Rehber TV’de Tarihi Program
HSH- Muharrem ayında yaşanan Kerbela katliamı dolayısıyla Rehber TV’de yayınlanan “10 Muharrem Aşura” özel programında Kerbela olayı ve günümüz kerbelaları ile ilgili olarak tarihi nitelikte bilgiler verilirken, Müslüman birey ve Camialar için alınması gereken ders ve ibretler çok çarpıcı tespitlerle gündeme getirildi.
İMAM HÜSEYİN: ŞEHİTLER ŞAHİTLER İLE BERABER YOL ALMALI, ŞEHADETİN ŞAHİTLERİ DE OLMALI
Özkan Yaman,
Hicri 60. Yıl Recep ayının ortası Miladi 682 Muaviye ölür ve oğlu yezit hilafeti ele geçirir İmam Hüseyin Peygamber Efendimizin (s.a.s) türbesini ziyaret edip kardeşi Muhammed Hanefi ile görüştükten sonra o Ravzayı Mutahhara da vedalaşır dedesiyle. O gece çocuk, kadın ve yarenlerinden müteşekkil kalabalık bir grup ile Mekke ye gitmek üzere Medine’den ayrılır Ramazan ayının 1’i. Ramazan ayının 12 sinden itibaren Kufelilerin mektupları İmam Hüseyin’e ulaşmaya başlar ve birkaç gün içerisinde imam Hüseyin’in eline geçen ve sayıları 12 bine varan mektupta Kufeliler imama bağlılık ve sadakatlerini bildirerek kendisinden Kufeye gelmesini istediler.
İmam Hüseyin gelen mektuplardaki ifadelerin doğruluk derecesini netleştirmek üzere amcası oğlu Müslim bin Akili Kufeye gönderir ve Müslim bin Akil yanındakiler ile birlikte Kufe’ye gider ancak Müslim bin akil Hz. Hüseyin’in o araştırmasının neticesini pek te sağlıklı bulamayacaktır sonunda. İlk başta Kufeliler 18 bin kişiye ulaşan bir rakamla Hz. Hüseyin’e biatlerini açıklarlar evet yine Kufe hicri 60. Yıl Şevval ayının 5’i Kufe’lilerin gönderdikleri mektupların üzerinden 20 gün geçtikten sonra Müslim bin akil ve yanındakiler İmam Hüseyin’in mesajları ile birlikte Kufe’ye ulaştılar.
Kufe halkı onların gelişine çok sevindi onları çok güzel karşıladı. Binlerce insan gelip biat ettiler… Kufe’ye sonradan Yezid tarafından atanan Ubeydullah bin Ziyad tarafından Müslim Şehit edilir ve Müslim bin akil şehit olmadan önce Hz. Hüseyin’e sakın gelme diye mektup göndermiştir ancak, iş işten çoktan geçmiş ve Hz. Hüseyin ailesi ile birlikte toplam 82 kişi Mekke den Kufe yolunu tutmuşlardır.
Yolculuk başlar haftalar süren aylar süren bir yolculuk o yolculuk sırasında kaç kişi defalarca gitme derler. Gitme çünkü onların kalpleri senden yana olsa da kılıçları sana karşıdır. Şair Ferezdak’ın tespiti ile Hz. Hüseyin aslında kaderine gitmektedir. Sürekli hatırlattığı söylediği bir husus vardır. Allah’ın dediği olur, hani o dedesinin kulaklarında çınlayan sözleri, sen şehit olacaksın hem de çok acı bir şekilde ve bunu hatırlar, aslında dedesine kavuşma niyetindedir. İmam Hüseyin kerbela yolunda evvela hür bin Yezid komutasındaki 1000 kişilik asker tarafından durdurulur. Hür bin Yezide verilen talimat kesinlikle Hz. Hüseyin ve beraberindekileri ne geri döndürmek ne onların bu askerlerden habersiz bir iş yapmalarına izin vermektir. Yezide biat edene kadar gidecekleri yerler neresi olursa olsun beraber dolaştırmak. Daha sonra kerbela yakınına kadar gelirler.
Aralarda birçok olay cereyan eder. Olayların özü şu, Hz. Hüseyin artık şehit edileceğini anlamıştır zaten başta da bilmektedir. Bunun yanındakilere söylemektedir aslında Hz. Hüseyin’in kıyamete kadar bir mesaj vermektedir.
Bizim anlamadığımız deruni bir halde yani eğer o anda ben kıyam etmezsem o anda bu zulme karşı ben sessiz kalırsam bundan sonra hiç kimse zalimlere karşı başı dik bir şekilde hakkı müdafaa edemez. Bunu ashabına söyle ve kerbelaya yaklaştıklarında Ömer bin Sad yani yeni tayin edilen komutan aslında Ömer bin Sad Hz. Hüseyin’e akrabadır. Hz. Hüseyini ve beraberindekileri mutlaka Yezide biat etmek aksi halde öldürmek üzere hem de verilen emir gereği her ne şekilde olursa olsun beraberindekilerle birlikte katletmekle görevlidir.
10 Muharremde Ehli Beyt’ten bütün erkekler bir kişi hariç hepsi katledilir. Hz. Hüseyin de en sonunda şehit edilir. Şehit edildikten sonra atlar üzerlerinden geçirilir yüzüğüne, sarığına varıncaya kadar ne var ne yok hepsi askerler tarafından yağmalanır. Daha sonra kesik başı önce Ubeydullah’ın sarayına sonra Yezidin sarayına götürülür ve Hz. Zeynep bu acı olaylar sırasında metanetini koruduğu gibi hem Kufe’lilere hem Ubeydullah bin ziyada hem Yezide söyleyeceğini söyler…. O sahnelerin canlandırılması yüreğimizin kaldıracağı nitelikte olmadığı için de giremedim.
Özkan Yaman,
Mehmet Şenlik hocama sormak istiyorum, tarih te bu hadise şöyle geçmişe gidip keşke yaşanmasaydı? Diyeceğiz bir hayal kurar gibi yoksa, mademki bu hadise yaşandı gözlerimizi kapatacak mıyız efendim okuyunca duyunca dinleyince dayanamıyoruz çok hisleniyoruz, nasıl olur diyoruz, aklımız almıyor, üstünü örtelim, hiç hatırlamayalım, hiç okumayalım tarihten bu yana beklide çoğunun bu şekilde tercih ettiği gibi böylemi devam edeceğiz yoksa durun bir Dakika acı da olsa çok büyük ve vahim bir hata da olsa ders çıkarılacağı için tekrar tekrar hatırlamalı mıyız?
Mehmet Şenlik,
Hz. Hüseyin yani evladı Resul keşke bu şekilde şehit olmasaydı diye bir temenni içimizden geçiyor olabilir. O günkü yöneticiler İbni Ziyad ve onun komutan askerlerinin yaptığı şey ise keşke böyle bir şey olmasaydı bu zalimler için muhal olan bir şeydir, zalim zulme susamış bir şahsiyettir. Onun mesleği zulmü icra etmektir onun için temenniler muhaldir. Keşke onlar Hz. Hüseyini şehit etmeseydi, kişilik ve karakterleri oydu onlar kendi karakterlerini sergilediler ve Hz. Hüseyin de kendi karakterini sergiledi tarih sahnesinde.
Hz. Hüseyin’in şehadet olayı bir ibrettir. Tarihi bir belgedir, ibretlerle dolu bir belgedir bu hadise, belki ümmetin özgürlüğü için genel bir belgedir yani o gün zulme karşı Hz. Hüseyin gibi birinin direniş göstermesi olmasaydı ve zulmün o kirli yüzü insanlara anlatılmasaydı Hz. Zeynep’in feryadı gibi zalimin zulmünü teşhir etmek olmasaydı, o günden sonra Hz. Hüseyin gibi biri buna eyvallah demiş ise onların zulmünü onaylamışsa ondan sonra ebediyen ümmet esaret yaşayacaktı, din esaret yaşayacaktı Hz. Hüseyin kendi canını feda ederek ve en sevdiklerini bu uğurda veda ederek ümmeti azad etti. Dini azad etti, dinin özgürlüğü dinin dik duruşu ve özgür yaşamı için kendini feda etti. Bu artık tarih boyunca böyle bir kişilik profili her zaman karşımızda durmaktadır.
Zulüm deyince artık karşımızda Yezid ve Yezidiler, Yezidin adamları gibi bir karakter karşımızda belirirken zulüm, diktatörlük, nefis perestlik, şehvetperestlik artık böyle nefsi bencillik adına kötülük adına ne varsa bunlar için akla gelen bir kişilik. Oysa Hüseyin denildiği zaman yani Hz. Hüseyin’in ismi anıldığı zaman bu da civanmert, kahraman, kendini gerçeklere feda eden, gerçeklerin yaşanması için kendisini yok varsayan bir şahsiyet kıyamete kadar gönüllere taht kurmuş bir kişilik akla geliyor.
Özkan Yaman,
Hz. Hüseyin değil de peygamber torunu olarak Hz. Peygamber’in (s.a.s), benim reyhanım dediği, yer yer onun yüzünden öptüğü onu sırtında taşıdığı torunu yerine başka biri olsaydı o zaman bu hadise böyle gelir miydi bu güne?
Nurullah Gülsever,
Doğrusu sanmıyorum, herhalde olayı biraz daha netleştiren en azından hem alınacak ibretler açısından hem de ondan sonra İslam ümmetini duygularında zihninde hayallerinde bıraktığı iz açısından bunun Hz. Hüseyin olması gerekiyordu bu örneğin bu misalin bu destanın Hz. Hüseyin tarafından olması gerekiyordu, sanki kaderi ilahi ısrarla onu seçmişti. Nitekim tarihte birçok şahsiyet belki bu şekilde yada benzer şekilde zulme uğramıştır. İslam tarihinde de hüseyni kıyamlar vardır ama hüseyni kıyamlardır. Biz başka tarafa götürmüyoruz zihinler oraya gitmiyor hayaller, nerde bir zulme uğrayan ve bu zulüm karşısında sesini yükselten zulüm karşısında kıyam eden birileri varsa Hz. Hüseyin hemen onun üstündedir ve onun komutanı gibi onu yöneten gibi onunla beraberdir.
Dolayısı ile onun Hz. Hüseyin olması gerekiyordu ve bu toplumların zulme karşı ne yapılmalı, zorla ele geçirilen bir yönetim varsa Müslümanlar açısından Müslümanlar buna nasıl bir tepki vermeli yani işi sadece siyasi boyutları ile değil. Kerbela olayının etkisinden midir bilinmez ama biz Hz. Hüseyin’in çocukluk hayatını da okuduğumuz da öyle görünmez yaşlar gözlerimizden akmaya başlar sanki her olay kerbela ile yoğrulmuştur artık. Bu olayın hem örnekliği hem Takdiri İlahi tarafından Hz. Hüseyin’in burada feda edilmesi ve bunun İslam ümmetine hatta belki bazı Müslüman olmayan toplumlara da bir şekilde duygularına acılı, kesin ve net bir şekilde duygularına dokunmuştur.
Özkan Yaman,
Yezit bir şey istiyor ve o dönemde sadece hayatta olan sahabe Hz. Hüseyin değil yani binlerce sahabe var hayatta, bunların tutumları belki yer yer farklı yani hasılı Yezit ne istiyor?
Murat Haliç,
Yezit dünya iktidarı istiyor ihtirasların, arzuların iktidarı. Dolayısı ile yezit çıkarların sembolüdür, karakter ve simge olarak ta mutlaka açılım gereken bir isim. Çünkü bizler kerbela sahnesinde yer alan şahısların hiçbirinin sadece isimlerinden ibaret olmadıklarını düşünüyoruz. Dikkat ediniz aşura, kerbela, imam Hüseyin, Hz. Zeynep, yezit, İbni Sad, Ubeydullah ibni Ziyad, Şimr ve Hermele bütün isimler birer sembol. O anlamda kerbela meydanı semboller meydanıdır.
Simgelerin tavırların karakterlerin ve zihniyetlerin çarpıştığı ve çatıştığı bir alandır. Biz bu anlamda eğer yezit dersek yezit, zulmün, zorbalığın, ihanetin, cinayetin ve katliamların simgesidir.
Özkan Yaman,
Yezit Hz. Hüseyin’den biat istedi ve şu haberi valiye gönderdi, zorla da olsa biatını alacaksınız eğer vermezse öldüreceksiniz. Hz. Hüseyin çıkmasaydı sonuç ne olurdu?
Murat Haliç,
İmam Hüseyin Medine’den bu dört isim üzerinde baskı oluşturulacağını anlayınca Medine’den çıkmak zorunda kaldı. Muaviye’nin vasiyeti idi, oğlum şu dört isimden mutlaka biat alacaksınız bunlardan birisi o günleri görmeden vefat ettiği için kalan üç sahabeden, Abdullah ibni Ömer, Abdullah ibni Zübeyir ve Hüseyin ibni Ali. Bu üçünden mutlaka biat almalısınız. Bu mesele Medine de duyulduğu an hicret ediyor imam Hüseyin. O yüzden İslam Alimleri der ki, İslam tarihinde iki hicret yaşandı.
İlk hicret Mekke’den Medine’ye ikinci hicret Medine’den Mekke’ye. Siyer tarihinde de özel bir vurgu yapılır oraya. Neden, çünkü Efendimiz (s.a.s) İslam binasını tesis etmek için Mekke’den Medine’ye hicret etti, İmam Hüseyin de İslam binasını yani tesis edilen o binanın korunması uğrunda Medine’den Mekke’ye hicret etti. Hicreti yaptığı sırada Hz. Hüseyin Hac vazifesini yerine getiriyordu.
Bu hac vazifesini yerine getirirken çok önemlidir, haccın ortasında kendisine bir suikast düzenleneceği haberi duyulur duyulmaz Hz. Hüseyin, Kabe’nin emniyetini ve hürmetini muhafaza etmek uğruna hac vazifesini umreye çevirerek Mekke’den çıkmak istiyor. Kardeşi Muhammed Hanefi çıkma diyor gitme diyor çok tarihi bir cevaptır bu o kader ile ilgili kısmına da biraz vurgu yaptığı için bunu önemsemeliyiz. İmam Hüseyin, Gitmem lazım diyor o halde çocukları bırak bari zeynebi, kadınları, çocukları götürme yanında.
Hz. Hüseyin, hayır Şehitler Şahitler ile beraber yol almalı, o şehadetin şahitleri de olmalı tanıklar lazım.
Bizde günümüzde bu tanıklığı yapmakla mükellefiz ve o mesajı bu güne taşımakla bu günün Zeynebi olmakla mükellefiz diyoruz. Dolayısı ile kendi cevabı ile gitmem lazım diyor. Bunun üzerine biz bir yorum yapabilir miyiz bilmiyorum.
Nurullah Gülsever,
Eğer Hz. Hüseyin gitmeseydi orda kıyam olmasaydı, orda Yezide biat etseydi ki bu imkansız olan bir şeydir ama biz yine varsayarak öyle olsaydı o zaman herhalde İslam Ümmetinin böyle bir tarihi olmayacaktı. İslam dininden bu şekilde bahs edemeyecektik ki, söylediği sözlerden bir tanesi de işte ben dedemin dinini getirdiği emanet ettiği dini muhafaza etmek zorundayım.
Bunu korumak zorundayım ve dolayısı ile bunun için ölmem gerekiyorsa ölmemiz lazım, Ehli Beyt’in ölmesi gerekiyorsa o zaman ölmeleri lazım şeklinde cevabı vardır. Herhalde bu olay yaşanmasaydı İslam ümmeti olarak bizler bu şekilde burada böyle bir şeyi bu sıfatımızla böyle izzetli sıfatımızla İslam ümmeti bu durumda olmayacaktı.
Özkan Yaman,
Peygamberler kıssalarına tarihlerine de giderek, Fuzuli’nin gerçekten de bu olayı işlediği mükemmel bir eseri Hadikatü’s Süeda, orda olayı ta Hz. Adem’e götürüyor, tabi fuzuli olaya hep acı yönleri ile yaklaşmış hatta kendisi Melamilik tarikatına mensuptur. Melamiler de Müslüman kişinin acı çekmesi gerektiğine inanırlar. Böyle bir anlayışları var, Melamiye zaten elem duymadır. Diyor ki, Hz. Adem ilk başta dünyaya indirilmesi ile acıyı tattı dünya ya acı ile başladı yani insanlığın yolculuğu acı ile başladı.
Ancak hiçbirinin acısı Hz. Hüseyin’in acısı kadar değildi yani Kerbela acısı kadar değildi. Hz. Nuh’un 950 yıl boyunca çektiği acılardan örnekler veriyor, Hz. Yusuf’un çektiği Hz. Yakup’un çektiği acılar hakeza diğer peygamberlerden de tek tek örnekler vererek onların çektikleri acıları Hz. Hüseyin’e bağlıyor ve diyor ki, Hz. Hüseyin’in çektiği tek yönlü bir acı değildi kısa bir zamanla sınırlı kısa bir yönü olan bir acı değil yani, ailesi var işin içinde, öncesi var sonrası var. Gerçekten de o matem yönü ile düşünüldüğü zaman, hani siz şurada şu yaşanmamıştır diyemiyorsunuz. Katledildikten sonra olay bitmiştir diyemiyorsunuz.
Hz. Zeynep ve beraberindekilerin katliamdan sonra yaşadıkları o sürgünle olay bitmiştir diyemiyorsunuz. Çünkü daha sonra Emeviler hutbelerinde Hz. Hüseyin’e lanet okumuşlar yıllarca, şurada kesilmiştir şurada bitmiştir diyemeyeceğimiz bu noktada o günden bu güne o acılardan ne kaldı, aşura aslında sevinç günleriydi tarihte ta ki kerbela yaşanana kadar ve kerbelanın olması aşureyi acıya çevirdimi yoksa ayrımı değerlendirmek lazım?
Mehmet Şenlik,
Elbette aşura bir dönüm noktasıdır, söz ettiğiniz gibi ta Hz. Adem’den Hz. Hüseyin’e kadar olan acı olayları değerlendirirken kerbela’nın gerçekten çok acı olduğu muhakkaktır. Ama tarih tekerrürden ibarettir zaman zaman kerbela benzeri çok olaylar yaşanmış Hz. Adem’in çocukları ilk olarak Habil ve Kabil olayında yine böyle acı bir olay ile başlamıştır. İnsanlık tarihinde ilk dökülen kan Habil’in kanı ilk kan döken Kabil’dir. Sürekli tarih te Habil ve Kabil, Yezit ve Hüseyin tabirleri kullanılmış ve kullanılmaktadır.
Kabil de aynı şekilde kardeşi Habil’i öldürdüğü zaman bir müddet üzerinde ağlamış kendi eli ile öldürdüğü kardeşi üzerine ağlamıştır. Şimdi Habiller için ağlamak sadece yarenleri tarafından değildir. Kabil de ağlamış Yezit de ağlamıştır. Yezit hatta kendi ev halkını Muaviye’nin bütün çocuklarını toplamış hanımlarını yakınlarını toplamış ve sarayda Hüseyin için ağlayacaksınız demiş. Sizler Hüseyin kardeşim için ağlayacaksınız o da kardeşimdir demiş.
Yezit’in Hz. Zeyneb’e olan hitabı da budur kardeşim Hüseyin’in ölümü beni çok üzdü keşke böyle olmasaydı demiş o da bir temennide bulunmuş. Demek takdiri ilahi demiş ve bu işi takdire yüklemiş yani kendi suçu değilmiş gibi. Takdiri ilahi deyip artık demek ki bu iş olacaktı. Yezit dediği için istediği için değil belki ilahi takdir bunu böyle dilemiştir ki yezit gibileri ondan sonra bu saltanat hırsı ile bu saltanat sevdası ile ümmeti esir almasın tarihi esir almasın mazlumları ezmesin böylece Hüseyin gibi kıymetli birinin şehadeti ile bu işin önünü kesmiştir.
Hz. Hüseyin için herkes ağlamış biliyoruz ki onun için düşmanları bile ağlamıştır. Hal bu iken dostları ağlamasın mı, ağlasınlar çünkü ağlamaya değer. Ağlasınlar da bu iş sadece ağlamakla olmuyor, ağlamak yetmiyor. Zira Hüseyini tanımak lazım misyonunu öğrenmek lazım o misyonu canlı tutmak ve yaşamak lazım. O misyonu yaşamıyorsak sadece ağlamak ibaret olarak kendimizi dövüyor ve bağırıp çağırıyorsak ondan sonra aşure yemeğini yiyip dağılıyorsak bu Hz. Hüseyini anlamak değildir, anmak olabilir ama anlamak değildir ve asl olan onu anlamaktır. Anlamak ve anmak arasında çok fark vardır.
Özkan Yaman,
Peygamberlerin kıssalarının anlatılmasında İslam Ümmetini bu olayın o dehşetli ağırlığına biraz hazırlamak ta mı var yani, Hz. Yusuf’un o olayını duyduğunuz zaman sanki bu olaya karşı bir hazırlık kazanıyorsunuz. Daha önceden belki bu yoğunlukta değil ama benzer olaylar yaşandı ve en sonunda da en acısı yaşandı gibi bir hazırlık var. Eğer ilk olarak İslam ümmeti bu olay ile karşı karşıya kalsaydı belki de çok zorlanacaktı yani olay zor atlatılacaktı. Sanki öncesinde bir hazırlık ta var, Kur’an okuyan Peygamberleri tanıyan kişiler zihinlerinde benzer olaylara yabancı değiller aslında öylemi?
Mehmet Şenlik,
Kur’an da ki bütün kıssalar Hz. Peygamber’i (s.a.s) ve Müslümanları yönlendirmek içindir. Bu bir metot dur. Geçmişten ders almaktır geçmişe bakarak önüne bakmak ve bundan sonra yapılması gerekenler hakkında tedbir almaktır. İşte bu kıssalar Hz. Peygambere yön gösterdiği ve kılavuzluk ettiği gibi kıyamete kadar Müslümanlar için de yol gösterici prensip ve metotlardır.
Hz. Hüseyin olayı da hakeza. Hz Hüseyin Kufe halkının karakterini de aslında biliyordu daha önce babasına karşı yapılanları da biliyordu. İbni Ziyad’ın ne kadar gaddar bir vali olduğunu Yezit’in saltanatperest, şehvetperest ve hırs sahibi biri olduğunu çok iyi biliyordu. Bu işin tatlı bir şekilde neticeleneceğini hiç ummamıştı zaten. Fakat yapabileceği pek bir şeyi yoktu.
Her şeyden elini eteğini çekip Din’i Mübin’in onun gözleri önünde birer birer aşınır halde yok olduğunu seyirmi edecekti, Haramların açıktan işlenir haline seyirci mi kalacaktı, İçkinin şarabın açıktan tüketilmesine kadınların meydanda oynamalarına seyircimi olacaktı? Hayır olamazdı. Onun kişiliği bunu kaldıramazdı. Bunu kaldıramadığı gibi gideceği yoldan dönüşü de mümkün değildi. İbni Ömer kendisine ricada bulunuyordu, ne olur gitme, ölürsek beraber ölelim kalırsak beraber kalalım. İbni Ömer ile ibni Zübeyir Mekke den çıkmıyorlar ki onlar da yezit tarafından kırmızı işaret altına alınan insanlardı onlarda yezit’in hedefinde varlardı.
Ancak Hz. Hüseyin onlar gibi değildi. Hz. Hüseyin kendisine Kufeliler tarafından gönderilen mektuplara karşılık olarak Mekke de kalıp gitmeseydi ve Mekke de şehit edilseydi zahiri olarak kendisini sorumlu olarak hissedecekti. Kendi dedesinin dinini yezit gibilerine karşı savunmasız bırakamazdı.
Özkan Yaman,
Necip Fazıl, ağlamayan anlayamaz diyor, hocam da anlamakla anmak arasındaki farka işaret etti. Anlamak için ağlamak mı lazım?
Nurullah Gülsever,
Evet, aslında ağlamak anlamışız biz kerbelayı, doğrusu önce ağlamışız bu ağlamalarımızın gözyaşlarımızın muhasebesine girince anlamışız. En azından bizler İslam toplumunun tarihteki süreçte çoğunluk olarak kerbela olayını özümsediklerini görüyoruz. Bu da aslında ümmetin bir özelliğidir. Birbirinden uzak coğrafyalarda ortaya çıkan şiirler var. Birbirlerini hiç görmemiş tanımayan insanlar kerbela ile ilgili Hz. Hüseyin ile ilgili yazıya döktükleri şiirleri var.
Acının tonu hep aynı o acıdan çıkarılan sonuç ta aynı. Eskiden Aşura sevinçli günlerdi dediniz az evvel haddizatında orda size küçük bir itirazım var aslında, aşura da Hz. Nuh’un gemisinin karaya çıkması, Hz. İbrahim’in ateşten kurtarılması, Hz. Musa’nın Kızıl denizi yarması gibi olaylar aşura da olmuştur şeklinde rivayetler var ve bunun benzeri peygamberler ile ilgili bazı tarihsel olayların aşura gününde olduğuna dair rivayetler var. Aslında onların da ya sonuç itibari ile yada sebep itibari ile acı olduklarını görüyoruz. O bakımdan biz bakarsak kerbela da da aslında evet kendisi acı ama sonucu itibari ile bir aşura dır tıpkı eskisi gibi bir aşuradır.
Yani, kurtarılan İslam dini açısından bir aşuradır. Kurtarılan İslam ümmeti açısından bir aşuradır. İslam ümmetinin kıyamete kadar esir düşmemesi açısından. İslam ümmetinin kurtuluşudur aslında, İslam ümmeti için kızıl deniz yarılmıştır ve İslam ümmeti o denizi kerbela da geçmiştir. Tabi unutmamak gerekir ki o kızıl deniz Hz. Hüseyin’in, Ehli Beyt’in kanı ile kızıllaşmıştır ama ümmet geçmiştir ve kurtulmuştur. Birçok şey feda edildikten sonra deniz geçilmiştir.
Dolayısı ile bu olay da acıdır ama sonucu itibari ile bildiğimiz bir aşuradır ve onu da o şekilde değerlendirmemiz gerekiyor. Eğer o rivayetler doğru ise peygamberler ile ilgili o olaylar gerçekten de aşura günü gerçekleşmiş ise ve kerbela da buna denk gelmişse bu ilahi bir takdirdir ilahi bir iradedir. Böyle olaylar bu günde yaşanmalıdır deniliyor bize bu mesaj veriliyor. Tabi bunun acı olarak bize yansımasının bir avantajı var. Bizi bir defa duygulu ve vefalı bir toplum bir ümmet haline getirmiştir. Beklide kerbela yaşanmasaydı kerbelanın o acısı bütün gönüllerde kalplerde bir yara bırakmasaydı bu kadar duygusal bu kadar coşan bir toplum ve ümmet olmayacaktık.
Belki de ümmetin ilahi aşkını o alevini sürekli yükselten büyüten şey de bu acılardır ve bu acıların başı da kökeni de Kerbela dır. Bir yönden acının bizde iyi bir yansıması var. Ümmet içinde bazı kesimler durumun sadece acı boyutunu yücelterek kutsayarak ve başka hiçbir şekilde bir şey yapmadan anlamadan bunu böyle kavramışlarsa da bu azınlık bir kesimdir. Fakat ümmetin geneli bu acıyı tam olması gereken perdeden yaşamıştır.
Kerbela bir acı meydanıdır. Bir yiğitlik meydanıdır. Bir aşk meydanıdır.
Murat Haliç,
Hz. Hüseyin’e ilk ağlayan Hz. Resulallah’tır. Hz. Hüseyin’e ağlamak bize peygamberden bir mirastır ve sünnettir. Eğer siz aşurayı ağlamadan geçiriyorsanız bir sünneti terk ederek o günü geçiriyorsunuzdur nedeni ise, çünkü ceddi Resulallah (s.a.s) imam Hüseyini boynundan öperek ve gözyaşı dökerek “Benim bu torunum kerbela denen yerde şehit edilecektir” demiştir.
Efendimiz (s.a.s) buna ilk gözyaşı dökendir. Kendisinin Hz. Hüseyin’in vasiyeti de bu yöndedir kendisi susuz şehit edilmiştir ve der ki, “Ne zaman soğuk bir su içerseniz beni hatırlayın ne zaman bir şehit görürseniz bana ağlayın.” Şehit Mutaharri bu ağlamaya şöyle bir yorum getirmiştir ve der ki, “Öyle bir kahramana ağlayın ki o kahraman ve kahramanlık sizin ruhunuzda bir nur yaksın nuru ile sizi aydınlatsın.
Öyle bir kahramana ağlayın ki ruhunuzda kahramanlık meydana gelsin. İzzet ne demek, insanlık ne demek, asalet ne demek onu öğrenin ve anlayın. Ağlayacaksan böyle ağla, anlayacaksan böyle anla.” Bu ağlama bence insanın kendisine ağlamasıdır. İslam’ın ve Müslümanların mazlumiyetine ağlanmasıdır. Eğer son bir söz eklenecekse sadece 14 asır öncesinin kerbelasındaki mazlumu kerbelaya şehitlerin efendisine Hz. Hüseyin’e ağlamakla sınırlı olmamalı.
Zamanımızın da kerbelalarına ağlayabilmeliyiz. Çünkü bu günlerde gülmek ayıptır, gülmek utanılacak bir şey olmalıdır. Bir Mü’min ağlamalıdır ağlayabilmelidir. Böyle ciddi günleri duygusuyla manasıyla anlayabilmeli yaşayabilmelidir. Meseleyi sadece acısı ile anarsanız, yürekleri acıtır kerbela. Fakat onu manası ile taşırsanız mesajı ile taşırsanız bu güne ve bunun üzerine ağlarsanız o ağlama insanı insanlaştırır.
Özkan Yaman,
Değerli izleyiciler konuklarımız ile birlikte 10 Muharrem Aşura günü Aşura’nın dünü bu günü, yaşanan acılar ve dersler var bunları konuşuyoruz. Mehmet Şenlik Hocama sormak istiyorum, Kerbela isimler ve semboller üzerine kurulu, oradaki her şahsın temsil ettiği içimizde yaşanan bir vasıf var bir duygu var bir davranış biçimi var. Kerbela aslında sürekli tekrar ediyor. Biz bu nefsi emare ile olan mücadelemize de herhalde bir isim koymak durumundayız. Bunun adı Kerbela olmasa bile insanoğlu nefsi ile kavga edecek.
Kerbela da düşmanı bile ağlamıştır. O katletme emrini veren dahi ağlamıştır Ömer bin Sad olayın temelinde olanlardan birisi ve Ömer bin Ziyad kendisine diyor ki, Hz. Hüseyin’i biat etmediği sürece bırakmayacak onu geri göndermeyecek ve katledeceksin. Eğer bunu yapmazsan Şimr bin Zulcevşen’e komutayı bırakacaksın ve seni valilikten alacağım.
Valilikten anlamı da şu, sadece makamından olmak değil aynı zamanda kellede gidecek şeklinde bir imada veriliyor o mesajda ve Ömer bin Sad da yakınları tarafından ısrarla sakın yapma bu işi deniyor hatta bazı rivayetlere göre sabahlara kadar eteğine yapışarak ağladılar sakın yapma diye. O da ağlayarak bu işi yapmak zorundayım dedi. Kerbela için ağlamayı kast ederken Ömer bin Sad’ın ağlamasını kast etmiyoruz değimli?
Mehmet Şenlik,
Ömer bin Sad ağlamış ama Hz. Hüseyin’e yazık olur onun için mi ağlamış yoksa, makamım koltuğum gider onun için mi ağlamış bunu bilmek gerek. Öncelikle Ömer bin Sad’ın iyi bildiği bir şey vardı ki o da, Hz. Hüseyin’in zulme boyun eğmeyeceği ve rıza göstermeyeceğidir. Aslında o da böylesi bir durumun yani onu katletmek zorunda kalacağını kestirebiliyordu fakat Rey şehrinin valiliği ona vaat edilmişti büyük bir bölgenin valisi olacaktı.
Akrabaları Ömer bin Sad’a yalvardıklarında bunu yapma dediklerinde kendisi, bunu yapmak bana acı geliyor ama Rey valiliği de bana tatlı geliyor şeklinde bir cevap veriyor. Orada saltanata olan düşkünlüğüne hırsına yenildiğinin bir ifadesidir aynı zamanda bu durum. Ama Hz. Hüseyin’i öldürürse kıyamete kadar lanetleneceğini ve horlanacağını da biliyor lakin saltanat düşkünlüğü öylesine kötü bir durumdur ki insanı en adi işleri yapmaya dahi sürükleyebiliyor.
Özkan yaman
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in vefatı üzerinden çok uzun bir zaman geçmeden bu olay yaşanıyor. 50 yıl gibi bir süre arada var, bu kadarlık bir sürede insanlar nasıl böylesi büyük bir yanlışa girebiliyor makam hırsına sahip olabiliyor ve böylesi bir zilleti kabullenebiliyor?
Nurullah Gülsever,
Aslında insanlar sürekli yakındırlar. İblisin bir anda yuvarlandığı gibi insanoğlu da aynı imtihanda aynı şekilde her an yuvarlanmaya her an çukurlara düşmeye müsait bir yapıdadır. Nefsi emare diyoruz, nefsi emareyi kimse bir yere bırakamaz ve silemez sürekli taşımak zorundadır, Peygamberler hariç korunan hiçbir insanoğlu yoktur. Birde dış etkenlerde zaman zaman insanın nefsi emareye meyletmesine yol açar. Mesela Bedir’e çıkan insanlar canlarını kaybetme tehlikesi ile yola çıkıyorlar büyük bir fedakarlık gösteriyorlar.
Burada nefsi emare insana işte hayatta kal vesaire gibi şeyler söylese de çok etkili bir söylem değil bu. Ama işte Rey şehrinin valiliği yada şuranın saltanatı gibi durumlar nefsi emareyi çok destekleyen çok teşvik eden hatta peygamber torununu kendi akrabası olan birini makam uğruna parçalayacak kadar bir canavarlığa itebilir ve itmiştir de. İslam alimleri onların imanlarını sorgularken çok azı müstesna bunların imanı vardı ama o kadar büyük bir günahı işleyecek kadar da zayıflamıştı o dış etkenler ile gelinen süreçte akideyi baltalamıştı diyorlar.
Bu olay yaşanmasaydı düşüş daha hızlı bir şekilde yaşanabilecekti. Bu olay yaşanmasaydı Hüseyni kıyam Hüseyni yiğitlik bu şekilde anlam kazanmasaydı o zaman iman belki de yok denecek kadar azalacak veyahut da İslam dini Allah korusun Hıristiyanlık gibi Yahudilik gibi tahrif olmuş bir şekilde süregelecekti. Bizler net berrak bir İslam akidesini belki de şu anda göremiyor olabilirdik.
Murat Haliç
Kerbela kıyamının tefsirinde bahsettiğiniz karakterler, semboller ile ilgili çok güzel bir formülasyon yapılmış. Kerbela kıyamında destanında veya sahnesinde, tarihçesinde üç simge, üç sembol ve üç karakter vardır. İmam Hüseyin Akide için savaştı, Yezit kabile için savaştı buna ashabiyet de denebilir günümüzdeki karşılığı ise ulusçuluktur, ulus devletçiliktir, ırkçılıktır, milliyetçiliktir, dil ve renk ayrımcılığıdır, mezhepçiliktir, particiliktir, meşrepçiliktir, aşiretçiliktir, bölgeciliktir. Yani siz ashabiyet içinde barındıran ve şeytani bir hastalığın ürünü olan kabileciliğin her türlüsünü günümüzde o kavramın içine sokabilirsiniz.
Yezit kabilesi için savaştı ve burada Hz. Hüseyin’in mübarek başını önüne getirdiklerinde, keşke bedirdeki atalarım bu gün sağ olsalardı da Bedir’in intikamını nasıl aldığımı görseydiler diyor. Yani Bedir’in intikamını Hüseyin’e kılıç sallayarak alanların sembolü ve simgesidir yezit.
Bu anlamda Hz. Hüseyin Akidedir dedik, Akideyi kendi dilinde ifade edersek, Ben ceddim Hz. Muhammed’in o terk edilen sünnetini ihya etmek için, yoldan çıkmış İslam ümmetinin ıslahı için, Allah’ın farzlarını ikame etmek için, marufu emretmek ve münker’den men etmek için kıyam ettim.
Benim kıyamımın, makam, mevki, saltanat ve dünyevi bir çıkarla alakası yoktur Allah içindir, İslam içindir. Yezide gelelim, kabile için savaşmıştır bunun ashabiyet damarı ta Bedire hatta bedirden öte Harb bin Ümeyyelere yani Haşimoğulları ile Ümeyyeoğulları arasındaki kanlı aynı zamanda ihtiraslı ve hasede dayalı döneme kadar gider tarihi arka planı vardır ve siyerde bunlar işlenir izah edilir. Ve Ganime üç şey demiştik bunlar Akide, Kabile ve Ganimedir.
Ganime nedir, kim verirse ben ondan yanayım tavrıdır. Kim cebimi doldurursa ondanım. Yani dünyevileşmiş insanların dünyaları için her türlü kişiliğini şahsiyetini onurunu satabilecek bir durumda olmasıdır. Bu anlamda Ömer bin Sad karakteri dünyacı makam ve mevkici insanları sembolize eder. Bunlara ek olarak birde Zillet tavrı vardır zillet kimdir, kalabalıkların tavrıdır. Orda var olan insanları kategorize edersek ortak tavırlarına göre o zaman bakıyoruz ki, bunlar dört’e ayrılabilir.
Zillet tavrı, kalabalığa uyanlar güçten yana olanlar, gücün şekillendirdiği kitlelerdir. Nitekim 5 bin 6 bin insandan bahsediyoruz Kerbela meydanında Hz. Hüseyin’e karşı duran. Fakat karakterlilere baktığımızda çok az bir topluluktur. Nitekim Ferezdak ünlü Arap şairi Kufe yolunda İmam Hüseyin ile karşılaşır ve der ki, gitme. Durum nedir diye sorduğunda İmam Hüseyin cevap olarak, evet onların kalpleri senden yana fakat kılıçları Yezit ten yanadır şeklinde bir cevap verir Ferezdak. Aynı Ömer ibni Sad İmam Hüseyin Namaz kılarken kendi bulunduğu karargah çadırından İmam Hüseyin’e uyan bir kişilik böyle aşağılık bir karakterdir.
Bunu anlamak ve anlamlandırmak için tarihin içinde yaşanan bu hadiseye biraz daha nüfuz etmek lazım. Dolayısı ile bizde bu anlamlardan sembollerden yola çıkarak şu sonuca varalım Kur’an kıssalarında da böyledir, her zaman güncelleme yapabilmeliyiz. Formatımız bir hadiseyi sürekli güncelleyebilme üzerine olmalıdır.
Kerbela üzerinden günümüze ders çıkarabilmeliyiz. Kufe’liler için kalpleri senden yana kılıçları ise yezitten yana diyen Ferezdak’ın bu sözlerini günümüzde güncelleyelim etrafımıza bakalım, bu gün kalbi Hüseyin’den yana İslam’dan yana olup ta, bilekleri Siyonist ten yana emperyalizmden yana zalimlerden yana işbirlikçi rejim ve sistemlerden yana egemen düzenlerden yana mıyız?
Yani kalpler ile bilek birlikteliğini biz Hüseyin de görüyoruz o yüzden Hüseyin bir tavır insanıdır. Bu anlamda şunu da unutmamak gerekir bir de sukut insanı var, sessizlik ve suskunlukları düzen bozulmasın yani istikrar bozulmasın düşüncesinde olan muhafazakar kitledir. Bunlardan 6. sı Mücadele tavrı 7. si ise İzzet tavrıdır. Bunları sırası ile tekrar belirtmek gerekirse, en kötüden iyiye doğru sırası ile Zillet, Kabile, Ganime, Zillet, Sükunet, Mücadele, İzzet tavırlarıdır.
Özkan Yaman,
Peygamber Efendimiz (s.a.s) Ebu Cehil’i işaret ederek ümmetimin firavunu zamanın firavunu budur diyor. Güncelleme yaparak şöyle bir sonuç çıkarabilir miyiz? Kur’an-ı Kerim aslında Firavunların gerçek ismini vermeye ihtiyaç duymuyor adı şuydu buydu diye. O istiyor ki semboller kalsın kıyamete kadar insanlar desinler o nu bugün temsil eden budur diye.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir gün evden çıkmış aç ve sokakta Hz. Ebu Bekir Efendimizi görüyor ve ona soruyor sen neden çıktın? Ya Resulullah açım diyor oda aynı soruyu sorunca beni de aynı şey çıkardı cevabını alıyor. Ve bir sahabe’nin evine gidiyorlar misafir olarak o da hemen onlara koç kesiyor Peygamber Efendimiz (s.a.s) diyor ki, “Bundan bir parça da Fatıma ya gönderin. Çünkü 3 gündür o’nun da ağzına bir şey değmedi açtır.” Hz. Fatıma annemizin daha sonra ki Kur’an-ı Kerimde nüzul sebebi olacak 3 Ayeti Kerime de konu edilmiş. Evde Hasan ve Hüseyin açtır eve bir fakir bir miskin gelip yiyecek istiyor. Evdeki yiyeceği de ona veriyorlar ve bu durumları övülüyor.
Hz. Fatıma annemiz ve Ehli Beyt dünya da zaten dünyalık adına bir lezzet bir haz adına bir şey görmediler. Yaşadıkları hayatın hepsi dünya olarak ya açlıktı ya bu tür felaketlerdi yokluktu, çilelerdi. Sonuç ta karşımıza çıkan bu hadise de düşünün ki, kız çocukları erkek çocukları hanımlar akrabalar karşısında tek tek şehid ediliyor ve bu manzarayı görüyorlar. Onlar o anda metanetlerini koruyabilmişler Hz. Zeynep ve diğerleri gibi dik durabilmişler.
O peygamber terbiyesi o nebevi terbiye Hz. Fatıma’dan gelen o hayata bakış gibi durumlar tam kökleşmiş yerleşmiştir. Biz sadece toplumsal derslerden ziyade öze dönerek de Kerbela nefse de ders veriyor değimli? Bu acılar aynı zaman da her nefis için de bir terbiye ve tezkiye dersi içeriyor, dünyaya tam doymadan tam lezzet almadan bu arayışta olmadan geçip gitme dersi.
Mehmet Şenlik,
Allah Resulü (s.a.s) kendisi ve bütün mücadelesi, dünyayı güzelleştirmek için değil ahret için kullanmak var olan imkanların hepsini dava için kullanmaktır. Hz. Ali (k.v) bu dersi ondan aldı, Hz. Fatıma o dersi aldı o ocakta yetişip o terbiye ile büyüdüler. Kendi evindeki yaşam şekli herkesçe bilinen bir hadisedir Hz. Fatıma’nın değil tok yemek var olanı bile açlara yoksullara infakta bulunması hakkında sayısız rivayetler vardır. Hz. Ali’nin kendi ev halkı için aldığı şeyleri yolda eve yetişmeden dışarıdaki fakirlere infakta bulunduğu defalarca tekerrür etmiş bir hadisedir böyle civanmert ve cömerttiler.
Hz. Hüseyin Kerbela ya giderken ev halkının hepsini alıp götürüyor. Murat kardeşimizin özetlediği gibi bu davanın şehitleri olduğu gibi şahitleri de olacak o şahitlerin gözleri önünde bu olaylar cereyan ediyor. Hz. Zeynep sonra Kufe’lilere seslenirken onlar da gelip ağlamışlar onu çağıran ısrarla davet eden insanlar. Hz. Zeynep onlara seslenerek, ey iki yüzlü, ihanet edenler, menfaat perest ve korkaklar siz onu çağırdınız da bu tuzağa düşürdünüz bu durumun asıl müsebbipleri sizler siniz ne diye ağlıyorsunuz?
Yoksa bundan sonra ebediyen lanetli olarak ilan edileceğinizden mi korkuyorsunuz ve artık kimseden bir güler yüz görmeyeceğinizden ve tatlı söz duymayacağınızdan mı üzülüyor ve ağlıyorsunuz şeklinde bir haykırışı vardır Hz. Zeynep’in. Zeynebi feryat çok önemlidir bunu bilmek gerekir ki Zeynebi feryat sadece Yezitlere karşı değil herkese karşı bir seslenişi vardır. Aslında bu gün de o seslere kulak vermemiz lazım. Yezitler bitmedi Hüseyinler de bitmedi. Ümmet de onları gönüllerinde mahkum etmiştir bu gün Müslümanlar çocuklarına Yezit ismini vermemekteler. Fakat Hasan, Hüseyin, Muhammed, Ali isimleri çoktur.
Bu ağlama boşuna değildir. Bu özlem ve aşkın ağlamasıdır. Onun o izzetli tavrına hayranlıktır. Hatta bu özlemden dolayı bazıları çocuklarına Muhammed Ali Hasan Hüseyin ismini takmaktadırlar. Yezitler tarihte mahkum olmuşlardır fakat Hüseyinler hala yaşamakta ve onlara özlem vardır onlar için ağlama vardır feryat vardır.
Bu günün Zeyneplerini tanımamız lazım bu günün Hüseyinlerini tanımamız lazım. Nerede bir zulüm ve haksızlık varsa orası Kerbela dır. Bu gün Filistin bir Kerbela dır, Arakan bir Kerbela dır, Halepçe bir Kerbela’ydı. Irak bir Kerbela dır, Hz. Zeynep’in bedduası onların üzerinde vardır.
Özkan Yaman,
Hz. Hamza Uhud savaşında çok vahşi bir şekilde Şehid ediliyor. Peygamberimiz (s.a.s) ashabından, ümmetinden Hz. Hamza ya da ağlanılmasını istiyor. Ama akıllarda geriye kalan tarihte Kerbela olmuş Kerbela da sanki tarih durmuştu. Orda yaşanan acının, olayın mahiyetinden midir bunun sebebi, yoksa orda ki şahsiyetlerden midir? Kerbela’yı bu kadar özel kılan nedir?
Nurullah Gülsever,
Tarihe baktığımızda herkesin görebileceği netlikte şöyle bir durum vardır, çok büyük acılardan sonra kendine gelen bir şeyler yapan toplumlar genellikle büyük adımlar atmıştır. Nitekim yaşadığımız yerler tümü ile işgal edildikten sonra halk topyekün kalkmış ve bu işgali sonlandırmak için tüm varlığını ortaya koymuştur. Belki de tarihte eşine az rastlanır bir destan ortaya koymuştur.
Böylesi manzaraları görebilmek mümkün. Dolayısı ile İslam ümmetini kıyamete kadar ayakta tutacak bir acı gerekliydi görebildiğimiz kadarıyla acılar böyle bir misyon taşıyor toplumsal açıdan. Herkese sirayet edebilecek herkesin duyabileceği iliklerine kadar hissedebileceği acıların lazım olduğu kanaatindeyim.
Bizler İslam ümmeti olarak dünya da ki son ümmetiz dolayısı ile acının zirvesi olmalı ve öyle bir acı olmalı ki, kamil bir acı olmalı, toplumları dönüştürüp ayağa kaldıracak bir acı olmalı. Kerbela ile ilgili ibretler 1400 yıldır söyleniyor dile getiriliyor. Toplumların genelinin belleğinde bu kadar ayrıntı aslında yok çok sade bir fotoğraf var o fotoğrafın bütün rengi acıdır. Hz. Peygamberin acısı Hz. Ali’nin acısı bütün sahabelerin acısı ve bütün ümmetin acısına dönüşmüş bir acıdır.
Özkan Yaman
Kerbela, Aşura deyince en çok da hatırlanması gereken şehadettir. Aşura dan da eğer biz Şehadet dersi almıyorsak gerisi biraz teferruat hükmü kalıyor. Şehadet’in bir zafer olduğunu toplumları dirilttiğini Kerbela da çok somut ve canlı olarak tekrar görüyoruz. Kerbela ya böyle baktığımız zaman alınması gereken dersler nelerdir?
Murat Haliç,
Bir şair dizelerinde, “Ya şahit ol ya şehit ol ya gideriz Hüseyin gibi ya kalırız Zeynep gibi çünkü biz Hüseynileriz” der. Bu mısraların her birinin bir anlamı vardır, bizler İmam Hüseyin’in Kerbela Mihrabında ve Kerbela mektebinde gerçekten Şehadet öğretmenliğini görüyoruz. İmam Hüseyin bir Şehadet öğretmenidir, rehberidir.
Biz İmam Hüseyin’in direniş, fedakarlık ve Şehadet noktasında ümmete bir örneklik sergilediğine inanıyoruz ve diyoruz ki, İmam Hüseyin onurlu Müslümanlar için zillete boyun eğilmeyeceğini, zalimlerin gölgesi altında yaşamaktansa ölmeyi şeref bildiğini ve bilineceğini ve zorbaların karşısında asla diz çökmeyeceğini o kutlu seferinde Kerbela kıyamında bize ispatlayan insandır İmam Hüseyin. Sonrasına baktığımızda Kabil ile Habil arasında başlayan hak batıl mücadelesinde adalet ile zulüm kavgasının nebevi hattının sahih çizgisinin Kerbela’dan geçtiğini bize gösteren bize öğreten ve tüm çağlara ve nesillere öğreten bir insandır. Bizler imam Hüseyin’in mücadelesine baktığımızda Şehadeti bu mücadelenin temelinde görüyoruz.
Bir şehit lazımdı ümmete. Bir ümmet düşünün durgun, durağan, damarlarındaki kan çürüyor. Ümmetin o tarihi maalesef sefahet tarihidir. Yani yoldan çıkmışlık tarihidir ıslah olması gereken bir noktadadır. O yüzden İmam Hüseyin Ümmetin raydan çıkan trenini tekrar rayına sokan bir lokomotif olmuştur. Bu şoklamayı yaşatması gereken bir insandı yani ümmete bir şok lazımdı. O manevi şoku da İmam Hüseyin damarlarındaki kanı Kerbela’nın kızgın çöllerine savurarak yaşatmıştır.
Bizim bu anlamda İmam Hüseyin’den aldığımız derslerden biride İmam Hüseyin tüm çağlara ve nesillere direniş öğretmenidir, fedakarlık öğretmenidir, Şehadet öğretmenidir aynı zamanda Hz. İbrahim gibi kurban sunan ama Hz. İsmail gibi kurban olandır. Bundan dolayı kıyamının eşi ve benzeri çok azdır. Yani Kerbela yiğitlerinin yazdığı destan gerçekten de tarihte eşi benzeri az görülen ihtişamlı bir kıyamdır ve ümmetin özgürlüğünün yolunu açacak bütün ilahi değerleri de bünyesinde barındıran insanlık tarihinde eşine benzerine az rastlanılan bir kıyamdır. Direniş, fedakarlık ve Şehadet.
Diğer hususlara baktığımızda İmam Hüseyin Kerbela da hem kendi bedenini ve nefsini feda ediyor İslam’ın binasına, Efendimizin Sünnetine, Rabbimizin emirlerine. Mazlumların yanında tavır alarak zalim ve gasıp bir sisteme karşı çıkarak kendini feda ediyor. Yetmiyor oğlu Ali Ekber’i henüz 6 aylık oğlu Ali Askar’ı yeğeni Kasım’ı sonra diğer Ehli Beyt dostlarını yakınlarını ve en gözde varlığı olan Hz. Abbas’ı yani en yakınlarını kurban sunandır.
Bu anlamda biz İmam Hüseyin’in direniş, cihad ve hicretin de ve Kerbela kıyamında çok dersler olduğuna ve bize dersler verdiğine inanıyoruz, o derslerin gerçekten çok yönlü bir şekilde ele alınması ve bize ışık olması bu anlamda bize rehber olması gerekiyor. İmam Hüseyin bizlere tevhit adalet ve özgürlük mücadelesinin sönmeyen bir meşalesini tutuşturmuştur.
Yeryüzünün her nerede olursa olsun bir zulüm, bir haksızlık, bir zorbalık olursa orada hak ve adalet mücadelesinin yol işaretlerinin ne olması gerektiğini bize öğretendir. Dolayısı ile biz İmam Hüseyin’in mektebinden Kerbela destanından Aşura kıyamından çok büyük dersler çok büyük mesajlar ve günümüze taşıyacağımız bize meşale olacak hikmetler vardır. Bu anlamda eğer İmam Hüseyin’in şehadetini anlamlandırmak istiyorsak Hz. Zeyep’in kıyamından da bahsetmek gerekiyor. Çünkü İmam Hüseyin ve Kerbela kıyamı Hz. Zeynep ile tamamlanan bir kıyamdır.
Hüseyinsiz bir Aşura Zeynepsiz bir Kerbela düşünülemez. İmam Hüseyin sonrası dönemin bize taşıyıcısı o mücadelenin kavgasını veren bir kadın olarak Hz. Zeynep validemizdir. İmam Hüseyin ve Ehli Beyt’in tüm erkekleri Efendimizin zürriyetleri kesilmiş öldürülmüş geriye sadece kadınları ve çocukları kalmıştır ve onlar da esir edilmiş, zincire vurulmuş Kufe ve Şam da savaş esiri olarak sokak sokak dolaştırılmış ve zindanlara atılmışlardır.
Kerbela sahnesinde İmam Hüseyin’in ve Ehli Beyt’in verdiği mücadelenin içerisinde onların çektiği acıları, ızdırapları, hasretleri, dağlanan sineleri, bağlanan elleri görüyoruz, zindanı görüyoruz, hicranı görüyoruz, hasreti görüyoruz, şehadeti görüyoruz.
Hz. Zeynep’e baktığımızda tek başına kardeşi Hz. Hüseyin’in acısına katlanma acısı ve Ehli Beyt yakınlarının şehitlerinin yetimlerini koruma ve himaye etme açısından Hz. Hüseyin ve Hz. Abbas’tan sonra onların sığınağı olmuş onların hamisi olmuş ve dimdik bir şekilde bayrağı omuzlamış onların da yükünü omuzlayarak bu davaya mesaj olmuş, bu davaya iyi bir şahitlikle, özgün bir şahitlikle günümüze taşımış ve izzetli duruşu ile daha sonra Kufe de yakılacak olan o direniş ateşini tutuşturan Hz. Zeynep’tir.
Muhtar Segafi ve İbrahim bin Malik el Eşter’in Kerbela’nın intikamını aldıkları hareketin de ateşleyicisi olmuştur. Bu gün Kerbela acısı ile İmam Hüseyin’in o büyük şehidin o büyük insanın acısı ile yüreği yananların bir nebze yüreğini serinletecek bir anekdot ile sözlerimi tamamlayayım, Kerbela da kabile için İmam Hüseyin’i şehit eden Yezit o kabile sevdasına doymadan dünya iktidarına, saltanatına doyamadan 3 yıl yaşamıştır.
Yani Kerbela hadisesinden sonra 3 yıl yaşamıştır. Yezit çok feci bir şekilde ölmüştür, bir av sırasında sarhoşken attan düşmüş düştüğü atın üzerinden bir taşın üstüne düşüyor ve üzerine düştüğü taş ağzını dolduruyor. Yezit’i sırt üstü çevirdiklerinde bakıyorlar ki ağzının içinde dişleri arasına sıkışmış vaziyette bir taş var. Çıkartmak istiyorlar çıkartamıyorlar, öyle feci bir şekilde o dişlerini sökerek o taşı ağzından çıkartıyorlar. Ondan sonra biz Müslümanlar eğer Allah bir adama taş atmak isterse ona çarpmak isterse adamı taşa değil taşı adama yuvarlar.
Daha sonra Ömer ibni Sad ve Ubeydullah ibni Ziyad ile beraber İmam Hüseyin’in katledilmesinde rolü olan başını kesen Şimr ve Hermele gibi ordunun içindeki diğer görevliler en fazla 6 yıl yaşamışlar. Yezit’in ömrü 3 yıl iktidarının da ömrü 3 yıldır. O diğer grup olan Ganimetçi grubun da ömrü 6 yıl sürmüştür, sonra her biri teker teker yakalanıp öldürülmüşler, Muhtar es Segafi ve Kıyamının destekçisi tabiri caiz ise intikam tugayları tarafından.
İmam Hüseyin’in mübarek başı Ubeydullah bin Ziyad’ın karşısına getirilince o İmam Hüseyin‘in başı ile oynuyor ve orda Malik bin Enes ayağa kalkıyor tabi o zamana kadar suskunluk tavrını sergileyen sahabelerden biridir Malik bin Enes, Hz. Ali zamanından bu yana olaylar karşısında sessizlik ve suskunluk tavrını benimsemiştir.
O onlarda artık ayağa kalkıyorlar ve artık Kufe de Ubeydullah ibni Ziyad’a bir tepki koyuyorlar. Pis elini çek o mübarek baştan, o mübarek başın Peygamber tarafından defalarca öpüldüğünü gördüm. Aynı itiraz ve feryat Yezit’in sarayında da oluyor, Yezit kırbacı ile İmam Hüseyin’in mübarek başı ile oynarken, Ebu Berze bin el Süleymi itiraz ediyor ve ayağa kalkıyor ve diyor ey Yezit o pis kırbacını çek o mübarek baştan, senin şefaatçin kıyamet gününde Ömer bin Sad olacaktır. Onun şefaatçisi ise dedesi Hz. Resul-i Ekrem (s.a.s) olacaktır. O itirazlar Kufe de bir ateşi yakıyor ve 6 yıl sonra o orduda yer alanlar o katliamı gerçekleştirenler teker teker yakalanmış ve cezalandırılmışlardır.
Tam da burada şu Ayet-i Kerime’yi zikretmek istiyorum, “Sakın zalimlere meyletmeyin sonra ateş sizi de yakar. Zalimler cehennemdir onlara yanaşmak onlardan yana tavır almak yanmaktır ateşe ve cehenneme yuvarlanmaktır.”
Özkan Yaman,
Her şehit aslında arkasından gelenlerin canlanmasına dirilmelerine vesile olmuştur. Kerbela’nın bu günlere uzanan en önemli derslerinden bir tanesi de budur. Aşura Hz. Nuh’un da bu günlere kalan aşuresinin için dede acı var dediniz yani aşure gününde yaşanan o bütün hadiselerin içerisinde acı yönü de var dediniz. Biz olayların herhalde göründüğü gibi olmadığını yani hakikatinin farklı olduğunu unutur muyduk eğer Kerbela yaşanmasaydı.
Nurullah Gülsever,
Olayları, Kerbela’yı, Hz. Hüseyin’in Şehadetini ele aldığımızda bizler birkaç gün içerisinde cereyan eden olaylardan söz etmiyoruz. Sizler Hz. Hüseyin’i ta Hz. Peygamber’den itibaren ele almazsanız ve ümmetin nasıl istikamete girdiğini görmezseniz o vakit yaşanan olay sadece normal bir savaş olarak görünecektir.
Savaşların çoğunda öldürülmeler olmuştur çocuklarda öldürülmüştür buradaki sahneyi değiştiren, açısını ebedileştiren ve acısını belki de zafere götüren taşıyan unsur vardır ki bunu öncesinden ele almamız gerekiyor ki, tevhit mücadelesinin acılı son savaşı olduğunu anlayabilelim.
İslam ümmetini, ümmeti oluşturan tüm o halkların edebiyatında duyguların sirayet ettiği her bir olayda, şiirde, mersiyede ve ağıtlardaki menşein Kerbela olduğunu görürüz. Ümmet için bundan daha büyük bir acı olamaz Kerbela’nın o yönü de vardır. Kıyamete kadar yaşanabilecek olan belki de bütün felaketlere kaza olarak böylesi bir felaket yaşanmıştır diğer bir hikmeti de belki budur.
Özkan Yaman,
Kerbela gerçekten de bir mektep, bir üniversite gibidir. Sadece bir programla ne anlatılabilecek ne de anlaşılabilecek bir konudur. Bunun duygusal yönü de çok daha ayrıdır.
Nurullah Gülsever,
Nerede ihtiyaç varsa Allah Teala oraya bir zamanın Hüseyin’ini gönderiyor. Hz. Hüseyin’in belki de duasıydı. Tarihte nerede bana ihtiyaç varsa benden birisini oraya gönder demiştir Hz. Hüseyin. Zamanın Hüseyin’inin çok güzel bir sözü var diyor ki, “Gözyaşı ancak direniş ile mücadele ile izzet getirir.
Eğer direniş yoksa, zalime ve zulme rıza varsa o vakit gözyaşı zillettir.” Hz. Hüseyin sadece Yezit ve ordusuna direnmiyor, çölün sıcağına direniyor, susuzluğa direniyor, duygulara direniyor. O duygularına direnemeseydi herhalde orda pes edecekti. Hz. Hüseyin çok şeye direniyor.
Mehmet Şenlik,
Hz. Hüseyin’in kendisini geri döndürmek isteyenlere karşı da direnişi vardır ve bu çok önemlidir. Hz. Hüseyin’in inandığı bir şey vardır ama birileri ise sadece onun şahsını düşünüyor. Şahsiyetini ve davasını değil. Bu günkü Hüseyinlerin anaları babaları hakeza akıl aşığı meydan kahramanı olarak gerçeklere teslim olmuş bir şekilde önüne bakarak ileriye doğru gidenleri geri döndürmeye çalışırken Hüseyinler geriye dönüp onlara mıhlanmamalı.
Hz. Hüseyin gibi önüne bakarak geleceği kurtarmak ümmeti esaretten kurtarmak gibi bir misyonu temsil etmelidirler. Hz. Zeynep gibi geride bırakılan yığınlarca sorunla mücadele etmek, yetimleri yetiştirmek büyütmek sahiplenmek müdafaa etmek korumak kendi kanatları altına almak için Zeyneplere de çok iş düşüyor. Günümüzün Zeyneplerinin bundan çok ders almaları gerekir. Hz. Hüseyin bir ilham kaynağıdır, Kerbela bir mekteptir. Herkes ilhamını Hüseyin’den alıyor büyük hadiseler karşısında.
Hz. Hüseyin şairlerin kaynağıdır. Bütün şairler oradan beslenmiş oradan güç almışlardır. Bütün meydan kahramanları Hz. Hüseyin’in o güzel direnişinden o kahramanlığından ilham almışlar. Hak, hukuk ve adalet adına zulme karşı dik durmayı Hüseyin’den öğrenmişlerdir.
Hz. Hüseyin için İmam tabiri ona yakışır aleyhisselam ona yakışır, radyallahuanha ona yakışır rahmetullahi aleyhi ona yakışır, seyyidüşüheda ona yakışır. Hz. Hüseyin hiçbir zaman dillerden eksik olmadı olmayacakta. Sürekli bizlere enerji ve ruh pompalıyor. Sözü edilen gözyaşı acziyetin ifadesi değildir. Hz. Hüseyin bir meşaledir ve bu meşale sönmeyecek kıyamete kadar sürecektir.
(Hamza Korkut - Hürseda Haber)