Kolektif Batı, Ukrayna’da yeni bir 11 Eylül mü tezgahlıyor?
"Acaba Macaristan Başbakanı Orban’ın dediği gibi birkaç ay içinde Batı dünyasını savaşa zorlayacak bir provokasyona mı hazırlanıyorlar? 11 Eylül’den daha sansasyonel bir provokasyon… Putin’in bunları ciddiye aldığı anlaşılıyor ki..."
Tek kutuplu dünya düzenine yönelik başkaldırıların güç kazanmasıyla birlikte Kolektif Batı’nın çok kutupluluğa geçişi engellemek için ellerinden gelen her şeyi yapacakları aşağı yukarı tahmin edilebiliyordu. Dünya siyasi tarihinin özellikle de güç dengesi politikalarının son beş yüzyılına damgasını vuran çok kutupluluğu korku yaratmak amacıyla, sanki dünyada ilk defa ortaya çıkması muhtemel arızi, kaotik bir dönem gibi satmaya çalışan ABD ve müttefiklerinin savaş dahil her yola başvurmaları düşünülebilirdi. Bundan dolayı belirli bölgelerde ve alanlarda yer yer istikrarsızlıklar da oluşabilirdi; ama sonuçta bütün bunlar dengelerin yerli yerine oturacağı çok kutuplu bir dünyanın doğum sancıları olarak düşünülebilirdi.
Fakat nükleer silahların dünyasında savaşlar hangi noktalara kadar zorlanabilir? İşte bugünlerde ve yakın gelecekte Ukrayna savaşı ile ilgili olarak muhtemelen bu soruyu tartışacağız. Çok basit bir ifadeyle Rusya açısından Ukrayna savaşı bir ölüm-kalım meselesi; çünkü Batı dünyası Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana farklı politikalarla aynı sonuca ulaşmaya çalışıyor: Rusya’yı parçalara ayırıp kaynaklarına çökmek… Bunun için Yeltsin döneminde içerden istikrarsızlaştırma ve Rusya’yı yönetilemez hale getirip etnik çatışmalarla da destekleyerek parçalara ayırma politikaları izlendi. Doğrusunu söylemek gerekirse yaklaşık on yıl boyunca bu doğrultuda epeyce ‘başarılı’ da olmuşlardı.
Putin’in iktidara gelip hızla Rusya’yı derleyip toparlaması Batı’nın bir yandan NATO’yu genişleterek Rusya’nın sınırlarına kadar getirmek ve ülkeyi içerden istikrarsızlaştırmak politikalarının her iki ayağına da darbeler vurdu; çünkü Putin hem NATO’nun genişlemesine karşı çıktı ve çok kutupluluğu savundu hem de iç istikrarı sağladı. Fakat bunların hiç birisi Batı dünyasının özellikle de Amerika’nın politikalarını belirleyen bir gizli yapının politik amaçlarını değiştirmedi. Çoğumuzun ABD Derin Devleti dediği bu yapıya CIA’nin üst düzeyinden emekli analist Ray MacGovern MICIMATT (military, industrial, congressional, intelligence, media, academia and think tanks) diyor.
Ukrayna’da ve Gürcistan’da tezgahlanan renkli devrimler, Kiev’de seçilmiş Cumhurbaşkanı Yanokoviç’in şiddet içeren gösterilerle devrilmesi (2013-2014) ve ülkeyi terk etmeye zorlanması hep bu amaca yönelik girişimlerdi. Rusya’yı içerden zayıflatmak mümkün olmayınca bu defa bir vekalet savaşında hırpalamak hatta belki de stratejik bir yenilgiye uğratmak, böylece Putin’in devrilmesini, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasını sağlamak vs… Ama nihai amaç hep aynıydı: Rusya’yı parçalara ayırmak ve kaynaklarına el koymak…
Rusya’nın Ukrayna savaşında alanda üstünlüğü hep elinde tutması ve kendisine uygulanan ekonomik yaptırımlardan hemen hemen hiç etkilenmemesi; buna karşılık özellikle yaptırım uygulayan Avrupa ülkelerinin eksi büyüme girdabı içinde debelenmekten kurtulamaması savaşı ve Batı’nın savaş stratejisini yeni bir aşamaya getirdi. Rusya’nın galibiyetini doğrudan veya dolaylı olarak kabul ederek Minsk Antlaşmaları (2014-2015) çerçevesinde Ukrayna’yı federal bir yönetime ve tarafsız bir ülkeye dönüştürmek. Fakat Batılı kibir abidesi elit bunu yapmıyor ve muhtemelen yapmayacak.
Küba Füzeler Krizi (Ekim 1962) başladığı anda diplomasi de devreye girmiş ve kriz üç haftada sonlandırılmıştı; ama şimdiki Batılı elit başkalarıyla kendi istemediği anlaşmaların doğrudan veya dolaylı müzakeresini yenilgi olarak görüyor ve reddediyor. Dünyanın herkese yetecek kaynaklarını başkalarıyla bölüşmeyi Batı’nın çöküşü olarak kabul ediyor ve bunları demokrasilerle otoriter rejimlerin kavgası gibi soslayarak satmaya çalışıyor. Rusya ile müzakere etmeyi kendi tek kutuplu dünya fantezisi için ciddi bir tehlike addediyor. Kendi bakış açısıyla yanlış da sayılmaz.
Öte yandan bu elitin başı kendi halklarıyla belada. Amerika’da Trump’ın gelişi, Avrupa’da savaş karşıtı partilerin iktidara hızlıca yürümekte olmaları bu eliti tamamen sıkıştırmış durumda. Trump gelmeden ve Avrupa’daki savaş karşıtı partiler iktidara tam yerleşmeden bir şeyler yapmaları lazım. Putin her yeri işgal edecek korkusu yayarak Avrupa halklarını kandıramadıklarını görüyorlar. Ukrayna’ya verdikleri füzeler ve dronların Rusya içindeki hedefleri vurmak için de kullanılmasına izin vermeleri bundan dolayı olsa gerek. Bu yazıyı kaleme alırken Ukrayna’nın ATACMS füzeleri ile Sevastopol’de sivilleri vurduğu haberleri düşmüştü ajanslara.
Acaba Macaristan Başbakanı Orban’ın dediği gibi birkaç ay içinde Batı dünyasını savaşa zorlayacak bir provokasyona mı hazırlanıyorlar? 11 Eylül’den daha sansasyonel bir provokasyon… Putin’in bunları ciddiye aldığı anlaşılıyor ki, bir yandan taktik nükleer silahlarla başlayacak bir tırmandırmadan öte yandan da Amerika ve Batı ile savaş halinde olan devletler ve gruplara yüksek teknoloji ürünü füze ve silah sağlamaktan söz ediyor. Kuzey Kore ve Vietnam gezileri de bu yeni siyasetin bir parçası…
Bu derin yapının varsayımı Rusya’nın ne olursa olsun nükleer tetiğe bas(a)mayacağı… Gürcistan ve Ukrayna’da da Moskova’nın askeri gücünü kullanmayacağı varsayımıyla hareket etmişleri ama o varsayımlar hızla çöp sepetini boyladı. Avrupa devletleri Birinci Dünya Savaşı’na girerken (temmuz-ağustos 1914) o yılın Noel gününe (25 Aralık) kalmadan savaşın çoktan sona ereceği varsayımıyla hareket etmişlerdi. (Prof. Dr. Hasan Ünal, CGTN Türk)
NOT: Alıntı makaleler Hürseda Haber'in yayın politikasını yansıtmayabilir.