Biden'in İran'a kurduğu tuzak başarılı olur mu?
Biden'ın adımları, İran tarafı için operasyonel ve somut çıkarımlar içermek yerine, Biden'ın daha önce maksimum baskı ile değiştirmeyi planladığını söylediği "akıllı baskı" stratejisini uygulamak için bir tür diplomatik tuzak gibi görünüyor.
İki gün önce ABD Başkanı Joe Biden, Batı medyasında geniş yer bulan bir eylemde, Donald Trump yönetiminin İran'a karşı en başarısız eylemlerinden bazılarından çekildi ve Nükleer Anlaşma temsilcileriyle bu konuyu görüşmek üzere bir toplantıya katılmaya ve anlaşma hazır olduğunu açıkladı.
Biden yönetimi, diğerlerinden daha önemli görünen bir hareketle, Güvenlik Konseyi'nin 15 üyesine yazdığı bir mektupta, ABD'nin önceki yönetiminin İran'a yönelik tüm BM yaptırımlarının yenilenmesi talebini geri çektiğini söyledi. Washington daha sonra ABD'nin, Avrupa Birliği'nin 5 + 1 ve İran ile ortak bir komisyon toplantısına katılma davetini kabul edeceğini duyurdu.
Bu adımlar, ABD'yi nükleer anlaşmaya geri döndürme sürecinin önemli bir parçası olsa da ABD'nin yükümlülüklerine geri dönmesinin ana kriteri olan "tüm yaptırımları" kaldırma kriteriyle karşılaştırıldığında hiçbir şey değildir. Öte yandan Beyaz Saray sözcüsü Jen Psaki, dün gece düzenlediği basın toplantısında, Biden hükümetinin "İran'ı müzakere masasına getirmek" için başka bir eylemde bulunma niyetinde olmadığını söyledi!
Biden'ın Trump yaptırımlarıyla diplomatik jesti
Bütün bunlara ek olarak, görünüşte ileriye doğru atılan bu adımla ilgili iki önemli nokta vardır; Birincisi, Washington'un İran'a yönelik BM yaptırımlarının yeniden başlamasından çekildiğini iddia etmesidir, Oysa ki, Güvenlik Konseyi'nin 15 üyesinin 13'ünün itirafına göre böyle bir yaptırım yoktur – İran’ın bakış açısına göre bu olay aynı, “dökülen yağı nezreden” cimri zengin bir adam hakkında söylenen deyime benzemektedir.
Trump yönetiminin, Güvenlik Konseyi'nin İran'a silah ambargosunun uzatılması oylaması sonrasında başarısız olduğu açıktır, Trump yönetimi, 2231 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı hükümlerini kullanarak İran'a yönelik tüm BM yaptırımlarını harekete geçirmeye çalıştı ama Güvenlik Konseyi'nin 13 üyesi buna derhal karşı çıktı ve onlar konsey başkanına gönderdikleri bir mektupta, Amerika Birleşik Devletleri’nin Nükleer Anlaşmadan çekilmesi nedeniyle yaptırımları yeniden uygulayacak konumda olmadığını yazdılar. Sonuç olarak, Güvenlik Konseyi'nin iki başkanı ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, İran'a silah ambargoları da dahil olmak üzere uygulanan yaptırımların yeniden başlatılmasına yol açabilecek bir kararın çıkarılmayacağını açıkça belirtmişlerdir.
Bu yenilginin ardından Donald Trump, İran ile silah alışverişini yasakladığını ve bu konudaki herhangi bir eylemin Beyaz Saray tarafından para cezasına çarptırılacağını açıklayan bir uygulama emri imzaladı. İlginç bir şekilde, Biden'ın bu diplomatik jesti Trump'ın bu uygulama emrini içermedi ve Biden sadece bu emri yürürlükten kaldırmamakla kalmadı, aynı zamanda ABD’nin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü dün gece, yeni yönetimin İran'a karşı silah yasağı politikası hakkında sorulan bir soruya yanıt olarak şunları söyledi: “Washington, ülkeleri İran'a silah tedarik etmekten caydırma politikasını sürdürecektir." Yani yeni ABD başkanı aslında, gizli politikasını Trump'ın yaptırım politikasının devamı haline getirirken, gerçekte var olmayan yaptırımlardan çekilme iddiası ve propagandasıyla diplomatik bir jest yaptı.
Biden'ın iddia edilen adımlarıyla ilgili ikinci nokta da şudur; Biden'ın adımları, İran tarafı için operasyonel ve somut çıkarımlar içermek yerine, Biden'ın daha önce maksimum baskı ile değiştirmeyi planladığını söylediği "akıllı baskı" stratejisini uygulamak için bir tür diplomatik tuzak gibi görünüyor.
Aşağıda, akıllı baskının ne olduğunu ve Biden'ın bunu kolaylaştırmak için son adımlarını nasıl kullanabileceğini açıklayacağız.
Akıllı baskı
Joe Biden, Eylül 2020'de, ABD başkanlık seçimlerini kazanmadan önce CNN’deki bir makalede İran ve Nükleer Anlaşmaya yönelik politikasını özetledi ve şu ifadelerde bulundu: ‘Donald Trump'ın "maksimum baskı" yaklaşımı, İran'ı nükleer, bölgesel ve füze sahalarında yenmek için gerekli kabiliyetlerden yoksundur, bu nedenle Tahran'la mücadele etmek için daha akıllı bir yaklaşım gereklidir.’
Biden'ın bu makaledeki açıklamalarının özü şudur, Trump'ın ABD'yi Avrupalı müttefiklerinden uzaklaştırma politikası İran'a karşı bir uzlaşmaya varma gücüne sahip değildir ve Washington’un, Nükleer Anlaşmanın uygulanmasının bir sonucu olarak Amerika Birleşik Devletleri, müttefikleri ve ortakları arasında oluşacak ittifaktan, İran'a davranışlarını Washington’un istediği yönünde değiştirmesi ve bir sonraki Nükleer Anlaşmaya varmak için bir baskı aracı olarak kullanması gerekmektedir.
Aynı politika Biden Beyaz Saray'a girdikten sonra da açıklandı. Biden ekibinin üyeleri, geçtiğimiz günlerde ve haftalarda defalarca, Washington'un Nükleer Anlaşmaya geri dönmeyi planladığını ve bu dönüşün, bu anlaşmayı güçlendirmek ve genişletmek ve bu anlaşmayı uzatmak ve İran’ın bölgesel faaliyetleri ve füze programı hakkındaki sorunları çözmek için yeni bir anlaşmaya varmak adına müttefikler ve ortaklarla çalışmak için bir platform olacağını söylediler.
Biden ekibinin tutumu ve davranışları ve Amerikalıların genel olarak müzakereye bakış açısı ile birlikte tüm bu açıklamalardan, "akıllı baskının" daha az zorlama ile daha rasyonel bir politika olmadığı sonucuna varılabilir. Aksine, eksikliklerini ortadan kaldırarak daha nitelikli ve muhtemelen daha etkili bir baskıya doğru ilerlemeye hazırlanıyorlar… İran'a yönelik politikaları konusunda Biden ile Trump arasındaki tüm farklılıklar bu şekilde özetlenebilir.
Biden’ın adımlarındaki akıllı baskı
Akıllı baskı, Biden'ın son adımlarında açıkça görülebilir, Görünüşe göre Biden yönetimi, son adımlarını, ilk olarak, Trump'ın baskısını hafifletmeden, onun politikalarını takip edip, bunu diplomasiye dönüş gibi gösterme kabiliyetine sahip olacak şekilde ve bu sayede topu İran topraklarına atıp, İran’a Nükleer Anlaşmadaki haklarını gerçekleştirmesi için daha ileri adımlar atması konusunda baskı yapıp, Amerika’nın diplomasisine yanıt vermeyen İran’mış gibi gösterecek şekilde ve ikinci olarak Atlantik'in her iki yakasında birleşik bir cepheyi harekete geçirip, Amerika Birleşik Devletleri ile Nükleer Anlaşmaya müteakip anlaşmalar alanında İran'dan teminat almak için Avrupalı tarafları Nükleer Anlaşmayı rehin almak üzere birleştirmek için seçmiş gibi görünüyor.
Avrupalı yetkililerin, Biden'ın sözde adımlarından sonra yaptığı açıklamalar, yukarıdaki iddianın kanıtıdır. Örneğin, Biden yönetiminin İran'a yönelik BM yaptırımlarına geri dönme iddiasını geri çektiğini açıklamasından sadece saatler sonra James Clorelli şunları söyledi: ‘Tahran, nükleer anlaşma kapsamındaki taahhütlerine geri dönmelidir; Top İran'ın sahasında ve Nükleer Anlaşmadaki yükümlülüklerini ihlal edenler onlar; Taahhütlerine dönmesi ve ne gerekiyorsa yapması gereken taraf İran'dır.’
Avrupa Birliği AB Komisyonu Sözcüsü Peter Stano, Cuma günü ABD'nin BM yaptırımları konusundaki kararını "Tahran'ın Nükleer Anlaşmaya uymaya geri dönmesi için bir ön koşul" olarak nitelendirdi ve Tahran'ın yaptırımların kalkması için taahhütlerini yerine getirmesi gerektiğini söyledi.
Buna ek olarak, diğer taraftaki baskıyı artırmak için boş diplomatik jestler kullanma politikası, ABD'nin tarihi karnesiyle uyumludur. Amerikalılar, müzakere önerisini ve ilkesini düşmanlığı çözme ve baskıyı azaltma aracı olarak değil, daha fazla düşmanlık uygulama ve tamamlayıcı baskı aracı olarak görüyorlar. Amerikalıların bakış açısına göre - kendilerinin de açıkça söylediği gibi - müzakere teklifi, diğer yandan iç bölünmeler yaratan stratejik bir baskıdır. Öte yandan, karşı tarafı kamuoyu baskısıyla birlikte çifte baskıya maruz bırakmaktadır.
İmam Hamanei bir konuşmasında, Amerikalıların müzakere teklifini baskıya bir tamamlayıcı olarak kullandığını söylüyor ve şu ifadelerde bulunuyor: ‘Amerikalılar bir hükümet ya da ülkede bir şeyi hedeflediklerinde, zorbalık ve baskıyla buna ulaşmaya çalışıyorlar ve burada baskı bir stratejidir, ancak bu stratejiyle birlikte bir taktikleri de vardır ve bu, müzakereden ibarettir.
Ancak öte yandan, ABD tarihinde görülen diğer bir süreç te İran duruşunda direniş gösterdiğinde, ABD’nin hesaplama aracının bozulduğu ve irrasyonel ve zorlayıcı konumlarından geri adım atmaya mecbur kaldıklarıdır. Biden yönetiminin bugün Trump'ın politikalarından öğrenebileceği ders, İran'ın baskılara, tehditlere veya yaptırımlara boyun eğmeyeceğidir. (Ajanslar)