Trump popülizmi neden başarısız oldu?
Başarılı popülist liderler, destekçilerine istihdam yaratmak, onlara mal ve hizmet sağlamak için devletin gücünden işlerine geldiği biçimde faydalanır. Bu, Donald Trump’ın nefret ettiği bir şeydi ve bu yüzden de seçimde bedelini ödedi. Ancak ABD'de daha ciddi ve...
Gösteriyi izleyen herkes için inanması zor olsa da, eski ABD başkanı Donald Trump’ın Senato’da gerçekleşen ikinci azil yargılaması, Amerikan demokrasisinin güçlü olmaya devam ettiğini düşündürdü. Trump’ın dört yıldır süren bombardımanı ve gelenek ve prosedürleri bariz bir şekilde ihlal etmesi, ABD siyasi sisteminin dayanıklılığına duyulan güveni sarsmıştı. Öte yandan, azil davaları ülkenin demokratik kurumlarının dayanıklılığını doğruluyor gibiydi. Trump yönetimi, bu kurumları aktif biçimde reddederek Amerika’yı sarstı ve 6 Ocak günü ABD Kongre Binası’nın Trump’ın çağrısıyla toplanan bir güruh tarafından işgal edilmesine neden oldu. Başkan Joe Biden’ın yönetimi, yeniden sağlam bir zemine kavuşulduğunu hissettiriyor.
Popülizm kaybetse de tehlike geçmiş değil
Aslında, ABD demokrasisi en azından birçok Amerikalının demokratik kurumlara olan bağlılık eksikliği nedeniyle savunmasız kalmaya devam ediyor. Trump görev süresinde Amerika’yı kurumsallaştırmaya ve kendisini daha da zenginleştirmeye çalışırken, Cumhuriyetçi Parti ya kılını kıpırdatmadı ya da bazı durumlarda alkışlayarak isyanın önünü açtı.
Birçok Amerikalı ve siyasi seçkinlerin büyük bir kısmı, ABD demokrasisinin yıkılışını görmeye hevesliydi; bu, Senato’daki yedi Cumhuriyetçi hariç, tamamının şubat ayında Trump’ı aklama doğrultusunda oy verdikleri zaman pekiştirdiği bir izlenimdi.
Tabii ki, Trump’ın Senato’da görülen duruşması, 6 Ocak isyanını kışkırtması nedeniyle onu mahkûm etmek için gereken üçte iki çoğunluğun altında kalsa bile, 2020 başkanlık seçimlerini iptal ettirme girişimleri başarısızlığa uğradı. Amerikan siyasi kurumları galip geldi. Demokrasi bir zafer kazandı. Trump stratejik olarak düşünmedi ya da otokratik eğilimlerini yeni, otoriter kurumlara dönüştürme doğrultusunda bir plana sahip değildi.
'Daha ciddi' bir otokrat başarılı olabilirdi’
Bununla birlikte, korkutucu bir şekilde, Trump’ın başarısızlığa uğradığı yerde daha ciddi ve bilgili bir otokrat özentisi başarılı olabilirdi. Bunun nasıl olacağını görmek zor değil.
Başarılı otokratların kapsamlı bir politik proje gibi bir şeye sahip olması gerekir. Günün sonunda, Trump’ın “Önce Amerika” sloganı çoğunlukla yapmacık bir duruştu, zira kendi tabanının yaşamında gerçek bir iyileşme sağlayamadı. Venezuela'nın eski devlet başkanı Hugo Chávez, savaş sonrası Arjantin devlet başkanı Juan Perón ya da Uganda’nın şu anki Devlet Başkanı Yoweri Museveni gibi tüm başarılı otokratlar, bir şekilde temel seçim bölgeleri için gereken “malları teslim eder”.
Trump vergileri ve düzenlemeleri azaltarak, “malları” sadece zenginlere teslim etti. Sembolik jestleri bundan sonra varlığını sürdürmeyecek ve “Amerika’yı Yeniden Harika Yap” pankartları da milyonlarca Amerikalının dolabının arkasına gömülmeye mahkûm.
Cumhuriyetçilerin bu durumu göz önünde bulundurması akıllıca olacaktır. Hem Kongre’de hem de eyalet ve yerel düzeyde partinin büyük bölümü, bunun yerine hâlâ seçim hilesi iddiaları ve isyancılara destek hususundaki yanlış anlatılara tutunuyor ya da Kongre binasının basılmasının Trump’ı baltalamak için gerçekleştirildiği fikrini savunuyor.
Bu, fazlasıyla endişe verici bir durum. Perón, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra istediği gibi yönetebilmişti; çünkü Arjantin Yüksek Mahkemesi’ne ve siyasi kurumlara yönelik artan başkanlık müdahaleleri, son 15 yılda bu kurumları aşındırmıştı. Amerikalıların büyük kısmı, seçilmiş siyasi liderlerinin çoğu istese bile bu yola girmek istemiyor.
ABD’nin direnç kaynakları
Neyse ki, ABD siyasi sisteminin birçok direnç kaynağı var. Bunlardan biri, Trump destekçilerinin tehditlerine rağmen geçen kasım ayında Michigan’da yapılan başkanlık seçim sonucunu onaylayanlar ve bizzat Trump’ın kendisinden gelen tehditlere karşı duran Georgia’nın Cumhuriyetçi valisi ve seçim yöneticileri gibi yerel ve eyalet çapındaki yetkililerin dürüst tavrı. Bir diğeri ise Trump’ın atadığı yargıçlar bile dahil olmak üzere, başkan ve müttefikleri tarafından ortalığa yayılan ve dayanaktan yoksun seçim hilesi iddialarına herhangi şekilde güvenmeyi reddeden yargıydı. Bu yetkililer işlerini yaptılar ve sisteme inandılar.
Öte yandan, Trump’ın popülist cazibesinin Aşil topuğu, devletçiliğe karşı aşırı nefretiydi. Hükümetten nefret ediyordu ve onun kapasitesini güçlendirmeyi hiç istemiyordu. Kanıt olarak, federal hükümetteki dört yıllık görev süresi boyunca atama yapılmayan sayısız makamdan başka bir yere bakmanız gerekmiyor; ayrıca, yönetiminin berbat aşı dağıtımından ibaret bir felakete dönüşen Covid-19 tepkisinden bahsetmiyorum bile.
Demokrasinin dengeye ihtiyacı var
Bunun aksine, başarılı popülist liderler, destekçilerine istihdam yaratmak, onlara mal ve hizmet sağlamak için devletin gücünden işlerine geldiği biçimde faydalanır. Bu, Trump’ın nefret ettiği bir şeydi ve bu yüzden de seçimde bedelini ödedi. Birçok Amerikalı gerçek sorunlarla karşı karşıya ve Biden -neyse ki- devletin gücünü insanların hayatlarında bir fark yaratmak için kullanmaktan nefret etmiyor.
Demokrasinin varlığını sürdürmesi, hem devletin hem de toplumun güçlü olmasını ve birbirine karşı dengede olmasını gerektirir. Bu dengenin korunması kesintisiz bir çaba gerektirir. Sonuç olarak, vatandaşların taleplerini yerine getirmek için daha fazla devlet kapasitesi sağlar ve bu kapasiteyi takip etmek doğrultusunda daha fazla sosyal seferberliği teşvik eder.
Trump’ın işlemediği koridor işte bu. Aynı zamanda, demokrasiyi hedef alan tüm yok edicilerin en sonunda başarısız olacağına dair bir umut.
* Makalenin orijinali, Project Syndicate sitesinde yayımlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan/DuvaR)