.
[25] Tesyir-ul Vusul, c.2, s.46’da şöyle geçer: Vallahi ne o ve ne de Haşimoğulları’ndan hiç kimse ...
[26] Bu hadisi özet olarak şu kaynaklardan naklettik: Tarih-i Taberi, c.2, s.448 ve Avrupa basımı, c.1, s.1825; Sahih-i Buharî, Kitab-u Meğazi, Gazve-i Hayber, c.3, s.38; Sahih-i Müslim, c.1, s.72 ve c.5, s.153, Resulullah’ın “nehnu la nures, Müsned-i Ahmed b. Hanbel, terekna sadakatun” buyruğu babı, Tarih-i İbn-i Kesir, c.5, s.285-286; İbn-i Abdurabbih, c.3, s.64; Tarih-i İbn-i Esir, c.2, s.126 -özet olarak kaydetmiştir-; Kitayet-ut Talib-i Genci, s.225-226; Şerh-u Nehc-il Belağe-i İbn-i Ebi-l Hadid, c.1, s.122; Muruc-uz Zeheb, c.2, s.414; et-Tenbih-u vel İşraf, s.250, bu kitapta şöyle geçer: “Fâtıma hayatta olduğu müddetçe Ali biat etmedi”; Sevaik, c.1, s.12; Tarih-u Hamis, c.1, s.193; el-İmamet-u ves Siyase, c.1, s.14, bu kitapta şöyle geçer: “Ali Fâtıma’nın vefatından sonra biat etti. Fâtıma babasından sonra 75 gün yaşadı”; İstiab, c.2, s.244; Ebu-l Feda, c.2, s.222, Ebubekir’in hayatı bölümünde, o şöyle yazar: “O altı ay sonra biat etti ve bu daha doğrudur”; Tarih-i Yakubî, c.2, s.105, o şöyle yazar: “Ali altı ay sonra biat etti”; el-Gadir-i Emini, c.3, s.102; İbn-i Hazm’ın el-Fisel adlı kitabından naklen, s.96-97, bu kitapta da Ali’nin altı ay sonra biat ettiği geçer.
[27] Şerh-i İbn-i Eb-il Hadid, C.4, S. 193.
[28] Menâkıb-ı Âl-i Ebi Tâlip, C.3, S. 358, Kifâyet-üt Tâlip, S.413.
[29] El-Milel-u Ven-Nihel, C.1, S.57.
[30] El-Fark-u Beynel Firak, S.147-148.