Güney Kore’de darbe girişimi: 'Meselenin iki boyutu var'
ABD'nin en güçlü müttefiklerinden "Güney Kore siyasi hayatı tıpkı Türkiye gibi askeri darbelerle doludur. 1969,1979 ve 1980 yıllarındaki darbeler en meşhuru olanlardır... Darbelerin esas bağlantısı ABD’dir. Türkiye, Güney Kore ve Pakistan darbeleri buna delildir"
Dünya, Ukrayna’da ve Orta Doğu’daki gelişmelere kilitlenmişken, Türkiye, Suriye’deki gelişmeleri takip ederken belki de en beklenmedik haber Pasifik’ten Güney Kore’den geldi.
Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol televizyonda yaptığı konuşmada muhalefeti "isyan planlayan devlet karşıtı faaliyetlerde bulunmakla" suçlayarak "olağanüstü hal ilan etti. Konuşmasında sıkıyönetim, Kuzey Kore yanlısı güçleri ortadan kaldırmayı ve anayasal özgürlük düzenini korumayı amaçlıyor." dedi. Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol’ü bu kararı almaya götüren esas gelişme ise parlamentoda çoğunluğa sahip muhalefetteki Demokrat Parti’nin Cumhurbaşkanının gönderdiği bütçe tasarısını küçülterek Bütçe Komisyonu'ndan geçirmesinin ve bir kamu denetçi ile başsavcı hakkında gensoru önergesi vermesinin ardından geldi. Yoon Suk Yeol, olağanüstü hâl ilanıyla parlamentoyu kapatıp siyasi partilerin faaliyetlerini yasakladı.
Güney Kore siyasi hayatı tıpkı Türkiye gibi askeri darbelerle doludur. 1969,1979 ve 1980 yıllarındaki darbeler en meşhuru olanlardır. Ancak bu darbelerde başı hep silahlı kuvvetler ve generaller çekmiştir ama ilk defa sivil bir Cumhurbaşkanı kendi idaresine ve öteki devlet organlarına karşı bir darbe gerçekleştirmiştir bu haliyle sivil bir darbedir. Bir başka deyişle darbe Cumhurbaşkanı tarafından gerçekleştirilmiştir.
Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol şahin görüşleriyle bilinen bir dönem Güney Kore’de Adalet Bakanı olarak görev yapan hukukçu kimliğiyle tanınan bir isim. Eski bir Adalet Bakanı’nın ve hukukçunun demokrasiyi askıya alarak Güney Kore gibi bir ülkede darbe gerçekleştirmesi de gerçekten üzerinde çalışılması gereken bir konudur.
Meselenin iki boyutu var: Birincisi iç politika ile ilgili, ikincisi de yine iç politikaya etki eden dış politika boyutu.
Önce dış politika boyutuna bakalım; Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol 2022’de Moon Jae-in’in yerine cumhurbaşkanı seçildi. Önceki cumhurbaşkanı özellikle Kuzey Kore konusunda Trump ile bir barış rüzgârı estirmeyi başarmıştı. Moon Jae-in, Pyongyang’ı ziyaret etti ve kendisine burada görkemli bir karşılama töreni yapıldı. Önce Trump’ın görevden ayrılması ardından da kendisinin görevden bırakması nedeniyle Kuzey Kore konusundaki girişimler yarım kaldı. 2020’de Biden seçimi kazanarak başkan olmasıyla birlikte Kuzey Kore’nin nükleer programdan vazgeçmedikçe herhangi bir görüşme yapmayacağını açıklaması ve 2022’de daha sertlik yanlısı ve şahin görüşleriyle bilinen Yoon Suk Yeol’ün Güney Kore’de Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte Kuzey Kore’ye yönelik barışçıl politikalar da rafa kaldırıldı. O günden sonra Güney ile Kuzey arasında gerilim daha da arttı. En son Kuzey Kore anayasasından Güney Kore’nin kardeş ülke olduğu ibaresini çıkarıldı ve yeniden birleşme sürecine son verilerek, Güney Kore’nin düşman bir ülke olduğu ilan edildi.
Bu süreçte başlayan Ukrayna savaşında da bu iki ülke farklı taraflarda yer aldı. Güney Kore Ukrayna’ya silah sağlarken Kuzey Kore, Rusya’ya silah sağlıyordu. Ama bardağı taşıran esas damla ise geçtiğimiz haziran ayında Putin’in Kuzey Kore’yi ziyaret ederek strateji ortaklık anlaşması imzalaması oldu.
Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol ise tüm bu gelişmelere ABD ve Japonya ile bölgede siyasi ve askeri özellikle askeri ilişkileri geliştirerek cevap verdi. Güney Kore, ABD ve Japonya ile üçlü bir askeri ittifak kurdu. Bu açıkça Güney Kore’nin daha fazla ABD ve Japonya boyunduruğu altına girmesi anlamına geliyordu ki Güney Kore halkı için bu her ikisi de kabul edilemez bir durumdu. Zira Japonya ile Güney Kore arasında İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma bir husumet bulunmaktaydı ve Japonya’nın özellikle Güney Kore’de ya da tüm Kore yarımadasında işlemiş olduğu savaş suçlarından ve insanlığı karşı suçlardan dolayı Kore halkından resmi bir özür dilememesi ve bu konuda da diretmesi Güney Kore halkında zaten bir öfkeye neden olmuştu. Cumhurbaşkanı’nın ve hükümetin buna rağmen Japonya’yla özellikle ulusal güvenliğini Japonya ve ABD’ye ipotek etmesi Güney Kore halkı tarafından kabul edilebilecek bir durum değildi gerçekten de Güney Kore halkı Nisan 2024’te Parlamento seçimlerinde tepkilerini sandığa yansıttılar ve iktidardaki Halkın Gücü Partisi büyük bir oy kaybına uğrayarak meclisteki çoğunluğu muhalefetteki Demokrat Parti'ye kaptırdı. Ülkedeki anketler cumhurbaşkanının da 2027’deki seçimlerde kazanma ihtimalinin olmadığını gösteriyor. Dolayısıyla aslında Güney Kore bir iç siyasi hesaplaşmanın kurbanı oldu.
Güney Kore anayasası cumhurbaşkanına savaş durumu hâlinde veya savaşa yakın durum halinde olağanüstü hâl ilan etme yetkisi veriyor. Bu yetkiyle basını kısıtlayabiliyor, siyasi partilerin faaliyetlerini yasaklayabiliyor hatta parlamentoyu kapatabiliyor ancak bunları yapabilmesi için savaş durumu veya savaş durumuna yakın bir halin olması gerekiyor. Ayrıca anayasa olağanüstü hal yetkisinin parlamento kararıyla da kaldırılabileceğini söylüyor. Şimdi tüm tartışma gerçekten Güney Kore’de savaş veya savaşa yakın bir durum var mıydı üzerine. Gerçekten muhalefet devlet karşıtı faaliyetler bağlamında Kuzey Kore yanlısı mıydı? Bu ülkenin kuruluşundan tam 76 yıl geçmesine rağmen eğer Güney Kore’de hâlâ Kuzey Kore yanlıları siyaseti etkileyebiliyorsa o zaman Güney Kore devletinin kapısına kilit vurup gitmesi gerekmektedir.
Apaçık iktidar gücünü elinden tutan Cumhurbaşkanı ve yakın çevresi muhalefeti sindirmek adına bir sivil darbe girişiminde bulunmuş ve bu darbenin kılıfını da Kuzey Kore olarak belirlemişler. Güney Kore silahlı kuvvetlerinden yapılan bir açıklamaya göre son 24 saat içinde Kuzey Kore’de Güney Kore’ye yönelik herhangi bir hareketlilik ya da yakın bir tehdit tespit edilebilmiş değildir.
Sonuç olarak parlamento başkanı ve hem muhalefet hem iktidar partisi yetkilileri ilan edilen olağanüstü hali kabul etmeyeceklerini söyleyerek halkı ve milletvekillerini parlamentoya davet etmişlerdir. Milletvekilleri ve halk darbe girişimine karşı direnmişler ve nihayetinde demokrasi kazanmıştır. Parlamentoda yapılan oylama ile olağanüstü hâl kaldırılmış, ilerleyen saatlerde kabinesini toplayan Güney Kore Cumhurbaşkanı da kabilesiyle birlikte olağanüstü hali kaldırma kararı vermiştir.
Bundan sonra yaşanacaklara bakılırsa muhtemelen Güney Kore Cumhurbaşkanı görevden ayrılmak zorunda kalacak. Eğer istifa etmezse parlamento tarafından azledilme ihtimali yüksek. ABD Başkanı Biden’ın seçimden çekilmesinin faturası Asya Pasifik’te ağır oldu. İki önemli müttefiki de gitti. Japon Başbakanı Kishida görevi bırakmak zorunda kaldı. Şimdi de Güney Kore Cumhurbaşkanı görevini bırakmak zorunda kalacak. Açıkçası Trump’ın yemininden önce böyle bir gelişme Trump’ın olası Kuzey Kore politikasını da olumlu etkileyecek gibi gözüküyor. Zira Trump seçim kampanyasında Kuzey Kore’ye yönelik politikalarında kaldığı yerden devam edeceği mesajını vermişti.
ABD’nin demokratik müttefikler olarak Pasifik’te pazarladığı Güney Kore’deki demokrasinin ömrü her zamanki gibi “yatsıya” kadar sürdü. Zira Güney Kore halkı aslında bu filmi daha önce de birkaç kez seyretmek zorunda kalmıştı. Lakin bu defa aktörler farklıydı. O dönemlerde generaller darbe yaparken bugün Cumhurbaşkanı bizzat kendi kendine bir darbe yapmış oldu. Ancak Güney Kore’de ordu bu darbe girişimine sahip çıkabilirdi veya devam ettirebilirdi ama yapmadı. Bu darbede ordunun bir rolü var mıdır? Bunun önümüzdeki günlerde darbe araştırma komisyonu kurulduğunda yaptığı incelemede göreceğiz.
Bir zamanlar, Türkiye’deki darbeler azgelişmişlik durumu ile açıklanmaya çalışılırdı. Oysa Güney Kore bugün gelişmiş bir ülke Gayri Safi Milli Hasılası ve kişi başına düşen geliri ortalamanın üzerinde ve teknoloji üreten bir ülke ve dünya devlerine ev sahipliği yapıyor. Fakat darbe yapmaktan da çekinmiyor. Demek ki darbeler ekonomik veya gelişmişlik düzeyi ile çok da bağlantılı değil. Darbelerin esas bağlantısı ABD’dir. Türkiye, Güney Kore ve Pakistan ABD’nin en önemli bölgesel müttefikleridir ve siyasi geçmişlerine bakıldığında hep aynı dönemde askeri darbelerin yaşandığı ülkelerdir. Unutmayalım! 2016’da Türkiye de bir darbe girişimiyle karşılaşmıştı!
(Barış Adıbeli, CGTN Türk)
NOT: Alıntı makaleler Hürseda Haber'in yayın politikasını yansıtmayabilir.