Dr. François Burgat: Fransa, Gazze’yi bombalamaya yardım edecek
Harici’ye konuşan Fransız Siyaset Bilimci Dr. François Burgat, Macron’un daha önce ‘ABD’den özerklik’ anlamında verdiği demecin hiçbir şey ifade etmediğini, zira Tel Aviv’de yaptıklarının bunun tam tersi olduğunu söyledi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkesinin İsrail ile ‘tam dayanışmasını’ göstermek için diğer Avrupalı liderler gibi Tel Aviv’e gitti. Fransız lider, İsrail Başbakanı Netanyahu ile birlikte düzenlediği basın toplantısında Hamas’a yönelik IŞİD’e karşı olduğu gibi bir “küresel koalisyon” kurulmasını önerdi. Öte yandan hükümetin engellemelerine rağmen başkent Paris başta olmak üzere Fransızlar pek çok şehirde Filistin’e destek eylemleri düzenledi.
Fransız siyaset bilimci ve Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’nde (CNRS) uzman araştırmacı Dr. François Burgat, Harici adına Esra Karahindiba’nın sorularını yanıtladı. Macron’un çıkışını değerlendiren Burgat, diğer sol ve sağ partiler dahil Fransız siyasetinin çatışmaya bakışını anlattı.
‘Macron’un açıklamaları ‘Fransa, Gazze’yi bombalamaya yardım edecek’ demek’
* Macron’un Hamas’a karşı küresel askeri koalisyon kurulmasını önermesinin ardından Gazze’ye kapsamlı bir operasyon gerçekleşirse katliamın sürdüğü Ortadoğu’da yeni bir kaos ortaya çıkar mı?
Öncelikle neden böyle bir benzetme yapılıyor, bunun arka planını hatırlayalım. Muhtemelen hatırlıyorsunuzdur. New York’taki 11 Eylül olaylarından sonra İsrailli General (Ariel) Şaron, bir açıklama yaptı. Şöyle dedi: Sizin Bin Ladin’iniz var, bizim ise Yaser Arafat’ımız. Hamas’a atıfta bulunmadı. Yaser Arafat gibi seküler olarak görülen birine dedi. Filistin’deki kanunlara en bağlı muhalefeti ve İsrail işgaline direnişi bile bunlarla özdeşleştirme fikri çok eski. En legal yapıyla diğerini karşılaştırmak bile değil, birbirine benzetmek garip bir rüya, garip bir anlam çıkarma… Hamas’a yönelik savaşın 2006’da Avrupa Birliği gözleminde gerçekleştirilen seçimleri kazandığında başlatıldığını hatırlatalım. En legal hareket hedef alındı. Ambargolar başladı. Belki kişisel bir örnek de verebilirim. 2006’da ambargolar başladıktan sonra Gazze’deydim. Kadınların yaşamlarını sürdürmek için takılarını satmak zorunda kaldıklarını hatırlıyorum. Döndüğümde Fransız devlet radyosu Fransız Kültür, benimle mülakat yaptı. Hanımefendi bana sordu… Tam da aynı problemdi. Benden Hamas ile El Kaide arasında bir kıyaslama yapmamı istedi o zaman. Macron, en az Mahmud Abbas kadar legal olan -ki seçim yapılmadı ama o yine de seçildi- Hamas gibi iktidara gelen legal bir siyasi partiyi İsrail’in yaptığı gibi (terör örgütüne benzeterek) Avrupalı bir hükümetin yapabileceği en kötü şeyi yaptı. Macron, İsrail’in tamamıyla gerçek dışı olan hayallerine göre davranarak çok ileri gitti. Bunun anlamı, Fransa, Gazze’yi bombalamaya yardım edecek, katkıda bulunacak. Düşünebiliyor musunuz? Fransız Devleti’nin en üst kademesi Elysee (Sarayı), önceki gün bu demecin bir kısmından geri çekildi, bazı kısımları ise sisli kaldı. Çünkü tam anlamıyla kabul edilemez (bir açıklamaydı). Ama bilirsiniz, İsrail’i desteklemek kabul edilemez olsa da, Fransa’da ve Avrupa’da çok yaygın.
‘Fransız solunun Filistinlilere desteği göstermelik, sağ ise tamamen İsrail’i destekliyor’
* Dayanışmadan bahsedecek olursak, Macron, Fransız halkının İsraillilerle dayanışma içerisinde olduğunu söyledi. Ancak, Avrupa’ya baktığımda gördüğüm şey çok farklı. Liderler İsrail’le dayanışma içerisinde olduklarını göstermek için sıraya girerken sokaklar Filistinlileri destekleyen ve onların sesini duyurmak isteyen insanlarla dolu. Avrupa’nın halkları ve yönetimleri arasındaki bu çelişkiyi nasıl yorumluyorsunuz?
Haklı olmanızı arzu ederdim. Ancak korkarım ki yanılıyorsunuz. Gerçekten de hükümet Filistinlilere destek için yapılan her türlü gösteriyi yasakladı. Çok şükür yargı, hükümetin Hamas’a, sokakların Filistinlilere destek olarak nitelediği gösterilere genel bir yasak getirilmesi fikrine karşı çıktı. Evet mitingler oldu. Gösteriler oldu. Ancak Fransa’nın sokakları Filistinlileri destekleyen büyük bir çoğunluk tarafından akın akın dolmadı. Görüş ayrılığı var.
Filistinlileri destekleyen en azından bir siyasi parti var. La France insoumise (Boyun Eğmeyen Fransa Partisi). Bugün biliyoruz ki bütün siyasetin değil sadece Fransız solunun %17’sini temsil ediyor. Tek bir siyasi parti Filistinlileri destekliyor. Hepsi değil. Çünkü sosyalistler daha fazla gıda gitsin ama ateşkes olmasın diyor. Anlamı şu: çocukları katledebilirsiniz ama öldürmeden önce karınlarını doyurun.
Evet, bir ikilik, bir görüş ayrılığı var. Evet, popüler bir direniş var. Ancak kötü haberi söyleyeyim. Fransa’daki ve bugünlerde bütün Avrupa’daki ana siyasi akım, aşırı sağa doğru gidiyor. İnanın ki hükümet, gözü kapalı İsrail’i desteklerken ne yaptığını iyi biliyor. Vatandaşların çoğunun görüşüne ters bir şey yapmadıklarını biliyorlar. Nasıl olduğunu anlatayım. İsrail-Arap çatışması, İslamofobi’nin bu şekilde dile getirilmesi için kullanılıyor. Provokatif bir şekilde söyleyeceğim. Bugün İsrail’e verilen gözü kapalı destek, Müslümanları, Arapları katletmek, kıyımdan geçirmek için bir vekile verilen hak. Fransa’da aşırı sağ, geleneksel olarak, Yahudi ve İsrail karşıtıydı. Ama şimdi, Rassemblement National (Marine Le Pen’in Ulusal Birlik Partisi) İsrail’i destekliyor. İsraillilerin, korkarım ki Fransız kamuoyundaki insanların çoğunluğunun yapmak istediği şeyi yapıyor olduğunu hissedebiliyoruz. Varoşlardaki Müslümanları katletmek, kıyımdan geçirmek… Bu anlamda temkinli olalım. Korkarım ki Fransızların çoğunluğu gözü kapalı Filistinlileri desteklemiyor. Peki neden? Bunu anlamak çok önemli. Geleneksel olarak Fransa’daki sol Filistinlileri destekliyordu. 2006’da işler büyük ölçüde değişti. Neden? Filistin direnişinin siyasi imajı ve rengi, İslamcılığa doğru kaydı. Fransa’da çok belirli bir problem var. Bizim, yani Fransız solunun dinsel siyasi kaynakları rasyonelleştirecek kodlarımız yok. Bizim Fransız ihtilalinden kalma eski kodlarımız var. “Dinden kurtulmamız lazım”. Modern olmak istiyorsak, demokratik olmak istiyorsak dinlerden kurtulmamız lazım. Dolayısıyla Filistin direnişi Hamas’la özdeşleştirildiğinde, Fransız siyasetindeki destek düzeyi, özellikle de sol siyasette düştü.
‘Müslümanlar Fransa için günah keçisi’
* Macron söylemlerinde yönetimi değilse de ‘masum Filistinlileri’ desteklemek ve İsraillileri desteklemek arasında dengeli de olmaya çalışıyor. Fransa’da büyük bir Müslüman nüfus, özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan gelen Müslüman göçmenler, Araplar olduğu için mi?
Tabi ki Fransa’da birkaç milyon Müslüman seçmenimiz olması önemli. Ancak söylediğim gibi 2020’den itibaren Macron, İslamofobi’nin yollarını mobilize etmeye başladı. 2020’ye kadar İslamofobi, aşırı sağ ve sağ siyasete ait bir olguydu. Sonrasında solun da bir parçası olmaya başladı. “Cumhuriyetçi Baharı” diye adlandırılan bir hareket başladı. Bunlar aşırı sağdan, sola kayan insanlar. Macron, 2020’de Les Mureaux kentinden verdiği spesifik bir demeçte onları artık Fransa Cumhuriyeti’ne ait olmak istemeyen “ayrılıkçılar” olarak tanımlayarak Müslüman nefretini benimsedi. Yani, evet, Müslümanların varlığı (Fransız siyasetinde) bir rol oynuyor ancak onlar, Macron da dahil pek çok siyasetçi tarafından günah keçisi olarak görülüyorlar.
Macron’un dengeli bir tutumu var diyorsunuz, hayır, Fransa’da şöyle bir deyimimiz var: Yemek tarifinde bir atı ve bir kuşu koyarsınız. At ve kuş karışımı dersiniz. Ama at, kuştan yüz kat büyüktür. Fransız siyasetinin bugün İsrail’e desteği at ve kuş örneğindeki gibi. Müslümanların beklentileri göz önüne alınmaz. Küçük bir örnek vereyim şimdi biz konuşurken. Macron, Tel Aviv’deki Fransız-İsrailli kayıp ve yaralılara başsağlığı ve taziye için gitti. Ama İsrail’in bombalarıyla Gazze’de iki Fransız-Filistinlinin de öldürüldüğünü duyduk. Macron tek bir kelime etmedi. Demek ki Fransız-İsraillilerin hayatı Fransız-Filistinlilerin hayatından daha değerli. Ve Macron, Mısır’dan ayrılırken “Hayır, hayır. Fransa’da çifte standart yok” dedi. Bir Filistinlinin hayatı bir İsraillinin hayatıyla eşittir. Bu gerçek, son on dört gündür yaptığı şeyin tam tersi.
‘Macron’un icraatları ABD’den bağımsızlığın tam tersi yönünde’
* Nisan ayında Macron, Çin dönüşünde ABD’nin Avrupa üzerindeki baskınlığını kastederek Avrupa’nın stratejik özerkliğinden bahsetti. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? ABD’nin son dönemde Avrupa ülkeleri üzerindeki baskınlığını nasıl görüyorsunuz? Bunun Fransa’daki yansıması nasıl?
15 yıl öncesine gidecek olursak, Fransız bağımsızlığı fikri bir gerçeklikti. Etkisi vardı, ta ki Chirac’a kadar. Fransız otonomisi deyimi muhtemelen en son Irak’ın işgalinden önce kullanıldı. Hatırlarsınız, Fransa, Irak’a yönelik operasyona ilginç bir şekilde karşı çıktı. Fakat ABD ile askeri ilişkileri yeniden tesis eden Nicolas Sarkozy ile birlikte her şey değişti.
Macron döneminde ise bu krize gözü kapalı tam destek bakımından hiç ama hiçbir şey değişmedi. Macron’un diğer yönde verdiği demeç, hiçbir şey ifade etmiyor. Biz sömürgeciliğin sona ermesi gerektiğini söyleyerek iki devletli çözümden bahsediyorduk. Ama sömürgeciliğin sona ermesinin iki devletli çözüme imkân tanıyacağı yok. İki devletli çözümü teşvik etmek istiyorsanız dekolonizasyonu teşvik etmelisiniz. Yani, hayır. Macron, gazetecilerin önünde “bağımsız” olmak istediğini ifade etmiş olabilir. Fakat icraatları, birkaç gün önce Tel Aviv’de yaptıkları tam tersine işler. (Esra Karahindiba, harici)