ABD sürekli müdahalede bulundu
ABD, bölgesel güçlerin yükseldiğini gördüğü her yerde istikrarı engelledi. İster Orta Doğu, ister Güney Amerika ya da Batı Pasifik'te olsun, hedef; asla uzun savaşları kazanmak değil, hedef alınan bölgenin istikrarsızlaştırması ve birkaç on yıl güçsüzleştirilmesi.
Bugünün egemen küresel düzen sistemi, iki dünya savaşının yol açtığı benzeri görülmemiş yıkımı önleme isteğinin sonucudur. Çin dâhil bir dizi ülke, tartışmalı sorunları çözerken anlaşmazlık içindeki taraflara savaş alanından başka bir alternatif sağlamak için Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası forumlar kurmak için birlikte çalıştı.
Ancak, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, dünyada sadece tek süper güç kaldığı için tek taraflılık yeniden büyümeye başladı. İlk başta bu zayıf ülkeler için sorun yarattı ama sonra kendilerine yeterli hale gelmiş ülkeler bile Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) kendileri için fazla manevra alanı bırakmadığını anladılar.
Amerikan aydınlar sık sık serbest ticaret, kesintisiz arz zinciri ve eşit fırsatların vazgeçilmezliğinin çığırtkanlığını yapar. Bu arada Amerikalı politikacılar, büyük Avrasya kıtasında herhangi bir yükselen güç karşısında duydukları temelsiz korkuyu gizleyemez. Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte, Amerika, Japonya'yı hedef almaktan vazgeçti ve yüzyılın dönüşünü yaparak, Çin, Avrupa Birliği (AB) ve zamanın güçlü ekonomilerine karşı durmaya başladı.
Belki de, bu ekonomilerin hiçbirinin ABD'yi tehdit etme niyeti olmadığı az anlaşılmıştır. Onlar dünyanın doğal düzeni olan yeniden ortaya çıkan çok kutupluluğun parçasıydı.
Fark şudur ki, büyük ülkeler geçmişte birbirini sınırlı olarak etkiliyorken, bugün sorunların en küçük detaylarında bile birbirleriyle iş yapıyorlar. Sonuç olarak, bazı ülkeler düzeni sürdürme eğilimindeyken bazıları da yönetilebilir düzeyde olduğu varsayılan bir düzensizliği kışkırtmaya eğilim gösteriyor.
ABD SÜREKLİ VE İRRASYONEL GÜÇ KULLANIMI ŞEKLİNDE MÜDAHALELERDE BULUNDU
Son tutuma bir örnek vermek gerekirse, ABD tarihsel olarak, bölgesel güçlerin potansiyel olarak yükseldiğini gördüğü her yerde istikrarı engelledi. İster Orta Doğu, ister Güney Amerika ya da Batı Pasifik olsun, ABD düzensizliği besleyerek, yükselen güçleri bölgesel ve iç çatışmalar içine sürükledi ve jeopolitik üstünlük peşinde koştu.
Birçok durumda, ABD sürekli ve irrasyonel güç kullanımı şeklinde müdahalelerde bulundu. Fakat, ironik olarak, hedef asla uzun savaşları kazanmak değildi. Amaç, hedef alınan bölgenin istikrarsız tutulması ve yükselen gücü en azından birkaç on yıl güçsüz kılmaktı.
ABD'nin başlattığı istikrarsızlık güç dengesi onun lehine değişene kadar devam etti. Aynı zamanda, Amerikan askeri-sanayi kompleksi savaşan tarafların birine ya da birden fazlasına silah ve cephane satarak kâr etti.
Amerika'nın donanma gücüne yönelik herhangi bir meydana okumayı engellemek yükselen güçleri kara temelli çatışmalara bulaştırmak mantıklı bir nedendi. Karada savaştıkları zaman, donanma kurmak için daha az niyetleri ve daha az kaynakları oluyordu. Deniz taşımacılık hakları ve uluslararası sular üzerinde varsayılan ABD kontrolü böylece devam etti.
Bu ayrıca ABD'nin niçin Güney Çin Denizi'nde yapay krizler yaratmaya çalıştığı konusunda bir ipucu verebilir. Güney Çin Denizi'nin yaklaşık bin yıldır Çin'in egemenliği olduğu gerçeğine rağmen, Pentagon danışmanları bu egemenliği sorgulama çağrısında bulunuyor. Aynı anda Amerikalı politikacılar Tibet ve Xinjiang'da -başarısız olsa da- sorunları kışkırtıyor.
KÜRESEL KARGAŞA KİMİN ÇIKARINA?
ABD'nin yarattığı küresel düzensizliğe muhtemelen istemeden katkıda bulunan bazıları da var. ABD'nin finansal düzenlemelere sahip olmamasının diğer ülkelerin ekonomileri için sonuçları var ve açıkça saldırgan güvenlik politikaları uluslararası normları zayıflatıyor ayrıca dezavantajlı ulusların egemenliğini ihlal ediyor.
ABD Savunma Bakanı Mark Esper'in geçen ay Çin -ve Rusya'nın- ABD liderliğindeki uluslararası düzeni bozmak istediklerini söylemesini dinlemek şaşırtıcıydı. Çin Ulusal Savunma Bakanlığı hızla, Çin'in BM'yi destekleyerek uluslararası sistemi korurken, ABD'nin sorumluluklarından kaçarak ve BM şemsiyesi altında çalışan kurumlardan desteğini çekerek uluslararası düzenin yıkıcısı olarak hareket ettiğine dikkat çekti.
Dolayısıyla Çin çok taraflılık ve küresel düzenin korunmasının canlı bir taraftarı olmaya devam ediyor. Çin, danışmalar ve karşılıklı yardım, kendisinin küresel ilişkilerdeki eksiklikleri ele almak için kazan-kazan yaklaşımının merkezi prensiplerini oluşturduğu için, uluslar topluluğunun uyumlu çaba göstermesi çağrısında bulunuyor.
Öte yandan, ABD açısından, sınırlarının ötesinde hegemonyasını devam ettirmek için düzensizliği yerleştirmek her derde deva bir ilaç gibi görünüyor. Ama çok kutupluluğun dünyanın geleceği olduğunu ne kadar kısa zamanda anlarsa, küresel barış için o kadar iyi olacak.
(İram Khan, CGTN - Çeviri: CRITurk)