Bilimin özgürleştirilmesi ya da ders kitapları ve müfredat davamız
Şekli şeyleri öne çıkardığınızda işin hakikati gözlerden saklanır. Asıl okunması gerekeni, yani varlığın sır ve hakikat/hikmetini öğrenemez; kendinizi ve kâinatı okuyamaz hale gelirsiniz. Hatta insani değerlerinizle birlikte inancınızı da kaybedebilirsiniz.
Biz de Yunus Emre’nin deyişi ile soruyoruz: “Sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır?”
Ders kitaplarındaki hakim dil şudur: Bilimsel açıklamalar adı altında usturuplu ifadelerle yaratılış sırları “tabiât”, “tesadüf”, “mekanizma”, “kanun” gibi, eşya üzerinde te’sir yapabilecek kuvveti olmayan vehmî veya zihnî kavramlara yada sebeplere atfedilir; “açıkladık, nasıl olduğunu izah ettik” zan ve algısı oluşturulur.
Felsefi yaklaşımlara göre kurgulanmış ifadelerdeki gizli ve derin mesajlarla ortaya çıkan “sakat bilgi virüsü” kâinat ve içindeki mevcudat ve hâdiseleri yanlış değerlendiren bir bakış açısı kazandırır. Bu bakış açısı ile zihnen hasta hale gelen günümüz insanı eşyadan duyularına gelen mesajları doğru algıladığını ve anladığını zanneder. Yanlış anlayışının ya da şirkinin farkında ol(a)maz. Çoğu insan az veya çok, bu gizli - açık şirk veya "hakikâti örtme" anlamında küfür bulaşıklarına maruzdur.
Konuyu örneklerle açıklayalım. Bazı şeylerin eşit uzaklıklı orta noktası; yani gözlem yapıp, karar verebileceğimiz tarafsız bir orta noktası bulunmamaktadır. Örneğin: “Yaratılıyor” yerine; “oluşuyor, oluşum” gibi nötr ve olgusal görünen her ifade, aslında “Allahu Teâlâ yok(muş), varsa bile bu işle ilgisi yok(muş)!” mesaj ve emri şuurumuzun filtrelerine uğramadan bilinçaltına kodlanmaktadır. Bizim önce bakışımız, sonra sözümüz, en sonra da davranışımız bu fikre göre programlanır. Örneğin yaratılışa dair ilahi kanunlara, evrim evolüsyon gibi adlar takılır. Böylece Allah’ın bu işlerle alakası yokmuş mesajı verilir. Felsefe düzenbazlıkları ile bilim sürekli ateizme alet edilir.
Lisan ve mantık açısından cansız ve iradesiz bulut bize su veremez, cansız ve şuursuz toprak ağaç yapamaz, bizi (hatta sütü bilmeyen) tanımayan inek süt yapamaz, yaptırılır. Cansız dünya dönemez, döndürülür!
Elbette, “verir, yapar, döner” gibi ifadeler, sadece “hakikât” ve “itikat” olarak değil; “mantık” ve “gramer” açısından da yanlış ve anlamsız olup; bu tür kelime, fiil ve eserler “şuur, ilim, irade ve kudret” sahibi canlılar için kullanılabilir ancak! Bir de mecazi olarak…
Çok açık bir gerçek ki, okul kitaplarından başlamak üzere her türlü yazılı, sesli ve görüntülü yayın, bizi, “gafil” bir nazarla kâinata bakmaya şartlandırmakta, eşyanın/varlığın sır ve hikmeti gizlenmeye çalışılmaktadır. Bilim materyalizmin “malı” olarak görülmekte, böylece bilim, kâinat ve içindekileri Sahibinden/Yaratanından kaçıran “hırsız” konumuna indirgenmektedir. Aynı zamanda eşyanın hikmet ve hakikati yanında, manevi ve ruhani boyutlarını nazarlardan saklama çabalarıdır tüm bunlar. İnsanlığa olduğu kadar varlığa karşı da bir hakarettir. Böylece okullarda ilimden irfana giden yol kapanmaktadır. Fazilet diyarı olması gereken Okulların eğriliklerin mekânı halini almaktadır.
İşgal altında kalan bilimi düşürülen bu konumundan alıp, asli hüviyetine ve şerefli konumuna çıkarılması ve ders kitaplarının ve müfredatın ıslahı ülkemiz Milli Eğitiminin öncelikli ve asli bir meselesidir.
Bilimin özünden saptırılmasına karşı bilimi özgürleştirme için çaba içine giren şüphesiz birçok namuslu fikir adamı ve gurupları görüyoruz. Nasip olursa ilerideki yazılarımızda onlardan bahsetmek isterim.*
Bilimi tarafsız hale getirecek ve özgürleştirecek çabalar sürmektedir. Malezya’da Uluslararası İslam üniversitesinin çabaları bu konuda takdire şayandır. Bu amaçla ülkemizde olduğu kadar değişik ülkelerde Bediüzzaman’ın “Manayı Harfi” çözümünün gündeme alınması önemli bir gelişme.
Bediüzzaman, insanlığın hakikatle buluşmasının önünde üç felsefe akımı sorumlu tutar. Bunları şu cümlelerle özetler: (a) Sebepler meydana getirdi. (b) Kendi kendine oldu. (c) Tabiat yaptı.
Bir yazıya baktığımızda dikkatimizi harflere ve kâğıda değil, harflerin birleşmesinden ortaya çıkan manalara yöneltiriz. Hâlbuki inançsızlığa alet edilen günümüzün materyalist bilim anlayışı dikkatleri “harflere” yöneltir. Bediüzzaman ise dikkatleri manaya çevirerek bilginin “hakikat”, “marifet”, “hikmet, “fazilet” ve fıtrat” boyutlarını gündeme getirir ve “hakiki manaya” giden yolu gösterir. Çözüme dair hususları nasip olursa gelecek bir yazımızda ele almak isterim. (Dirilişpostası)