'Bizim Kim Olduğumuzu Çok İyi Bilirler'
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, "Partileşme sürecinden sonra durmadan bize iftira attılar. BDP'nin hukukçu kimliği olan onlarca yöneticisi ile hatta Selahattin Demirtaş'la saatlerce sohbetimiz olmuştur. Bizim kim olduğumuzu çok iyi bilirler." dedi.
Sabah Gazetesi'nden İsa Tatlıcan, HÜDA PAR Genel Başkanı Yapıcıoğlu ile IŞİD hakkındaki düşüncelerini, İslam dünyasının en büyük sorunlarından biri olan "tekfircilik" konusunu, bölgede yaşanan son gelişmeleri, HÜDA PAR'a yapılan saldırıların arka planını konuştu.
-IŞİD'in ortaya çıkışı ile birlikte islam dünyası yeni bir sorun ile yüzleşmek zorunda kaldı. HÜDA PAR ve partinizin dayandığı dini ve siyasi gelenek, dinin farklı yorumlarına baskı uygulanması meselesine nasıl bakıyor?
Dinde zorlama yoktur. Kimseyi zorla şöyle inanacaksınız diye baskı altına alamazsınız. İslamın özünden aykırı hareket edenlerin bile hesabı Allah'a aittir.
-Dinin farklı yorumlarının da düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi ve müdahale edilmemesi gerektiğini mi düşünüyorsunuz?
Evet, dünyevi olarak ona müdahale etme hakkım ve yetkim yoktur. İnsanın günah işleme özgürlüğü vardır. Günah işleme özgürlüğü olmasa tevbe niye vardır? İslam, kişi ile Allah arasındaki hukuka karışmaz. Ama toplumun düzenini bozan eylemler bütün dinlerde ve hukuk sistemlerinde suç kapsamındadır. Ama bunun yanında kimsenin Allah, peygambere ve mukaddesata hakaret etme özgürlüğü yoktur.
-HÜDA PAR 1990'lı yıllarda adını duyuran Hizbullah'ın devamı olarak biliniyor. HÜDA PAR toplumun hangi kesimine hitap ediyor?
Bütün islami kesime hitap eden bir partiyiz. Yeryüzündeki bütün Müslümanların sesi olmayı hedefliyoruz. Hatta Müslüman olmayanların da hamisi olmayı hedefliyoruz. Biz bütün insanları yaratılışta bize eş ve kardeş olarak kabul ediyoruz. Birinci hedefimiz islam adaletini tesis etmektir. İnsanlık er ya da geç diğer sistemlerin insanlara huzur ve mutluluk vermediğini göreceğine inanıyoruz.
-Son dönemde partiniz IŞİD ile ilişkilendiriliyor. Siz gerçekten kendinizi IŞİD'e yakın hissediyor musunuz?
Biz Allah'a ve insanlara yakın hissediyoruz kendimizi. PKK'nın bir siyaseti var. Önce birilerini şeytanlaştırır. Türk halkının gözünde kötüler. Kimi tahakkümü altına alamazsa şeytanlaştırdığı gurupla ilişkilendirir. Bunu söyleyenler de gerçeği aslında çok iyi olduğunu biliyor. IŞİD selefi ve tekfirci bir grup. Biz ise ehl-i sünnet çizgisinde aşırılıktan arınmış bir hareketiz. IŞİD'in yöntemlerini reddediyoruz ve doğru olmadığını çeşitli yöntemlerle söyledik ve söylemeye devam edeceğiz. IŞID ile tek benzerliğimiz aynı Allah'a ve peygambere iman etmemizdir..
-Tekfirci tanımını biraz açar mısınız?
IŞID tekfirci bir örgüttür. İslam ümmetinin önündeki üç tehlike var. Tekfircilik, mezhep taassubu ve ırkçılıktır. Biz buna inanıyoruz. PKK, dindar insanlar üzerindeki IŞİD antipatisini bizim üzerimizde kullanmak istiyor. Geçmişte de bizim Nusra'nın destekçisi olduğumuzu söylediler. Şimdi bizi El-Nusra'dan IŞİD'e transfer ettiler.
-6 Ekim'de başlayan olaylarda partiniz ve üyeleriniz önemli zarar gördü ve kayıplar verdiniz. Bu olaylar nasıl başladı?
Malumunuz Mustaz'af Der vardı. Dernek kapatıldı. Biz yardım derneği olduğumuz dönemde bile PKK'nın hedefindeydik. 200'ün üzerinde saldırı yapıldı. Partileşme sürecinden sonra durmadan bize iftira attılar. BDP'nin hukukçu kimliği olan onlarca yöneticisi ile hatta Selahattin Demirtaş'la saatlerce sohbetimiz olmuştur. Bizim kim olduğumuzu çok iyi bilirler. Gerçek olmadığını bile bile siyasi menfaatleri öyle gerektirdiği için bu iftiralardan çekinmediler.
-Örgüt ile HÜDA PAR çatışmasını başlatan olayları tetikleyen ne oldu?
6 Ekim'de Mehmet Öcalan'ın İmralı görüşmesinden sonra işaret fişeği atıldı. Ancak belki bir yıldan fazla bir süredir bunun hazırlığını yaptılar. Kobani için sokağa çıkmış insanların öfke patlamasından dolayı yaptıkları bir saldırı değildi bu. Dernek binası ve tabelası olmayan evlere ve işyerlerine de saldırdılar.
-Linç edilen yakılan insanların fotoğrafları yayınlandı. Bu saldırılar nasıl gerçekleşti?
Düşünebiliyor musunuz 19 yaşında, 17 yaşında ve 26 yaşında üç genç kurban eti dağıtıyorlar. Bu dağıtımdan dönerken linçe tabi tutuluyorlar. Sonra sığındıkları binadan aşağı atıyorlar. Sonra üzerinden araba ile geçiyorlar. En sonunda benzin döküp yakıyorlar. Bu vandalizm falan değil, daha ilerisi bir vahşet. O fotoğrafları gören insanlığından utanır. 17 yaşında bir genç bu saldırıyı hakedecek ne yapmış olabilir.
-Geçmişte bu eylem tarzının sonuç vermediğini biliyoruz. Daha önce başarısız olmuş bu eylem tarzı neden uygulandı?
Onlara ne tür sözler verildi bilmiyoruz. Selahattin Demirtaş'ın ABD dönüşü bu olayların patlak vermesi gözden kaçırılmamalıdır.
-Merkez medyanın bir yazarı o sokak eylemlerini gerçekleştirenlerle empati kurulması gerektiğini hatırlattı…
Neyin empatisi? Buna cevap vermek bile istemiyorum. Bu eylemler Kobani'ye ne kazandırdı? Bu vandallıktan sonra Kobani'ye nasıl bir koridor açılacak?
-O saldırıyı gerçekleştiren insanları daha önce tanıyor muydunuz?
O saldırılara maruz kalan arkadaşlarımız bu eylemlerde ön saflarda olan insanları daha önce hiç görmediklerini söylediler. Bazı yerlerden İstanbul'dan ve sınır hattından gelenleri bölgeye aktarmışlar.
-Bölge halkı sokak eylemlerine destek verdi mi?
Son eylemde halkın desteğini kaybettiler. Yerli halktan artık bu desteği alamayacaklar. Geçen seçimde BDP'ye oy veren esnafın malını yağmalamışlar. İnanılmaz bir infial oluştu. Selahattin Demirtaş'ın basın toplantısında boncuk boncuk terlemesi de işte bu yüzden. Sokakta kılık kiyafetinden eşinin örtünme şeklinden dolayı saldırıya maruz kaldı bu insanlar. Savaş döneminde bile böyle bir vahşet görülmedi.
-Selahattin Demirtaş şiddet uygulayanların partileri ile bir ilişkisinin olmadığını söyledi. Siz ne düşünüyorsunuz?
Biz de inandık! " Kobani düşerse her sokak Kobani olacak" ne demektir. Nedir Kobani, Kobani'de ne yaşanıyor? "Kobani düşerse Ankara'da düşecek" ne demektir? Bu şiddet çağrısı değil midir?
-Peki neden partiniz neden Kobani'ye yapılan saldırıdan sorumlu tutuluyor. Gerçekte böyle bir ilişki var mı?
Arada hiçbir ilişki yok. Mesele şu; Kobani düşmesi onlara çok büyük acı verecek. Orada üç kanton var. Suruç'a yakın olan Kobani ortadaki kanton. Kobani düşerse bağlantı kesilecek. Örgüt açısından stratejik önemi var.
-Peki partiniz bağımsızlık Kürt devleti konusunda ne düşünüyor?
Ümmet paramparça olmuş. Şu anki mevcut sınırlar emperyalistler tarafından cetvellerle çizildi. Bu sınırlar aileleri böldü. Kardeşlerin birisi bir tarafta, diğeri öbür tarafta kaldı. Daha fazla parçalanmayı doğru bulmuyoruz. Kürt halkının büyük bölümünün bizim gibi düşündüğünü biliyoruz. Ama bağımsız bir Kürdistan istenilmesini de düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
-Son yaşananların çözüm sürecine zarar verdiğini düşünüyor musunuz?
Çözüm süreci başladığı günden bu yana fikirlerimizi dile getirdik. Biz bu süreci her aşamasında destekledik.Ancak Kürt meselesi sadece PKK'nın penceresinden görüldüğü kadar değildir. Bu sorunda muhatap bütün Kürt halkıdır. Sadece HÜDAPAR değil, bu bir dernek de olabilir bir kanaat önderi de olabilir. Bu süreci sadece BDP ve Öcalan ile yönetmek büyük hata olur.
-Sizce ne yapılmalı?
Her şeye rağmen İslam hala üst kimliktir. Bu halkın çimentosudur. Bu birlik dağılsın diye islami değerlerle yoğun şekilde mücadele ediliyor. Toplumun hayrına değil bu. BDP, PKK de bu yöntemin doğru bir yöntem olmadığını umarım görür. Geçmişte kendilerine yapıldığını söyledikleri baskı ve zulümleri bugün kendileri başkalarına yapıyorlar.
-HÜDA PAR çevresinin taziye çadırları kurmaması çatışmanın devam edeceği şeklinde yorumlandı. Çatışma devam edecek mi?
Biz silahlı bir yapı değiliz. Hiçbir zaman çatışma taraftarı olmadık. İslam barış dinidir. Ama şunu da her zaman söyledik. Yıldırma, öldürme gibi eylemlerle bizi sindiremezler. Bizim için tayin edilmiş bir ömür var. Ne uzar ne kısalır. Bizim üzerimize yüzbinler gelse sadece vekil olarak Allah yeter diyeceğiz. Bizi yoketseler bizim çocuklarımızı da yoketmek zorunda kalacaklar ve bu kervan yürüyecek. Bu saldırılar kabul edilemez. Siz her ne kadar çatışma istemiyoruz desek de bir noktadan sonra kendimizi savunmak zorunda kalabiliriz. Biz kimseye saldırmadık ama bundan sonra kimsenin bizi kurbanlık koyun gibi boğazlamasına da izin vermeyeceğiz. (Sabah)