‘Batı dünyası ilk defa bu ölçüde, elindeki en önemli silahını kaybetti’
“Putin kötü, Netanyahu iyi” şeklinde duruş dünya kamuoyunda büyük bir tezat olarak algılanıyor. Bu, Batı demokrasisi için açıklanamayacak kadar sorunlu bir durum olarak, daha çok “iki yüzlü Batı” algısının yerleşmesine neden oluyor.
İsrail, Gazze’de sivil halkı bombalamaya başladığı gün Batı, Ukrayna savaşını kaybetti
Gazze savaşından dolayı bir süredir gündemdeki yerini kaybeden Ukrayna, özellikle Harkov istikametinde kaydedilen ilerlemeler, Rusya’nın taktiksel nükleer silahlarla yaptığı tatbikat, Macron’un hamleleri, NATO tatbikatı ve nihayetinde karşılıklı gerilimin artması… bütün bunlara rağmen, Putin’in barışa hazır olduğuna dair söylentilerin ortaya çıkmasıyla, tekrar gündemdeki yerini aldı.
Geçen yıl bu zamanlarda, özellikle Batı medyasında 3 muhtemel senaryodan bahsediyordu (Thomas Friedman);
– Ukrayna’nın kaybettiği bütün toprakları alarak kesin zaferi
– Kiev’in Moskova ile “kirli bir ihanet anlaşması” yapması
– Putin’in 24 Şubat sınırlarına geri dönmeye ikna edilmesi
Böyle düşünülmesinde, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) 2023 Semerkant toplantısında Çin ve Hindistan liderlerinin Rusya’ya ilişkin temkinli söylemleri de etkili olmuş, özellikle Çin’in ilerleyen dönemde Rusya karşıtı bir tavır takınabileceği, Rusya’nın ekonomik olarak çökeceği beklentisi oluşmuştu.
Oysa bugün tamamen farklı bir gerçeklik söz konusu:
– Rusya ekonomisinde bir çöküş beklenmiyor tam tersi, aynısı askeri mühimmat, teçhizat için de geçerli
– Çin Rusya ile ilişkilerinde taviz vermiyor
– Rusya’nın çok sıkışırsa, Çin’in aksi yöndeki telkinlerine rağmen, taktiksel nükleer güç kullanabileceğine dair yaygın bir kanaat oluştu ki Moskova da zaten bunu açıkça dile getiriyor.
Savaş mantığı açısından acı ama gerçek son madde en önemlisi, çünkü bunun anlamı savaşın hiçbir koşulda kaybedilmeyeceği. Yani taraflar onurlu bir çıkış arayışında hâlâ çok uç noktalarda.
Görünen o ki bu işten, hemen her savaşta olduğu gibi nihayetinde en kârlı ABD, en zararlı Ukrayna çıkacak. Rusya ise en az zararla çıkmak istiyor.
Son günlerde Putin’in anlaşmaya hazır olduğuna dair haberleri bu çerçevede, temkinli değerlendirmek gerekiyor. Putin, savaşın bir an önce bitmesini isteyen iş dünyası ile “siloviki” diye adlandırılan savaşın devamından yana ısrarcı kesim arasında gidip geliyor. Hangi tarafın baskın çıkacağı belirsiz.
Eğer durursa, birkaç yıl sonra NATO’ya alınmasa bile, askerî açıdan çok daha güçlü bir Ukrayna ile karşı karşıya kalınacak. Diğer taraftan yaptırımların getirdiği zorluklar ortada, giderlerin optimize edilmesi öncelik kazandı. Son yapılan kadro değişiklikleri, Belausov’un savunma bakanlığına getirilmesi vb. bununla bağlantılı.
İşin bir de şöyle bir boyutu var; savaş hâli, içerde bir “temizlik” yapılmasına da fırsat yaratıyor. Daha evvel sıradan yolsuzluk olarak algılanan ve maalesef kanıksandığı için ciddi şekilde üzerine gidilmeyen durumlar artık “vatana ihanet” kategorisinde değerlendiriliyor. Bu yaklaşım sonuç vermeye başladı. Örneğin, eski Savunma Bakanı Şoygu’nun hemen hemen bütün ekibi tutuklandı.
“Temizlik” sadece ordu kademesinde değil, bütün alanlarda devam edecek gibi görünüyor. Kısaca her ne kadar “Putin savaşı durdurmak istiyor” şeklinde söylentiler artsa da durum tamamen öyle değil.
Kaldı ki ordu cephede başlangıçta açığa çıkan eksikliklerini hem taktiksel açıdan hem silah gücü olarak giderdi. Örneğin Ukrayna ordusu başından itibaren NATO mantığıyla komutanlara yerinde karar alma yetkisi vererek daha efektif hamleler yaparken, Rusya askerleri geleneksel merkezi karar alma sistemiyle savaşıyordu.
Kayıpların artmasına sebep olan bu durum değişti, cephe hatlarındaki komutanların yetkileri artırıldı. Örnekler çoğaltılabilir. Mühimmat sorunu da kalmadı ki aynı şeyi, yapılan bütün yardımlara rağmen Ukrayna tarafı için söyleyemeyiz.
Biden’ın Gazze ile birlikte yükü arttı; Filistin onun çıkmazı
Batı koalisyonunda ise artık homojen bir yaklaşım yok. Başta İngiltere, ayrıca Fransa gibi ülkeler savunma sanayi yatırımlarını artırarak savaşın çok büyümeden mevcut haliyle ve Moskova’ya karşı “anakonda” stratejisinin, yani askeri, ekonomik her açıdan sıkıştırmanın devamından yana.
Başlangıçta Ukrayna’da zafer kazanan bir lider olarak seçimlere gitmek isteyen Biden ise, gelinen noktada savaşı bitiren bir lider olarak seçime gitmek istiyor (son anda seçime girmekten vazgeçmez ise tabii).
Artık, öncesinde cephedeki genel gidişatı değiştirmeyecek olsa da ses getirecek birkaç hamle yapıp, “bakın istersek yapabiliriz, ama yeter artık, kan dökülmesini istemiyoruz” imajıyla daha fazla destek alabileceğini düşünüyor.
Çünkü Gazze ile birlikte yükü arttı. Savaşları bitirecek bir lider olarak başa gelmişti, tam tersi oldu. Bu da onun çıkmazı.
CIA Başkanı Burns’un Rus meslektaşıyla perde arkası görüşmeler yaptığı konusunda son günlerdeki söylentiler boşuna değil.
Batı, Gazze savaşında sergilediği tavırla, Ukrayna’da kendi ayağına sıktı
Fazla dile getirilmese de bence en önemli konulardan biri de şu:
Batı, Gazze savaşında sergilediği tavır yüzünden, Ukrayna meselesinde “insani yaklaşım” tezini boşa çıkararak, deyim yerindeyse kendi ayağına sıktı. “Putin kötü, Netanyahu iyi” şeklinde duruş dünya kamuoyunda büyük bir tezat olarak algılanıyor. Bu, Batı demokrasine özgü geleneksel düalist yaklaşım tarzıyla açıklanamayacak kadar sorunlu bir durum olarak, daha çok “iki yüzlü Batı” algısının yerleşmesine neden oluyor.
Belki de bu zamana kadar ilk defa bu ölçüde Batı dünyası elindeki en önemli; nükleerden bile daha önemli “silahını”; “insan hakları”, “demokratik değerler”, “hümanizm” vb. kaybetti. “Yok aslında birbirimizden farkımız, ama biz…” durumuna düştü.
Gazze’de sivil halk bombalanmaya başlandığı gün ABD, Ukrayna’da savaşı kaybetti.
Münferit trajediler hepimizin malumu ama yarın Rusya, Ukrayna şehirlerini yerle bir ederse (ki umarım iş bu noktaya gelmeyecek), “Putin yapınca kötü, Netanyahu yapınca iyi” şeklinde lanse edilmesi havada kalan bir söylemin ötesine geçmeyecek. Bu, bırakın Rusya’yı, Ukrayna’yı, Gazze’yi; insanlık için büyük kayıp.
Rusya hedefinden vazgeçmeyecek görünüyor
Özellikle ABD yardımlarının gecikmesi ve ileriki yıllarda yapılacak yardımlarla ilgili belirsizlik, Ukrayna’da da anlatmaya çalıştığım hususları tartışmaya açtı. Kiev artık Batı desteği konusunda savaşın başında olduğu kadar kendini güvende hissetmiyor. Koşullar böyleyken Rusya’nın gidebileceği yere kadar gitmemesi için fazla bir sebep yok.
Resmi olarak “kendi toprakları” diye kabul ettiği alanları tamamen kontrol altına alana kadar ilerleme hedefinden vazgeçmeyecek gibi. Sonrası pazarlık konusu.
Bu, “Batı stratejisiyle, Rusya potansiyeli” arasında bir savaş
Bunları söylerken ilk başta tezat olarak algılanabilecek fakat derinlemesine bakıldığında hiç de öyle olmayan bir kanaatimi de paylaşmak istiyorum. Bütün söylediklerime rağmen, şahsen, Rusya’nın hâlâ tam olarak giderilemeyen birtakım iç çelişkilerinden dolayı, Ukrayna meselesinde çok net bir stratejisinin olduğundan emin değilim. Sahadaki şartlara göre taktiksel hamlelerle hareket ediliyor.
Batı/Ukrayna koalisyonu ise, örneğin, geçen yıl başlattıkları ve başarısız olan karşı atak gibi bazı stratejileri uygulamaya devam ediyor.
Rusya’nın ise stratejiden daha efektif bir avantajı var; o da potansiyeli. Genelleme yapacak olursak bu, “Batı stratejisiyle, Rusya potansiyeli” arasında bir savaş. Bismarck’ın bir sözüyle bitirelim; En önemlisi potansiyel!
(Doç. Dr. İkbal Durre, Independent Türkçe - iktibas)
NOT: Alıntı makaleler Hürseda Haber'in yayın politikasını yansıtmayabilir.