'İktidar isterse bu zulmü engelleyebilir'
Kendilerine verilen hapis cezasını değerlendiren HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Sait Şahin, üstünlerin hukukunun geçerli olduğu Türkiye'de halktan olanlara hukukun işlemediğini söyledi.
2011 yılında İstanbul 14'üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından oluşturulan iddianame kapsamında 16 kişinin yargılandığı dosya, dün Anadolu 11'inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karara bağlandı.
16 sanıktan 13'ünün beraatına karar verilirken, HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcıları M. Bahattin Temel ve Sait Şahin ile Rehber TV Genel Yayın Yönetmeni Fikret Gültekin hakkında 6'şar yıl 3'er ay hapis cezası verildi.
Söz konusu kararı İLKHA'ya değerlendiren HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Şahin, 90-100 yıl önce oluşturulan zihin kodlarının değişmediğini ve zaman zaman iktidarda bulunan partilerin milletin değerleriyle barışık olmasının yeterli olmadığını söyledi.
FETÖ kumpası olduğu ortaya çıkan ve bütün sanıkları hakkında beraat kararı verilen Elazığ İhya-Der dosyasının kendi dosyalarına benzediğini belirten Şahin, resmi izinleri alınmış bir şekilde gerçekleştirdikleri faaliyetlerin örgütsel faaliyetler olarak değerlendirildiğini ve suç sayıldığını dile getirdi.
Şahin, "Dün itibari ile Anadolu 11'inci Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul'daki yargılamada 16 kişinin yargılandığı dosyada 3 kişiye 6 yıl 3 ay ceza verdi. Bu dosyanın oluşturulma süreci 2011'e dayanıyor. FETÖ'ye mensup emniyet ve yargı ayağının 2011 yılında oluşturmuş oldukları bir dosyaydı. 2011 yılında bizlere yönelik operasyonlar yaptılar ki ben o dönemde İstanbul Mustazaf-Der şube başkanıydım. Türkiye'de farklı illerde derneklere yönelik yapılan operasyonlarda yüzlerce insan gözaltına alındı. Bunların bir ayağı da İstanbul'da oldu. 19 kişi gözaltına alındık. Gözaltına alındığımız süreçte önümüze konulan bütün faaliyetler yasal dernek faaliyetleriydi. Resmi izinleri alınmış kitlesel etkinliklerdi." dedi.
"Benzer dosyalardan beraatla sonuçlananlar oldu"
Benzer dosyalardan beraatla sonuçlananların olduğunu ifade eden Şahin, sözlerine şöyle devam etti: "Dosyayı örneklendirecek olursak benzer suçlamalarla oluşturulan dosyalardan ceza ile sonuçlanan ve cezalarını çekmiş olan, kamuoyuna yansıyan dosyalar da oldu. İhya-Der dosyası bunlardan bir tanesiydi ki orada da suçlamalar tamamen aynı içerikliydi. Kutlu Doğum etkinliği düzenlemek, Gazze'ye yardım kermesleri düzenlemek, Filistin'de şehit olan Müslümanların gıyabi cenaze namazını kılmak, İsrail'i telin mitingleri düzenlemek. Bunlar dosyamızda suç olarak yer aldı. Normal şartlarda bunlar suç değil, bunu kendileri de biliyorlar. Suç unsuru olmadığı için bunları ilişkilendirecekleri bir suç unsuruna ihtiyaçları vardı. Bunu da farklı dernek operasyonlarıyla farklı suç unsurları ihtas ederek gerçekleştirdiler. Bizim dosyamızda da klasik olarak, bu gibi faaliyetleri örgütsel faaliyetler olarak yapmak sihirli ibaresi altına soktular ve bizleri bir örgüt kapsamında değerlendirdiler. Bu faaliyetlerimizi örgütsel amaçla düzenlediğimiz niyet okumasıyla bir suç unsuruna dönüştürdüler."
10 yılı aşkındır tutuklu olarak yargılananların tahliye edilip, tutuksuz yargılanmalarına yönelik bir düzenleme yapıldığını hatırlatan Şahin, "Bu düzenleme kapsamında bin civarında mahkûm serbest bırakıldı. Bunların içerisinde PKK'lı vardı, sol örgütlere mensup olanları vardı, farklı İslami kesimlere mensup olanları vardı ve Hizbullah mensubu olanlar da vardı. Birkaç Hizbullah mensubu bu düzenlemeden faydalandı ve onların serbest bırakılması sonrasında kızılca kıyamet koparıldı. Bundan rahatsız olan bir kesim, PKK'lıları, sol örgütlere mensupları ve yüzlerce onlardan serbest bırakılmışları görmeyip, birkaç Hizbullah mensubunun serbest bırakılmasından rahatsız olanlar medya üzerinden tepki oluşturdular." ifadelerini kullandı.
"Uydurma delillerle suçlandık"
Kendilerinin gözaltına alınmasının ardından gelen bir e-mail üzerinden Hizbullah doyasından tahliye olanları yurt dışına kaçırmakla suçlandıklarını belirten Şahin, "Biz 28 Ocak 2011'de sabah evimize yapılan baskınla gözaltına alındık. Biz gözaltındayken bize sorulmamasına rağmen sonradan dosyaya yerleştirilen bir mailden suçlandık. Sözde gözaltına alındığımız gün bizim mail adresimize, göndereni belli olmayan bir mail geliyor ve Hizbullah dosyasından tahliye olanları yurt dışına kaçırmamız için organizeyi yapmak ve bu kişileri yurt dışına kaçırmakla suçlandık. Mail bizim gözaltına alındığımız gün geliyor. Nasıl olmuşsa biz gözaltındayken ve Hizbullah mensupları çok daha önceden yurt dışına çıkmışken gözaltına alındığımız gün bize gelen bir mailin talimatıyla organize yapmışız, bunları yurt dışına çıkarmışız. O dönem, FETÖ'nün AK Parti ile iş birliği içerisinde olduğu ve devlet gücünün bütünüyle elinde olduğu dönemdi. İstedikleri kimseye kumpaslar kurdukları ve bu kumpaslarla istedikleri kimseleri tasfiye ettikleri dönemlerdi. Bu dosyalara çok rahat bir şekilde uydurma deliller yerleştirdiler ve biz bununla suçlandık." şeklinde konuştu.
"Hesap etmedikleri tarihsel hata vardı"
"Mail, bizim gözaltına alındığımız gün sabah 06.00'da gelmiş ve sözde o gün gelen mailin gereğini yapmış, bunları organize edip yurt dışına kaçırmışız." diyen Şahin, "Yani hesap etmedikleri bir tarihsel hata vardı işte. Mahkemede de bu ortaya çıktı. Ben bunu mahkemede de dile getirdim. Bu apaçık ortaya çıktı, buna rağmen ceza verdiler. 'Mahkeme başkanı, savcı ve emniyet bizdendir. Böyle bir kurgu oluşturacağız ve bunları suçlayacağız. Cezalarını verip, dosyayı kapatacağız.' Bunu da yaptılar. 2013'te 13 kişiye 12,5 yıl ceza verdiler, 3 kişiye de örgüt üyeliğinden ceza verdiler ve dosyayı Yargıtay'a gönderdiler. Yargıtay bu dosyayı bozdu. Daha sonra darbe girişimi oldu. Bizim dosyanın oluşum aşamasında bulunan Terörle Mücadele Şube Müdürü, emniyet mensupları, dosyayı oluşturan savcı ve dosya üzerine karar veren mahkeme heyetinin hepsi bugün FETÖ ile bağlantılı oldukları için meslekten ihraç edildi ve cezaevine konuldu. İlginçtir, Türkiye'de hiçbir mahkemenin yaşamadığını İstanbul 14'üncü Ağır Ceza Mahkemesi yaşadı. Bütünüyle FETÖ üyeliği gerekçesiyle kapatıldı." dedi.
"Dosyamız tamamen FETÖ kurgusu bir dosyaydı"
Şahin, dosyalarının tamamen bir FETÖ kurgusu olduğunu dile getirerek, şunları söyledi: "Dosyamız tamamen FETÖ mahsulü, kurgu olan bir dosyaydı ama bugüne geldiğimizde maalesef Anadolu 11'inci Ağır Ceza Mahkemesi bu dosya hakkında karar verdi. Dosyayı oluşturan FETÖ iken dosya FETÖ ile mücadele edildiği bir dönemde karara bağlandı. Dosyalarımız gündem oldu. Vicdan sahibi sivil toplum kuruluşu yetkilileri, gazeteci ve yazarlar bunu gündeme taşıdı. Bizi arayanlar oldu, desteklerini bildirenler oldu. Kendilerine teşekkür ediyorum. Fakat asıl araması gerekenlerden, hükümet yetkililerinden şu ana kadar bizi arayan olmadı. Biz birebir bu cezanın arkasında iktidarın olduğunu düşünmüyoruz. Türkiye, devlet içerisinde çok karanlık güçlerin, derin güçlerin olduğu, zaman zaman bu derin güçlerin sebep olduğu mağduriyetlerin yaşandığı bir ülke. 28 Şubat Dönemi'ni yaşadık. O dönemde de bize layık görülen dört duvar arasıydı. Sonra AK Parti-FETÖ iş birliğinin olduğu dönemde de bize layık görülen dört duvar arası oldu. Bugün darbe sonrası FETÖ'den kurtulduk denilen bir zamanda bize tekrardan dört duvar arasını yol gösterdiler."
Türkiye'de yargı, emniyet ve ordunun içerisinde sürekli derin güçlerin bulunduğu söyleyen Şahin, "Türkiye temize çıkmış bir ülke değil. Yargısı, emniyeti ve ordusu içerisinde sürekli derin güçlerin yer aldığı bir ülke. Burada iktidarı temize çıkarmak da doğru değil. İktidar da zaman zaman siyasi ittifaklarla bu derin güçlerin önünü açmış. Geçmişte Ergenekon, Balyoz ve Jitem gibi o günün derin devletine karşı Gülen grubu ile ortak hareket etti. Gülen grubu yol buldu, devlete yerleşti, derine dönüştü. Bugün de Gülen grubuna karşı eski Kemalist ulusalcı kesim ile bir kısım ittifaklar kurulduğu ve bu grupların devlet içerisinde güç bulduğu endişesi var maalesef. Bunlar da hükümetin sorumluluğunda gerçekleşen gelişmeler. Nihayetinde bu ülkede bir zulüm yaşanıyorsa bunun sorumluluğu iktidardadır ve iktidar aciz değildir. Yakın tarihte çok daha büyük dosyalar kumpasla oluşturulmuş değil. Belki bir şekilde uydurulmuş delillerin konulduğu ve masum insanların ilişkilendirildiği dosyalar olabilirler. Ama gerçekten özünde darbenin olduğu Jitem, Ergenekon ve Balyoz gibi dava dosyalarının siyasi iradenin kararıyla nasıl bir gecede tahliyelerle sonuçlandığını, tazminat davalarıyla karara bağlandığını ve siyasi iktidarın gücünü biz oralarda gördük." ifadelerini kullandı.
"İktidar, istese bu gibi adaletsizliğin olduğu dosyalara müdahale edebilir"
İktidarın, çok kolay bir şekilde bu gibi dosyaları düzeltebileceğine değinen Şahin, "Bu dosyalar üzerinde etkisi olmuş bir siyasi iktidarın, zulmün olduğu yerde adalete dair elbette eli daha güçlüdür. Siyasi iktidar istese çok rahat bir şekilde buna müdahale edebilir. Siyasi iktidar bunun mesuliyetinden kaçamaz, mesuldür. 'Birebir bu dosyaların arkasında iktidar vardır.' diye bir tavrımız söz konusu değil ama sorumluluk iktidardadır. Darbeye karşı duran ve darbeyi önleyenler İslami kesimler ve cemaatler iken bugün darbe sonrası bir süreç yaşandı. Bugün de aldığımız cezalar bu endişeleri besliyor. İslami kesimlerin tasfiyesine dönüştürüldü süreç. İslami camialar ve kesimler darbeyi önlemişken bir anda Perinçek gibi ideolojiye sahip olanların ağırlığı kendisini hissettirdi, hedefe İslami camiaların tümünü koydu. Hatta meclis darbe komisyonunda cemaatlerin topyekûn hedefe konulduğu bir rapor hazırlandı. Şu anda 'İslami camialar tasfiye mi ediliyor?' diye çok ciddi şüpheler yaşanıyor. Bu karar da şüpheleri doğrular nitelikte oldu." şeklinde konuştu.
"HÜDA PAR, bu ülkenin kritik dönemlerinde çok ciddi inisiyatif almış bir yapı"
Şahin, "HÜDA PAR, İslami camiaların siyaset ayağında güçlü bir yapı. Bu ülkenin kritik dönemlerinde çok ciddi inisiyatif almış bir yapı." diyerek, şu ifadeleri kullandı:
"Tabi, bu birilerini rahatsız etti. Türkiye'nin 90 yıllık Cumhuriyet geçmişi ve Osmanlı'nın son dönemlerinde yer alan zihniyet maalesef bu ülkenin devlet mekanizmasının zihin kodlarıdır. Dolayısıyla bu devlet refleksi devreye girmiş olabilir. Türkiye'nin devlet mekanizmasının sahip olduğu zihin kodları dönüşmedi. Maalesef her ne kadar iktidarda bazı dönüşümler yaşanmış, iktidar merkezli bazı iyileştirmeler yaşanmış olsa da maalesef iktidarın da ekarte edildiği veya iktidarın da bir şekilde mecbur bırakıldığı devlet mekanizması devreye girmiş olabilir. Bu devlet mekanizması maalesef Kemalist zihin kodlarına sahip bir devlet mekanizması, İslam'la barışık değil. İslami yapılarla ve İslami değerlerle barışık bir zihniyet değil. Dolayısıyla bu topraklarda İslami değerleri isteyen bir zihniyet değil. İslam'la devletin barışmaması adına oyunbozanlık refleksini gösteriyor olabilir. İktidar, bu meseleye siyasi akıl ile yaklaşmazsa arka planda anlaşma ya da razı bırakılmış olmanın getirdiği bir sonuç da olabilir."
"Bu ülke huzura, adalete muhtaç"
Kendi dosyaları hakkında yaşanan süreç hakkında bilgi veren Şahin, "Bu, yürüyen, hukuki bir süreçtir. Temyiz ile bir üst mahkemeye gidecek, orada lehimizde karar çıkmazsa Yargıtay süreci olacak. Bu haksız ceza bozulur mu? Yani ümit ediyoruz bozulsun. Çünkü bu ülke huzura muhtaç, bu ülke adalete muhtaç ama açıkçası kaygılarımız da var. Kaygılarımız, bahsettiğim devletin yargı mekanizması içerisindeki adalet sorunudur. İşte, bu tür kararlar da maalesef adaletsizliği besliyor, adalet sorunumuzu büyütüyor. Adalet sorununun büyüdüğü yerde de adaletsizlikle, zulümle özdeşleşmiş olan bir CHP ve başındaki Kılıçdaroğlu gibi bir şahsiyet maalesef bu ülkede, tırnak içinde söylüyorum, adaleti isteme şerefine nail oluyor. Bu ülkede yaşanmış olan bütün sorunlarımızın temelinde yer alan bir CHP ve Kılıçdaroğlu adalet isteme pozisyonuna düşüyor. İşte, bu duruma düşmemek için de adaletsizliğe sebebiyet vermemek gerekiyor." dedi.
"Söz konusu halktan kimseler olunca maalesef hukuk bizlere işlemiyor"
Yargının siyasallaşmasının adaletsizliğe yol açtığını ve bunun da Türkiye'nin en önemli sorunu olduğunu belirten Şahin, "Bu ülkenin en temel sorunu adaletsizliktir, bunun kaynağı da yargıdır. Yargı da Türkiye'de siyasallaşmış bir yapıdır. Yargıya güven bu ülkede toplum içerisinde en düşük orana sahiptir. Devlet dediğiniz zaman toplumun güvenmesi gereken en önemli başlığın adalet, yargı olması lazım. Temel sorun, devletin yargı mekanizması içerisinde hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku olarak işlemesidir. Yani Ergenekon, Balyoz ve Jitem dosyaları o kadar cinayet ile doluyken üstünlerin hukuku sonucunda aklandı, kapatıldı. Söz konusu bizim gibi mazlumlar, halktan kimseler olunca maalesef bu hukuk bizlere işlemiyor. Doğu Perinçek'e, Veli Küçük'e, Çetin Doğan'a adalet dağıtan yargının, söz konusu mazlumlar olunca maalesef terazisi bozuluyor." ifadelerini kullandı.
"Yaşadığımız coğrafyanın yangın yeri olmasının sebebi adaletsizliklerdir"
Son olarak Şahin, "Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki etrafımız yangın yeri ve bu yangını da besleyen adaletsizliklerdir. Çünkü adaletsizlik öfke oluşturuyor, adaletsizlik kutuplaşmaları derinleştiriyor, adaletsizlik kin ve acı oluşturuyor. Hükümetin siyasi akılla hareket etmesini istiyoruz. Hükümetin bir an önce bu toplumda huzuru tesis etmek için adaleti tesis etmesi gerekiyor. Bunun da yolu yargıyı ıslah etmekten geçer. Yoksa mesele Sait Şahin, Bahattin Temel ve Fikret Gültekin'e verilen ceza değil. Bu mesele bizim şahsımızda verilmiş cezalarla basit kalır. Bizim gördüğümüz tehlikelerin boyutları karşısında basit kalır. Biz bu adaletsizliklerin bu coğrafyanın yangınını artıracağından endişe ediyoruz." şeklinde konuştu. (Ebubekir Yavuz - İLKHA)