İran’a karşı bir medya savaşı silahı olarak ‘tecavüz yalanları’
İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler'in Üçüncü Reich'ının baş propagandacısı olan Joseph Goebbels'e atfedilen bir propaganda kanunu şöyle der: "Bir yalanı yeterince sık tekrarlarsan gerçeğe dönüşür." Psikologlar bunu "sahte hakikat etkisi" olarak adlandırıyor...
İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler'in Üçüncü Reich'ının baş propagandacısı olan Joseph Goebbels'e atfedilen bir propaganda kanunu şöyle der: "Bir yalanı yeterince sık tekrarlarsan gerçeğe dönüşür."
Psikologlar bu fenomeni "sahte hakikat etkisi" olarak adlandırıyorlar ve tekrarın hakikat hakkındaki inançları etkileyebileceğini doğruluyorlar. Bu etki esasen tekrarı gerçekle eşitler.
Süreç, endoktrine etme yoluyla işliyor. Bir yalan yeterince tekrarlandığında, insanlar buna inanıyor ve tekrarın kendisi neredeyse totolojik bir şekilde sözde "kanıt parçalarını" destekliyor.
İran bugün dörtnala giden “Gish gallop” süreci ile karşı karşıya; bu, yanlış beyanlar ve düpedüz yalanlarla rakibi alt etmeyi hedefleyen bir retorik tekniğidir.
Batı medyası bugün İran'ı, ülke hakkında olumsuz bir kamuoyu oluşturmak için doğruluğu hiç önemsenmeyen ve çığ gibi büyüyen şüpheli argümanlarla ezmeye çalışıyor.
Zihinleri sömürgeleştirmek, ölümcül güç kullanmaktan potansiyel olarak daha tehlikelidir.
İran karşıtı propaganda savaşı, Birleşik Krallık tarafından finanse edilen BBC Farsça, Suudilerin finanse ettiği Iran International ve tabii ki ABD’nin fonladığı VOA, Fox News, CNN vb. medya kuruluşları tarafından yönetiliyor. Bazı medya aparatları ise savaş çığırtkanlığının borazanı olmaya kadar düştüler.
Elbette sosyal medya, ana akım medyanın propagandasının orman yangını gibi yayılmasına yardımcı oluyor. Örneğin, bu medya savaşı sırasında, sosyal medyadaki viral gönderilerde 15.000 kişinin "mesaj göndermek" için İran tarafından "toplu olarak idam edileceği” bile iddia edildi ve bu palavranın Kanada Başbakanı Justin Trudeau tarafından tweet’lenmesi gecikmedi.
Yalan habere kanan Trudeau, daha sonra tweet'i sildi ve hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Ancak düştüğü bu 'yanlış bilgi tuzağı’ manşetlere taşındı.
Polis tarafından öldürüldüğü veya yaralandığı iddia edilen kişilerle ilgili sahte görüntüler sosyal medya platformlarında yaygınlık kazanmakla birlikte, sonunda bazı teyit sayfaları tarafından bariz yalanlar oldukları da kanıtlandı.
İran hakkında en son ve yakıcı yalan, polisin tutuklu protestoculara karşı 'tecavüz' ve 'cinsel saldırı'da bulunduğu iddiasıydı. CNN, İran güvenlik güçlerinin "protestoları bastırmak için tecavüz silahını kullandığını" iddia eden bir haber yayınladı.
Önde gelen ABD'li entelektüel ve yazar Noam Chomsky'nin Truthout'a verdiği yakın tarihli bir röportajda söylediği gibi, “ABD'nin İslam Cumhuriyeti'ni baltalama çabalarına destek sağlayacağına neredeyse hiç şüphe yok.”
Chomsky ayrıca "İran, 1953'te askeri bir darbeyle ABD tarafından yeniden iktidara getirilen ABD destekli tiranın bir halk ayaklanmasıyla devrildiği 1979'dan beri (ABD için) baş düşman oldu" demişti.
Bu ilk sefer mi?
İran'da “tecavüz” iddiaları yoğunluk ve sıklık bakımından farklılık gösterse de geçmişte de dile getirildi. Bununla birlikte, İslam Cumhuriyeti'ne karşı köklü, şeytani bir dezenformasyon kampanyasına işaret eden bu büyük iddialar, sağlam kanıtlarla asla desteklenmedi.
1988 gibi erken bir tarihten bu yana, İran'ı İslam Devrimi'nden beri tecavüze başvurmakla suçlayagelen çok sayıda makale (bir kısmı çevrimiçi) mevcuttur.
New York Times, o döneme ait bir yazısında, kadınların cezaevlerinde köle muamelesi gördüğü ve tecavüze uğradığına dair asılsız iddialara başvurmuştu.
2009 yılındaki seçimler sonrasında, ABD ve müttefikleri tarafından İran yönetimini zayıflatmak için tasarlanan kaos eylemleri sırasında The Guardian, CNN ve New York Times da dahil olmak üzere Batı basınında İran'da tecavüzün silah olarak kullanıldığına dair bir dizi sistematik yalan yer almıştı.
2011'de Guardian, bir dizi sözde dramatik mektuba atıfta bulunarak, İranlı gardiyanlarının genç mahkûmlara tecavüz etmeye teşvik edildiğini iddia etti.
Sonraki yıllarda, İran'daki iktidara yönelik kamuoyunu etkilemek amacıyla asılsız iddialar ortalıkta dolaşmaya devam etti.
Daha yakın bir tarihte, Eylül 2022'de BBC tarafından hazırlanan bir rapor, "acımasız" komutanların kadın protestocuları tecavüzle tehdit ettiğini iddia etti. Bunu, tıpkı 2009'da olduğu gibi, en sonuncusu CNN tarafından Pazartesi günü yayınlanan bir rapor dalgası izledi.
Bir üniversite profesörü ve siyasi analist, ilginç bir tweet'te CNN’deki tecavüz iddiaları hakkında şu yorumu yapıyor:
“Bu açık bir yalan ve Batı'nın çaresizliğinin işareti. CNN'i iyi bilirim. 3 ayrı olayda, tanınmış CNN muhabirleri bana özelde bir şey, televizyonda ise tamamen farklı bir şey söylediler. Bunu eleştirdiğimde de yanıt olarak, içlerinden biri omuz silkti ve ‘CNN için çalışıyorum’ dedi.”
Savaşlarda, genellikle ilk kayıplar gerçekler olur. Tecavüz suçlamaları, CIA tarafından uzun süredir "düşmanlara" karşı bir savaş silahı olarak kullanılıyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde Rusya'ya karşı da “tecavüz”ü silah olarak kullandığı iddiaları ortaya atılmıştı.
Rusya'nın BM Büyükelçisi Vasily Nebenzya iddialarla ilgili şu yorumu yaptı:
"Bu iddialar, tıpkı İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda Batılı kalemşorların ve özellikle de Goebbels yandaşlarının yaptığı gibi, Rus askerlerinin canavarlar ve kaba barbarlar olarak tasvirine çok iyi uyuyor."
Gazetecilik bugün işte bu hale getirildi. Batılı medya kuruluşları, "düşmanlar" aleyhindeki asılsız iddiaları dayanıksız bahanelerle haber yapıyor ancak mesela Amerikalı veya İngiliz yetkililer aleyhine benzer iddialar dillendirildiğinde bunları görmezden geliyorlar.
Abu Gureyb'de tecavüz ve cinsel istismar
Irak'taki kötü şöhretli Ebu Gureyb hapishanesinde ABD askerleri tarafından gerçekleştirilen tecavüz, cinsel taciz ve işkenceleri gösteren fotoğraflar hâlâ kamuya açıkken, Batılı kurumsal medyanın İran'a karşı yalanlara dayalı kısır bir kampanya başlatması eğlenceli.
ABD'nin Irak'ı işgal etmesinden sonra, Bağdat'ın 32 kilometre batısında bulunan Ebu Gureyb hapishanesi, 2004’te Amerikan güçleri tarafından ele geçirilerek bir işkence ve tecavüz mekânına dönüştürüldü.
Tanınmış bir Amerikalı gazeteci olan Seymour Hersh, Abu Gureyb hapishanesindeki insan hakları ihlalleriyle ilgili gizli bir video yayınladığında, ABD Savunma Bakanlığı görüntüleri görmezden gelmek için çok uğraşmıştı. Ancak kanıtlar reddedilemeyecek kadar güçlüydü.
Hersh, Amerikalıların filmin ifşasını engellemek için ellerinden geleni yaptığını da söylemişti.
2004 yılında ABD'li General Antonio Taguba, Daily Telegraph'a tecavüz ve cinsel taciz hikâyelerini içeren bir rapor verdi ve bu iddiaları destekleyen görüntülerin de dosyada olduğunu doğruladı.
Ocak 2007'de emekli olan Taguba, gazeteye "Bu resimlerde işkence, taciz, tecavüz ve her türlü ahlaksızlık görülüyor" demişti. (Hiba Morad / Press TV - Çeviri: Medya Şafak)