Körelen Vicdanımızı Onar Rabbim!
Allah’ım, hamd yalnızca ve yalnızca Sana mahsustur. Salât ve selam peygamberin Hz. Muhammed’e, onun al ve ashabının üzerine olsun. Rabbim, rahmetinle ve merhametinle bizi affına mazhar eyle...
Ey şanı yüce Rabbim! Şikâyetçiyim ‘çağdaşlık’ adı altında bize dayatılmaya çalışan tüm çirkinliklerden. Şikâyetçiyim bu çirkinliklere göz yumanlardan. ‘Modern hayat’ adı altında bize dayatılan çirkinliklerin haddi hesabı yok ki: Helal sayılan haramlarla haram sayılan helaller… İşlenen günahlarla ertelenmiş tevbeler… Ayaklar altına alınmış ilahi buyruklarla dünya odaklı hedefler… Kısacası unutulmuş kulluk, unutulmuş halifelik, unutulmuş dava.
‘Çağdaşlık özgürlüktedir’ diyorlar ve biz kanıyoruz. Kananları uyarmıyoruz, uyaramıyoruz. Nerede o saf imanımız, o saf teslimiyetimiz? Nerede ayetler ve hadisler karşısında “işittik ve itaat ettik” deyişlerimiz? Nerede Allah’ım, sorgusuz sualsiz emrine boyun eğişimiz?
O kadar köreldi ki kalbimiz, her emrine şüpheli yaklaşır olduk. Sana kayıtsız şartsız iman etmemiz gerekirken; imanımızı sorularla çalmaya çalışan düşmanlarımıza kulak verdik, fırsat verdik, koz verdik.
Allah’ım! Kadına değer veren, onu hak sahibi yapan Sen iken, annelik makamını yücelten, kendinle birlikte anne-babaya da şükretmeyi emreden Sen iken; nasıl İslam’ın kadını aşağıladığını, ezdiğini, özgürlüklerini kısıtladığını iddia eden nankörlere kulak asabiliyoruz?
Allah’ım! Bizi yoktan Sen var etmişken, nasıl oluyor da bizler Sana karşı gelebiliyoruz? Nasıl oluyor da dinini beğenmiyoruz? Nasıl olur da dinini paramparça ediyoruz? Nasıl oluyor da keyfi uygulamalarla dini yaşıyoruz? Sahi… Buna dini yaşamak diyebilir miyiz?
Allah’ım! Bu ne büyük bir gaflet, ne büyük bir yanılgı… Bizi sinsice Senden koparmaya, rızandan uzaklaştırmaya çalışan bu adi zihniyet, dışarıda olmayan, evinde oturan, çocuk doğuran, iffetini koruyan namuslu kadınlara cahil damgası vurmakta. Oysaki Sen, “Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın” diye buyuruyorsun.
Evet, yavaş yavaş farkına varıyorum Allah’ım! Ne büyük bir girdap, ne büyük bir oyun, ne büyük bir hile içine sürüklenmek istenildiğimizi. “Kadın dışarı çıkmalı, açılıp saçılmalı, az çocuk doğurmalı, ekonomik özgürlüğü elinde olmalı, kocaya asla güvenmemeli; ya bırakırsa, terk ederse, ölürse, boşanırsa?” diyerek kadını hep tetikte bekleten bir zihniyet dayatılıyor bize… Nasıl bir zihniyet bu Allah’ım! O öve öve bitiremedikleri özgürlük bu mu yoksa?
Ey şanı yüce Rabbim! içerisinde yaşadığımız hayat öyle bir hal almış ki dünyanın en şerefli işini yapan annelere “boş kadın” muamelesi yapılıyor. Bu ters zihniyete göre çalışıyor olmak için evden çıkmak lazım. Bu modern görünürlük beraberinde mağduriyeti getiriyor da biz farkında olamıyoruz Allah’ım. Görünür olmak pahasına savrulup saçılan paraların hesabını nasıl vereceğiz. Modern topluma ayak uydurmak, çağdaş olmak adına nelere zorlandığımızı göremeyecek kadar köreldik mi yoksa Allah’ım!
O saf ve temiz yürekli analarımız gibi olamadık. Analarımız gibi ana olamadık evlatlarımıza. Analarımız, genç kızlığımızda süslenip namahreme görünmemizi edep dışı görür, hiç uygun bulmazlardı. Hâlbuki onlar, okumayı da bilmiyorlardı. Bizse okuyan bir anneyiz fakat onlar gibi anne olamıyoruz. Çünkü modern ve çağdaş olarak isimlendirilen bu hayat, hep bizden bir şeyler çaldı. Bizde değer namına ne varsa hepsini birden ya da peyderpey aldı. Önce mahremiyet duygularımızı aldı bizden sinsice. Başkasına gözükmememiz, yem olmamamız gerekirken; bu hayat, hep süslenip başkasına görünmemiz gerektiğini telkin etti bize. Bir zamanlar analarımız lastikli ayakkabıları ile sessiz sedasız yolda yürürken çarşaflarıyla, bugün ayakkabıların topukları uzatıldıkça uzatıldı hatta başkalarının duyması için uçlarına çiviler çakıldı. Rabbim! Oysaki Sen, Resulallah (AS)’ın zevcelerinin şahsında bütün hanımlara ayaklarını yavaş vurmalarını emrediyordun. Bunu unutturdular. Seni unutturdular Allah’ım.
Sen ana-babalara şefkat ve merhametle evlatlarına yaklaşmalarını emrediyorsun. Bu yaklaşımla çocuklarımızı İslam davası uğrunda yetiştirmemiz gerekirken; bugün biz okumuş analar; kariyer uğrunda evlatlarımızı merhametten, şefkatten yoksun insanların eline bıraktık. Sonuçtaysa saygıdan, şefkatten yoksun, benmerkezci bir nesil ortaya çıktı.
Allah’ım! Anne olarak öyle bir nesil yetiştirdik ki; artık eve geç gelen evladımıza “niçin geç geliyorsun” sorusunu bile soramaz hale geldik. Evet, anne olamadık Rabbim! Çünkü “modern” denilen bu illetli hayat, ne yazık ki annelik gibi en değerli bir müesseseyi bile tartışmalı hale getirdi. Kadın hakları savunucuları özgürleşmek adına önce evlilik müessesini tartışmaya açtılar, sonra annelikten vazgeçmeye karar verdiler. Böylece kocanın ve çocuğun esaretinden kurtulup özgürlüklerine kavuşacaklarını hayal ettiler. Oysaki “Cennet anaların ayakları altındadır.” buyuruyor Resulallah (AS).
Peki, cenneti bile ayaklar altına seren gerçek bir güvenceyi, gerçek bir kariyeri, yüce bir makamı biz ne yaptık? Fani makam, mevki, şan ve şöhrete değiştirdik. Allah’ım! Eğitim için, iş için, terfi için, hayat konforunun bozulmaması için en güzel yıllarını feda edip, annelik gibi başka hiçbir şeyle ölçülemeyecek bir hissiyatı ve vazifeyi ihmal eden kadınlara nasıl da imrenir olduk?
Rabbim emirlerini unuttuk. Resulünün sünnetini unuttuk. Oysaki bizi bunları bilmekle, öğrenmekle, yaşamakla mükellef kılmıştın. Ama biz ne yaptık? Kıt aklımızla güya çağdaş düşünmek, aydın düşünmek adına her hükmünü, Resulünün her sünnetini kendimizce bir yoruma tabi tuttuk. Takvadan çok fetvacı olduk ya da fetvayı bizzat veren biz olduk.
Rabbim! Sen ilim öğrenmeyi kadın erkek herkese farz kılmışken bizler kariyer ilmini kendimize farz belledik. Bunun için mahcubuz. Mazur değiliz, mazeret sahibi değiliz. Rabbim, çünkü bu konuda öne sürecek hiçbir geçerli mazeretimiz yok. Nefsimize ve şeytana uyduk; bizi affet! Bize idrak nasip et.
Affet bizi Rabbim! Kurtar bizi bu gafletten. Özümüze, temiz fıtratımıza döndür bizi. Âmin…
*Aradan geçen uzun yıllardan sonra kimi genç kız kimi delikanlı olan çocuklarına bakıp da anneliği şanına yaraşır bir şekilde yaşayamadığı hakikati yüzüne bir şamar misali inen, kendisine verilen emanetlere hakkıyla sahip çıkamadığını esefle idrak eden; bu durumun müsebbiplerini aramakla beraber asıl faturayı kendi nefsine kesen ve basiretsizliği dolasıyla rabbine sığınıp O’ndan af ve yardım dilenen annelere/kadınlara ithaf olunur…
Pedagog Meliha Timur / Nisanur Dergisi - Mayıs 2015 (42. Sayı)
Ey şanı yüce Rabbim! Şikâyetçiyim ‘çağdaşlık’ adı altında bize dayatılmaya çalışan tüm çirkinliklerden. Şikâyetçiyim bu çirkinliklere göz yumanlardan. ‘Modern hayat’ adı altında bize dayatılan çirkinliklerin haddi hesabı yok ki: Helal sayılan haramlarla haram sayılan helaller… İşlenen günahlarla ertelenmiş tevbeler… Ayaklar altına alınmış ilahi buyruklarla dünya odaklı hedefler… Kısacası unutulmuş kulluk, unutulmuş halifelik, unutulmuş dava.
‘Çağdaşlık özgürlüktedir’ diyorlar ve biz kanıyoruz. Kananları uyarmıyoruz, uyaramıyoruz. Nerede o saf imanımız, o saf teslimiyetimiz? Nerede ayetler ve hadisler karşısında “işittik ve itaat ettik” deyişlerimiz? Nerede Allah’ım, sorgusuz sualsiz emrine boyun eğişimiz?
O kadar köreldi ki kalbimiz, her emrine şüpheli yaklaşır olduk. Sana kayıtsız şartsız iman etmemiz gerekirken; imanımızı sorularla çalmaya çalışan düşmanlarımıza kulak verdik, fırsat verdik, koz verdik.
Allah’ım! Kadına değer veren, onu hak sahibi yapan Sen iken, annelik makamını yücelten, kendinle birlikte anne-babaya da şükretmeyi emreden Sen iken; nasıl İslam’ın kadını aşağıladığını, ezdiğini, özgürlüklerini kısıtladığını iddia eden nankörlere kulak asabiliyoruz?
Allah’ım! Bizi yoktan Sen var etmişken, nasıl oluyor da bizler Sana karşı gelebiliyoruz? Nasıl oluyor da dinini beğenmiyoruz? Nasıl olur da dinini paramparça ediyoruz? Nasıl oluyor da keyfi uygulamalarla dini yaşıyoruz? Sahi… Buna dini yaşamak diyebilir miyiz?
Allah’ım! Bu ne büyük bir gaflet, ne büyük bir yanılgı… Bizi sinsice Senden koparmaya, rızandan uzaklaştırmaya çalışan bu adi zihniyet, dışarıda olmayan, evinde oturan, çocuk doğuran, iffetini koruyan namuslu kadınlara cahil damgası vurmakta. Oysaki Sen, “Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın” diye buyuruyorsun.
Evet, yavaş yavaş farkına varıyorum Allah’ım! Ne büyük bir girdap, ne büyük bir oyun, ne büyük bir hile içine sürüklenmek istenildiğimizi. “Kadın dışarı çıkmalı, açılıp saçılmalı, az çocuk doğurmalı, ekonomik özgürlüğü elinde olmalı, kocaya asla güvenmemeli; ya bırakırsa, terk ederse, ölürse, boşanırsa?” diyerek kadını hep tetikte bekleten bir zihniyet dayatılıyor bize… Nasıl bir zihniyet bu Allah’ım! O öve öve bitiremedikleri özgürlük bu mu yoksa?
Ey şanı yüce Rabbim! içerisinde yaşadığımız hayat öyle bir hal almış ki dünyanın en şerefli işini yapan annelere “boş kadın” muamelesi yapılıyor. Bu ters zihniyete göre çalışıyor olmak için evden çıkmak lazım. Bu modern görünürlük beraberinde mağduriyeti getiriyor da biz farkında olamıyoruz Allah’ım. Görünür olmak pahasına savrulup saçılan paraların hesabını nasıl vereceğiz. Modern topluma ayak uydurmak, çağdaş olmak adına nelere zorlandığımızı göremeyecek kadar köreldik mi yoksa Allah’ım!
O saf ve temiz yürekli analarımız gibi olamadık. Analarımız gibi ana olamadık evlatlarımıza. Analarımız, genç kızlığımızda süslenip namahreme görünmemizi edep dışı görür, hiç uygun bulmazlardı. Hâlbuki onlar, okumayı da bilmiyorlardı. Bizse okuyan bir anneyiz fakat onlar gibi anne olamıyoruz. Çünkü modern ve çağdaş olarak isimlendirilen bu hayat, hep bizden bir şeyler çaldı. Bizde değer namına ne varsa hepsini birden ya da peyderpey aldı. Önce mahremiyet duygularımızı aldı bizden sinsice. Başkasına gözükmememiz, yem olmamamız gerekirken; bu hayat, hep süslenip başkasına görünmemiz gerektiğini telkin etti bize. Bir zamanlar analarımız lastikli ayakkabıları ile sessiz sedasız yolda yürürken çarşaflarıyla, bugün ayakkabıların topukları uzatıldıkça uzatıldı hatta başkalarının duyması için uçlarına çiviler çakıldı. Rabbim! Oysaki Sen, Resulallah (AS)’ın zevcelerinin şahsında bütün hanımlara ayaklarını yavaş vurmalarını emrediyordun. Bunu unutturdular. Seni unutturdular Allah’ım.
Sen ana-babalara şefkat ve merhametle evlatlarına yaklaşmalarını emrediyorsun. Bu yaklaşımla çocuklarımızı İslam davası uğrunda yetiştirmemiz gerekirken; bugün biz okumuş analar; kariyer uğrunda evlatlarımızı merhametten, şefkatten yoksun insanların eline bıraktık. Sonuçtaysa saygıdan, şefkatten yoksun, benmerkezci bir nesil ortaya çıktı.
Allah’ım! Anne olarak öyle bir nesil yetiştirdik ki; artık eve geç gelen evladımıza “niçin geç geliyorsun” sorusunu bile soramaz hale geldik. Evet, anne olamadık Rabbim! Çünkü “modern” denilen bu illetli hayat, ne yazık ki annelik gibi en değerli bir müesseseyi bile tartışmalı hale getirdi. Kadın hakları savunucuları özgürleşmek adına önce evlilik müessesini tartışmaya açtılar, sonra annelikten vazgeçmeye karar verdiler. Böylece kocanın ve çocuğun esaretinden kurtulup özgürlüklerine kavuşacaklarını hayal ettiler. Oysaki “Cennet anaların ayakları altındadır.” buyuruyor Resulallah (AS).
Peki, cenneti bile ayaklar altına seren gerçek bir güvenceyi, gerçek bir kariyeri, yüce bir makamı biz ne yaptık? Fani makam, mevki, şan ve şöhrete değiştirdik. Allah’ım! Eğitim için, iş için, terfi için, hayat konforunun bozulmaması için en güzel yıllarını feda edip, annelik gibi başka hiçbir şeyle ölçülemeyecek bir hissiyatı ve vazifeyi ihmal eden kadınlara nasıl da imrenir olduk?
Rabbim emirlerini unuttuk. Resulünün sünnetini unuttuk. Oysaki bizi bunları bilmekle, öğrenmekle, yaşamakla mükellef kılmıştın. Ama biz ne yaptık? Kıt aklımızla güya çağdaş düşünmek, aydın düşünmek adına her hükmünü, Resulünün her sünnetini kendimizce bir yoruma tabi tuttuk. Takvadan çok fetvacı olduk ya da fetvayı bizzat veren biz olduk.
Rabbim! Sen ilim öğrenmeyi kadın erkek herkese farz kılmışken bizler kariyer ilmini kendimize farz belledik. Bunun için mahcubuz. Mazur değiliz, mazeret sahibi değiliz. Rabbim, çünkü bu konuda öne sürecek hiçbir geçerli mazeretimiz yok. Nefsimize ve şeytana uyduk; bizi affet! Bize idrak nasip et.
Affet bizi Rabbim! Kurtar bizi bu gafletten. Özümüze, temiz fıtratımıza döndür bizi. Âmin…
*Aradan geçen uzun yıllardan sonra kimi genç kız kimi delikanlı olan çocuklarına bakıp da anneliği şanına yaraşır bir şekilde yaşayamadığı hakikati yüzüne bir şamar misali inen, kendisine verilen emanetlere hakkıyla sahip çıkamadığını esefle idrak eden; bu durumun müsebbiplerini aramakla beraber asıl faturayı kendi nefsine kesen ve basiretsizliği dolasıyla rabbine sığınıp O’ndan af ve yardım dilenen annelere/kadınlara ithaf olunur…
Pedagog Meliha Timur / Nisanur Dergisi - Mayıs 2015 (42. Sayı)