Mustazaf-Der'in Kapatılması Pensilvanya Onaylı!
Bolu F tipi Cezaevi'nde iki yıldır tutuklu bulunan gazeteci yazar Şükrü Sak, "Yargıtay'ı da ele geçiren paralel örgüt, dindarlara kin ve husumetini, peş peşe onayladığı dava dosyaları ile gösterdi. Bunların Masonik bir örgütlenme modeli içinde olduğu bugün ortaya çıkmıştır" dedi.
Yeni Akit’ten Murat Alan, yıllardır Gülen Örgütü’nün ülkeyi ele geçirmek istediğini yazan gazeteci yazar Şükrü Sak'la tutuklu bulunduğu Bolu F Tipi Cezaevi'nde görüştü. Son dönemde karara bağlanan îslami davaların tamamının Pensivanya'dan onaylı olduğunu vurgulayan Sak, Hizb-ut Tahrir davası, Mustazaf-Der'in kapatılması, Elazığ Îhya-Der ve Adıyaman VahdetDer ile İBDA davalarında paralel örgütün yargı yapılanmasının önemli bir rol üstlendiğini söyledi.
ABD ve İsrail'in paralel yapılanma aracılığı ile Türkiye'ye operasyon yaptığını vurgulayan Sak, sorularımıza şu cevapları verdi: kînlerînî gösterdiler Akit: Uzunca bir süredir Giden cemaatinin hukuku Müslümanlara karşı silah olarak kullandığını iddia ediyorsunuz.
Şükrü Sak: Hukuku Müslüman gruplara karşı kullanma noktasında, bu "cemaatin" 28 Şubat darbecilerinden geri kalır yanı yok. Hatta fazlası var.
Akit: Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?
Şükrü Sak: Gayet somut örneklere dayanarak söylüyorum; 2011'de bir "gece yarısı operasyonu" ile Yargıtay'ı ele geçiren bu örgüt, Müslümanlara olan kin ve husumetini, peş peşe "onayladığı" dava dosyaları ile gösterdi.
Akit: Hangi dâvâlar?
Şükrü Sak: İBDA çizgisindeki Müslümanların dâvaları, Hizbullah ve Hizb-ut Tahrir çizgisindeki Müslümanların dosyaları. Benim bildiğini; 5 ayrı İBDA dosyasında, -çoğu 28 Şubat'tan kalma- yaklaşık 100 kişi, Hizb-ut Tahrir davasında 300 kişi, Hizbullah çizgisinde de, Mustazaf-Der'in kapatılması, Elazığ ihya-Der ve Adıyaman Vahdet-Der dâvaları... Bunların hepsi, bu malûm örgütün Yargıtay'ı ele geçirmesinin ardından 2012'nin Şubat ayında onayladığı dâvâlar...
Akit: Bunlarda "hukuk" değil, kin ve düşmanlık mı var?..
Şükrü Sak: Hizb-ut Tahrir. Adamlar, metod olarak silahlı mücadeleye karşı olmalarına rağmen, "silahlı örgüt kurmaktan" ceza aldılar. Üstelik eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un, "Bunlar felsefe olarak silahlı mücadeleye karşı" diye bilirkişi olarak rapor vermesine rağmen. Şimdi onlarla cezaevinde beraber yatıyoruz.
PENSİLVANYA'DAN ONAYLI
Akit: Başka?..
Şükrü Sak: Hepsi aynı tarihten sonra onaylanan; 35 ÎBDA'cıya verilen isyan cezası, 33 İBDA'cının ceza aldığı Bandırma davası, 5 ÎBDA'cıya "ağırlaştırılmış müebbet" verilen dava, 8 İBDA'cıya 30'ar yıl verilen skandal dava ve benim de içine olduğum 6 ÎBDA'cı gazeteciye verilen "örgüt üyeliği" cezası... Bunların çoğu 28 Şubat'tan kalma davalar. Ve 2012'nin Şubat'ında, yargıya sızmış bu örgüt tarafından onaylanan davalar. Meğer "Yargıtay imamı" dosyaları Pensilvanya'daki hocaya onaylatıyormuş.
DERGİ KAPAĞINA MAHKEME RESMÎ KOYMAK SUÇ OLDU
Akit: Ne var bu dosyada suç olarak, suç unsuru olarak?..
Şükrü Sak: "Gerekçeli karar'dan aynen okuyorum, bakın: DGM önünde fotoğraf çekmek, örgütsel kitap okumak, yasal bir dergiyi derginin yasal temsilcisine (Almanya temsilcisi M. Fişenkçi) göndermek, dergi kapağına mahkeme resmi koymak... DGM önünde slogan atmak...
Akit: Bunlardan dolayı mı örgüt üyeliği cezası aldınız?..
Şükrü Sak: Evet, üstelik bunlar normal gazetecilik faaliyetleri... Burada çok daha ilginç bir ayrıntı var, ki bence burası çok önemli, hele "yargı çetesi-Yargıtay imamı" gibi hususların bugün artık iyice netleşmiş olması, bizim iki sene önce anlatmaya çalıştığımız meseleydi, o da şu; yerel mahkeme bize, "yardım ve yataklıktan" 3 yıl 9 ay ceza vermişti. Yargıtay dosyayı aleyhimize bozdu. Yani dedi ki; "Bunlara az ceza vermişsiniz Bunlara 3 yıl 9 ay değü, öğüt üyeliğinden 7 yıl 6 ay ceza vereceksiniz" dedi. Yerel mahkeme de Yargıtay'ın bu kararına uydu.
BAŞBAKAN ERDOĞAN TEHLİKEYİ GÖRDÜ VE KARARLI
Akit: Bir yazınızda Başbakan'ın "tehlikenin büyüklüğünü gördüğünü" söylüyorsunuz?
Şükrü Sak: Evet, Başbakan tehlikenüı büyüklüğünü gördü ve kararlı tavrını sürdürüyor.
Fakat aynı şeyi "etrafındakiler" açısından söylemek çok zor. Düşünsenize 'Yargıtav îmamı", "Emniyet lmamı"nın görevinin oradaki polislere namaz kıldırmak olduğunu düşünenler var. Üstelik bu "espri" değil, gerçek. Tehlikeyi geçiştirmek, hafifletmek için yapılıyor bu. Geçenlerde sol tandanslı bir hukukçu, bu bizün taraftaki "siyasi şuur" zaafını işaretleyerek aynen şunu söylüyordu; -ki bence de bu çok önemli- "Hükümet taraftarlarının cemaatçilere olağanüstü bir güveni vardı ve bu güven 7 Şubat sonrası bile sarsılmadı. Daha bir ay öncesine kadar böyle bir çatışmanın olamayacağına yemin edebilirlerdi. Buna karşılık cemaatin bu saldırıya yıllardır hazırlandığı çok belli." Bunu söylüyor. Düşünsenize bir takım tedbirlerin "7 Şubat" sonrası alındığını, o zaman bu kadar ağır bir hasar vermezlerdi...
Akit: Bu "yargıyı" çok iyi tanıdığınızı söylüyorsunuz...
Şükrü Sak: Evet, fakat kendi aduna değil de mensup olduğum siyasi çizgi (İBDA) adına, 25 yıldır Müslümanları bu "ajan yapılanma"ya karşı uyardığınızı... Ayrıca bu yapının da bizi çok iyi tanıdığını söylüyorum; bunlarla her türlü ortamda karşılaştık; siyasi şubenin işkencehanelerinde, mahkeme koridorlarında, Yargıtay dehlizlerinde, adliyede, Mülkiyede her yerde yüz yüze, karşı karşıyaydık...
İkiyüzlü davranış sergilendi.
Akit: Yazılarınızda sürekli bu hareketin "sinsî karakterine" ve "operasyonel gücüne" vurgu yapıyorsunuz, bunu biraz açar mısınız?..
Şükrü Sak: Önce toptancı bir yaklaşım içinde olmadığımız, "masum taban, menhus tavan" ayrımını her zaman yaptığımızı ifade edelim. Dünyanın dört bir tarafındaki okullarda "öğretmenlik" yapan Anadolu çocuklan değil kastımız, bu "ajan yapılanmanın" yönetici kadrosu... Bunun da Masonik bir örgütlenme modeli olduğu bugün açığa çıkmıştır. "Sinsi karakteri" izâh sadedinde, hem siyasi iktidara darbe girişiminde bulunup, hem de "28 Şubat'ta bile böyle zulüm görmedik" diye timsah gözyaşı döken, propaganda yapan başka bir cemaat gösterebilir misiniz?..
Akit: Fazla insafsızca olmadı mı bu çıkışınız?
Şükrü Sak: Asla... Düşünün ki, adamlar hükümete darbe teşebbüsünde bulunmuş, Başbakan'ın oğlunu almaya kalkışmış, devlet politikası çerçevesinde - MİT kontrolündeki- TlR'lara saldırmış, ekonomiyi allak bullak etmiş, Başbakan'a lanet yağdıran beddualar yapmış, sanki bütün bu gözü dönmüş saldın, operasyon, darbe, her neyse yapan kendileri değilmiş gibi, Hizmet hareketi "Zenci çocuklara şarkı türkü öğretmekten başka, ne yapmışız ki" diye ağlamaya devam ediyorlar... Bu kadar yalan, iftira, şantaj, fitneci bir hareketin "sinsi" karakterine çok dikkat etmek lazım... Biz Müslüman kamuoyunu bu konularda 25 senedir uyardık, hâlâ uyarıyoruz... Ve bunun bedelini de ödedik ve hâlen de ödemeye devam ediyoruz. Demin bahsettim -bugün artık, "Yargıtay'daki imamfna varıncaya kadar deşifre olmuş- yargıdaki bu paralel yapı "hukuku" bize karşı silah olarak kullanmış ve hâlen de kullanmaya devam etmekte; en hukuksuz, en ağır cezaları bizlere (İBDÂ'cılara) verdi. Hepsini ispatlarız...
Bu "cemaatin" sing karakterini gösteren en somut örneği kamuoyu gördü; adam 22 Aralık'ta mektup yazıyor "sulhname"(!) diye, 25 Aralık'ta Başbakan'ın oğlunu gözaltına almaya kalkıyor... Bunu o bildiğiniz malûm düşman zihniyet bile yapmadı...
HİZMET VE CEMAAT İFADELERİ PARALEL YAPIYI PERDELEMEK İÇİN KULLANILIYOR
Akit: Bu çatışmadan cemaatin masum tabanı da zarar görmüyor mu?...
Şükrü Sak: Bunu ayırmak o kadar zor değil. Zaten kimsenin de bunları hedef aldığı filân yok, işte o öğretmenleri vesair. Ama "cemaatin" yayın organlarına bakın, bu "paralel yapıyı" perdelemek için kara propagandanın bin bir çeşidini yapıyorlar. Hükümet tarafında yer alan bazı gazeteci ve aydınlar bile maalesef bu tuzağa düşüyorlar; işte "cemaat, hizmet hareketi" vesair... Sanki "darbe girişiminde" bulunan paralel yapı değilmiş gibi, eğer ortada bir "cemaat" ve "hizmet hareketi" varsa, hiç abartmaya, bağırıp çağırmaya gerek yok.
Ama, "hizmet ve cemaat" bu ajan yapılanmanın kılıfı, maskesiyse, STK türü faaliyetlerle perdelenen kirli ve karanlık bir takım ilişkiler ağı ortaya çıkmışsa, "hizmet" neyin nesi?.. (Yeni Akit)