Sudan’daki çatışmalar Tel Aviv’i niçin endişelendiriyor?
1967'deki Arap-İsrail savaşından sonra Sudan, sekiz Arap ülkesinin “Üç Hayır” kararını kabul ettiği önemli bir Arap Birliği konferansına ev sahipliği yapmıştı: “İsrail ile barışa hayır, İsrail'in tanınmasına hayır ve İsrail ile müzakerelere hayır!” Sudan, bir
Sudan'ın iç çatışması uluslararası toplumu endişelendiriyor ve birçok ülke çatışmaların sona ermesi için çağrıda bulunuyorken, çok az kişi İsraillilerin bir gün Müslüman bir ülkedeki krizden yana endişe duyacağını hayal edebilirdi. Ancak bu endişe İsraillilerin çıkarlarından kaynaklanıyor. Son birkaç yıldır normalleşme projesini gerçekleştirmek isteyen İsrail rejimi, çözüm sürecine dahil olmak için adım atan ülkeleri de destekliyor.
Tel Aviv'in yatırım yaptığı ülkelerden biri de Sudan. Başbakan Benjamin Netanyahu hükümeti Sudan'ın askeri liderlerini normalleşmeye ikna etmede önemli ilerleme kaydettiğinden, Ordu ile Hızlı Destek Güçleri (RSF) arasındaki son çatışmalar, normalleşme için geçen yılki tüm düzenlemelerinin alt üst olacağından korkan Tel Aviv liderleri için alarm zillerini çaldı.
Abdülfettah al-Burhan liderliğindeki Sudan ordusu ile Muhammed Hamdan Dagalu komutasındaki RSF arasındaki çatışmanın başladığı Cumartesi gününden bu yana İsrailliler, Müslüman bir ülke için bu türden ilk çağrıları olacak şekilde barış ve istikrar talep ettiler. İsrailli diplomatlar Al-Monitor haber kaynağına Sudan'daki mevcut çatışmanın Tel Aviv ile Hartum arasındaki normalleşme sürecinin tamamlanmasını geciktireceğini söylediler. Zira Sudanlı liderler son aylarda sivil bir geçiş hükümeti kurulduktan sonra normalleşmenin gerçekleşeceğini söylemekteydiler
Darbe liderleri, İsrail'in Sudan'daki piyadeleri
El-Burhan'ın İsrail rejimiyle normalleşme anlaşmasının imzacısı olması nedeniyle, ona destek veren İsrailli yetkililer, Ordu ile RSF arasındaki çatışmalardan duydukları endişeyi dile getirerek, durumu yatıştırmak için çaba sarf ettiklerini söylediler. İsrail dışişleri bakanlığı sözcüsü Twitter'da yaptığı paylaşımda, Tel Aviv'in Sudan'da istikrar ve güvenlik istediğini, gelişmeleri yakından takip ettiğini belirtti ve tüm tarafları şiddetten kaçınmaya ve iktidar geçişini büyük bir konsensüsle gerçekleştirmeye çağırdı.
İsrail'in Sudan'a yakınlığı, İsrail rejimi ile BAE ve ardından Bahreyn arasındaki İbrahim Anlaşmaları'nın imzalanmasından birkaç ay önce gerçekleşmişti. Netanyahu, Şubat 2020'de el-Burhan ile görüştü ve diplomasinin yolunu açmak için askeri liderle çalıştığını söyledi. Ocak 2021'de Sudan idari konseyi, normalleşmenin önünü açan bir bildiri yayınladı ve aynı yılın Nisan ayında, 1958'de kabul edilen, İsrail rejimi ile ilişkiyi yasaklayan yasanın iptalini kabul etti.
Al-Burhan ve Dagalu normalleşme yanlısı çabalar içindeydiler ve üst düzey İsrail güvenlik ve istihbarat görevlilerinin, her ikisiyle de temasları oldu. Bununla birlikte ara sıra geçici hükümetin Başbakanı Abdullah Hamduk da dâhil olmak üzere bazı politikacılar, Filistin davasına olan bağlılıklarından dolayı normalleşmeye karşı olduklarını dile getiriyorlardı.
İsrail dışişleri bakanlığı direktörü Ronen Levi, gölge adam olarak Sudanlı yetkililerle temas kurulmasında rol oynayan kilit isimlerden biriydi. Sudanlı liderleri çözülmeye ikna etmek için çok çaba sarf etti. Dışişleri Bakanı Eli Cohen'in Şubat ayında Hartum'u ziyareti ve el-Burhan ile görüşmesi onun çabaları sayesinde gerçekleşmişti.
El-Burhan ile görüşmesinin ardından Cohen, iki tarafın, sivil bir hükümetin göreve başlamasının ardından kesinleşecek bir normalleşme anlaşması imzaladığını belirtti. İsrail makamları, Sudan'ın bir an önce normalleşme sürecine girmesi için büyük çaba kaydettiler ancak Sudan'da yaşanan ve ülke için karanlık bir tablo çizen son çatışmalar, İsrail'in bu amaca yönelik tüm çabalarını alt üst etti.
Daha önceden Hartum ile Tel Aviv arasındaki normalleşmenin 2023 yılı sonuna kadar tamamlanacağı öngörülse de İsrailli diplomatlar, son aşamaların en azından mevcut çatışma sona erene ve durum normale dönene kadar duraklayacağına inanıyor. Bu da tam normalleşmenin zaman alacağı anlamına geliyor.
İsrail'in darbecileri desteklemesinin temel nedeni, normalleşme sürecini iktidar askerlerin ellerindeyken tamamlamak istemesiydi, zira Tel Aviv, sivil bir hükümet iktidara geldiğinde projenin durdurulacağından emin. Sudan halkı, mitinglerde Tel Aviv ile ilişkilere karşı olduğunu defalarca kez dile getirdi. İktidardaki generallere göre, İsrail rejimiyle ilişkilerde ilerleme kaydedilmesi, başta ABD ve BAE olmak üzere yabancı ülkeleri bu Afrika ülkesinin sorunlu ekonomisine yardım akıtmaya ikna edecek.
Sudan'ı Filistin destekçileri çemberinden çıkarmak
Netanyahu hükümeti, tamamlanmış bir normalleşme anlaşmasının İsrail rejimine sağlayacağı çıkarlar nedeniyle Sudan'a odaklanıyor. Sudan, Fars Körfezi monarşilerinin etkisine ve zenginliğine sahip olmasa da, derin bir siyasi ve ekonomik krizin içindeyken bile bu Afrika ülkesiyle yapılacak anlaşma, İsrail rejimi için çok önemli olacaktır.
İsrail rejimini 1958'den beri düşman olarak gören Sudan'la diplomatik ilişkiler kurmak, listeden bir düşmanın çıkarılması ve buraya bir müttefikin eklenmesi anlamına gelecek ve bu durum da Tel Aviv'in izolasyon ve güvenlik kuşatmasından kurtulmasına yardımcı olacaktır. 1967'deki Arap-İsrail savaşından sonra Sudan, sekiz Arap ülkesinin “Üç Hayır” kararını kabul ettiği önemli bir Arap Birliği konferansına ev sahipliği yapmıştı: “İsrail ile barışa hayır, İsrail'in tanınmasına hayır ve İsrail ile müzakerelere hayır!” Sudan, bir zamanlar Arap dünyasında İsrail rejiminin en büyük hasımlarından biriydi ve 1993'te ABD, Filistin halkına verdiği destek nedeniyle bu ülkeyi “terörizm sponsoru” ilan etti. Tel Aviv ile ilişkileri normalleştirmek için Sudan’ı bir anlaşmaya sürüklemeyi amaçlayan bir hamle olarak, Başkan Donald Trump, 2020'de Hartum'u bu kara listeden çıkaracaktı.
Sudan'ın ayrıca Gazze'ye silah sevkiyatı için kullanılan yollardan biri olduğu söyleniyor ve bu ülke İsrail rejimine yanaşması halinde Gazze'ye yönelik silah ikmal hatlarından biri bloke edilecek ve bu da Tel Aviv için büyük bir zafer sayılacak. Üstelik Hamas’ın büyük istasyonlarından biri olan Hartum'daki örgüt faaliyetlerine son verilecek.
İsraillilerin Sudan'a odaklanmalarının başka bir nedeni daha var. Hartum, benzer bir Suudi adımının ardından 2016'dan beri İran'la diplomatik ilişkilerini kesmiş durumda. Bu, İran'ın bölgedeki baş düşmanı Netanyahu'nun, Afrika Boynuzu'ndaki İran karşıtı cepheyi güçlendirmek için yeni Sudanlı yöneticilerle ittifak yapması için yeterli bir neden.
İsrailliler için Sudan'ın jeopolitik önemi
Sudan'ı İsrailliler için çekici kılan bir diğer önemli nokta da ülkenin Afrika'daki jeopolitik konumudur. Sudan, Kızıldeniz rotası üzerinde yer aldığından, İsrail gemilerinin seyrüsefer güvenliğini güçlendirmeye önemli ölçüde yardımcı olabilir. İsrail rejimi, Kızıldeniz ve Bab-el-Mendeb Boğazı'ndaki Yemen Ensarullah Hareketi tarafından tehdit ediliyor ve İran müttefiklerinin varlığını seyrüsefer güvenliği için büyük bir tehdit olarak görüyor. Bu nedenle de, askeri ağırlığını koymak için Sudan gibi ülkelere ihtiyaç duyuyor.
İsrailli ve Sudanlı yetkililer arasında yakın zamanda varılan anlaşmalar uyarınca, Tel Aviv bu Afrika ülkesinin hassas tarım sektörüne yatırım yapıyor ve Sudan, gıda üretimini artırmaya çok ihtiyacı duyan bir ülke olduğu için, halk nezdinde kendisi hakkında olumlu bir imaj geliştirmeyi planlıyor. Sudan'da tarım son yıllarda terk edilmiş ve insanlar petrol ile yer altı kaynaklarına yönelmiş durumda. Verimli toprakların terk edilmesi ülkedeki kıtlığın baş nedenidir. Sudan'ın tarım ve ekonomik sektörlerinin kontrolünü ele geçirmek, yetersiz tarım alanlarından muzdarip İsraillilere kapsamlı ekonomik faydalar da sağlıyor.
Ayrıca İsrail rejimi yıllardır Afrika Birliği'nde (AU) gözlemci statüsü elde etmek için mücadele ediyor, ancak şimdiye kadar Cezayir gibi bazı ülkelerin muhalefeti nedeniyle başarısız oldu. Tel Aviv, rakiplerine karşı ağırlığını artırmayı ve bloğa katılmayı planlıyor. Sudan ve Fas ile normalleşme ve Çad ve Gine ile diplomatik ilişkilerin sürdürülmesi Afrika Birliğine katılımını kolaylaştıracaktır.
İsrailliler, geçen ayki İran-Suudi yumuşama anlaşmasının ardından Fars Körfezi Arap monarşilerinin İran ile normalleşme sürecine katılması nedeniyle hüsrana uğramışken, bu kaotik koşullarda az da olsa fayda sağlamak için Sudan'a güvenmeye başladı. Ancak şanslarına bakın ki, Sudan, Netanyahu'nun projesini, BAE ve Bahreyn'in normalleşmesiyle aynı istasyonda durduran bir iç savaşa giriverdi! (Alwaght - Çeviri: Medya Şafak