'HÜDA PAR'la Çatışma Yeni Örgütün İşi'
CHP Diyarbakır eski milletvekili Mesut Değer, JİTEM’in lağvedildiğini, devletni içerisinde yen bir örgütün kurulmuş olabileceğini ve bu örgütün, Demokratik Bölgeler Partisi ( DBP) ile Hür Dava Partisi (Hüda Par) arasında çatışma çıkardığını ileri sürdü.
Şemdinli’deki Umut Kitapevi’nin bombalanmasından sonra meydana gelen olayları araştıran “Şemdinli-Yüksekova-Hakkari’de Yaşanan Olayları Araştırma Komisyonu’nda yer alan ve “Şemdinli mi? Kürt Sorunu mu?” kitaplarının yazarı Mesut Değer Rudaw’a konuştu.
Değer, “çözüm süreci”ni, hükümetin Kobani politikasını ve Hüda-Par ile DBP arasında yaşanan çatışmaları değerlendirdi.
Kobani’deki IŞİD saldırılarının ardından Türkiye’de yürütülen “çözüm süreci”nde yeni bir döneme girildi. Süreç nereye doğru gidiyor?
Çözüm süreci 2013’ten beri süregelen bir başlangıçtır. 2 yıl içerisinde bölgede ölümler azaldı. İmralı’nın artık silahla değil, siyasetle yürünmesi gerektiğini söylemesinden sonra bölgede ortam yumuşadı. Ekonomi ve turizm canlandı. Ama bu süreçte, gerçekten bir çözüm süreci var mıdır, yok mudur, sorusu gündeme geldi. Kobani’deki gelişmeler bu süreçte sert söylemleri gündeme getirdi. Çözüm süreci için en önemli konu hükümetin kararlılığıdır. Bunun için inandırıcı adımlar atması lazım.
Nedir o inandırıcı adımlar?
Ortadoğu, Suriye ve Irak’ta gelişmeler var. Irak’ta fiilen bir Kürt devleti kurulmuştur. Suriye’deki Kürtler kantonlar şeklinde varlığını ve haklılığını ortaya koymaya çalışıyor. Türkiye’deki Kürtler ise 81 il ile kaynaşmış, bu nedenle bütünleşme olmuştur. Sadece Kürtler’e yönelik adımlarla bu iş olmaz. Belirli hakların verilmesi, istenen yasal adımların atılması, İmralı’nın durumunun iyileştirilmesi, genel af gibi düzenlemeler yetmez.
Gelinen süreçte, durum Türkiye’deki Kürtler’in dışına çıktı. Suriye’de yaşanan olaylar Türkiye’deki Kürtler’i de ilgilendirir. Biz Türkiye sınırına tankları dizdik. Tankları dizdik ama, 300-500 metre uzaklıktaki IŞİD mevzilerine tek atış yapmıyoruz. Bu, IŞİD’in ilerlemesini sağlamaktır. Bu böyle okunur. Biz uçuşa engel hava sahası diyoruz. Uçuşa engel hava sahası ilan edilmesi demek IŞİD’i korumak demektir.
Bunu biraz açabilir misiniz, tam olarak ne demek istiyorsunuz?
Uçuşa engel hava sahası IŞİD’in mevzilerinin bombalanması yönünde engel oluşturur. Uçuşa engel bölge oluşturduğunuz zaman, koalisyon uçakları o bölgeyi bombalayamayacak. Suriye uçakları kalkıp, kuzeyindeki IŞİD mevzilerini bombalayabilir mi? Hayır. Angajman kuralları gereği bir savaş uçağının kalkıp, Türkiye sınırındaki bölgeyi bombalama imkanı yoktur.
Irak’taki Kürdistan Bölgesi kurulmadan önce de 36. paralel oluşturuldu. Sonra da federasyona gidildi. Benzer bir durum sözkonusu olamaz mı?
Irak’taki 36’ncı paralel Saddam gibi faşist bir yöneticinin kendi topraklarının kuzeyindeki Kürt bölgesine yönelik hava sahasının uçuşa engeliydi. 36’ncı paralel ABD’nin çizdiği bir uçuşa engel bölgeydi. Suriye’de ise sadece IŞİD mevzilerinin bombalanmasını engellemek anlamına gelir.
Hükümet yetkilileri, IŞİD’in terör örgütü olduğunu söylüyor. Buna ikna olmayan çevreler hükümetin IŞİD’e destek verdiğini söylüyor. Hükümetin IŞİD’e ilişkin politikası nedir?
Bugüne kadar bu konularda çeşitli iddialar gündeme geldi. İnsanların Türkiye üzerinden IŞİD’e katıldığı vs. gibi haberler çıktı. Sayın Cumhurbaşkanı da dedi ki, “IŞİD’in üzerinde İslam var, onun için dünya üzerine saldırıyor. PKK’nin üzerinde İslam olmadığı için kimse saldırmıyor, o da terör, o da terör.” Bu çok tehlikeli bir yaklaşım. Doğru PKK’nin başında İslam yoktur, ama Kürt kimliği ile İslamiyeti karşı karşıya getirerek, bir kavganın içine sürüklemek çok tehlikelidir. IŞİD’i dünyaya karşı koruma, IŞİD’i Kürt kimliği ile çatıştırmak anlamına gelir. 5-6 Ekim’deki olayların temelinde de bu yatar. Benim korkum, gelecekte Kürt kimliği ile İslam kimliği arasındaki çatışmanın derinleşmesidir.
Bu ilginç bir tespit. 5-6 Ekim’deki Hüda-Par ile DBP’lilerin karşı karşıya gelmesi, hükümetin bu politikasının bir sonucu mu?
Sayın Cumhurbaşkanımızın İslamiyet ile Kürt kimliğini çatıştırmak istiyor. Bu önümüzdeki süreçte, ciddi sorunlara neden olabilir. Hizbullah ile BDP’nin bir an önce barışması gerekir. Bu coğrafyada düşüncesi ne olursa, Kürt grupların hepsinin olması gerekir. Herkesin kendini ifade etme hakkı olmalıdır. Çatışma çıkaracak, söylemlerden kaçınılması gerekir.
BDP, DTK saldırıların provokasyon olduğunu söyledi…
Elbette provokasyon vardır. Bu işin içinde provokatörler de var, rant elde etmek isteyenler var da var.
Kimdir bu provokatörler, mesela geçmişte ismini sıkça duyduğumuz JİTEM gibi gruplar mı?
Geçmişte JİTEM vardı, ama artık JİTEM ayyuka çıktı, lağvedildi. Başka bir örgüt kurulmuş olabilir devlet içinde. Ama isminin ne olduğunu bilemem. Fakat, insanların yürüyüşü, insanların kapışmasına ve büyük olayların çıkmasına neden oldu.
“Devlet içinde yeni bir örgüt kurulmuş olabilir” demek için elinizde yeterli veri var mı?
Olaylar olduğu zaman bir arkadaşım aradı, evde olmayan bir komşusunun evinin önüne kamyon çekilmiş, eşyalarını doldurup götürmüşler. Arkadaşı, “polis çağırdık, polis yapabileceğimiz bir şey yoktur” dedi, diyor. Hüda-Par’lıların çevresi sarılıyor, polisten yardım isteniyor. Polis, “kendinizi koruyun” diyor Hüda-Par’lılar, gece mezarlıkta cenazelerini defnederken, HDP’li insanların cep telefonlarına da mesajlar gidiyor. “Şehidiniz var, mezarlığa gelin” diye. Onlar da gelince karşı tarafın da orada olduğunu, bu tarafın cenazesinin daha gelmediği anlaşılıyor. İki taraf da sağduyulu davranıyor.
Yani JİTEM benzeri bir örgüt kuruldu ve iki grubu karşı karşıya mı getirmek istiyor?
Birden fazla örgüt de kurulmuş olabilir. Elbette kurulmuştur. Devlet elbette boş durmayacak. Güvenliğini tesis etmek için legal ve illegal kuruluşları vardır.
Tekrar Rojava konusuna dönersek, Türkiye hükümeti neden Kobani’ye yardımda gecikti?
Hükümet, Kürtler’in özerklik yönündeki gücü zayıflasın. Egemenlikleri zayıflasın istiyor. Bu şekilde Türkiye’deki Kürtler’in taleplerinin de azalmasını istiyor. Onun için PYD’deyi de “terör örgütleri listesi”ne aldı. Kobani’deki direniş artık bir simge halinde. “Arap Baharı” başladığı zaman, birçok ülkede rejimler değişti. Türkiye, Suriye’yi de aynı şekilde gördü. Suriye’de Esad rejiminin güçlü olduğunu göremedi. Suriye’nin kısa sürede düşeceğini hesap ettiler. IŞİD, Esad’a karşı savaşırken, Türkiye buna göz yumdu. PYD Esad’a karşı savaş içinde değildi, ama onunla da hareket etmiyordu. Kendi özerkliğini oluşturmak için Kürt kimliği yönünde oluşuma gitti. Kobani’nin düşmesini Erdoğan da istiyor, hükümet de istiyor.
Mesut Değer / PORTRE
Mesut Değer, 1959’da Diyarbakır’da doğdu. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1992 yılında CHP Diyarbakır Kurucu İl Başkanı olarak göreve başladı. 1999 yılına kadar Diyarbakır İl Başkanlığı görevini yürüttü. 1999 yılından itibaren CHP’de PM üyeliği, MYK üyeliği ve Genel Sekreter Yardımcılığı yaptı. (Rudaw)