İslam'da Eğitim ve Öğrenim Yaşı
Talim ve terbiye, yani eğitim ve öğrenim, bütün insanlar veya toplumlar için söz konusudur. İlahi olsun beşeri olsun, yenisi olsun eskisi olsun bütün ideolojilerin, bütün dinlerin ve milletlerin öncelediği evrensel bir olgudur. Bu haliyle bile hiçbir toplumun bütün katmanlarında gerçekleşmesi mümkün olamamıştır. Ancak verim ve kalitenin daha yüksek olması için genç yaşta başlanması üzerinde ittifak vardır. Herkes genç yaşta öğretilen şeylerin daha sağlıklı ve daha kalıcı olduğunu söyler.
Ülkemizin Milli maarifine göre eğitimin belli bir dönemi ve yaşı vardır; belli bir yaştan sonra eğitime başlanır ve yılın belli aylarında eğitim yapılır veya tatil edilir. İslam`da ise, "eğitim yılı" veya "yaşı" diye bir şey söz konusu değildir. Zira İslam`a göre: "ilmi, beşikten mezara kadar arayınız" hadisi şerifin hükmünce, ilim öğrenmenin yani eğitim ve öğrenim yaşı, dünyaya gelmekle başlar ve mezara kadar devam eder.
Müslüman bir ailenin çocuk eğitimi, çocuk dünyaya gelir gelmez kulağına ezan okumakla başlar. Böylece çocuğun işiteceği ilk söz, beyninde yankılanan, titreşen ilk ses Allah ve Muhammed kelimelerinden oluşan harfler olur. Onun beynine ilk kaydolan ve oturan ses, "Allah`u Ekber" sedası olur. Onu müteakip çocuğa tahnik yapmak, yedinci gününde ona Akika kesmek ve güzel bir isim koymakla devam eder. Sonra onu helal şeylerden beslemek, haramdan korumak, konuşmaya başlar başlamaz ona Rabbini ve peygamberini tanıtmak, söz anlayıp kavramaya başlayınca da Kur`an-ı Kerim’i öğretmek, İslami edep ve terbiyeyle yetiştirmekle sürdürülür bu eğitim.
Bütün bunların yanında beden gelişimiyle alakalı sportif faaliyetler; yüzme (denizcilik), binicilik (sürücülük buna hava taşıtlarını kullananlar da dâhildir), atıcılık (her çeşit silah kullanma sanatı) gibi askeri ve savaş eğitimi de 15 yaştan önce verilmelidir. Her Müslüman on beş yaşından sonra askerdir. Nitekim Uhud savaşında Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, henüz on beş yaşını bile doldurmamış Numeyr bin Vakkas gibi birçok gence (vücut kemikleri ve kasları geliştiği için) savaşa katılma iznini vermiştir.
Şu halde, İslam`a göre öğrenim yaşı, bazı beşeri sistemlerin belirlediği gibi, 5 veya 7 yaştan sonra başlamıyor. Bilakis bu yaşlarda çocuğun ahlaki ve adapla ilgili derslerin yanında Kur`an öğrenimi de bitirilmiş olmalıdır. Hatta İmam Şafii, İmam Nevevi ve İmam Suyuti gibi büyük Âlimler, beş-altı yaşlarında Kur’an hıfzını tamamlamış, fıkıh ve hadis ilimlerine başlamışlardır.
Eğitimde yaş sınırını dayatanlar bile son zamanlarda bunu üç yaşa kadar indirdiler ve bunun için özel okullar (anne okulunu) da açtılar. İleride bunu bir yaşa kadar indirmeyi düşünenler de var. Bununla çocuğu tamamen aile ortamından koparmak ve sistematik bir şekilde yaratmak istedikleri tek tip insan kalitesini yetiştirmek istiyorlar. Artık onlar da keşfetmişlerdir ki, en kalıcı eğitim çocuk yaşta verilen eğitimdir. Zira bu yaşta çocuğun zihnine giren sözler taşa kazılmış yazı misalidir. Bir yerleşince artık silinmesi mümkün değildir.
Şu halde, bizler Müslümanlar olarak, eğer çocuğumuzun bizim çocuğumuz olarak kalmasını ve bizim istediğimiz tarzda yetişmesini istiyorsak yukarıda belirttiğimiz şekilde sıfır yaştan itibaren onların eğitimine başlamak durumundayız. Minik yavrularımızın ilk eğitimcisi bizler olalım. Başta anne ve babalar olarak sıcak aile ocağımızda onları biz eğitelim. En güzel bir şekilde terbiye ederek Allah, Peygamber ve İslam gibi kavramlarla biz onları tanıştıralım. Bir baba şefkatiyle onları ibadete alıştıralım. Biraz büyünce elinden tutup camiye götürelim cami yolunu gösterelim. Biraz daha büyüyünce kendi başına camiye gitmesini öğretelim.
Hulasa her Müslüman aile, çocuğuna dünyevi ilimleri öğretmek veya öğrenimi için bir yerlere göndermekle yükümlü olduğu gibi, dini ilimleri öğretmek ve onun için öğrenime göndermekle de yükümlüdür. Hatta bunun için daha hassas ve daha duyarlı olmalıdır. Çünkü dünyevi ilimler sadece onun dünya yaşamını kolaylaştırmak içindir. Ama dini ilimler hem dünya hem de ahiret saadetinin temini ve korunması içindir.
Aslında çocuğa verilecek en güzel şey ona dinini öğretmek, onun ahlakını güzelleştirmektir. Allah Resulü Sallallahu aleyhi vesellemin buyurduğu gibi: "Bir baba çocuğuna verdiği güzel ahlaktan daha değerli bir miras bırakmış olamaz." (Müslim)
O halde çocuklarımızın eğitim ve öğrenimi için azami gayret sarf edelim. Sadece okulda aldığı bilgilerle veya cami imamlarının verdiği elif ba dersiyle yetinmeyelim. Bunu iki üç aylık gibi bir tatil döneminden ibaret olarak da görmeyelim. İmkânlarımız el verdikçe resmi eğitim dönemi olsun tatil olsun çocuklarımızın eğitimiyle doğrudan biz kendimiz ilgilenmeli ve çocuğumuzu eğitmeliyiz. Zira bizdeki eğitim kesintisizdir.
Şayet imkânımız ve kabiliyetimiz varsa her birimiz hem kendi çocuklarımız ve hem de halkın çocukları için, en kıymetli zamanımızı harcayalım. Bilmiş olalım ki; bundan daha hayırlı bir amel yoktur. Zira toplumun kurtuluşu ve ıslahı buradadır. Bizim saadetimiz ve iflahımız buradadır. Kur’an`ın olmadığı yerde, Kur’an kültürünün hâkim olmadığı mekânlarda ve Kur’an’dan bir şeylerin bulunmadığı kalplerde hayır yoktur. Bereket yoktur. Huzur yoktur. Mutluluk, barış ve güven yoktur. İşte bununla ilgili aşağıda sunacağımız şu birkaç hadis-i şerifin mesajına iyi kulak verelim:
"Kalbinde Kur’an’dan bir şey bulunmayan bir kimse, harabe olmuş (içinde kimsenin barınmadığı yıkık dökük) ev gibidir." (Tirmizi, Nesei)
"Ya ilim öğrenen ya da öğreten ol, sakın üçüncüsü olma!" (Taberani)
"Sizin en hayırlı olanınız Kur’an`ı öğrenen ve öğretendir." (Buhari)
"her kim ilim tahsil etmek için bir yola koyulursa, Allah (c.c) da cennete götürecek bir yolu ona kolaylaştırır. Allah`ın evlerinden bir evde toplanıp da orada Allah`ın kitabını okuyan, onu kendi aralarında (müzakere edip) ders yapan bir cemaat yoktur ki, Allah onlara sekineyi indirmiş olmasın; Allah`ın rahmeti onları kaplar, melekler onları kuşatır. Havadaki kuşlar ve denizdeki balıklar onlar için Allah’tan mağfiret dilerler ve Allah (c.c), kendi katındakilerin yanında överek onlardan bahseder." (Müslim, Ebu Davut, Tirmizi)
Ebu Leys El Vakidi`nin rivayet ettiği bir başka hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: "Bir gün Allah`ın Resulü sallallahu aleyhi vesellem, mescitte halka halinde oturmuş insanlara sohbet ederken üç kişi çıka geldi; bunlardan ikisi Resulullah’a doğru yöneldiler, bunlardan biri halkada boş bulduğu bir yere hemen oturuverdi; diğeri de onların arkasında oturdu. Üçüncü şahıs ise, arkasını dönüp gitti. Allah`ın Resulü sallallahu aleyhi vesellem, (dersinden) boşalınca şöyle buyurdu: "Dikkat edin şu üç adamın misalini size haber vereyim: Birincisi (ilim halkasına girmekle) Allah`a sığındı; Allah da onu kendi sığınmasına aldı. İkincisi de (arkadaşlarını rahatsız etmemek için) Allah`tan hayâ etti; Allah da ondan (onu azap etmekten) hayâ etti. Diğeri ise, ilim halkasından yüz çevirdi, Allah da ondan yüz çevirdi." (Buhari, Müslim, Tirmizi)
Eğer iyi düşünürsek bu son hadis-i şerifte çok derin ve çarpıcı dersler vardır. Ya Allah`ın koruması olan Allah`ın evlerindeki ders halkalarına sohbetlere katılacağız, çocuklarımızı gençlerimizi bu halkaların içine katacağız, bunun için en elverişli olan Kur’an kurslarına, medreselere, ıslah evlerine göndereceğiz ya da bundan yüz çeviren adam misali Allah`ın korumasından çıkmış avareler durumuna düşeceğiz. O zaman da heder olan gençlerimizin, internet kâffelerde ömür tüketen ve çürüyüp giden çocuklarımızın bozulmasına bizzat biz kendimiz sebep olmuş olacağız.
Sözün kısası görevimizi doğru yapar, çocuklarımıza sahip çıkıp İslami bir eğitim ve öğrenim ile yetiştirirsek hem maddi olarak onları medeniyet alanında ilerletip terakki etmelerini sağlayacağız, hem de manevi olarak ıslahlarına vesile olduğumuz için büyük mükâfata nail olacağız. Yok, eğer ihmal eder sahip çıkmazsak ve bunun neticesinde -Allah korusun- kötülerin tuzaklarına düşmüş ve sonu belirsiz mecralara girmişlerse her iki dünyada da hüsrana uğrayanlardan olacağız. Çocuklarına sahip çıkan ve İslam kültürü ile eğiten babalardan, velilerden olmanız dileğiyle!
Mehmet Şenlik / İnzar Dergisi – Eylül 2014 (120. Sayı)