Esad kazandı, hepsi kaybetti
ABD’nin Şam Büyükelçisi William Roebuck’a ait WikiLeaks sızıntıları da sonradan ortaya koydu ki daha 2006 yılında Esad hükümetinin nasıl devrilebileceği tartışılmıştı. Suriye’de etnik ve mehzepsel karşıtlıklar kullanılacak, Esad devrilecek ve Suriye parçalanacaktı.
2011 yılında Atlantik cephesi Suriye’de yönetimi devirmek hedefiyle saldırıya geçtiğinde, Beşar Esad’a en fazla altı ay “siyasi ömür” biçiyorlardı. Hatta AKP hükümeti, Esad’ın siyasi ömrünün biraz daha uzamasının yolunun, Ankara’nın istediği yedi İhvancıyı hükümetine monte etmesine bağlı olduğunu Şam’a iletiyordu.
ESAD DİRENDİ, HALKI BİRLEŞTİRDİ
ABD’nin sahadaki koalisyonu Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) oluşuyordu. Biri finanstan, biri istihbarattan, biri medyadan ve biri de sınır avantajıyla Esad yönetimine karşı hükümet ve ordu kurmaktan sorumluydu.
Esad’ı yıkacak, Mısır, Tunus ve Libya’yla (Hatta Filistin’le) birlikte Suriye’de de İhvan rejimi inşa edilecekti. Erdoğan da bu geniş İhvan coğrafyasına lider olacaktı.
Ama beklemedikleri bir şey oldu. Esad direndi. Dahası Esad Suriye halkının önemli bir bölümünü de direnişte birleştirebildi.
Esad’ın ayakta kalabilmesi, Suriye’nin birliğini koruyabilmesinin yoluydu pratikte. Velhasıl altı ay geçti ve Esad yıkılmadı, Suriye parçalanmadı.
DÖRTLÜ KOALİSYON BÖLÜNDÜ
Diğer yandan Mısır’da İhvan rejimi yıkıldı. Mursi’nin bir halk hareketiyle devrilmesi (ama devrimin Sisi tarafından çalınması) Suriye’deki dörtlü koalisyonu ikiye böldü. Türkiye ve Katar, İhvan’ı deviren Sisi’ye karşı konumlanıyor; Suudi Arabistan ve BAE ise Sisi’yi destekliyordu.
Arkasından Körfez-Katar krizi oldu, Türkiye Ortadoğu’da yalnızlaştı ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Erdoğan’ın dış politikasında Neo-Abdülhamitçi dengecilik başladı.
Bölgedeki son İhvan rejimi ise geçen yıl Tunus’ta tasfiye edildi. İhvancılık büyük oranda tasfiye edilince, (tabii başka iç ve dış nedenler de var) Ortadoğu’da “normalleşme” dönemi başladı.
Suriye’de Esad’ı devirmek isteyen aktörlerin bir bölümü kendi ülkelerinde devrildi. 12 yıldır Esad’a sırtını dönen Arap ülkeleri şimdi tek tek Suriye’yle normalleşiyor. Son olarak Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan da Şam’ı ziyaret ederek Beşar Esad tarafından kabul edildi.
Geride iki ülke kaldı: Katar ve Türkiye.
ABD’NİN KÖRFEZ ÇIKARMASI
Suudi Arabistan’ın Şam’ı ziyareti, Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşünün önündeki en önemli engelin de kalkması anlamına geliyor.
Suudi Arabistan öncesinde de Çin’in kolaylaştırıcılığında İran’la normalleşmişti; bu da peşinden Yemen’de ateşkes görüşmesini getirmişti.
Riyad’ın petrol ve dolar politikaları ile ŞİÖ ve BRICS organizasyonlarına dahli ise ABD’yi alarma geçirmiş durumda. ABD, Prens Muhammed bin Selman’la görüşmesi için Suudi Arabistan’a önce CIA Direktörü William Burns’ü gönderdi. Ardından 11 Nisan’da ABD’li Senatör Lindsey Graham, 12 Nisan’da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, 13-14 Nisan’da da ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü Brett McGurk ile ABD Uluslararası Enerji İşleri Özel Koordinatörü Amos Hochstein Suudi Arabistan’daydı.
Kısacası ABD, Suudi Arabistan’ı kaybetmemek için tüm kozlarını oynuyor. Zira Suudi politikalarındaki değişim, ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarını zaafa uğratıyor.
Sonuç olarak tablo şimdi şöyle: Esad kazandı, hepsi kaybetti.